ÖHD: Tecrit kaldırılsın, hak ihlallerine son verilsin

ÖHD Marmara Hapishaneler Komisyonu, Marmara bölgesindeki cezaevlerinde yaşanan ihlallerine ilişkin hazırladıkları raporda, “Açlık grevlerinin son bulması için Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit kaldırılsın" dedi.

Özgürlük için Hukukçular Derneği Marmara Hapishane Komisyonu, Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerinin 3 aylık hak ihlali raporunu açıkladı. Her ay düzenli bir şekilde ziyaret ettikleri cezaevlerinde edinilen bilgilerle hazırlanan raporda, Ocak, Şubat ve Mart aylarında tutsakların maruz kaldığı hak ihlallerine raporda yer verildi. 

Raporda, 13 cezaevinde yapılan ziyaretlerde en çok yaşanan hak ihlalinin salgın kapsamında alınan önlemlerden kaynaklandığı belirtildi. Raporda ayrıca, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için 27 Kasım 2020’de başlatılan süresiz - dönüşümlü açlık grevlerine ilişkin son durum da paylaşıldı.

31 Mart 2021 tarihinde dünya genelinde tespit edilen salgınının cezaevindeki yansımasına değinilen raporda, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından 18 Şubat 2021 tarihinde yapılan resmi açıklamaya göre Türkiye genelindeki 372 cezaevinde 55 pozitif vaka tespit edildiği söylendi. 372 cezaevinde 240 tutsakların salgına yakalandığı, 2 kişi yoğun bakımda olmak üzere toplam 33 tutsağın hastanede tedavi gördüğü belirtilirken, 207 tutsağın ise cezaevi koşullarında tedavi olduğu vurgulandı.

‘CEZAEVLERİNDE ONUR KIRICI ARAMALAR YAYGINLAŞTI’

Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 18 Şubat 2021’de kamuoyuna duyurduğu metne de yer verilen raporda, cezaevlerinde tespit edilen hak ihlalleri vurgulandı. Raporda, Uluslararası teamüller çerçevesinde “işkence” nitelemesi “acı veya ıstırabın asgari ağırlık düzeyine ulaşması gerekir ilkesi”nin esas olarak tanımlanması gerektiğine dikkat çekildi. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesinde yer alan ‘‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz” ifadelerine yer verilen raporda, işkence ve kötü muamele yasağı hatırlatıldı. Son dönemlerde cezaevlerinde onur kırıcı arama biçimlerinin yaygınlaştığına dikkat çekilen raporda, bunun temel meselelerden biri olduğu vurgulandı.

TUTSAKLAR ÇIPLAK ARAMA MARUZ BIRAKILIYOR

Ocak ayında Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutsak tutulan Zerdeşt Oduncu ve Mazlum Bataray’ın adliye dönüşü baş gardiyanın talimatlarıyla çıplak aramaya maruz kaldığı, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde yeni sevk edilen tutsakların çıplak arama dayatması yapıldığı, itiraz edilmesi halinde kadın gardiyanlar tarafından “Erkek gardiyanları çağırırız” şeklinde tehditlerde bulunulduğu aktarılan raporda, tecridin yoğun biçimde yaşatıldığına işaret edildi. Raporda, psikolojik ve fiziksel olarak katmerleşerek devam eden tecridin, aile ve arkadaş görüşlerindeki sınırlamaların yanı sıra ortak alan faaliyetlerindeki sınırlamalar ile de görüldüğüne dikkat çekildi.

