Öcalan’dan 324 gündür haber yok

Türk devletinin, 22 yıldır İmralı Adası’nda kendisi için kurduğu işkence ve tecrit rejiminde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan 324 gündür haber alınamıyor.

Son iddiaların ardından Türk devletinin “İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi” ismini koyduğu ve özel olarak kurulan tecrit ve işkence rejiminde 22 yıldır tutulan Kürt Halk Önderi’nin hayatı, sağlığı ve özgürlüğü yeniden gündeme geldi. Türk devleti, kendi yasalarını çiğneyerek tutuklu ve hükümlülerin en sıradan haklarını bile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan esirgiyor. Özellikle son yıllarda İmralı’daki işkence ve ağırlaştırılmış tecrit sistemi daha da şiddetlendirildi.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 22 yıldır tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili son günlerde sanal medyada yer bulan kimi iddialar, ailesi ve avukatları ile kamuoyundaki kaygıların büyümesine neden oldu. Demokratik kurum ve kuruluşlar, insan hakları savunucuları ve siyasetçilerden “İmralı’da acil görüşme gerçekleşmeli” çağrıları yapıldı. Zaten 27 Nisan 2020’den bu yana hiçbir şekilde Kürt Halk Önderi’nden haber alamadığı için Kürt kamuoyunun kaygılarını daha da artıran iddiaların ardından avukatların arka arkaya yaptığı “müvekkilleriyle görüşme” talebine ise Türk Adalet Bakanlığı ve Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı yanıt vermedi. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı Medya İletişim Bürosu’ndan dün akşama doğru kısa bir açıklama yapılarak, Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunun iyi olduğu ileri sürüldü. Bu açıklamaya ilişkin MA’ya konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, “Biz neden müvekkilimizin can güvenliği ve sağlığından emin olabilmek, haber alabilmek için savcılığın bu tür açıklamalarını beklemek zorunda kalalım ya da böyle açıklamalara bel bağlamak durumunda kalalım? Tecrit derhal kaldırılmalıdır. Müvekkilimiz Sayın Öcalan ve İmralı’daki diğer mahpuslar en temel yasal haklarını kullanabilmelidirler. Aile ve avukatları ile görüşebilmeli, telefon ve diğer iletişim haklarından yararlanabilmelidir. Biz avukatları olarak İmralı’ya gidip müvekkillerimizi bizzat görmek ve bu şekilde sağlıklarından emin olup ihtiyaç duydukları hukuki yardımı sunmak istiyoruz” dedi.

5 YILDIR DÜNYA BAĞLANTISI KESİLDİ

AKP-MHP-Ergenekon iktidarı bilinçli bir şekilde Kürt halkının İmralı’dan haber almasını engellerken, Kürt Halk Önderi’nin avukatlarıyla görüşmesine 2016’dan bu yana her biri 6’şar aylık olmak üzere dört kez yasaklama getirdi. 27 Temmuz 2011’den sonra “koster bozuk” ve “hava muhalefeti” gibi sudan bahanelerle avukatların İmralı Adası’na gitmeleri zaten engelleniyordu. Bu yetmiyormuş gibi ilk olarak Bursa 1. İnfaz Hâkimliği, 20 Temmuz 2016’da aldığı aile, avukat, vasi ve her türden ziyaretçi kabulünün yasaklanmasına; mektup, telefon, faks ve her türden yazışmalarının kesilmesine karar verdi.

Daha sonra Bursa Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebiyle Bursa 1. İnfaz Hakimliği, 6 Eylül 2018’de Abdullah Öcalan ile Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş hakkında yeni bir karar verdi. Avukatların müvekkilleriyle görüşmesi 6 ay boyunca yasaklandı. Benzer karar, 2 Mart 2018’de de alındı. Hakimlik, 2 Mart 2018 tarihli kararında avukatlara bir kez daha 6 aylık yasak getirdi.

