Andok: HDP seçmeni ve Kürtler sonuçları belirledi

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, "AKP-MHP faşizmi Türkiye’nin adeta her şeyini belirleyen bütün büyük şehirlerini ve Kürtleri kaybettiği için Türkiye’yi ve Kürdistan’ı yönetemez” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, AKP-MHP'nin yenilgiye uğradığı yerel seçimlere ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı...

'SEÇİM DEĞİL, SAVAŞ HALİ'

Seçimler tamamlandı. İlk olarak ne söylemek istersiniz?

İlk olarak söyleyeceğim şey, bu yapılanın seçim olmadığıdır. Gerçekten de yaşanan bir seçim değildi, bir savaş haliydi ve bu savaş hali hâlâ sürüyor. Şimdi herkes seçimin sonuçlarını değerlendiriyor ama ortalıkta seçim yok ki, sonuçları doğru değerlendirilebilsin. Seçim, kendisini halka seçtirmek isteyen insanların, partilerin eşit koşullarda yarışarak halkın önüne çıkmasıdır. Erdoğan-Bahçeli faşist ikilisi, insanların-partilerin seçilme, halkın da seçme hakkını elinden aldı. Dolayısıyla seçme ve seçilmenin özgürce gerçekleşmediği bir sürece de seçim denmez.

Aslında bu faşizm koşullarında muhalefet açısından en tutarlı duruş, seçimlere girmemekti. Faşizm koşullarında demokratik bir seçim yapmanın mümkün olmadığını söyleyerek, faşizme tutum almalıydılar. Öyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde belki tüm belediyeleri AKP-MHP faşist iktidarı alırdı ama ne içte ne de dışta bir meşruiyetleri olurdu. Ama HDP dışındaki diğer siyasi partilerin durumu ortada. O nedenle bunu yapmazlardı, nitekim yapmadılar da. Bu nedenle de herkes kendisini seçime girmek zorundaymış gibi hissetti ve girdi. Sonuç itibarıyla ortaya bir tablo çıkmış durumda, ama tablo ne olursa olsun, seçim usullerine uygun gerçekleşmediği için bu sonuçlar meşru değildir. 

Şimdi AKP-MHP faşizmi oyların yüzde 51’ini almış, peki gerçekten de aldı mı? Aldıysa bile nasıl aldı, parti olarak mı hareket etti, devlet olarak mı, insanları tercihleri konusunda özgür mü bıraktı, yoksa maddiyatla, tehditle, zorbalık ve hileyle insanlara etki mi etti? Algı oluşturma ve insanların tercihlerinin şekillenmesinde belirleyici güç olan basın-yayını nasıl kullandı, nasıl bir dili seçti? Acaba bir yerin yöneticisi belirlenirken, buna oradaki insanlar mı karar verdi, yoksa hareketli seçmen haline getirdiği faşist asker-polis mi? Herkes tüm bu konularda yapılan pervasızlıkları fazlasıyla gördü. O yönüyle en kirli, en anti-demokratik ve daha çok konuşulacak bir seçim oldu 31 Mart seçimleri. Ama bu yönlerinin dışında 31 Mart seçimleri bir yerel yönetim seçimi olmaktan daha başından beri çıktı. Erdoğan-Bahçeli ikilisi de bu seçimlerin cumhuriyet tarihinin en kritik seçimlerinden biri olduğunu söyledi ve bu söyleme dayanarak oy devşirmeye çalıştı. Ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki gerçekten de bu seçimler yerel yönetim seçimleri olmaktan çıktı ve Türkiye’nin iktidar yapısını, dış dünya ile ilişkilerini, ekonomisini, toplumsal barışını, özcesi her şeyini önemli ölçüde belirler hale geldi. 

'AKP-MHP TAM BİR YIKIM YAŞADI'

Peki, AKP-MHP ittifakı sonuçlara bu kadar etki etmek istediği, devletin tüm imkanlarını kendi çıkarları temelinde kullandığı halde, öngördüğü sonuçları aldı mı?

