AKP, başkasının silahıyla oyun kurmaya kalktı

Erdoğan ‘S-400’leri aldık artık bitti’ dese de ABD ile olan ipleri de koparmış değil. Gazeteci Ali Ergin Demirhan’a göre Türkiye başkalarının silahı ve planıyla oyun kurmaya çalışıyor ve bunun bir bedeli olacak.

Türkiye 31 Mart’taki yerel seçimlerin 23 Haziran’da yenilenmesine odaklanmışken; bir süredir S- 400’ler yüzünden ABD ile Rusya arasında belirsizlik politikası ortaya koyan AKP için zaman dolmak üzere. Erdoğan her ne kadar “S-400’leri alacağız demiyoruz aldık” şeklinde konuşsa da Haziran sonunda yapılacak G-20 zirvesinde Trump ile görüşüp bu meseleye bir çıkar yol bulmaya çalışacak. Öte yandan Rusya ise İdlib’teki durumu S-400’lere karşılık elinde bir koz olarak kullanmaya devam ediyor. Sendika.org’dan gazeteci Ali Ergin Demirhan, AKP’nin 31 Mart yerel seçimlerinden sonra zayıfladığını, 23 Haziran’da elde edeceği sonuca göre G-20’de sahneye çıkacağını ifade ediyor. ABD’nin de Rusya’nın da 31 Mart sonucunu bir tarafa not düştüğünü belirten Demirhan ile AKP’nin S-400 kriz ile ortaya çıkan çelişkilerini ve bunun sonuçlarını konuştuk.

ABD ÇOK NET, YAPTIRIM UYGULARIZ DİYOR

Erdoğan S-400’lerle ilgili olarak son konuşmasında bu iş bitti, alacağız demiyoruz aldık dedi ve hatta biz kasaba devleti değiliz söylemlerinde bulundu. Bu söylem ABD- Türkiye ilişkilerini hangi boyuta taşıyacak. Artık bahsedilen yaptırımların gelmesi kesin mi?

Siyasetçilerin söylemleri üzerinden bir öngörüde bulunmak doğru değil. Zira Erdoğan’ın söylemleri üzerinden kendisi dâhil bir siyaset rotası belirlemiyor. Bu söylemlerde iki ateş arasında kalmış kaldıkça da sıkılmış bir iktidarın sorun ve kriz erteleme taktiklerini görebiliriz sadece. ABD çok net, S- 400’ler gelirse yaptırım uygularız diyor. Rusya ise Türkiye’ye Suriye için verdiği sözleri hatırlatıyor. Türkiye’nin Rus uçağını düşürdükten sonra Suriye’de nasıl hedef alındığını hatırlıyoruz. Rusya şimdiyse İdlib’teki yer yer TSK gözlem noktalarını hedef alındığı o çatışmaları durdurmayarak bu tehdidi sürekli Türkiye’ye hissettiriyor. Ama Rusya, Türkiye’yi doğrudan karşısına almıyor çünkü S-400’ler, enerji- nükleer anlaşmaları var. Rusya siyasetini yakıdan takip edenler şunu aktarıyor zaten Rusya bu şekilde kendine bir müttefik kazanma derdinde değil. Daha ziyade burnunun dibindeki bir NATO ülkesini kendisine karşı zararsız kılarken, bu birlik içinde de bir karmaşa yaratma politikasında. Türkiye’den bir takım ekonomik ve askeri tavizler koparmak ve NATO’yu istikrarsızlaştırmak asıl hedefi. ABD’nin yaptığı da ‘bugün çıkıyorum deyip NATO’dan çıkmazsın’ demek. Çünkü NATO’nun ipleri de ABD’nin elinde burada eşit bir ilişkiden değil hiyerarşiden söz ediyoruz. Türkiye’nin ABD’ye bağımlı olduğu bir ilişkinin adıdır NATO üyeliği. ABD buna güvenerek yaptırım kartını ortaya koyuyor. Bu yılladır söyledikleri ama artık sonuç almak istedikleri bir durum. Fakat Erdoğan’ın o söylemelerinde bile ABD’yi doğrudan hedef alınmadığını, mümkün olan en yumuşak şekilde söylediği görülüyor. Yoksa Bahçeli’nin başka alternatif birliklere bakalım ya da Erdoğan’ın ‘kararlıyız’ söylemlerinin bir karşılığı yok. ABD bunu net olarak çiziyor S-400’ler ve F-35’ler bir arada kullanılmayacak.

İKTİDAR ESKİ GÜCÜNÜ YİTİRDİ

Peki, ‘aldık, bitti bu iş’ demek Türkiye’nin iki ülke arasında izlediği belirsizlik politikasını bitirmiş olmuyor mu?