YASAK KARARI 2 NİSAN’DA BİTİYOR

Son olarak 23 Eylül 2020’de Abdullah Öcalan, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Bursa 2. İnfaz Hakimliği tarafından 6 aylık avukat yasağı getirildi. 7 Ekim 2020’de Asrın Hukuk Bürosu'na tebliğ edilen ve 23 Eylül 2020’de alındığı öğrenilen kararın 2 Nisan’da bitmesi bekleniyor. Bu 6 aylık yasaklama kararlarında 2005-2009 yılları arasında verilen hücre cezaları ile Kürt Halk Önderi’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) sunduğu 156 sayfalık “Yol Haritası” gerekçe gösterildi.

AKP-MHP-Ergenekon iktidarı bu yöntemlerle İmralı’daki tecridi en üst boyuta çıkartırken, 7 Ağustos 2019’dan bu yana avukatlarıyla görüşme yapamayan, 3 Mart 2020’den bu yana da ailesiyle görüşmeyen Kürt Halk Önderi, 21 yıl sonra ilk kez ailesiyle telefon görüşmesini ise 27 Nisan 2020 günü yapabildi. Küresel salgın nedeniyle oluşan kaygılar üzerine izin verilen bu telefon görüşmesinin 2020’de son olacağı 10 Ekim günü ajanslara düştü, çünkü ‘İmralı F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı’ 7 Eylül günü aldığı kararla 6 ay süreyle telefonla görüş yasağı koydu.

SON AİLE GÖRÜŞMESİ

Türk devlet yetkilileri, 27 Şubat 2020’de İmralı’da yangın çıktığını duyurdu. “Derhal görüşme” yapılmasında dair birçok kesimden gelen çağrılar ve Kürt halkının sergilediği direnişin ardından kardeşi Mehmet Öcalan, 3 Mart 2020’de Kürt Halk Önderi ile görüşme gerçekleştirdi. Mehmet Öcalan, Kürt Halk Önderi’nin şu sözlerini aktardı: “Ben bu yaşımda gece gündüz çalışıyorum. Çözüm yolları arıyorum. Kendim için bir şey yapmıyorum. Ama biz bu halka bir söz verdik. Bu halk o kadar bedel ödedi. 50 senedir emek veriyoruz, değerler var. Çok bedeller ödedik. Eğer birlik olup güçlü olursanız büyük sorunu da çözersiniz. Kimse gelip size sorun çözmez. Esas çözüm gücü sizsiniz. Parti, şahsiyetlerin malı değildir, kişilerin de değildir. Biz masa diyoruz da Türkiye’deki masa iki ayaklı masadır. Siz üçüncü ayak olmak zorundasınız. Bu neyle olur? Güçle olur. Bunu yaparsanız olur. Emek verirseniz olur. Evet masa gerekiyor. Bu da halka hizmet ve emek vermekle olur.”

ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMA ZAMANI

KCK Yürütme Konseyi, Şubat’taki görüşmenin ve Nisan’daki İmralı’ya gidişin ardından 2020 yılı boyunca Kürt Halk Önderi’nden haber alınamaması üzerine 10 Eylül 2020 günü yaptığı açıklamada, 12 Eylül’den itibaren ‘Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ şiarıyla yeni bir hamle başlattığını duyurdu. Hamle çerçevesinde Kürdistan’ın dört parçası, Türkiye ve Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerde eylem ve etkinlikler yapılıyor. Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsaklar da tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’dan itibaren süresiz-dönüşümlü olarak açlık grevi eylemi yapıyor. Aynı amaçla Maxmur ve Yunanistan’da da açlık grevi devam ediyor.

İMRALI’YA ÖZEL TECRİT REJİMİ

Uluslararası komplo sonucu 15 Şubat 1999 günü Kenya’dan kaçırılarak esir alınan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı’ya götürmesiyle Türk devleti tarafından dünyada benzeri görülmeyen bir işkence ve tecrit rejimi altına aldı. Özellikle 2005’ten itibaren İmralı’da artık Kürt Halk Önderi’ne özgü işkence ve tecrit yöntemleri devreye girdi.