TUTSAKLARIN SAĞLIK HAKKI İHLALİ

Sağlık hakkındaki tedavi engeline de değinilen raporda, Gebze Kadın Cezaevi’nde salgın gerekçesiyle acil durumlar dışında hastane sevklerinin yapılmadığı, sevkin yapıldığı durumlarda kelepçeli muayene dayatması yapıldığı paylaşıldı. Ayrıca Mart ayı içerisinde Hacer Halil Yusuf, Hacer Arat, Ruşen Erdem, Aslı Doğan, Rojda Tursun, Beyaz Yakut, Serap Burak, Behiye Kalenderoğlu, Helin Öncü, Mizgin Çiftçi, Nazime Avres, Gülistan Abdo, ve Gülizar Erman ile birlikte toplam 53 tutsağın salgın testinin pozitif çıktığı, ilaçlarının verildiği ancak iyileşmeye yardımcı ek gıda ve temiz hava ihtiyaçlarının sağlanmadığının altı çizildi. Temizlik malzemeleri ve temiz suya erişim noktasında da birçok cezaevinde hukuksuzluk işlendiği belirtilen raporda “Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishanesinde 3 kişilik bir hücreye bir ay için 1 litre sıvı sabun dışında başka bir temizlik ve hijyen malzemesi verilmediği tarafımıza aktarılmıştır. Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesinde temizlik malzemesi olarak haftada bir sabun verildiği, mahpusların bunun dışındaki temizlik malzemelerini kantinden temin etmeye çalıştığı tarafımıza aktarılmıştır.”

AÇLIK GREVİNDEKİ TUTSAKLARA DİSİPLİN SORUŞTURMASI

Haberleşme hakkı ihlali, mektup ve kargoların verilmemesi, telefon görüş sınırlamaları, gazete, dergi ve kitapların alınmaması, avukat görüşlerinin sağlanmaması, etkili başvuru hakkının gerçekleşmemesi, kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının tanınması gibi başlıklara da yer verilen raporda, 147’nci gününde süren açlık grevlerine değinildi. Raporda, “İmralı Ada Hapishanesi’nde bulunan Abdullah Öcalan’a yönelik devam eden tecridin sonlandırılması talebiyle 27.11.2020 tarihinde süresiz-dönüşümlü açlık grevi başlatıldığı, açlık grevinin dörder kişilik gruplar halinde beşer günlük süreyle yapıldığı tarafımıza aktarılmıştır. Açlık grevi yapan mahpuslara mart ayına kadar talepleri üzerine idare tarafından tuz, şeker, meyve suyu ve B1 Vitamini içeren ilaçların verildiği, ancak Mart ayında bu taleplerin karşılanmadığı, yine mart ayında açlık grevini sonlandıran mahpuslara ise diyet yemeği verilmediği, greve giren mahpuslar hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı ve disiplin cezaların verildiği ayrıca belirtilmiştir” ifadeleri yer aldı.

‘İŞKENCE YASAĞI İHLAL EDİLMİŞTİR’

Raporun sonuç bölümünde ise salgın süreci bahane edilerek tutsakların en temel insan haklarının dahi askıya alındığına yer verilerek, “Mahpuslar üzerindeki tecrit en üst seviyeye çıkarılmıştır. Yine son dönemlerde muhaliflere yönelik artan baskılar nedeniyle tutuklamalar daha da artmış, hapishanelerdeki mahpus sayısı kapasitenin çok üzerine çıkmıştır. Bununla doğru orantılı olarak mahpusların maruz kaldığı hak ihlalleri de artmıştır. Bu ihlallerin başında ise işkence yasağının ihlali gelmektedir. Hem ulusal hem de uluslararası hukukta işkence ve kötü muamele açıkça yasaklanmıştır. Bir başka deyişle hiçbir hal ve durumda, hiç kimseye işkence yapılamaz. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de hapishanelerde yapılan çıplak aramalara ilişkin başvuruları işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen İHAS’nin 3. maddesi bağlamında değerlendirmektedir. Buna rağmen hapishanelerde çıplak aramanın hukuka aykırı bir şekilde hâlâ çok yaygın bir uygulama olduğu tespit edilmiştir. Devletler, taraf oldukları sözleşmelerde yer verilen işkence yasağını da göz önünde bulundurarak, çıplak arama uygulamasına tamamen son vermeli ve hapishanelerde işkencenin önlenmesi için gerekli tedbirleri almalıdır” denildi.

