Dünden bugüne Hizbulkontra (Hüda-Par) - VI

Cinsiyetçi, dinci, ırkçı, katliamcı ittifak sonucu Meclis’e Hüda-Par gibi yapıların kadın kazanımlarını, hatta kadının varlığını açıktan hedef alması tesadüf değil.

HİZBULKONTRA

Hizbulkontra’nın siyasi parti kılıfı giydirilmiş hali Hüda-Par, Meclis’e adımını atar atmaz, hedefine ilk aldığı şey kadınların kamusal alandaki varlığı oldu. Kadın çalışanın olmadığı katları isteyen Hüda-Par’lılara başta kadınlardan olmak üzere tepki yağdı. Bu cesareti nasıl gösterdiği, bu istemin/zihniyetin hangi ideolojik kaynaktan beslendiği ve bununla neyi amaçladığı önemli.

Özellikle günümüzde sınırları aşan ve dünya kadın hareketi/aktivizminin de gündemine giren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu “Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü” paradigmasına dayanan ‘Jin jiyan azadî’ terkibinin dünyayı sarstığı bir süreçte, Hüda-Par gibi yapıların kadın düşmanlığı tesadüf değil. Belediyelere atanan kayyumların ilk icraatının kadınların sosyal, kültürel, ekonomik, güvenlik anlamda ihtiyaçlarını karşılayan kadın kurumlarını kapatmak veya bu kurumların başına erkek “başkanların” getirilmesi olduğunu hatırlayalım. İlk hedef kadın ve kazanımları oluyor. Tıpkı girdiği yerlerde ilk olarak kadına “el koyan”, kadını “mülkleştiren”, hapseden DAİŞ gibi. Hizbulkonrta, 90’lı yıllarda Kürdistan Özgürlük Mücadelesini hedef alarak en vahşi yöntemlerle binlerce insanı katleden/kaybettiren JİTEM’in bir parçasıydı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, DAİŞ’i ise Ortadoğu’nun JİTEM’i olarak tanımladı. 

DAİŞ GİBİ KADINLARIN MUTLAK KÖLELİĞİNİ İSTİYOR

DAİŞ, kadının mutlak köleliğini savunan ve mülkiyetçi bir anlayışla, kadını “bedensizleştirerek” onun toplumsal gücünü ve iradesini kırmayı amaçlarken, bunu “el koyma”, tecavüz, pazarlarda köle olarak satmak gibi yöntemlerle gerçekleştiriyordu. DAİŞ gibi olan ‘Hizbullah’ da kadını mülkleştirerip “sahiplenerek”, kapatarak, karşı gelirse de yok ederek, onun mutlak köleliğini amaçlıyor. Nitekim bu yaklaşım, Hüra-Par’ın, parti programında açık bir şekilde dile getiriliyor. Kadını mülk olarak gören Hüda-Par, parti programına “… Yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi” ibaresine yer verdi. Kadına bakış açısı, ideolojisi ve politikaları, dincilikle katmerleştirilen erkek egemen zihniyetin/ideolojinin en katı ve tehlikeli biçiminden. Açıktan hedef aldığı kadın politikasını anlamak için Hizbulkontra’nın anlayış ve pratiklerine bakmak gerekiyor. 

KADIN KURTULUŞ İDEOLOJİSİ KARŞISINDA

‘Hizbullah’ın devlet tarafından etkin bir şekilde sahaya sürüldüğü yıllar, Kürt Özgürlük Hareketi’nin de halk tabanının güçlendiği ve mücadelenin kitleselleştiği sürece denk geliyor. Bu dönemde erkek egemenlikli sistemin kadınlara sunduğu verili yaşamı reddederek Kadın Kurtuluş İdeolojisi ile kadın eksenli toplumsal bir kurtuluşu amaçlayan Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşı kadın köleliğini dayatan erkek egemenlikli kapitalist sistemin dinci unsuruydu ve en ağır katliamları hayata geçirdi.

KONCA KURİŞ ÖRNEĞİ

Kadının kamusal alanda varlığını ortadan kaldıran bir yaşamı kadınlara dayatan ‘Hizbullah’, “sahiplendikleri” kadınların çarşıda, pazarda, okulda, sokakta bir erkekle konuşmaları halinde cezalandırıyordu. Bunun yanı sıra kadın katliamlarını da gerçekleştiriyordu. Müslüman Kadın Aktivizminin öncülerinden Konca Kuriş, Hizbulkontra’nın kadın katliamları açısından en bilinen ve sembolleşen örneği. Kadın haklarını savunan ve kadının İslam’daki yerini sorgulayan Kuriş, Hizbulkontra tarafından 1998’de kaçırılarak, bir ay boyunca en ağır işkencelerle katledildi. 555 gün sonra cenazesi bulunan Kuriş’e, Hizbulkontra’nın bir yöntemi olan domuz bağı işkencesi de de pek çok ağır işkence yöntemi uygulandığı anlaşıldı. Burada, Hizbulkontra’nın kadın bakış açısıyla dini yorumlamaya, anlamaya, sorgulamaya çalışan yani biat etmeyen bir kadın kimliğinin hedef aldığını söylemek yerinde olur. Elbette, Hizbulkontra Kuriş’i katlederek, özgürlük mücadelesi yürüten kadınlara da mesaj veriyordu. 

KADIN KAZANIMLARINI KALDIRMA ÇABASI

Kadınların kamusal alanda bulunmasına karşı gelerek, “Kadınlar narindir, naziktir” diyen Hüda-Par Sözcüsü Serkan Ramanlı’nın sahip olduğu ideoloji/zihniyet ve yapı, 8 yaşındaki Narin Güran’ı bile katletti. Hizbulkontra’nın bu ideolojisini temel alan ve dinci, cinsiyetçi, gerici iktidar blokunun kadın karşıtı politikalarından beslenen Hüda-Par, bu niyetini saklamıyor. Seçim beyannamesinde de kadının kazanılmış haklarını doğrudan hedef aldı. Beyannamede, kadınların etkin kullanılması için mücadele yürüttüğü 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair” kanunun kaldırılması, “kadının fıtratına uygun çalışması” yani tam da ‘Hizbullah’ın kamusal alanı yasaklayan zihniyeti doğrultusunda kamusal alandaki varlığını hedef alan ibarelere yer verdi. Nafakanın da kaldırılmasını da istiyor. 

‘JIN JIYAN AZADÎ’NİN DÜŞMANI

Bugün dünyaya yayılan “Jin jiyan azadî” şiarı etrafında gelişen kadın mücadelesi var. Bu duruş, Rojava’da DAİŞ karanlığını yendi, Jina Emînî’nin isyanına ilham verdi, Hindistan’da binlerce kadının şiddete karşı ortak sesi oldu, Taliban zulmüne karşı direnen tek özne olan kadınlara yol açtı. Bu nedenle bugün de DAİŞ, Taliban gibi siyasal İslamcı zihniyeti barından Hizbulkontra’nın (Hüda-Par) da hedefinde. Kürdistan’da filizlenen dünyaya yayılan “Jin jiyan azadî”, kadınlar açısından bir slogandan daha fazlasıdır. Toplumun özgürlüğünün, ancak kadının özgürlüğü ekseninde sağlanacağının ideolojik söylemi olan bu şiar çerçevesinde kadınlar, kendilerini ve yaşamı örgütlüyor, özgürlük mücadelesini büyütüyor.

Bitti…