'Özgürlük ile halkın çıkarları ön planda olmalı'

Sol ve sosyalist parti temsilcileri ilk turda aday çeşitliliğine vurgu yaparken demokrasi, özgürlük ile halkın çıkarlarının ön planda tutan bir çizgiye de işaret ediyor.

Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) - Erkan Baş (Genel Başkan):

Her şeyden önce bu erken seçim diye adlandırılan baskın seçim iktidarın içinde olduğu acizliği gösteriyor. Bir taraftan bütün olanaklar ellerinde ama ülkeyi yönetemediklerini söylemiş oldular. Bu çok önemli bir durum. Çünkü bu bizim zaten gördüğümüz bir durumdu da ama iktidarın bunu kabul etmiş olması farklı.  Anlaşılan o ki en sıkışık anda muhalefeti yakalayacakları bir strateji geliştirdiler. Ama böylesi durumlarda bu tür stratejilerin çok işe yarayacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla AKP için önümüzdeki günler geride kalanlardan çok da iyi geçmeyecek, seçim süreci de dâhil olmak üzere.

BU SÜREÇTE PARTİ İÇİ VE DIŞINDA GÖRÜŞMELERİMİZİ SÜRDÜRÜYORUZ

Toplumsal muhalefet çok uzun süredir çeşitli ittifak arayışları, yan yana gelişleri tartışıyor. Ama seçim henüz bunun bir ayağı olamadı. Özellikle bu baskın seçimin en zor durumda bıraktığı noktalardan birisi bu oldu. Yakın zamanda tablo tam olarak netleşir. Bu kadar kısa sürede elbette çeşitli tartışmaları yürütmek, tamamlamak kolay değil. Biz de hem parti içerisinde tartışmalarımızı sürdürüyorum hem de toplumsal mücadele bileşenleriyle görüşmelerimizi sürdürüyoruz.

Genel olarak Türkiye’deki sistemin patronların ve sermeyenin çıkarlarını öne koyan bir yaklaşım geliştirdiğini ve krizin faturasının emekçilere, yoksul halklara ödetilmesinin karakteristik bir özelliği olduğunu düşünüyoruz. AKP iktidarı bunu katmerlendiği bir dönem. Sıkışmalar arttıkça emekçilerin sırtına daha çok yük bindirmeye kalktılar. Bu tabloda bizim tam karşı bir yere konumlanmamız gerekiyor. Önceliğimizin Türkiye’nin yoksullarının, işi sınıfının ve emekçilerinin olduğu bir temel inşa etmek maddesini başa koyarak seçim platformunda da bu sınıfsal ayrımı zorlamak gerektiğini düşünüyorum.

İKTİDAR ARTIK HİÇBİR SORUNA ÇÖZÜM ÜRETEMEMEKTEDİR

Halkevleri- Nuri Günay (Eş Genel Başkan)

İktidar, en asgari demokratik koşullar sağlandığında kaybedeceği açık olan bir seçim sürecinden kaçmıştır. Hiçbir toplumsal, siyasal, ekonomik soruna çözüm üretememektedir. Halk, ekonomik krizi yaşamın her alanında hissetmekte ve tepki büyümektedir. Suriye sahasında emperyalistler arası rekabete yaslanarak sağladığı manevra alanı daralmakta ve ertelenmiş krizler ufukta görülmektedir. İktidar toplumsal desteğinin daha fazla genişlemeyeceğini görmekte, "tek adam rejimine hayır" diyenleri ikna edememektedir.  Baskın seçim kararı, iktidarın OHAL koşullarında, tüm baskı ve zor siyasetine ve savaşla yaratmaya çalıştığı saflaşmaya rağmen bu ülkeyi yönetemediğinin itirafıdır. OHAL'i uzattıkça uzatmış, "ittifak yasası" ile ittifaka seçim kazandırmak üzere seçim yasalarını düzenlemiş, medyayı tümüyle kontrol altına almak üzere hamle yapmış ve seçimdeki rakiplerinin hazırlık yapmasına fırsat vermeden seçim kararını açıklamıştır.

Elbette böyle kritik bir süreçte ülkenin tek adam rejiminden ve iktidarından kurtulması için çeşitli ittifak politikaları geliştirilmelidir. Ancak bu ittifaklar ülkeyi barış, demokrasi, laiklik gibi bir eksene taşımak açısından anlamlı olmalıdır. Örneğin çokça tartışılan Abdullah Gül üzerine yapılan olumlamalar bu açıdan oldukça rahatsız edici olmuştur.

İKİNCİ TURDA KÜRT HALKI VE HDP SEÇMENİ KRİTİK NOKTADIR

HDP'nin parlamento dışında bırakılması için iktidar tarafından birçok hesap yapılmaktadır. Oysa milyonlarca insanın oy verdiği HDP'nin mecliste yer alması Türkiye demokrasisi açısından şarttır. Üzerindeki baskılara son verilmeli hapis tutulan eş genel başkanları ve seçilmiş bütün siyasetçiler serbest bırakılmalıdır. Bununla birlikte bugün ülkeyi tek adam rejiminden kurtarıp demokratik bir siyasal iklime taşımayı vadeden bir partinin ya da adayın HDP'yi görmezden gelme, yok sayma gibi bir tutumu olamaz. Böyle olduğunda demokrasi, barış gibi vaatlerin altı boşalmaktadır. Kaldı ki cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldığında Kürt Halkının ve HDP seçmeninin kritik rolü ortadadır.

