Av. Bilmez: Müvekkilimiz Öcalan büyük risk altında

Av. Bilmez: Sayın Öcalan hem yaşı hem de özellikle solunum yollarıyla ilgili kronik hastalıkları nedeniyle, hem de 21 yıl gibi çok uzun bir süredir çok katı tecrit koşullarında yaşamak zorunda kaldığı için büyük bir risk altındadır.

Asrın Hukuk Bürosu, İmralı’da salgın döneminde dahi süregelen hukuksuzluğa karşı CPT’ye rapor gönderdiğini söyleyen Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, 21 yıldır devam eden tecridin sağlık amaçlı değil, cezalandırma ve intikam amaçlı uygulandığını belirtti. Bilmez, 71 yaşında ve solunum rahatsızlığı olan müvekkilleri Öcalan’ın büyük risk altında olduğunu vurguladı.

Salgın sürecinde dahi İmralı’da mutlak tecrit altında tutulan müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber alamayan ve görüşme talepleri gerekçesiz reddedilen Asrın Hukuk Bürosu, süregelen bu hukuksuzluğa karşı İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) 16.04.2020 tarihinde rapor gönderdi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, giderek yaygınlaşan koronavirüs tehlikesine karşı hem İmralı’da gerekli koruyucu tedbirlerin alınması, hem de müvekkillerinin sağlık durumları hakkında bilgilendirilmek için iç hukukta ilgili makamlara başvurular yaptıklarını, ancak hepsine ret cevabı aldıklarını belirtti. Müvekkilleri Öcalan ile görüşmelerin açık görüş odaları yerine kapalı görüş odalarında telefon ahizeleri yoluyla güvenli bir şekilde gerçekleştirebileceğine işaret eden Bilmez, ANF’ye konuştu.

‘İMRALI’DAKİ TECRİT SAĞLIK DEĞİL İNTİKAM AMAÇLI!’

Koronavirüs salgını Türkiye cezaevlerinde zaten kötü olan durumu daha da kritik hale getirdi. İmralı’daki müvekkilleriniz Sayın Abdullah Öcalan başta olmak üzere Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için CPT’ye başvurdunuz. Buna niye gerek duydunuz?

İmralı Tecrit Sistemi, başından beri hep söylediğimiz gibi, tam bir hukuksuzluk halini, tam bir izolasyon ve haber alamama halini ifade etmektedir. Buradaki izolasyon, Covid-19 virüsü salgınından sonra yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanan ve bir sağlık tedbiri olarak önerilen “izolasyon”dan çok farklı bir duruma tekabül etmektedir. İmralı’da 21 yıldır süregelen tecrit sağlık amaçlı değil, cezalandırma ve intikam amaçlı uygulanmaktadır.

‘SÜREKLİ DEĞİŞEN PERSONELİN VİRÜSÜ TAŞIMASI İŞTEN BİLE DEĞİL’

İmralı Adası’nda görevli askeri ve sivil personelin sayısı yüzlerle ifade edilmekte ve bu personel belli bir periyotta, dönüşümlü olarak çalışmaktadır. Yani belli bir süre görev yaptıktan sonra adadan ayrılmakta, yerlerine başkaları gelmekte; bir süre sonra ayrılanlar tekrar geri gelmektedirler. Dolayısıyla toplum içine karışıp geri gelen bu personel aracılığıyla hapishaneye virüs taşınması işten bile değildir. Bizler de salgının böyle yaygınlaştığı ve tehlikeli bir hal aldığı bir zamanda hem gerekli koruyucu tedbirlerin alınması hem de müvekkillerimizin sağlık durumları hakkında bilgilendirilmek için iç hukukta ilgili makamlara başvurularımızı yaptık. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve Bursa İnfaz Hakimliği son derece gerekli ve makul başvurularımızı gerekçesiz bir şekilde reddetti. Aynı şekilde Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi de bu kararlara karşı yaptığımız itirazları gerekçesiz bir şekilde reddetti. Bunun üzerine biz de hem yaşanan süreci hem kaygılarımızı ve taleplerimizi, İmralı’daki gelişmeleri düzenli olarak raporlayarak bildirildiğimiz CPT’ye son raporumuzda ilettik.

‘İMRALI’DA HUKUKTAN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Hazırladığınız raporda müvekkillerinizin disiplin cezası bahanesiyle telefon görüşmesi haklarını dahi kullanamadığını belirtiyorsunuz. Böylesi bir salgın döneminde bile bu tarz bir yasak uygulanması insan hakları kapsamında nereye oturtulabilir?