AKP-MHP faşist iktidarı hangi amaçla bu seçime girdiğini kimseden saklamadı. Adına ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ dedikleri ve Türkiye’nin toplumsal dinamikleriyle alakası olmayan faşist sistemi yerellerde de kurumsallaştırmak ve Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım savaşını Bakur’da, Rojava’da, Başur’da, özgür Kürdüün olduğu her yerde tırmandırmak için oy istedi. ‘Beka sorunu’ dediği aslında buydu. Dolayısıyla seçim hedefi çerçevesinde baktığımızda, tam bir hüsranı yaşadığı açık. Zaten basına yansıyan karelerinde ve ruh hallerinde de bunu görüyoruz. Bunu örtmek için ise, seçimlerden yüzde 51 oranında oy aldıklarını, AKP’nin hâlâ birinci parti olduğunu, Kürt illerinde bazı yeni yerleri aldıklarını vb. propaganda ediyorlar. Bunu söylüyorlar, ama gerçekte onlar ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Yaşadıkları tam bir yıkımdır, bozgundur. Türkiye’yi yöneten ve daha uzun süre yönetmek isteyen bir iktidar olarak, bunu yitirdiğini görüyor. Çünkü biliyoruz ki, Türkiye’yi yönetebilmenin kimi şartları vardır.

'KÜRT DÜŞMANLIĞI BİTİRİYOR'

Nedir bunlar, biraz açar mısınız?

Türkiye’yi yönetmek isteyen bir güç, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi Türkiye’nin en büyük şehirlerini yönetemeden bunu yapamaz. Türkiye buralardan yönetilir; Çankırı’dan, Yozgat’tan, Karabük’ten, Trabzon’dan değil. Dikkat edilirse AKP-MHP faşizmi Türkiye nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasının yaşadığı büyük şehirleri kaybetmiş durumda. Yani yerellerde Türkiye’nin yarısından fazlasını yönetemeyecek. Yanı sıra bu büyük şehirler Türkiye açısından kültürel yaşamın, ekonominin, turizmin, sanayinin, ticaretin, siyasi vizyonun merkezi. AKP-MHP faşizmi, mevcut durumda daha çok Türkiye’nin kırsalı denilebilecek yerlerin oylarını almıştır. Ancak bu kadar şehirleşmiş, yönünü Batı’ya dönmüş bir ülke açısından buralara dayanarak ülkeyi yönetmek mümkün değildir. Bu, kesindir.

İkincisi Türkiye’yi yönetmek isteyen bir gücün yönetip yönetemeyeceğini Kürtlerle kurduğu ilişki belirler. Kürt sorununda Kürtlerin varlığını ve her türden hakkını kabul etmeyen, Kürtleri düşmanlaştıran bir gücün uzun süreli olması, Türkiye’yi yönetmesi mümkün değildir. Bu da kesindir. Kürtlerin haklarını talep etmeleri, bunun için direnmeleri değişmemekte ısrar eden iktidarların bir süre sonra yok olup gitmelerine neden oluyor. Dikkat edilirse, AKP’nin de en fazla zorlandığı süreç, 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren Önderliğimizle yaptığı görüşmeleri sonlandırması ve Önderliğimiz şahsında Kürt halkına yönelmesi sürecine denk geliyor. ‘Kürt düşmanlığı’ politikası, AKP’yi de öncülleri gibi yiyip bitirecektir. Nitekim bunu bu seçim süreci de gösterdi. Şimdi Erdoğan Kürdistan’da sinekten yağ çıkarırcasına kendisine zafer devşirmeye çalışıyor, ama alınan kimi yerlerin nasıl alındığını herkes çok iyi biliyor. En çok da onlar biliyor, nasıl aldıklarını. Dolayısıyla istedikleri kadar propagandasını etsinler, AKP-MHP ittifakı tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Kürdistan’da da kaybetmiştir. Bilinçli, örgütlü ve Kürdistan davasını derinlemesine veren tüm yerlerde AKP kaybetmiştir. Özgürlük talepli Kürdün duruşunun her zaman için ölçüleceği yerler vardır. Bu yerler örneğin Amed’dir, Cizir’dir, Silopi’dir, Mardin’dir, Nusaybin’dir, Batman’dır, Van’dır, Gever’dir vb. yerlerdir. Bundan şaşmamak lazım.

