Şahin: İmralı'daki tecridin dünyada başka örneği yok

Öcalan'a yönelik uygulanan tecridin hukuk dışı olduğunu ve dünyada başka bir örneği olmadığını söyleyen ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Muharrem Şahin, CPT'nin sessizliğine de tepki gösterdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit devam ediyor. Öcalan'a yönelik tecridin tamamen keyfi olduğunu söyleyen Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Eşbaşkanı Avukat Muharrem Şahin, hangi şartlarda olursa olsun bir tutuklunun aile ve avukatları ile görüşmesinin engellenemeyeceğini söyledi. Bu konuda yasaların çok açık olduğunu hatırlatan Şahin, "Tecrit, iktidarın uluslararası konjonktüre göre değişen politikaları ile alakalı.

Tarihte Öcalan'a uygulanan bu tecrit kadar daha ağır bir tecrit görülmemiştir. Adaya getirildiğinden beri ailesi ile sınırlı bir şekilde görüşebildi. 3. kişi hakkı, telefon hakkı yerine getirilmedi. TV, radyo ve gazete gibi iletişim araçlarından yeterince faydalanamadı. Yıllarca tek kanal çeken ve sürekli bozulan bir Radyosu vardı. Haftada 1 gün gazete veriyorlardı, verdiklerinde de bazı haberleri kesiyorlardı.

Aile ve avukatları ile görüştüğü zaman da tecrit devam ediyordu. 2011 yılının Temmuz ayından sonra yıllarca avukat görüşü yaptırmadılar. En son açlık grevi direnişleri sonucu birkaç defa görüşme yapıldı ama daha sonra görüş yasağı tekrar başladı" diye konuştu.

HERKES KANUNLARA GÖRE HAREKET ETMELİ

Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı dönemde toplumda bir huzurun oluştuğuna dikkat çeken Şahin devamla şunları belirtti: "Yaşanan olumsuzluklara rağmen Avukatlar ile görüşme yapıldığında gerginlik en alt seviyeye düşüyordu. Çünkü Öcalan'ın yaklaşımı ve sorunun çözümüne ilişkin çabaları toplumda bir rahatlamayı beraberinde getiriyordu. Türkiye'de en fazla 'güvenlik' önlemi alınan cezaevlerinin başında İmralı Cezaevi geliyor.

Bununla birlikte dünyada görülmemiş uygulamalar devreye konuşmuş durumda. Örneğin, havalandırmanın üstü tellerle örtülmüş, düşünün ki havalandırmadasınız ama güneşi ve gökyüzünü görmüyorsunuz. Tecrit yıllardır devam ediyor, bazen daha da ağırlaştırılıyor. Sadece çözüm sürecinde periyodik bir şekilde görüşmelere izin verildi. Devlet bazı şeyleri yapmak istemeyebilir ama herkes için kanunlar var. Herkesin bu kanunlara göre hareket etmesi gerekiyor."

ÖCALAN'IN TAHMİNLERİ BİR BİR ÇIKIYOR

Uzun yıllardır devam eden bir Kürt sorunu olduğunu hatırlatan Şahin, "Geniş çerçevede ele aldığımızda demokrasi sorunu da diyebiliriz. Sayın Öcalan bu ülkeye demokrasinin gelmesini istemeyenlerin olduğunu sürekli vurguluyordu ve siyasetçilere "beni eleştirebilirsiniz ama beni anlamıyorsunuz. Bunun sonucu kötü olacak" diyordu. Söylediği birçok şeye şahit olduk. Irak'la ilgili söyledikleri, 2009-2010 yılında Suriye ile ilgili söyledikleri çıktı. "Eğer demokrasiyi getiremezsek, 3. dünya savaşı başlar" diyordu. Şu an 3. dünya savaşı da başlamış durumda" şeklinde konuştu.

Tarihte savaşlara ilişkin okudukları her şeyi bu dönemde TV'den canlı izlediklerini vurgulayan Şahin, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Hükümet iktidarını sürdürmek için bu baskıları devam ettiriyor. Çünkü koşullar normale dönerse küçük bir grubun çıkarları zarar görecektir. Çıkarlarını korumak için ülkenin rahatlamasını istemiyorlar. Bu yüzden "Öcalan konuşmasın, sessiz kalsın. Kimse onunla ilişkiye girmesin. Biz de bu kaosta olduğumuz sürece kendimizi yaşatırız" diyorlar. Bunun açıklaması budur. İnsanın aklına başka bir şey gelmiyor."

BU SORUN BİRÇOK DEVLETİ İLGİLENDİRİYOR

CPT'nin tecrit karşısındaki sessizliğine de tepki gösteren Şahin, "Tecridin sadece Türkiye ile bağlantısı olduğuna inanmıyorum. Öcalan'ın esaretinde nasıl ki uluslararası güçlerin eliyle olduysa, tecridin devam etmesinde de aynı güçler yer alıyor. CPT'nin çalışma tarzı da tecridin durumunu ortaya koymadı. CPT zor durumda kaldığı için birkaç defa İmralı'ya gitti ve sorunları tespit etti. Çözüm sürecinde basında yer alan CPT raporunda Öcalan'a bir TV'nin verildiğini öğrendik. Fakat şu an ne durumda bilmiyoruz. Belki de TV'yi almışlardır.

Avukatları ve ailesi ile görüşmeler yapılmadığından anlaşılıyor ki CPT de bu konuda fazla baskı uygulamıyor. "Biz uluslararası anlaşmanın bir parçasıyız" diyebilmeliler. Uluslararası alanda çıkarlar esastır. Herkes çıkarları doğrultusunda politika ve siyaset yürütüyor. Birileri oturup tecridin kararını veriyor diye düşünülmemeli. Bu durum birçok açıdan ele alınmalı. Çünkü bu sorun birçok ülkeyi ve devleti ilgilendiriyor" dedi.