50 yıldır bitmeyen savaş: 6 Gün Savaşı-DOSYA

1967 Haziran’ında sadece 6 gün süren ve İsrail’in kesin askeri zaferiyle sonuçlanan savaşın yol açtığı sorunlar halen çözüm bekliyor.

5 Haziran günü akşamı olduğunda İsrail 16 Mısır havaalanını yerle bir etmişti. 280 Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı ve bir çok da Irak uçağı henüz yerdeyken tahrip edildi. İsrail bu ani baskınla Arap ülkelerinin bütün hava kuvvetlerini neredeyse yok etmiş oldu.

1967 Haziran’ında sadece 6 gün süren ve İsrail’in kesin askeri zaferiyle sonuçlanan savaşın yol açtığı sorunlar halen çözüm bekliyor.

5 Haziran 1967’de başlayan 6 Gün Savaşı, Filistin sorununda halen çözümün önünde engel oluşturan işgallerin yanı sıra Arap ülkelerinin aldığı ağır yenilgi nedeniyle de bir dönüm noktası olarak görülüyor. İsrail’in birçok Arap ülkesinin de destek verdiği Mısır, Suriye ve Ürdün’e karşı kazandığı savaş nedeniyle yüz binlerce Filistinli topraklarından olurken, Gazze ve Batı Şeria’nın on yıllarca sürecek işgal dönemi de başlamıştı.

Filistin halkının o döneme kadar belli bir güven duyduğu Arap ülkelerinin aldığı ağır yenilgi sonrasında Filistinli örgütler özgürlük için yeni arayışlara yönelmişlerdi.

ÖNCEKİ SAVAŞLARIN İNTİKAMINI ALMA İSTEĞİ

Savaşın yol açtığı en önemli şey ise, 1950’lerden itibaren dönemin Mısır lideri Cemal Abdülnasır’ın (Nasır) öncülük ettiği Arap milliyetçiliğinin ciddi bir darbe alması oldu.

14 Mayıs 1948’de İsrail’in kurulması ardından gelişen Birinci İsrail-Arap Savaşı’nda Arap ülkeleri yenilmiş, İsrail ise topraklarını genişletmişti. 1956’da İsrail’in Mısır’a karşı giriştiği ve İkinci Arap-İsrail Savaşı olarak da bilinen Süveyş Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’yla birlikte askeri olarak galip gelmişti.

Sina Yarımadası’nın İsrail’in kontrolüne geçmesiyle sonuçlanan savaşa Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği’nin (SSCB) tepki göstermesi sonrasında politik olarak Mısır’ın kazandığı biliniyor. Sina Yarımadası’ndaki İsrail birlikleri de 1957 yılında geri çekilmişti.

5-10 Haziran 1967 arasında modern tarihin en kısa süreli savaşlarından biri olan 6 Gün Savaşı’na giden süreçte ise yükselen Arap milliyetçiliğinin etkisi büyüktü. 1948 ve 1956 savaşlarında yenilen Arapların intikamını almak isteyen Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’ın İsrail’e karşı bir savaşı kazanması Ortadoğu’da Mısır’a ciddi bir önderlik rolü getirecekti. Mısır’ın yanı sıra 1958-1961 arasında bu ülkeyle birlikte Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni oluşturan Suriye’nin de İsrail’e karşı askeri olarak hazır olduğunu düşündüğü bir dönemde savaş yaşandı.

ARAP ÜLKELERİ KAZANACAKLARINDAN EMİNDİ

Mısır, Suriye ve Ürdün, o dönemde özellikle Mısır’ın Sovyetler Birliği’yle geliştirdiği askeri işbirliğinin de getirdiği avantajlara güveniyordu. Mısır ordusunun 1950’lerden itibaren ilişkilerini geliştirdiği Sovyetler’den aldığı askeri destek ve ordunun modernize edilmesi de Arap ülkeleri açısından avantaj olarak görülüyordu. Yine 1956 Süveyş Savaşı’nın sonlanmasını dayatan ABD’nin o dönemde devam eden Vietnam Savaşı’nda zorlanmasının İsrail’e vereceği desteği etkileyeceği varsayılıyordu.

Bu dönemde Suriye’de 1963’te darbeyle Baas Partisi’nin sivil kanadının tasfiye edilmesi ve SSCB’ye yakın olan Salah Cedid’in 1966’da bu sefer Baas’ın sağ kanadını tasfiye etmesiyle yeni gelişmeler yaşanıyordu. Mısır’ı İsrail’e karşı yeterince sert olmamakla suçlayan Suriyeli Baasçılar tarafından İsrail sınırına yapılan El Fetih saldırılarına göz yumuluyordu.

