‘Ben 40 yıldır barışı konuşuyorum, tabii ki barış diyeceğim’

Yaşamını insan hakları mücadelesine adamış bir isim Ömer Faruk Gergerlioğlu. 2018’de HDP Kocaeli milletvekili olarak girdiği mecliste de buna devam etti, ayırımsız her kesimin sorunlarını gündeme taşıdı. Şimdiyse iktidarın hedefinde…

Ömer Faruk Gergerlioğlu, 24 Haziran 2018’deki milletvekili seçimlerinde HDP’nin Kocaeli birinci sıra adayı olarak meclise girdi. İnsan hakları kamuoyu ise onu MAZLUMDER Genel Başkanlığı, çeşitli medya kuruluşlarındaki yazılarından ve Kocaeli Barış Platformu sözcülüğünden tanıyor. Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz alanında uzman bir hekim olan Gergerlioğlu, darbe girişimi sonrası OHAL döneminde bir haber paylaşımı yüzünden, 6 Ocak 2017’de 679 sayılı KHK ile devlet memurluğu görevinden ihraç edildi. Şimdiyse Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi için aybı yargılama gerekçe gösterilerek meclise fezleke gönderildi. Peki kimdir Ömer Faruk Gergerlioğlu? Kamuoyunun özellikle KHK’lılarının sorunları ile çıplak arama ve işkenceye maruz kalmış birçok kesimin sesini dile getiren olarak tanıdığı Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu kendisinden dinledik.

BABAMIN GÖRÜŞÜ YÜZÜNDEN HEP SÜRGÜNDE YAŞADIK

Ömer Faruk Gergerlioğlu 2 Kasım 1965’te Isparta’nın Şarkikaraağaç ilçesinde doğuyor. Fakat aslen ailesi Urfalı. Veteriner hekim olan babası Muhittin Gergerlioğlu’nun görevi sebebiyle aile Konya, Aydın, Denizli, Antalya ve Bursa’da yaşıyor. Bu kadar il değiştirmelerinin sebebi ise Millî Görüş geleneğinden gelen ve muhafazakâr olan baba Muhittin Gergerlioğlu’nun dönemin iktidarıyla ters düşmesi ve oradan oraya sürülmesi. Hatta Gergerlioğlu gülerek “Annem dünya ev taşıma şampiyonu” diyor: “İlkokula Denizli’de başladım, ardından Antalya, sonra Bursa. Orada Bursa İmam Hatip Lisesi’ne gittim. Toplamda ilkokulu beş ayrı okulda okudum. Babam hem eşinin başörtüsü hem dört erkek çocuğunu İmam Hatip’e gönderdiği için sevilmeyen bir insandı o zamanın iktidarları tarafından. Bu yüzden hep bir sürgün hayatı yaşadık. Hatta ben 7 çocuklu bir ailenin altıncı çocuğuyum, benden öncekiler çok daha fazla yer değiştirmek zorunda kalmış, ben daha azını yaşadım. Babam sitemin gadrine uğramış biri çünkü sistemin özellikle din ve vicdan özgürlüğüne bakışına karşı çıktı.”

‘İSLAM’DA IRKÇILIK YOKTUR SÖZÜ BENİ ETKİLEDİ’