Toparlarsam, AKP-MHP faşizmi Türkiye’nin adeta her şeyini belirleyen bütün büyük şehirlerini ve Kürtleri kaybettiği için Türkiye’yi ve Kürdistan’ı yönetemez. Matematiksel açıdan yüzde 51 oranında oy almış olsa da yönetemez. Dolayısıyla AKP-MHP faşist iktidarının son sürat baş aşağıya doğru yuvarlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bundan sonraki her yeni gün, bu tespitin daha fazla doğrulandığı gelişmelerle dolu geçecektir. AKP-MHP faşizminin yenilgisini örtbas etmek için önümüze koyduğu rakamlara değil, yaşadıkları yenilginin özgül ağırlığına odaklanmamız gerektiğini belirtiyorum.

MUHALEFET NASIL BAŞARDI?

Peki, muhalefet açısından seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz, o kadar da güçlü görünmeyen muhalefet nasıl oldu da iktidara bu sonuçları yaşattı?

Tabii görünürde seçimlerden en kazançlı çıkan güç, CHP-İyi Parti ikilisinin oluşturduğu Millet İttifakı oldu. Hem 24 Haziran genel seçimlerinde hem de 31 Mart Yerel Yönetim seçimlerinde CHP’nin mevcut iktidarın değişmesi için geçmişe nazaran daha iştahlı olduğunu gördük. Yıllarca pek çok kişide, çevrede CHP’nin iktidar olmayı ne kadar istediğine ilişkin kuşkular vardı. CHP daha çok mevcut iktidara koltuk değneği olmayı seçiyordu. Fakat 31 Mart seçimlerinde elde ettiği başarıyı tümden bu duruş değişikliğine bağlamak yanlış olur.

Stratejik değerde olan ve AKP-MHP’yi yönetemez duruma getiren yerlerdeki başarının altında hiçbir kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde söyleyebiliriz ki, HDP’nin seçim stratejisi vardır. Sadece Millet İttifakı’nın oylarıyla bu sonucun çıkmasının mümkün olamayacağını herkes biliyor.

HDP’nin “Kürdistan’da gasp edilmiş yerleri geri alma, Türkiye’de AKP-MHP’ye kaybettirme” stratejisinden bahsediyorum. Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki engelleri aşma kapsamında belirlenmiş olan bu strateji, 31 Mart seçimlerinin belirleyeni olmuştur. Seçim sonuçları çok büyük ölçüde bu aklın kurguladığı gibi çıkmıştır:

Kürdistan’da kayyumlar eliyle gerçekleştirilen gasp, çok büyük saldırılar altında, topyekün savaş koşullarında önemli ölçüde sonlandırılmıştır.

Türkiye’de AKP-MHP faşizminin temel dayanakları olan büyük şehirlerin neredeyse tümünde kullanılan stratejik oylarla faşizme kaybettirilmiştir.

Dolayısıyla genelde HDP seçmeni, özelde de HDP’ye oy veren Kürtler ne büyük bir iş başardıklarının farkında olmalılar. Onlar hiçbir dar çıkar hesabına girişmeden kullandıkları stratejik oylarla AKP-MHP faşizminin tümden kaybetmesinin kapısını ardına kadar açtılar. Yine kullandıkları stratejik oylarla muhalefete de Türkiye’nin demokratikleşmesinde rol oynamaları için kapıyı ardına kadar açtılar. Özcesi HDP seçmeni ve Kürtler, seçimin belirleyeni oldular.