1966 sonbaharında başlayan bu tür saldırılara karşı İsrail’in Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde yaptığı girişimler haklı bulunmamıştı. Ancak bunda özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden Sovyetler Birliği’nin veto hakkını kullanması etkili olmuştu.

Suriye’nin Filistinli savaşçıların saldırılarını engellememesini bahane eden İsrail ise saldırılara daha sert karşılık veriyordu. 1967 yılı başında da devam eden sınır gerginlikler 7 Nisan 1967’de İsrail uçaklarının Suriye’nin başkenti Şam üzerinde uçması ve bu uçuşlar esnasında çok sayıda Suriye uçağını düşürmesiyle daha da büyümüştü.

Mayıs 1967’de de Suriye üzerinden İsrail’e yönelik düzenlenen bazı saldırılarla birlikte artık savaşın kaçınılmaz olduğu biliniyordu. Dönemin İsrail Başbakanı Levi Eshkol’un yaptığı bir konuşmada, Suriye’nin birçok Filistinli militana ev sahipliği yaptığı iddiasında bulunmuş ve saldırılara karşı ‘darbeyi vurmak için zaman, yer ve aracını kendilerinin seçeceğini’ ilan etmişti.

SAVAŞA GİDEN SON 3 HAFTA

6 Gün Savaşı’na haftalar kala taraflar arasında yapılan açıklamalar ve hamleler, savaşın çok gecikmeyeceğinin de işaretiydi.

14 Mayıs 1967’den itibaren Mısır ordu birlikleri Süveyş Savaşı’ndan bu yana BM Barış Gücü kontrolünde olan Sina Yarımadası’na girmeye başlamış, iki gün sonra ise tüm ordu alarm durumuna geçirilmişti. Bu gelişme, Mısır lideri Nasır’ın artık bir savaşa hazır olduğunun işareti kabul edilirken, İsrail’i savaşa çekecek hamle de 22 Mayıs’ta gelmişti.

22 Mayıs 1967’de İsrail’in Hint Okyanusu’na inmedeki tek bağlantısı olan Tiran Boğazı’nı bu ülkenin gemilerine kapattığını duyururken, iki gün sonra ise tüm deniz trafiğine kapattığını ilan ettti.

Cemal Abdülnasır’ın artık savaşa hazır olduğunu ilan ettiği 26 Mayıs’ta, hedeflerinin İsrail’i yok etmek olduğunu söylemişti. Nasır’ın 1956 yılındaki Süveyş Savaşı’ndaki askeri yenilgiyi İngiltere ve Britanya’nın İsrail’le birlikte savaşmasına bağlaması, yeni bir savaşta İsrail’i yenecek güçte olduklarına inanmasını sağlamıştı.

30 Mayıs’ta o dönemki adıyla Birleşik Arap Cumhuriyeti (Mısır) ile Ürdün arasında imzalanan savunma anlaşmasına 4 Haziran itibariyle ise Irak katılmıştı. Nasır, o gün yaptığı bir konuşmada, “1956 ihanetinin intikamını almak için savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün dünyaya Arapların da İsrail'in de ne olduğunu anlatacaktır" diyerek, artık savaşın kesin olduğunu göstermişti.

KİM ÖNCE SALDIRIRSA O KAZANIR

Karşılıklı olarak askeri hazırlıklar tamamlanmışken, savaşı kazandıracak hamlenin kimden geleceği bekleniyordu.

O dönemde İsrail Başbakanı olan Levi Eshkol’un karşı çıkmasına rağmen İsrail ordusu ilk saldırıyı kendilerinin başlatması gerektiğinde ısrar ediyordu. Eshkol ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Birleşmiş Milletler’in ‘ilk saldıran ülke sonuçlarına katlanır’ şeklindeki tutumundan çekiniyordu.

Ancak ordudaki üst düzey generallerin yanı sıra İsrail Meclisi’nde de (Knesset) bu yönlü çağrılar söz konusuydu. 5 Haziran günü Knesset üyesiyken Savunma Bakanı olarak atanan ve 1953-1958 yılları arasında Genelkurmay Başkanı olan Moşe Dayan da bu yönde düşünüyordu.

Dayan, Knesset’teki bir konuşmasında, savunma pozisyonunda kalmaları halinde ilk saldıran olarak elde edecekleri üstünlüğü kaybedeceklerini vurgulamıştı. Dayan, “Sadece ilk olarak saldırırsak birşeylere ulaşma şansımız olacaktır” demişti.