Muhittin Gergerlioğlu doğu geleneğinden gelen Necip Fazıl’ın öğrenciliğini yapmış, bir dönem Osman Yüksel Serdengeçtilerin de bulunduğu geleneğin takipçileri arasında. Ömer Faruk Gergerlioğlu babasının entelektüel ve dindar bir insan olduğunu anlatıyor. Evlerinde sürekli siyasi bir ortam olduğunu söyleyen Ömer Faruk Gergerlioğlu, daha ilkokula gitmeden sabahları eve aldığı gazete ile okuma yazmayı söküyor. Okumaya merakı da ailenin ve evin o havasıyla gelişiyor. O dönemden bu zamana bitmeyen iki mesele vardı diyor anlatırken Gergerlioğlu: “Din ve vicdan özgürlüğü ile buna bağlı başörtü meselesi ve Kürt sorunu. Kürt bir aileden gelmiyorum ama babamın kütüphanesinde ilk okuduğum kitaplardan biri beni çok etkilemişti Ahmed Naim’indi. Bir risalesinde İslam’da ırkçılık yok diyordu. Bu da benim ufkumu açmıştı. O dönemde etrafımda Kürt sorunu, Türk milliyetçiliği konuşuluyordu çünkü. Dinde en olmayacak şey ırkçılık diye düşündüm ben de hep. Lisede ve üniversitede Kur’an tefsirleri okumaya çalışırdım. O yıllarda da özgürlükçüydüm her kesime kulak verme çabasındaydım. Hatta her kesimden gazetenin, yazının okunmasını söylerdim çevremde. Zaten babam da bizi hep daha çok okumaya teşvik etti. Yıllar içinde şu fikre vardım ben eğer ki Müslüman bir insansam, İslam’ın bu çağa hitap eden özelliklerini bilmeliyim. Bu dine inanıyorsam, bu din çağın tüm sorunlarını çözmeli. Bir kenarda ya da duvarlarda asılı kalmamalı bu kitap diye düşündüm.”

‘NE DE OLSA GİDECEKSİN DİYE GELDİK’

Babası Bursa’da emekli olan Ömer Faruk Gergerlioğlu burada Bursa İmam Hatip Lisesi’ni bitirir ve Elâzığ Tıp Fakültesi’ni kazanır. İlk dört yıl burada okuduktan sonra ise Eskişehir Anadolu Üniversite Tıp Fakültesi’ne geçiş yapıp burada eğitimini tamamlar. 1990’ların başında ilk görev yeri ise zorunlu hizmet olarak Iğdır Tecirli Sağlık Ocağı olur. Gergerlioğlu ilk görev yerine giderken siyasi olarak birçok konuda netleştiğini söylüyor. Ailemden de farklı bakıyordum artık diyor. O yüzden Türkiye’nin sınır iline doğru yola çıkarken kaygıları olsa da bakış açısının farklı olduğunu ifade ediyor. Zira ondan önce kimsenin gitmediği gidenin de sadece bir ay kaldığı bir ücra köydür burası. Göreve başlar başlamaz kendi deyimiyle akın akın hasta gelir. Buna şaşıran Gergerlioğlu “bu kadar küçük bir köyde bu kadar fazla hasta beklemiyordum” diyor anlatırken. Zira köylülere de bunu sorar, cevabı ise şöyle alır: “Bir aya kadar ne de olsa gideceksiniz o yüzden köye doktor geldiğini duyunca geldik dediler. Ben de o zamanlar idealisttim hayır, gitmeyeceğim dedim. 1 yıl kaldım orada. Yani ücra derken abartmıyorum sağlık ocağı kullanılmaz haldeydi hatta yılanlar yuva yapmıştı. Bir gün hasta geldi ben de doktor masasına geçtim reçete yazacağım, bir baktım masanın altında kımıldayan bir şey, sıçradım yerimden. Benim sıçramamla yılan da ortaya sıçradı. Hasta, ben ve yılan muayenenin ortasında kalakaldık.”

‘ZİLAN’DA KÜRTLER KATLEDİLİRKEN DOĞMUŞUM…’

Ömer Faruk Gergerlioğlu bu bir yılın kendisine çok şey kattığını söylüyor. Buranın Kürtlerin ve Azerilerin yaşadığı bir bölge olduğunu kaydeden Gergerlioğlu hala o köydeki insanlarla görüştüğünün de altını çiziyor. Misal Kürtçeyi tam bilemese de hastalarla konuşacak kadar öğrendiğini de anlatıyor. Burada sosyal ve siyasal meseleleri yakından gördüğünü söylüyor. Hatta daha sonra Iğdır HDP vekili olan Mehmet Emin Adıyaman’ı da o köyden tanıdığını açıklıyor Gergerlioğlu hem onunla hem de birçok gençle Kürt meselesini kaynağında görüp konuşma şansım oldu insanlarla diyor. Daha sonra, Meclis Genel Kurulu’nda da anlattığı bir hikâyeyi bize de yeniden anlatıyor: “Yaşlı bir Kürt teyze geldi. Ne zaman doğduğunu sordum tam bilmiyor ama şunu dedi ‘doktor bey ben Zilan’da Kürtler katledilirken doğmuşum, oradan yaşımı hesap et sen.’ Bu cümle çok sarstı beni. Kürtlerin toplumsal hafızası böyle şekillenmiş. Ben oraya gitmeden önce de Kürt meselenin bu şekilde çözülemeyeceğini kafamda oturtmuştum. Oraya gittikten sonra daha da emin oldum. 91 yılının sonunda oradan ayrıldım ve oraları darmaduman ettiler…”