Türk devleti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) hiçe sayarak “Öcalan yasaları” olarak bilinen düzenlemeleri 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” başlıklı 47. Maddesi ile yaptı. O maddede şöyle deniliyordu: “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir.”

Yine aynı tarihte yürürlüğe giren 5275 Sayılı Ceza İnfaz Yasası Geçici m.2’ye göre şartlı tahliye hakkının olmadığı belirtilerek, “ölünceye kadar günün yaklaşık 22-23 saatini geçireceği tek kişilik odada tutulacak” deniliyordu. Türk devleti, bu düzenlemelerle tecrit ve işkence rejimini ‘Ağırlaştırılmış Yüksek Güvenlikli İnfaz Rejimi”ne dönüştürdü. Koşullu salıverilme imkanını tamamen ortadan kaldıran ve ölünceye kadar hapsi öngören bu rejim ile birlikte birçok detay yeniden gözden geçirildi. Bu rejimin diğer bir adı da ‘ölüm koridoru’ydu.

TABUTLUKTA YAŞAM

Türk devleti, 29 Haziran 1999 günü verdiği idam cezasını dış ve iç faktörlerden dolayı uygulayamayınca dünyanın gözü önünde her açıdan cezaevi koşullarını kötüleştirerek ağırlaştırılmış sistemini pervasız bir hale getirdi. Şüphesiz buradaki amaç Abdullah Öcalan’ın sağlığını bozarak zamana yayılı şekilde idam benzeri infaz uygulamasını hayata geçirmekti. Kürt Halk Önderi ise savunmalarında İmralı sistemini ve ölüm koridorunu şu ifadelerle anlattı: “Bir adada tek kişilik bir hücrede dış dünya ile bağı koparılmış halde yaşamak bir tabuta canlı konulmak gibi bir şeydir, buna tabutlukta yaşam, dedim. Zaten bu tabutluk gibi hücremde nefes almakta bile zorlanıyorum. Nasıl bir idam mahkûmu asılma sırasında son nefesini vermeden önce çırpınır, üç dakika sonra ölürse, burada bana uygulanan yöntemle bu üç dakikalık ölümü zamana yayarak gerçekleştirmek istiyorlar.”

BENZERİ GÖRÜLMEYEN İŞKENCE YÖNTEMLERİ

Türk devleti benzeri neredeyse dünyada görülmeyen işkence yöntemlerini 22 yılda İmralı’da hayata geçirdi. Önce Kürt Halk Önderi’nin saçları zorla kazıtıldı, ardından da hücrenin etrafında bulunan ağaçlar kuşlar konup ses çıkarmasın diye kesildi. 2020’nin ortalarına kadar 13 kez ve toplamda 240 hücre cezası verildi. Zaten tek kişilik hücresinde kalan Kürt Halk Önderi, bu şekilde hücre cezası verilerek cezaevinin çıplak duvarlarıyla baş başa bırakıldı.

İmralı’nın tecrit, izolasyon ve işkence koşullarından sinüzit rahatsızlığına kısa sürede anjin, faranjit, alerjik rinit ve astım başlangıcı gibi yeni ve çok çeşitli rahatsızlıklar da eklenecekti. Ses, renk, ufuk, açık hava gibi temel etkenler ile etkileşiminin sınırlandığı, algı yalıtımı ile fiziksel duyularda yalnızlaştırma sağlayan, farklı bir yaşamı çağrıştıran her şeyin yasaklandığı İmralı’da 22 yılını geçtiğimiz 15 Şubat’ta dolduran Kürt Halk Önderi, bütün bunlara rağmen durmadan üretti, her görüşmede, çözüm için yol gösterdi.