Av. Çakır: Mustafa devletin günah keçisi olmayı reddetti

Adil yargılanma talebiyle girdiği ölüm orucunun 297. gününde yaşamını yitiren Mustafa Koçak’ın avukatı Ezgi Çakır, bir komplo dosyasıyla cezalandırmak istenilen Mustafa’nın devletin günah keçisi olmayı reddettiğini ve direndiğini vurguladı.

Mustafa Koçak’ın adil yargılanma talebiyle yaptığı ölüm orucunun 297. gününde yaşamını yitirmesi, Türkiye’de hüküm süren adaletsizlik bir kez daha ortaya çıktı. Koçak, hiçbir somut delil olmadan sadece itirafçı Berk Ercan’ın verdiği çelişkili ifadeler nedeniyle öldürülen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alanlara, "silah temin etmek" ve "Anayasal düzeni bozmak" iddiasıyla 11 Temmuz 2019 tarihinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. ANF’ye konuşan Mustafa Koçak’ın avukatı Ezgi Çakır, Mustafa’yı Türk yargısı ve siyasi iktidarın katlettiğini söyledi.

Mustafa Koçak, adil yargılanma talebiyle yaptığı ölüm orucunun 297. gününde yaşamını yitirdi. Koçak’ı ölüm orucu yapmaya iten nedenler nelerdi?

Mustafa Koçak bu yargı sisteminin ve siyasi iktidarın ellerinde tek somut delil olmadan itirafçı ifadesi üzerinden savcı eylemine dair devletin prestijini yeniden sağlamaya çalıştığı bir dosyanın sanığıydı. Mustafa bu komplo dosyada hınç ile cezalandırılmak istendi. Mustafa kendi deyimi ile devletin günah keçisi olmayı reddetti. Haksızlık hukuk yerine geçtiğinde direniş görev olur demiş Bertolt Brecht; Mustafa da direnişi görev bildi.

Mustafa Koçak hakkında Berk Ercan’ın iftiralarıyla başlatılan soruşturma sonucunda, 23.09.2017 tarihinde gözaltına alındı. Tutulduğu İstanbul siyasi şubede 12 gün boyunca işkence gördü. Kardeşlerine tecavüz ile tehdit edildi, üç kişi üzerine yalan ifade vermeye zorlandı. İşkencelere dayanan Mustafa Koçak polislerin bu teklifini kabul etmedi ve 4 Ekim 2017 tarihinde tutuklandı.

Mahkeme süreci nasıl işledi?

Yargılama başladığında İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müvekkilim lehine deliller toplanmakta imtina edilmiş ama aleyhinde olan alakalı alakasız her şey dosyaya sokulmuştur. 2 itirafçı tanıktan Cavit Yılmaz, dosyaya gönderdiği dilekçe ile kendisine yapılan işkenceyi, tehditleri, yasak sorgu yöntemlerini anlattı. MİT’in, savcının, polisin kendisine yaptığı baskı neticesinde yalan ifadeye zorlandığını; ifadenin aslında polis tarafından yazıldığını, beyanların dahi kendisine ait olmadığını açıklayarak ifadelerini geri aldı ve tekrar dinlenmeyi talep etti. Ancak mahkeme bu talebi reddetti.

Mahkeme yargılamanın her aşamasında taraflı ve müvekkilime ceza vereceği yönünde saikini açıkça belli etmiştir. 3 celse üst üste reddi hakim yapılmasına rağmen yargılamaya devam etme ve ceza verme ısrarına devam etmiştir. Müvekkilimin savunma hakkı ihlal edildi, esasa ilişkin savunması alınmaksızın hakkında hüküm verildi. Müvekkilim hakkında yapılan gözaltı işlemi, yargılama ve verilen hüküm, Türk Ceza Kanununa da en temel insan hakları ilkelerine de aykırı şekilde kuruldu.