‘ÇALIŞIRKEN ÇOK FAZLA MOBBİNGE MARUZ KALDIM’

1993 yılında evlenen Ömer Faruk Gergerlioğlu’un bu evlilikten iki oğlu bir kızı oluyor. 1995’te ihtisas sınavına giren Gergerlioğlu, İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni kazanıyor. Ailesi ile birlikte İstanbul’a taşınıyor. Gergerlioğlu’nu da babasından farklı bir yaşamı olmuyor. O da kimliğinden dolayı dışlanıyor. Dindar görünümlü biriydim o yüzden mobbinge maruz kaldım diyor. Zira dönem de 28 Şubat süreci… Bu dönem için Türk muhafazakarlarla da ‘Kürt meselesinde’ çatıştığını söylüyor Gergerlioğlu. Bir yandan dindar olarak yaftalanırken diğer yandan muhafazakâr kesimle ise arasına Kürt sorununa bakışta temel farklılıklar giriyor. Daha sonra ihtisas eğitimi bitince İzmit Seka Hastanesi’nde göreve başlıyor. Burada MAZLUMDER ile ilişkisi de başlıyor. Gergerlioğlu MAZLUMDER’i başından beri takip ettiğini hem din konusunda hem de Kürt meselesinde görüşlerine uyuştuğunu belirtiyor. Daha sonra Kocaeli şube başkanı görevi bırakınca Ömer Faruk Gergerlioğlu’na şube başkanlığı teklif ediliyor. Başta yoğun bir hastanede çalıştığı için çekinceleri olsa da kabul ediyor. Gergerlioğlu’nun şube başkanlığı yaptığı dönem başörtüsü tartışmalarının yoğun olduğu bir zaman… Başörtüsü yasağı dönemi Ankara’da yapılan büyük eylemden haftalık açıklamalara kadar birçok faaliyette bulunuyorlar. Gergerlioğlu Ankara’da mitingden dönerken bunu tek mitingle yapamayız deyip her hafta açıklama yapmak için tüm kesimlere gittiklerini söylüyor. Ama zamanla her hafta yapılan açıklamalar çeşitleniyor; Hrant Dink cinayeti, Kürt sorunu, faili meçhul cinayetler, taş atan çocuklar, devletin anti- demokratik uygulamaları…

‘MAZLUMDER’DE KÜRT MESELESİ TARTIŞMA YARATTI’

2007’de Ayhan Bilgen’in MAZLUMDER başkanlık süresi dolunca bir kongre yapılıyor. Gergerlioğlu, Hrant Dink’in de öldürüldüğü o yıl hem ülkenin hem de MAZLUMDER’in gergin bir süreçten geçtiğini anlatıyor: “Muhafazakâr çevrelerde de iki taraf vardı, özgürlükçüler ve daha dindarlar. Biz özgürlükçü taraftaydık. Örneğin Konya, Kayseri şubeleri Kürt sorununa dair açıklamalarımızı eleştirirdi. O dönem açıklamalarımıza BDP’liler gelince bazı milliyetçi muhafazakâr arkadaşlar rahatsız olurdu. Ayhan Bey’in bıraktığı kongrede biz bazı tartışmalar yaşadık. Özgürlükçü kesim Kürt meselesine dair bir şeyler diyor, muhafazakâr taraf ise bizi eleştiriyor. Dernek ikiye bölünme noktasına geldi ya da ara bir formül bulunacaktı. O dönem bana ‘sen uzlaştıran bir insansın, şube olarak da çalışkansınız’ dendi ve başkanlık teklif edildi.” Gergerlioğlu kabul edip MAZLUMDER başkanı olarak göreve başlıyor: “Ben ne Kocaeli şube ne de genel başkan ya da vekil olurken kendim teklif etmedim. Talip olmadım ama vazifelerim hep bana teklif edildi ben de layık olmaya çalıştım. Göreve başlayınca o dönem hem etnik baskılar hem de dini baskılar üzerine hala gururla andığımız kapsamlı birer dosya hazırdık. Yine o dönem AK Parti’ye kapatma davası açılmıştı biz her ne kadar iktidarı eleştirsek de haksızlık karşısında ilk sesini çıkaranlardık. Aynı zamanda İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı da sesimizi yükseltiyorduk.”