BARIŞ, DEMOKRASİ, EŞİTLİK, LAİKLİK TEMEL EKSEN OLMALI

Neo-liberal sermaye programı, onun krizi bugün tamamen halkın sırtındadır. Bu tablonun karşısında insanca yaşadığımız bir ülke koymak temel şarttır. Sürekli hale getirilen OHAL rejimiyle bile sürdürülemeyen ve baskın seçime başvuran iktidarın karşısında gerçek bir demokrasi talebiyle çıkmak, bunun kurucu adımlarını atmak gerekmektedir.

AKP'nin ve tek adam rejiminin alternatifi olduğunu söyleyenlerin barış, demokrasi, eşitlik, laiklik gibi temel eksenlerde bir ülke vadetmesi ve bunun gerçekçi adımlarını atması 24 Haziran ve sonraki süreçte mücadelenin yükseltilmesi açısından oldukça önemlidir.

7 HAZİRAN VE 16 NİSAN EGEMEN BLOKUN KIRILGANLIĞINI GÖSTERDİ

Başlangıç Kolektifi:

Yine ve bir kez daha, en asgari en göstermelik demokrasi kuralları dahi çiğnenerek alınmış bir seçim kararı ile karşı karşıyayız. Kendi beka mücadelesi etrafında toplumu seçimlerden seçimlere sürükleyen iktidarın aldığı bu karar, birkaç yıldır dozunu arttırdığı zor ve dayatma siyasetinin aslında bir başka biçimi. Seçimler demokratik bir mekanizmadan çok, iktidarın istediği gibi eğip büktüğü, küçük hesaplarla istediği zaman gündeme taşıdığı anlamını yitirmiş birer araç haline getirilmeye çalışılıyor.

Bununla birlikte içinden geçtiğimiz koşullar altında, bu dayatmaya karşı olmak, yine seçim sürecinin açacağı siyasal zemin üzerinde ifade bulacaktır. Seçim sürecinin yaratacağı atmosfer, muhalefetin sözünü yükseltmesi ve varlığını göstermesi açısından bir alan açacaktır. Bu alanı tüm muhalefet kesimleri sonuna kadar kullanmalıdır. 7 Haziran seçimlerinde ve referandum sürecinde gördük ki karşımızdaki egemen blok göründüğünden çok daha kırılgan. Önümüzdeki dönemde egemen sınıf bloğu içerisinde ortaya çıkan çatlakları ezilenler lehine derinleştirecek birliktelikler düşündüğümüzün çok ötesinde etki yaratabilir diye düşünüyoruz.

25 HAZİRAN’I DA DÜŞÜNEREK ÇALIŞMAK

Biz Başlangıç olarak hem 7 Haziran sürecinde hem de referandum “Hayır” kampanyası esnasında küçük de olsa örneklerini gördüğümüz, aşağıdan, yerellere dayalı, egemen sınıfın dayatmış olduğu siyasal saflaşmaları enine kesen meclis tarzı bir araya gelişleri çok önemsiyoruz.

Meclis tarzı oluşumlar ise sadece seçim dönemlerindeki alternatifler olarak değil iki ay sonrasında da devam edecek, geniş siyasal ittifakların kurulup devam edeceği daha da önemlisi yerellerde bağlar kurmaya açık, dayanışma ve birliktelik zeminlerinin örnek birer adresi olarak görülebilir. Belki de özellikle 7 Haziran seçimlerinden çıkarmamız gereken en büyük ders en az 24 Haziran kadar 25 Haziran’ı da düşünerek çalışmak.

Zorlaşan hayat koşullarında fakirleşen kitleler, borçlu kalarak hayatını idame ettirebilen geniş kesimler, iş bulamayan gençler, her yeri inşaat sahasına dönmüş kentte var olanları korumaya çalışanlar, yaşam tarzı nedeniyle dışlananlar, bu toprakların kötü mirasını ağır yük olarak sırtlarında taşıyan Kürtler, hakları ve varlıkları gasp altındaki kadınlar… Bu kesimlere seslenmenin ve her ne olursa olsun kararlı, inatçı bir duruşu ve gerçekleri göstermenin gerekliliği ortada duruyor.

Bizim açımızdan gerçek ittifak bu zeminlerde bir araya gelişlerdir.

Türkiye şaibeli bir referandum sonucunda kendisini aslında ne olduğu çok da belli olmayan bir tek adam / başkanlık sisteminin içerisinde buldu. Başkanlık dayatması ülkenin adeta tüm kurumlarını içi boş işe yaramaz ve en temel meselede bile inisiyatif kullanamaz bir hale getirdi. Türkiye’nin “iyi” bir başkana değil başkanlık sistemini ivedilikle çöpe atacak bir demokratik birlikteliğe ihtiyacı var.