Hayır, çünkü 23 Haziran seçimleri sonrası G-20 Zirvesi ve oradaki temasları göreceğiz. 31 Temmuz’da ise hem ABD’nin hem Rusya’nın hamlesini yaptığı bir tarih olacak. O tarih ABD’nin artık yaptırımları başlatıyorum, Rusya’nın da S-400’leri hazırlıyorum dediği zaman. Yaptırım uygulayan güçler bunlar Türkiye’nin yaptırım uygulama gücü yok. O yüzden Erdoğan’ın dediği çok da mühim değil. Çünkü 31 Mart’tan sonra bu iktidar eski gücünü yitirdi. En önemli dayanağı kitle desteğiydi, kriz çözebilmesi yönetebilmesi vs. değildi. Memleketin yarısı beni destekliyor diyerek meşruiyetini buna yaslamıştı. Çoğunluk desteğinin kaybedilmesini emperyalist güçler de bir yere kaydediyor. Şöyle bir öngörüde bulunulmuştu ki benim de görüşüm bu yönde, bu iktidar seçimlerde zayıflarsa zaten kontrgerilla içinde olan ya da devletin çektirdiğini oluşturan kurumlar ve güçler arasındaki geçici denge hali bozulacaktır. Avrasyacısı var, NATO’cusu var, Ergenekon denilerek hala NATO ile ilişkileri sürdürmek isteyeni var, MHP’lisi, şunu bunu var. Onların üzerindeki basınç Erdoğan’ın çoğunluk desteğinden dolayı kaynaklanıyordu ki Suriye ve S-400’ler meselesinde çözümsüz olduğunu da biliyorlardı. Erdoğan’ın ‘31 Mart’a kadar bana mahkûmsunuz, benimle birlikte gideceksiniz’ sözü ile gidiyordu bu ilişki. Şimdiyse bunu kaybetti. Seçim sonuçları, bir takım ekonomik çıkarlar, iç meseleler gibi birçok şeye tekabül ederken bu büyük tabloya da oturuyor. Şimdi şu önemli G-20’ye İstanbul’u kendi deyimleriyle tüm Türkiye’yi kazanmış bir iktidarın temsilcisi olarak mı gidecek yoksa kaybetmiş olarak mı? Bu zayıflama iktidar üzerindeki basıncı da artıracaktır. Bunula birlikte başka hareketlenmeler de görülecektir.

BELİRLEYİCİ OLAN NATO İLİŞKİLERİ

Erdoğan, G-20’de Trump ile de görüşecek. Buradan bir sonuç çıkar mı ya da nasıl etkiler durumu?

Trump’ın sözlerinden ziyade Pentagon’un daha net bir tutum aldığını görüyoruz. Zaten hiçbir ABD başkanı, belirlenmiş Amerika siyasetinin ötesine geçemez. S-400’ler sadece bir pazarlık meselesi. Öte yandan Türkiye İdlib’te CIA tarafından desteklenen cihatçı gruplarla birlikte hareket ediyor. Ama Rusya ile de bir anlaşması var. Rusya da orada diyor ki anlaşma olmazsa İdlib krizin bir merkezi olacak yani o ertelenmiş çatışma başlayacak. Şu an hala Atsana ve Soçi kurallarına uymadan El Kaide’ye kalkan olan bir Türkiye var, Rusya susuyor, neyin hatırına S-400’lerin. Ama bu kalıcı değil Rusya bir süre bunu devam ettirir ama sürekli olarak bu basıncı da hissettirerek. Öte yandan Pentagon, Suriye’de Kürtlerle yan yana olduğu için Türkiye ile sürtüşme yaşayan ABD yüzü, İdlib de ise başka bir ABD yüzü olarak CIA var. Ama burada belirleyici olan NATO ilişkileri, CAI da bunun dışına çıkmayacaktır. Yani bu bir şekilde uzlaşmaların içindeki çatışmalar gibi görmek lazım. Matruşka gibi düşünecek olursak bir uzlaşma var ama onun içinde de çatışma var. İç içe geçmiş durumda.

SAFINI SEÇ DİYECEKLER

Ama anlaşılan o ki Türkiye’nin seçim yapması için gereken süre artık çok kısa, Temmuz’un sonu. Bunun bir sonuca varması şart. Nasıl bir tablo çıkar gibi duruyor?

Nihai sonucu NATO ilişkileri belirler. Ama ‘NATO’dan çıkacağım, Rusya ile devam edeceğim’ dese bile çıkış 15 yıl ve de bunun bir bedeli olması kaçınılmaz. Öte yandan İdlib’te TSK’nın gözlem noktaları vuruluyorsa bu sebeple. TSK’nın Suriye’ye karşılık vereceğini biliyor Rusya ve göz de yumuyor. Bir bakıma çapraz bir tecritte tutuyor Türkiye’yi. Safını seç diyecekler hele ki bu kadar kırılganlaşmış bir iktidara. Bazı eşikleri de geçtik bence Ahmet Davutoğlu’nun, Babacan ve Gül’ün somut bir adım atmasalar bile ortaya çıkmış olmaları; artık birilerinin bu çelişkileri görüp pozisyon almaları ile alakalı bir durum. AKP içinden çatlaklar olarak da görüyoruz bunları ordu içinde farklı kanatların ‘biz buradayız’ demesiyle de. Tabii buradan mutlak bir senaryo çıkarmak mümkün değil ama ortadaki çelişki ağını görüyoruz. Elbette birçok konuda ABD ya da Rusya sıkıştırıyor ama seçimlerde artık dur diyen halk da belirleyici bir konumda. Elbette dünya genel bir krizde yani bu sadece AKP’nin krizi değil, yoksa kısa vadede şu olacak diyebilirdik ama böyle bir zamanda değiliz. Tarihin daha determinist bir anında değil, daha politik güçlerin iradelerinin belirleyici olduğu zamandayız. Ama bu demin anlattığım ekonomik ve askeri bağımlıkları ortadan kaldırmıyor. AKP bu bağımlılık ilişkileri içinde bir oyun kurmaya çalıştı; Rusya’nın silahı, ABD’nin uçağı CIA’nın desteklediği cihatçıyla ya da Rusya’nın kurduğu oyunla dâhil olduğunuz bir çatışma içinden en fazla kullanılırsınız. Burada belirleyici olan bağımsız iradeler. Bu da ABD, Rusya ya da oradaki bağımsız halkların iradesidir.