‘İNSANLARI BARIŞA DAVET ETMEK Mİ SUÇ?’

Ömer Faruk Gergerlioğlu hayatının büyük bir bölümünü insan hakları mücadelesine ayırıyor. Hrant Dink’in ölümünden, Kocaeli’nde kiliseye yapılan saldırıya, çözüm sürecinde Kocaeli Barış Platformu sözcülüğünden gazete yazılarına kadar hak mücadelesini sürdürüyor. Bugün kendisine dava açılıp vekilliğinin düşürülmesi için uğraşılan paylaşımı anlatırken ilk olarak ben hep barışı savunan bir insan oldum, bir haber paylaştım yine barış dedim başka bir şey demedim ki diyor: “Kocaeli Barış Platformu’ndayken örneğin Kobanê olaylarında AA arayıp yatıştırıcı bir şeyler söyleyin, görüş verin derdi ama çözüm süreci bitti ve her yer yangın yeri oldu. Platformun ve HDP’nin binaları taşlanmaya başladı. Böyle bir ortamda aklı selimi unutmayalım diye her gün sosyal medyada barışa teşvik edici şeyler paylaştım. Çatışmayı bitiremesem de fikren barışı unutturmamaya çalışıyordum. 9 Ekim 2016’de yaptığım standart paylaşımlardan biri. 1 Eylül Barış gününde çekilmiş. Anneler ve önlerinde iki tabut var, birinde PKK diğerinde Türk bayrağı ama mizansen- kurmaca bir fotoğraf. Anneler ‘Bizim çocuklarımız ya bu tabutta ya da diğerinde ölüyor, çocuklar ölmesin analar ağlamasın’ yazıyor. Ben de fotoğrafı görünce duygulandım ve şu notla paylaştım: Bu savaşın ve çatışmanın bitirip tükenmekten başka bir şeye yaramayacağı açıktır, analar aynı, bayraklar farklı, bu çocukların cenazeleri yan yana duracağına dirileri yan yana kardeş, eşit ve omuz omuza dursa daha iyi değil mi?’ Bunun üzerine milliyetçiler linç etti.”

‘OKUL AİLE BİRLİĞİNDEN BİLE ÇIKARILDIM’