'CHP AKP-MHP'NİN HATALARINA DÜŞMEMELİ'

Sizce HDP’nin Türkiye’de çıkan bu sonuçlardaki etkisi muhalefet tarafından yeterince anlaşılmış durumda mı?

Herkes HDP’nin sonuçlara ne düzeyde etki ettiğini görüyor ve dillendiriyor. Açıktan dile getirmese de CHP de bu sonucun nasıl alındığını çok iyi biliyordur. AKP-MHP faşizmi Kürt düşmanlığı konusunda herkesi kendi sınırına çekmeye zorluyor. Seçim sürecinde diğer partileri bu kadar sıkıştırması tamamen bundan kaynaklandı. CHP’nin ürkek tavrı da buna kapıyı araladı. Şimdi herkes bunu çok iyi biliyor: AKP-MHP Kürt düşmanı olduğu için, HDP’ye düşmandır, çünkü Kürtler demokratik siyaset alanında kendilerini en fazla HDP’de ifade ediyorlar. Dolayısıyla HDP’den uzak durmak, Kürtlerden uzak durmak anlamına gelir. Kürtlerden uzak duran, Kürtlere dokunamayan hiçbir partinin de Türkiye’de güç olması mümkün olamaz. Zira istikrarlı Türkiye, Kürtsüz olamaz. AKP-MHP’nin Kürtlere yaklaştığı gibi yaklaşan her partinin kaybetmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle CHP veya herhangi bir muhalefet partisine düşen, Türkiye ve Kürdistan’ın çoklu doğasına uygun davranmaları ve HDP’yi-Kürtleri özümseyebilecek bir kıvama gelmeleridir. Kamuoyunda bu seçimlerden sonra buna yönelik ciddi bir beklenti de oluşmuş durumdadır.

Türkiye Kürt düşmanlığı yaparak hiçbir şey kazanmamıştır, tam tersine tüm birikimlerini bu politika nedeniyle yitirmiştir. En büyük istismarcılar hep Kürt düşmanlığı maskesinin arkasına gizlenerek çıkar elde etmiştir. Erdoğan-Bahçeli ikilisi de bunu yapmıştır ve bu seçim sürecinde bunun adı ‘beka sorunu’ dedikleri, PKK düşmanlığı, HDP düşmanlığı, Kürt düşmanlığı olmuştur. Dış güçler Türkiye’yi önemli ölçüde buradan kendilerine bağlamışlardır. Dolayısıyla demokratik güçler ve iktidarın gerilemiş olmasıyla Türkiye’yi yönetmek isteyen muhalefetin AKP-MHP’nin düştüğü yanlışlara düşmemesi çok büyük önem taşır. Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolu, Kürt sorununun çözümünden geçer. Kürt sorunu çözülmeden, Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Türkiye’de tutarlı demokrat olmanın da ölçütü, Kürtlere eşit ve özgür bakabilmektir. Kürt sorunu Türkiye ve ülke insanı için bu kadar hayati ve önemli bir karakterdedir.   

'KÜRT İTTİFAKI BÜYÜTÜLMELİ'

HDP Kürdistan’da Kurdi ittifak oluşturarak seçimlere girdi ve daha önce elinde olan iki belediyede ittifak adaylarını gösterdi, kaybetti. Sizce bu durum ittifaka nasıl etki eder?