Sonradan Filistin lideri Yaser Arafat’la birlikte Oslo Barış Anlaşması’nı imzalayacak olan dönemin Genelkurmay Başkanı İzak Rabin’in de ani bir hamleyle ilk saldırıyı İsrail ordusunun yapmasını savunduğu biliniyor.

SAVAŞ ÖNCESİNDE ASKERİ GÜÇLER

Savaşın başlamasına doğru yapılan hazırlıklar kapsamında Mısır, Ürdün ve Suriye’nin hazırladığı askeri birlikleri İsrail’e oranla daha fazlaydı. Arap ülkeleri toplamda 215 bin askeri harekete geçirirken, 940 kadar savaş uçağı ve 2500 civarında savaş tankına sahipti.

İsrail’in ise 125 bin askerine ek olarak 320’nin üzerine savaş uçağı ve 1300 kadar tankı bulunuyordu.

İLK İSRAİL SALDIRIYOR; ARAP HAVA KUVVETLERİ YOK EDİLİYOR

6 Gün Savaşı’nı ordunun da isteği üzerine İsrail başlattı ve 5 Haziran günü saat 07:45’te İsrail savaş uçakları harekete geçti. Savaş uçakları Mısır, Ürdün ve Suriye’deki havaalanlarını bombalarken, Mısır’a radarlara yakalanmadan ulaşmak için uçakların Akdeniz’den alçak uçuş yapmışlardı.

Savaşın ilk gününde Arap ülkelerinin ordularını gafil avlayan İsrail uçaklarının bombardımanlarında 300 kadar Mısır uçağı, 52 Suriye savaş uçağı, 20 Ürdün savaş uçağı ve yine bir gün önce ittifaka katılan Irak’ın çok sayıda uçağı tahrip edildi. İsrail ordusunun 500 kadar sortiyle yaptığı saldırıdaki kayıplarının 19 uçak olduğu duyurulmuştu.

O dönemde Arap ülkelerinde açık ara önde olan Mısır Hava Kuvvetleri’nin mevcut 340 kadar askeri uçağının büyük kısmının tahrip edilmesiyle tam anlamıyla felce uğratılmıştı. Aynı gün Cezayir, Irak, Suriye, Yemen, Sudan, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkeler İsrail’e savaş ilan etseler de, artık geç kalınmıştı.

ABD ise beklendiği gibi tarafsızlığını ilan etmişti ve 6 Haziran’da ABD ve SSCB arasında yapılan görüşmeler sonucunda BM Güvenlik Konseyi tarafından acil ateşkes talebiyle hazırlanan bir karar tasarısı kabul edildi. Bu esnada SSCB lideri Leonid Brejnev’in askeri müdahale edebileceklerine dair tutumunu ABD’ye dayattığı biliniyor.

HAVA KUVVETLERİNİN YOK EDİLMESİ ORDULARI ETKİSİZ KILDI

Savaşın ikinci gününde İsrail ordusu o dönemde Mısır’a bağlı olan Gazze’yi kuşatırken, doğudaki Ürdün cephesinden ilerleyen ordu birlikleri kente girdi.

O güne kadar savaşa girmeye isteksiz olduğu iddia edilen Ürdün Kralı Hüseyin’in ise Mısır lideri Nasır’ın ikna çabalarıyla savaşa girdiği biliniyor. Ürdün’ün Batı Şeria’da bulunan yaklaşık 45 bin askeri, 400’ün üzerinde tank ve topuna karşılık İsrail bölgeye 40 bin kadar asker yığmıştı. Savaşın ikinci gününde İsrail kuvvetleri Ramallah’ı almıştı.

İlk günkü ani ve büyük hava saldırısıyla Arap ordularının hareket kabiliyetine ciddi zarar veren İsrail ordusu, üçüncü günde Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e hakim olmuştu. Üçüncü günde Ürdün İsrail’den ateşkes talebinde bulundu.

Aynı gün İsrail ordusu Süveyş Kanalı’nın doğu kıyılarını ve Sina Yarımadası’nı işgal ederken, donanması ise Şarm El Şeyh kentini kuşatarak Akabe Körfezi’ne hakim oldu.

MISIR VE EN SON SURİYE ATEŞKES İSTEDİ

Savaşın dördüncü gününde İsrail’in Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ne yönelme fikri artık kesinleşirken, bu bölgenin nasıl alınacağı tartışmaları sürüyordu. Ancak dördüncü günde savaşa oldukça ‘iyi hazırlandığı’ iddiasında olan Mısır ateşkesi kabul etmişti.