Mustafa bu adaletsizliği kabul etmediğini, adil yargılanma talep ve hakkının tekrar tesisini, gözaltında kendisine yapılan işkencenin faillerinin tespiti ve yargılanmalarını, hakkında yalan ifade verdiğini söyleyip yeniden dinlenmek isteyen Cavit Yılmaz’ın mahkemece dinlenmesini, tutuksuz yargılanmayı ve yeniden adil yargılanma talebi ile açlık grevi ve ölüm orucuna başladı, adalet istedi.

Mustafa Koçak’ın aleyhinde herhangi somut bir delil gösterilebildi mi? Mahkeme Mustafa Koçak hakkında hükmünü nelere dayandırdı?

Mahkeme dosyasında Mustafa hakkında somut, objektif bir delil yoktu. Sadece 1 itirafçı ifadesi vardı. Berk Ercan 344 kişi üzerine yalan ifade vermiş, ağır silahlarla yakalanmış ve kendini cezai yargılamadan ve cezadan kurtarmak için üçüncü kişiler üzerine ifade vermiş bir sanıktır. Tanıklık devletin onu kurtarmak ama bir sürü devrimci demokrat kişiyi cezalandırmak üzere verdiği sıfattır. Cavit yılmaz da dava aşamasında tehdit ve işkence ile yaratılmış ikinci tanıktır ve ifadesini geri çekmiştir.

Tanıklığı maddi gerçeğe ulaşmaya çalışan bir mahkeme tarafından hükme esas alınamaz. Kısaca dosyada sadece tek tanık ifadesi vardır. Berk Ercan’dır, o da gizli tanık statüsünde dinlenmiştir. Yüksek mahkeme kararlarına göre, tek bir gizli tanık ifadesi ile hüküm kurulamaz. Buna rağmen Mustafa hakkında dosyada delil olmaksızın hüküm kurulmuştur.

Bugün bir itirafçının ifadeleri yüzünden Grup Yorum üyeleri, Halkın Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları da hedefe kondu. Delil olmadan sadece itirafçı ifadeleriyle hüküm vermek nasıl bir yargı sistemine işaret ediyor?

Ceza yargılaması hiçbir zaman devlet biçiminden ayrı düşünülemez. Siyasi iktidarlar, egemenler yüzyıllardır olduğu gibi hukuku kendi çıkarları yönünde kullanıyorlar; baskı unsuru olarak araçsallaştırıyorlar. Burjuva hukuku da yine egemenlerin çıkarına göre düzenlenmiştir. İtirafçılık müessesesi de tam da bu şekilde hizmet veriyor. Muhalefeti, devrimcileri, aydın gazeteci, akademisyen kimi cezalandırmak istiyorlarsa, aleyhte objektif tek delil yokken tek bir yalancı tanık beyanı ile cezalandırma imkanı veren bir hukuk sisteminden bahsediyoruz.

Buna imkan sağlayan bir hukuk sisteminde adaletten söz etmek mümkün değil tabii ki. Yargı mensuplarının delil araştırma, sanık lehine delil toplama, yani kısacası adil bir yargılamadan vazgeçmesi ve siyasi saiklerle talimat yargılamaları yapması da faşizmin hukukudur. Faşizmin ideolojisine hizmet eden bir yargı sistemi adalet sağlamaz ve toplumu kaosa sürükler. Bunu da bugün görüyoruz. Mustafa’yı Türk yargısı ve siyasi iktidar katletmiştir.

Ölüm orucunun 254. gününde Mustafa Koçak’a işkence ile müdahale edildiği haberi geldi. Birkaç gün süren bu müdahale sizce Koçak’ın hayatını kaybetmesinde bir rol oynadı mı?

Mustafa Koçak’a ölüm orucunun 254. gününde bilinci açıkken zorla müdahale edildi. Zorla müdahale sırasında Mustafa’nın kolları ayakları bağlandı. 73 damarı patlatıldı. Cop ile taciz edildi. Tehdit ve sözlü tacizlere maruz bırakıldı. Mustafa aynı inanç ve irade ile zorla müdahaleyi reddetti ve direnişine devam etti.