Sayın Öcalan İmralı’ya getirildiği günden bugüne bir kez bile telefonla görüşme hakkından yararlanmamıştır. İmralı’ya sonradan getirilen diğer üç müvekkilimiz ise daha önce kaldıkları hapishanelerde aynı statüde olmalarına rağmen telefonla aileleri ile görüşebilirlerken, İmralı’ya getirildikten sonra hiç telefon görüşmesi yapamamışlardır. Keza bir süre İmralı’da tutulduktan sonra başka hapishanelere nakledilen ve şu anda farklı hapishanelerde kalmakta olan müvekkillerimiz de var. Onlar da şu anda aileleri ile telefonda görüşebiliyorlar ve hatta bu salgın nedeni ile uzatılmış telefonla görüşme süresi hakkından da yararlanıyorlar. Bütün bunlar şunu gösteriyor: İmralı’da insan haklarından ya da daha doğrusu “hukuk”tan bahsetmek mümkün değil! İmralı’da hukukun nüfuz edemediği özel bir tecrit sistemi inşa edilmiştir.

‘BU SİSTEMDE ÇOK NET BİR AYRIMCILIK VAR’

Bu sistemde çok net bir ayrımcılık uygulaması ve mutlak bir keyfiyet söz konusudur. Bu konuda verilebilecek o kadar çok örnek var ki, sayfalar yetmez. Burada sadece bir örnek ile yetinelim; mesela müvekkillerimize bizden habersiz disiplin cezaları veriliyor. Amaç bu cezaları gerekçe göstererek aile görüşmelerini reddedebilmek. Her hafta yapılan aile görüşmesi başvuruları müvekkillerin disiplin cezaları gerekçe gösterilerek yıllardır reddediliyor. Bu cezaların neden, hangi sebeplerle verildiğini bilmiyoruz ama keyfi olduğundan eminiz. Çünkü dediğim gibi sadece bir kılıf olarak sistematik bir şekilde ve sürekli olarak veriliyor bu cezalar. İşin daha vahimi de bu disiplin soruşturmaları hem biz avukatlara tebliğ edilmiyor hem de biz bir şekilde öğrendikten sonra bu soruşturma dosyaları resmen bizden kaçırılıyor. Eğer henüz itiraz süreleri bitmemişse, dosyalardaki hiçbir evrakı görmeden, müvekkillere neden disiplin cezası verildiğini bile bilmeden itiraz işlemlerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Tüm Türkiye’de avukatlar vekaletnameleri varsa UYAP sistemi üzerinden müvekkillerinin disiplin ve diğer dava dosyalarına eklenip buradan evraklara ulaşıp, onları inceleyip, gerektiğinde yine bu sistem üzerinden dilekçe gönderebildikleri halde, biz bu sistem üzerinden de dosyalara erişemiyoruz. Gerekçe yine tanıdık, güvenlik! Dosyalara fiziki olarak erişmek için mahkeme kalemlerine gittiğimizde ise dosyaları görmemiz engellensin diye kalem çalışanlarına açık açık yalan söyletiliyor! Hukuk olmayınca böyle oluyor işte ne yazık ki.

‘ÖCALAN BÜYÜK RİSK ALTINDA’

Müvekkiliniz Öcalan 71 yaşında ve bu salgın açısından risk grubunda olduğu gibi, 21 yıldır ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Üstelik solunum rahatsızlığı olduğu biliniyor. Bu salgın döneminde mevcut tecrit koşullarının sürdürülmesi sağlığı açısından bir risk oluşturmuyor mu?

Tabii ki müvekkilimizin sağlığı ve yaşam hakkı açısından büyük bir tehlike arz ediyor bu salgın. Sizin de söylediğiniz gibi Sayın Öcalan hem yaşı hem de özellikle solunum yollarıyla ilgili kronik hastalıkları nedeniyle, hem de 21 yıl gibi çok uzun bir süredir çok katı tecrit koşullarında yaşamak zorunda kaldığı için büyük bir risk altındadır. Az önce bahsettiğim başvurularımızda bu durumların altını özellikle çizerek gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettik fakat dediğim gibi başvurularımız keyfi bir şekilde reddedildi. Ve biz şu anda Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimizin ne durumda olduklarını, sağlık durumlarının iyi olup olmadığını bilmiyoruz. İmralı Hapishanesi açısından şöyle ek bir olumsuz durum da var; müvekkillere bir şekilde bu virüs bulaşacak olursa adada uygun tedavi imkanlarına sahip, mesela bir solunum cihazı olan hastane ve sağlık merkezi bulunmuyor. Ve biliyoruz ki bu hastalığa zamanında ve hızlı müdahale çok önemli. İmralı’dan karadaki bir hastaneye sevk ise zamanın böylesine önemli olduğu bir durumda saatleri bulmaktadır. Bizi kaygılandıran bir nokta da bu olmaktadır.

‘GÖRÜŞLER KAPALI GÖRÜŞ ODALARINDA GERÇEKLEŞEBİLİR’

Defalarca görüşme talebinde bulundunuz. Ancak bu dönemde yakın mesafeden görüşmenin riskli olduğu söyleniyor; sizce bu görüşme gerçekleşirse sağlık açısından nasıl bir yol izlenmeli?