İsrail ordusu savaşın beşinci gününde Golan Tepeleri’ne doğru ilerlemeye başlarken, 10 Haziran’da, yani altıncı günde Şam’a 40 kilometre mesafedeki Kuneitra kentinin düşmesi üzerinde Suriye de ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı.

6 Gün Savaşı’nın sonucunda İsrail Ürdün, Suriye ve Mısır topraklarının bir kısmını işgal ederek sınırlarını 4 kat genişletti. Batı Şeria, Kudüs, Gazze gibi Filistin halkının yaşadığı alanlar İsrail’in eline geçerken, uluslararası alanda tanınmasa da Kudüs, İsrail’in başkenti ilan edildi.

SAVAŞIN KAYIPLARI

Sadece 6 gün sürmesine ve Mısır ile Ürdün’ün 3 ve 4’üncü günlerde ateşkes ilan etmelerine rağmen 6 Gün Savaşı’nın bilançosu Arap ülkelerinin orduları için oldukça ağır olmuştu. İsrail ordusunun askeri kaybı 775 ile 885 arasında tahmin edilirken, 4 bin 500 asker de yaralanmıştı. Sadece 15 İsrail askerinin esir düştüğü savaşta 400 kadar tank ve 46 uçak da tahrip olmuştu.

Arap ülkeleri arasında ise farklı kaynaklarca toplamda 13 bin ila 23 bin arasında ölü ve kayıp olduğu tahmin edilirken, 5 bin 500’ün üzerinde asker de esir düşmüştü. Bu kayıpların yarısından çoğu Mısır ordusundandı. Savaşta yüzlerce tank ve topun yanı sıra büyük çoğu ilk günkü İsrail saldırılarında olmak üzere 450’yi aşkın uçak tahrip edilmişti.

İSRAİL’İ YOK ETME FİKRİ SON BULDU

Savaş öncesinde Mısır’ın öncülük ettiği Pan-Arabizm siyaseti ciddi bir darbe alırken, artık Filistin sorununun bu yolla çözülmesini temel alan Arap politikası son buldu. Henüz savaş sürerken Mısır lideri Cemal Abdülnasır, kendisine karşı tepkiler nedeniyle istifa edeceğini duyurmuş ancak sonradan bu kararından vazgeçmişti.

Arap dünyasındaki güçlü duruşuyla özellikle milliyetçiler için büyük bir ‘umut’ olarak görülen Nasır’ın çöküşü de bu savaşla başlamıştı.  

O döneme kadar Filistin halkına ‘hamilik’ etme iddiasında olan Arap ülkeleri artık İsrail’in işgal ettiği topraklarını geri almaya çalışıyordu.

ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDEKİ BİRÇOK ENGEL BU SAVAŞIN HEDİYESİ

Arap ülkelerinin geçmişteki iki savaşın intikamını alma adına hazırlandıkları 6 Gün Savaşı’nda aldıkları ağır yenilginin en büyük faturasını ise Filistin halkı ödedi. 1949 yılında ilk savaş sonrasında BM gözetiminde belirlenen yeşil hat geçersiz kalırken, Batı Şeria başta olmak üzere Filistin topraklarından en az 250 bin kişi kaçmak zorunda kaldı.

1949’dan bu yana ikiye bölünmüş olan Kudüs’ün doğu kesiminin de İsrail’in eline geçmesi Yahudiler arasında sevinçle karşılansa da, bugün de halen sorunların çözümünün önündeki engellerden biri.

Yine 6 Gün Savaşı sonrasında İsrail kontrolüne geçen Batı Şeria’da Yahudi yerleşim inşalarına başlanırken, Filistinliler yerlerinden edildi. Günümüzde birçoğu kendi başına şehir niteliğinde olan ve Filistinlilere yasak olan bu yerleşimlerde 380 bini aşkın kişi yaşıyor. Bazıları ise İsrail devleti tarafından dahi yasadışı ilan edilen bu yerleşimlerde yaşayanların itirazları ve İsrail hükümetlerinin işgale son vermeye yanaşmaması da 6 Gün Savaşı’nın getirdiği çözümsüzlüklerden biri.

6 Gün Savaşı sonrasında Eylül 1967’de Arap ülkelerinin Khartum’da yaptıkları bir toplantıda da İsrail’i tanımama, barış yapmama ve müzakere etmeme yönündeki tutumlarını belirlediler. Zaten birçok tarihçi de, 6 Gün Savaşı’nı ‘asla bitmemiş bir savaş’ olarak tanımlarken, savaşın aslında 50 yıldır devam ettiğine dikkat çekiyorlar.