İşkencenin tespiti için yaptığımız şikayet neticesinde Adli Tıp Kurumu’na (ATK) gitti. ATK işkence bulgularını tespit etti. Mustafa’nın beyanları ile verilen alternatif tıbbi raporlardan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof Dr. Şebnem Korur Fincancı ve TTB adına uzman doktor Zeki Gül’ün raporlarında şöyle deniyordu:

Uzamış̧ açlık ile ilgili olarak hastaneye zorla yatırılması, bağlanarak zorla örnek alınıp tedavi uygulanmış̧ olması etik ilkelere ve yasalara aykırı olmanın yanı sıra uzamış açlık nedeniyle bedensel zorlukları bulunan kişide oluşturduğu yaralanmalar, bu yaralanmaların özellikleri itibarıyla DSÖ ICD-10 (Hastalık Sınıflandırma Kılavuzu) Y.07.3 başlığı altında işkence kapsamında kabul edildiği,

Uzamış açlık sürecinde kan değerlerinin düşük olduğu, zorla beslenmenin zararlı etkisi ile uyumlu olabilecek biçimde kol ve bacaklarda uyuşma/güç kaybı tanımlamasının çevresel sinir hasarı ile açıklanabileceği belirtilmiştir.

Müvekkilimize zorla müdahale ile işkence yapılmış, vücudunda sinir hasarı ve hücre yıkımı meydana gelmiştir. Mustafa’nın ölümünde zorla müdahale, evet rol oynamıştır.

Kendisini en son ne zaman gördünüz ve gördüğünüzde ne durumdaydı?

Ben kendisini en son zorla müdahaledeki işkence sonrasında gördüm. Müdahale öncesinde yürüyebilirken yürüyemez hale gelmişti. Vücudunun her yeri işkence izleri sebebi ile mosmordu. Ama her şeyimiz gitsin onurumuz kalsın diyen inancı ve iradesi yerindeydi. Daha sonra Covid-19 bahane edilerek müvekkilimiz ile görüşmemiz engellendi. En son 10 gün önce uzun uğraşlar sonucu bir meslektaşımız görmüştü, sağlık durumu epey kötü durumdaydı. Hapishanede kalamaz raporu alınması gerekirken, rapor alınmasına yönelik işlemler hususi olarak geciktiriliyordu.

Sizce Mustafa Koçak ve ailesine gereken destek verildi mi?

Mustafa Koçak’ı bu komplo dava, faşizmin yargısı, adaletsiz kararı kadar kamuoyunun duyarsızlığı da öldürdü tabii ki. Savcı olayına karıştığını iddia eden kim, bunu beyan eden kim? Dosyanın bu şekilde kapatılması kimin çıkarına? Bunları sorgulamayan bazı gazeteler bir adalet talebine sadece "savcı olayı", "aman bizim de başımıza bir şey gelmesin" diyerek uzak kaldılar.

Dokunulmazlıklar milletvekillerine neden veriliyor? Adalet talebi ile ölüme yatmış ve tek talebi adil yargılanmak olan 28 yaşında bir genci görmezden geldiler, siyasi iktidarın katletmesine sessizlikleri ile göz yumdular. Özgür basın ve HDP milletvekilleri dışında Mustafa’nın durumuna kimse değinmedi. Susanlar adaletsizliği yaratanları korudular.

Mustafa'nın adil yargılanmak istiyorum diye yükselen çığlığını 297 gün duymayanlar ölüm orucu sürecinde Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek'in, halkın avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'ın, müvekkillerimiz Özgür Karakaya ve Didem Akman'ın meşru taleplerini görmeli artık. Ölüm orucunu bir direnme biçimi olarak benimseyip benimsememek noktasında sübjektif bakış açısından sıyrılmalı, direnen, tarih yazan halkların yanında olmalıdırlar.