Evet, Kurdi ittifak güçleri adaylarının gösterildiği Hani ile Çatak belediyeleri kaybedildi, Dicle ve Çınar da kazanıldı. Kürt siyasi partileri arasında yapılan ittifak stratejik bir ittifaktır ve salt seçim eksenli değildir. Bu ittifakın oluşumu geçen sürenin en stratejik kazanımlarından biridir. Dolayısıyla yapılacaksa bir tartışma bu ittifakın nasıl daha güçlü olacağına ilişkin olmalıdır. Bunun dışındaki tüm tartışmalar yersiz olur. Bu ittifak daha da güçlendirilmeli, kalıcılaştırılmalı ve dışta kalan diğer partileri de kapsayabilmelidir. Zaten ittifakın güçlendirilerek süreceği, bileşenlerce kamuoyuna da deklere edildi, bizce de doğru ve yerinde olan budur. Ayrıca bu iki yerin kaybedilmesini ittifak belediyesi olmasına bağlamak da yanlıştır. İttifak ile girilmeyen yerlerde de kaybedilen yerler oldu. Örneğin Çatak’ın hemen yanı başındaki Gürpınar, Bahçesaray da kaybedildi. O nedenle kayıpların nedenlerini ittifakta değil, daha başka yerlerde aramak gerekir.

Sizce nerede aranmalı?

Bunu şu aşamada ve bizim tespit etmemiz zor. Bu, HDP’nin işi. Her partinin yaptığı gibi, HDP de her beldeyi, her ilçeyi, her ili ayrı ayrı inceleyerek en doğru sonuçlara ulaşacaktır. Ancak doğru sonuçlara ulaşmak için tek bir şeyi neden olarak görmek yerine, pek çok faktörü bir arada düşünmek gerektiği açıktır. HDP’yi CHP veya bir başka parti gibi seçimlere giren sıradan bir parti olarak görmemek gerekir. İktidarın yok etmek, tasfiye etmek için devletin tüm imkanlarını seferber ettiği bir partidir. Karşısında onunla yarışan değil, onunla savaşan bir faşizm vardır. O nedenle HDP’yi ne diğer partilere benzeterek ortaya çıkan sonuçları tümden partinin performansına bağlamak doğrudur ne de her şeyi AKP-MHP iktidarının üzerine atarak, bu süreçte ortaya çıkmış olan yetersizlikleri görmezden gelmek doğrudur.

ŞIRNAK

Merak edildiği için sormak istiyorum; sizce Şırnak’ta AKP’nin yüzde 61 oy oranıyla belediyeyi alması nasıl mümkün olabilir?

Aslında cevabı herkesçe bilinen bir soru. Çıkan sonucun halkın tercihleriyle bir alakasının olmadığını herkes biliyor. Soykırımcı rejim her yeri hedefliyor, her yerde Kürtlüğü yok etmek istiyor, ama Şırnak pek çok nedenden ötürü en fazla yönelecekleri bir alan olmanın tüm kriterlerini taşıyor. Coğrafik konumu, temsil ettiği derin yurtseverlik, gerillacılığa beşiklik etmiş olması, Kürt özgürlük mücadelesinin her dönemindeki öncülük konumu, öz yönetim direnişleri döneminde TC’ye karşı en görkemli direnişlerden birine sahne olması vb. birçok neden, onu Çöktürme Planı kapsamında tasfiye edilmesi gereken bir il haline getirdi. O nedenle soykırımcı TC’nin Kürtlerin kökünü kurutmayı amaçlayan savaş konsepti temelinde elde edilen bir sonuçtur. Aynı şey Behtüşşebap, Uludere, Çukurca, Şemzinan ve Esendere gibi sınır hatları için de geçerlidir. Dolayısıyla sanki bir seçim yapılmış ve halkımız da özgürce tercihini kullanmış ve böyle bir sonuç çıkmış şeklinde yaklaşmak tepeden tırnağa yanlıştır. Buralarda yurtsever halkımızın tercihlerinde sömürgecilikten yana bir kayışın olduğunu düşünmek, tam da soykırımcı rejimin istediği ruh haline girmektir. Böylesi bir durum söz konusu değildir, Şırnak yine Şırnak’tır. Şırnak yine Kürt yurtseverliğinin ve direnişçi Kürdün merkezidir.

Kürdistan’ın diğer yerleri için de pek çok şey söylenebilir, ancak doğrusu bu analizleri somut verilere dayanarak HDP’nin yapması ve ulaştığı sonuçları kamuoyu ve halkımızla paylaşmasıdır.