Gergerlioğlu o paylaşımdan sonra görevinden açığa alınıyor ve olaylar ardı arkasına devam ediyor. Neredeyse bulunduğu her yerden ihraç ediliyor: “Bu olaydan 4 gün sonra açığa alındım. Başhekim geldiğinde insanları barışa davet etmek mi suç demiştim. Ben bilmem bize öyle emir geldi demişti. Şok oldum. Annem hastaydı, çalıştığım hastanede, gidip söyleyemedim. İnternet sitem vardı oraya hacklediler, sosyal medya hesaplarım saldırı altında. Her taraftan saldırı vardı. Rüyama bile girmişti, evime hırsız giriyordu. Hacker dediğin de zaten hırsız. Yerelde yazdığım bir gazete vardı onlar da ne yazık ki yazılarıma son verdi, sana çok karşı değiliz ama seni anlayamazlar ama biz de taşlanacağız demişlerdi. O gün her yerden ihraç edilmek üzmüştü. Hem de barış istedim diye. Kan dökülmesin dedim diye. Hatta mahallede cami derneği vardı, yönetim kurulundaydım, oradan bile çıkacaksın dediler. Açığa alınmış evde otururken çocuğumun okul aile birliği toplantısına çağrıldım, saf niyetle gittim orada seçim oldu okul aile birliğine girdim. Bir gün sonra arayıp sizi oradan da çıkaracağız dediler. Okul aile birliğinden bile çıkarıldım. Daha hakkımda kesin bir hüküm bile yok. Ama her yerden ihraç edildim. Kocaeli Valisi’ne karşı açıklama yaptım, vay sen misin açıklama yapan ikinci dava açıldı. Gözaltına alınıp Savcıya götürüldüm. Savcı bile bıyık altından ne var bunda deyip güldü. Biz işlem yapılmayacak diye çıktık avukatla oradan ama başsavcılık kovuşturma açtı valiye hakaretten. İşsiz güçsüz kaldım özel hastanelere gittim işe alınmadım. KHK’lı kimse alınmıyor. 8 ay işsiz kaldım, tek tesellim o dönem T24’e vs. yazı yazmamdı. Zira çok sıkıntılı bir dönem. Çünkü çok kişi KHK sonrası bunalıma girip intihar etti.”

‘SUÇ BULAMAYINCA DELİL ARADILAR DOSYADA’

KHK’lılar hakkında yazdıklarından sonra Gergerlioğlu’na ulaşan bir KHK’lıya Batman’da iş buluyor. Ama KHK’lı doktor oraya giderse ailesini götüremeyeceğini söylüyor. Ömer Faruk Gergerlioğlu da Batman’daki hastaneyi arayıp kendisinin hekimlik yapabileceğini söylüyor. Bir süre burada hekimliğe devam ediyor. Orada da hastane yönetimine baskılar yapılsa da işine son verilmiyor. 2017 yılında Batman’da çalışan Gergerlioğlu Ahval, Artı- Gerçek gibi mecralara yazılar yazıyor. Öte yandan hakkında açılan bir dava da devam ediyor: “Hâkim bu davada ihraca sebep olan fotoğrafa bakıp suç bulamadı. Bunda suç yok barış çağrısı yapmışsın diyor. E ama yaşamadığım şey kalmadı. Bunun üzerine dosyadan farklı suç aramaya başladılar. Baktı baktı bulamadı bir haber paylaşmışsın ben ona örgüt propagandası diyorum dedi. 20 Ağustos 2016’da rutin barış paylaşımlarımdan biri, T24’te Murat Karayılan’ın açıklaması var: ‘Yenikapı ruhu varsa demokrasi nöbetleri varsa biz hazırız çözüm sürecine dönmeye’ diye demeç vermiş. Başka haber siteleri de girmiş haberi. Habere erişim engelli yok, olmasın da zaten yine barış çağrısı haberi. Günlerdir Anayasa hukukçuları ile konuştum, burada propaganda yok deniyor. Osman Can Hoca ve Tolga Şirin yazdı bu bir hukuksuzluk diye. Cezayı verdi git istinafta bozarsın dedi o gün hâkim. Ceza yüzüme bile okunmadı. Aylar geçti 24 Haziran seçimlerinde HDP geldi vekillik teklif etti, düşündüm tamam dedim. Meclise girdik o günden bu yana yazılarımdan dolayı da bana çok ulaşan vardı. O yüzden herkesin sesini duyurmak için her hafta basın toplantıları yaptık. Çıplak aramayı gündeme getirdik. Özellikle bunu gündeme getirdiğimde iktidar cephesinden büyük bir inkâr ve saldırı oldu. Normalde vekil seçilince durması gereken yargılamadan cezam onandı ve fezleke olarak şimdi meclise geldi. Bugün yarın okunmasını bekliyoruz. Bu hızlandırılmış bir yargı kararı bunu herkes biliyor. Bir haber paylaşmaktan ceza aldım. Bir barış çağrısı hem de. Ben 40 yıldır barışı konuşuyorum, uzmanlık alanım çatışma çözümleri tabii ki barış diyeceğim.”