Biz virüs salgını nedeniyle dikkat edilmesi gereken kuralların gayet farkındayız ve zaten görüş başvurularımızı yaparken bu hususu da özellikle belirtiyoruz. Yani uygun koşullarda görüşmek istediğimizi söylüyoruz. Esas olan avukat ile müvekkilin yüz yüze görüşmesidir fakat bu salgın koşullarında sağlık kaygıları nedeniyle istisnai olarak bu haktan feragat edilebilir. Görüşmeler açık görüş odaları yerine kapalı görüş odalarında telefon ahizeleri yoluyla güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilir. Bazı hapishanelerde avukatlar bu şekilde görüşme yapabiliyorlar.

TECRİT İLE EMPATİ ÇAĞRISI

Koronavirüs salgını insanlara tecridin ne olduğu hakkında az da olsa bir fikir verdi. Müvekkiliniz Öcalan ise yıllardır, üstelik çok ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Buna dönük ne diyeceksiniz?

Başta da söylediğim gibi İmralı’daki tecrit, yani intikam saikiyle uygulanmakta olan, cezalandırmanın yanında bazı siyasi amaçları da olan bu tecridi kendi sağlığımız için büyük ölçüde gönüllü olarak uyguladığımız ve geçici bir süre için olduğunu bildiğimiz izolasyonla karıştırmamak önemli. Biz kendi görece konforlu ve rahat evlerimizde, her türlü iletişim ve basın yayın imkanına sahip olarak, çok özlediğimizde sevdiklerimizle masamızdaki bilgisayar ya da elimizdeki telefon aracılığı ile görüntülü görüşme yapabiliyorken bile bazen sıkılıp bu durumdan şikayet edebiliyoruz. Fakat İmralı’da tecrit altında tutulmakta olan Sayın Öcalan ve diğer üç insan yıllardır birkaç sınırlı ve istisnai durum hariç avukatlarıyla, aileleriyle, sevdikleri ile görüşemiyorlar, telefonla ya da mektupla haberleşip hallerini sorup kendi durumlarını anlatamıyorlar. Umarız salgından kaynaklı yaşanan bu evlere kapanma durumu insanlarda biraz empati oluşmasına katkı sunar.

‘CPT BU SÜRECİN TAKİPÇİSİ OLMALI’

Son çare olarak başvurduğunuz CPT bu hukuksuzluğa bir çözüm getirebilir mi? Nasıl adımlar atmalarını bekliyorsunuz? Başvurunuza ne zaman cevap verileceği konusunda bir tahmininiz var mı?

CPT, İmralı’daki tecridi ve hukuka aykırılıkları tespit edip ortadan kaldırılmasını isteyebilecek ve bu konuda çalışma yürütebilecek sınırlı sayıdaki resmi uluslararası kuruluşlardan biridir. İmralı sürecini 1999 Şubat’ından bugüne kadar takip etmiş, birçok defa İmralı’ya ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sonrasında gördüğü hukuksuzluk ve tecrit uygulamalarına ve bunların ne şekilde giderilmesi gerektiğine dair tavsiyelerine yer verdiği raporlarını önce Türkiye ile sonra da kamuoyu ile paylaşmıştır. Fakat sorun şu ki, bizim bugün dahi şikayet ettiğimiz, hatta son raporumuzda CPT’ye bir kez daha ilettiğimiz hukuka aykırılıklar, tecrit uygulamaları yani kısacası “keyfilik”, CPT’nin daha önce kamuoyu ile de paylaştığı kendi raporlarının tümünde de yer almaktaydı. CPT’nin yapması gereken, bu hukuksuzlukların ortadan kaldırılması için Türkiye’deki ilgililerle temasa geçip bu salgın süreci ile ilgili acil taleplerimizin yerine getirilmesini sağlamak ve bu sürecin takipçisi olmaktır. Aksi takdirde İmralı’da yaşananlara sessiz kalarak bu uygulamaları zımni olarak onaylamış olacaktır. Son raporumuzda CPT’ye de ilettiğimiz acil taleplerimiz ise kısaca şunlardır: İmralı hapishanesine Koronavirüsünün bulaşmasını engellemek için gerekli sağlık ve hijyen tedbirlerinin acilen alınması; müvekkillerin sağlık durumlarıyla ilgili doyurucu bir şekilde bilgilendirilmemiz; müvekkillerin uygun koşullarda aile ve avukatlarıyla görüşmelerini gerçekleştirebilmelerinin sağlanması; telefonla görüşme haklarının derhal hayata geçirilmesi; kendilerine sistematik bir şekilde verilmekte olan keyfi disiplin cezalarına son verilmesi ve verilen cezaların iptal edilmesi.