‘TUTSAKLARIN TECRİT KOŞULLARI AĞIRLAŞMIŞTIR’

Tutsakların cezaevi koşullarında sosyalleşebilmesi, infaz sürelerinde sosyal ilişkilerden kopmamaları, bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından ortak alan faaliyetlerinin büyük önem arz ettiğine vurgu yapılan açıklamada, “Özellikle yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulan mahpusların beden ve ruh sağlıkları için uzun süre veya süresiz sosyal yalnızlaştırmaya maruz bırakılmamaları gerekmektedir. Spor, sohbet gibi faaliyetler sayesinde mahpuslar sürekli kaldıkları hücrelerin dışına çıkmakta, 7 gün 24 saat birlikte kaldıkları sınırlı sayıdaki kişilerden farklı kişilerle sohbet ederek sosyalleşme imkanı bulmaktadır. Salgın ile birlikte başlayan süreçte mahpusların ortak alan faaliyetlerinin yaptırılmaması mahpusların içinde bulunduğu tecrit koşullarının ağırlaşmasına neden olmuştur” ifadelerine yer verildi.

TUTSAKLAR ALEYHİNE YENİ UYGULAMALAR 

Ocak’ta yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile birlikte denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi tutsak lehine olan uygulamalarda iyi halin belirlenmesi için bir takım yeni kriterlerin getirildiğine yer verilen raporun sonuç bölümünün devamında şöyle denildi: “Bunun başında ise mahpusun ‘işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması’ kriteridir. Pişmanlık; içe dönük ve kişinin vicdanı ile ilgili olan duygusal bir tepkime halidir. Kişinin pişmanlık beyanının samimiyeti tam anlamıyla ölçülebilmesi mümkün değildir. Pişmanlık kriteri dışında infazın tüm aşamalarında, mahpusun hapishanelerin düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara uyup uymadığı, haklarını iyi niyetle kullanıp kullanmadığı, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmediği, toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı, tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı, iyileştirme ve eğitim-öğretim programları ile spor ve sosyal faaliyetler, kültür ve sanat programları, aldığı sertifikalar, kitap okuma alışkanlığı, diğer mahpuslar ile hapishane görevlileri ve dışarıyla olan ilişkileri, hapishane kuralları ile hapishane bünyesindeki çalışma kurallarına uyumu ve aldığı disiplin cezalarının dikkate alınacağı düzenlenmiştir. Yine bu kapsamda kurullar mahpuslarla mülakat yapabilecek ve burada sordukları soruların cevabına göre iyi hal değerlendirmesi yapabilecektir. Ancak burada mahpuslara sorulacak soruların denetlenmesine ilişkin herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır. Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına ‘iyi halli olmadıklarına’ yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellenmiştir. Açıktır ki, hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başlamıştır.”

‘HAK İHLALLERİ SON BULMALI’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemine de değinilen sonuç bölümünde, “Eyleme katılan kişi sayısı hapishaneden hapishaneye değişiklik gösterse de mahpuslar ortalama ikişer-üçer kişilik gruplar ile beşer günlük açlık grevi yapmaktadır. Mahpusların talebi ise; Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve Ceza İnfaz Kanununda güvence altına alınan temek hak ve özgürlükler doğrultusunda Abdullah Öcalan üzerindeki hukuka aykırı tecridin son bulması, Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmesinin sağlanmasıdır. Salgından ötürü ağır hak ihlallerinin yaşandığı, mahpusların ihtiyaç duydukları tedaviye dahi erişemediği bu dönemde açlık grevlerinin sürmesi halinde geri dönülemez nitelikte ağır sonuçlar doğuracağı ortadadır. Zira salgın sürecinde hapishanelerde artan hak ihlallerine yönelik hazırlanan raporlardan mahpusların sağlıklı gıdaya ve ihtiyaç duydukları tedaviye erişimlerinin sağlanamamasından ötürü özellikle bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı bilinmektedir. Salgın koşulları dolayısıyla mahpusların bağışık sisteminin düşüklüğü konusunda uyaran hekimler başlatılan açlık grevinin, daha önceki eylemlerden daha fazla risk barındırdığını belirtmiştir. Bu sebeple mahpuslar daha fazla hak ihlaline uğramadan; herhangi bir yaşam hakkı ihlali olmadan açlık grevlerinin son bulması için Abdullah Öcalan’a uygulanan hukuka aykırı tecridin kaldırılması ve hapishanelerdeki hak ihlallerine derhal son verilmesi gerekmektedir” çağrısında bulunuldu.