Berktaş: Mutlaka bir yol açılacak!

12 Eylül faşist darbesinin hedefindeki devrimcilerden Nevin Berktaş, 12 Eylül’den daha ağır yasalar getirmek isteyen AKP-MHP iktidarına karşı sesler yükseldiğini vurgulayarak, “Dipten gelen dalgalara dikkat kesilmek gerek. Mutlaka bir yol açılacak” dedi.

12 EYLÜL DARBESİ

Türkiye’nin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. ABD’nin ülkeyi ekonomik programı üzerinden dizayn etmek ve toplumsal hareketleri bastırarak Türk-İslam sentezi elbisesini giydirmek üzere Genelkurmay Başkanı Kenan Evren öncülüğünde gerçekleştirilen darbede, resmi rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askeri mahkemelerce yargılandı, 171’i işkence sonucu olmak üzere yaklaşık 300 kişi katledildi, 48 kişi idam edildi, 1 milyon 683 bin kişi ise fişlendi. İşkencelerden geçirilip yıllarca zindanlarda kalan devrimcilerden Nevin Berktaş, ANF’ye konuştu.

‘HALK HAREKETİNİ BASTIRMAK İÇİN ÜLKEYİ ABD YANLISI TEK KLİĞİN YÖNETMESİNİ İSTEDİLER’

12 Eylül’de Adana’dan Metris’e hayatının 22 yılını hapishanelerde geçiren Nevin Berktaş, TİKB (Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği) davasından 1981’de yakalanıp tutuklanmıştı. Cuntanın birer Nazi kampına çevirmeye çalıştığı hapishanelerde zorla İstiklal marşını söyletme, yemek duası yaptırma, Nutku zorla ezberlettirme, tek tip elbise dayatmasına karşı bilfiil direnen devrimcilerden biriydi. 12 Eylül döneminde dünya konjonktürünün çok karışık olduğunu belirten Nevin Berktaş, özellikle de ekonomik, siyasal, çok yönlü bir krizin yaşandığı bir zaman dilimi olduğunu söyledi. Nevin Berktaş, Türkiye’de demokratik, ilerici, sosyalist devrimci mücadelenin yükselişte olduğu bu dönemde, halk hareketini bastırmak için egemenlerin ülkenin ABD yanlısı tek klik tarafından yönetilmesini istediklerini anlattı.

ABD için üsler konusunda ve Ortadoğu’daki planları açısından Türkiye’nin çok önemli bir yer tuttuğunu belirten Nevin Berktaş, şöyle konuştu: “Sovyetler Birliği'ne komşu olması, o dönemin sosyalist olarak görünen Sovyetler Birliği ile Amerika arasındaki büyük çelişkinin o yönüyle çözülebilmesi anlamında, Türkiye'ye Amerika burjuvazisi, Amerikalı tekeller el koydular ve cuntayı örgütlediler. Bunu yaparken özellikle halk hareketini bastırmak istediler. Çünkü halk hareketi nedeniyle, istedikleri tarzda neoliberal politikalara geçiş yapmakta zorlanıyorlardı. Türkiye geç kalmıştı bu politikalara geçişte. O nedenle de Türkiye'yi zapturapt altına almak istediler ve düğmeye bastılar. 24 Ocak Kararları için de egemenlerin temsilcilerinin ‘Eğer biz 12 Eylül'ü tezgahlamasaydık o programı uygulayamayacaktık’ diyerek itiraf ettikleri gibi ekonomik ve siyasal programları uygulatmak için zor ve baskıya başvurdular.”

‘TIPKI LATİN AMERİKA’DA OLDUĞU GİBİ GÖZALTILARA STADYUMLAR YETMİYORDU’

Halk hareketini bastırmanın araçlarından birinin de hapishaneler olduğunu belirten Nevin Berktaş, o nedenle de 12 Eylül döneminde fabrikadan, okuldan fazla hapishane inşa edildiğini söyledi. Hapishanelerin tıkım tıklım olduğunu anımsayan Nevin Berktaş, “Bir yatakta 2-3 kişi yattığımızı biliyorum ben. Bütün hapishaneler çok yoğundu. Büyük gözaltılar, toplu gözaltılar oluyordu. Tıpkı Latin Amerika’da olduğu gibi stadyumlar yetmiyordu, camilere kadar açmışlardı. Okullar işkencehaneydi. Mahkemeler de sıkıyönetim mahkemeleriydi. Daha sonra da DGM’lere geçtiler” dedi.

KIŞLA HALİNE GELEN HAPİSHANELERDE ‘ER GİBİ OLACAKSANIZ’ DAYATMASI

O dönem sadece üç aylık gözaltı sürelerinde değil, hapishanelerin de birer işkencehaneye dönüştürüldüğünü vurgulayan Nevin Berktaş, gözaltından hapishaneye girildiği anda işkencenin boyut değiştirerek devam ettiğini kaydetti. Bu işkencelerle ilerici kesimler üzerinden toplumu susturmaya çalıştıklarını belirten Nevin Berktaş, “Toplumun ileri kesimleri, en dövüşken, en mücadeleci kesimleri, hapishanelere doldurulmuştu. Böylece susun diyorlardı yani. Hapishaneleri kışlaya dönüştürme formatı oldu, tek tip elbise dayatması oldu. Bize ‘Er gibi olacaksınız’ diyorlardı. Koğuşa girdiklerinde komut veriyorlardı ve ayağa kalkmamız, selam vermemiz, önümüzü iliklememiz isteniyordu. Avukata giderken, aile görüşlerine giderken ön ilikleme nedeniyle senelerce ailemizle görüş yapamadık. İstiklal marşını, Nutuk’u ilkokul çocukları gibi zorla söylettirmek, ezberlettirmek istiyorlardı. Ama hepsini geri püskürttük. Direnişimiz çok yüksek oldu. Başaramadılar bunu. Özellikle 1984'ten sonra, ülke çapında hapishanelerde yapılan ölüm orucu direnişlerinden sonra, tek tip elbise dayatması dahil olmak üzere birçok benzer uygulama konusunda geri adım atmak zorunda kaldılar” vurgusunda bulundu.

‘HÜCRE TİPİ TECRİT PİLOT UYGULAMASI İLK ABDULLAH ÖCALAN’A UYGULANDI’

12 Eylül’de 24 Ocak Kararları, 1990’lı yıllarda 5 Nisan Kararları ve 2000 yılında da İMF programı uygulaması gibi büyük saldırılar gerçekleştirildiğini belirten Nevin Berktaş, hücre tipi hapishanelerin de böyle gündeme geldiğini ifade etti. Yurt dışına giden Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı uzmanlarından oluşan bir “çalışma grubu”yla işe koyulduklarını anlatan Nevin Berktaş, yurt dışına giden heyetlerin, başta Almanya, Amerika olmak üzere Latin Amerika hapishane sistemini incelemeye aldığını belirtti. Bu hücre tipi hapishanelerin pilot uygulamasının ilk olarak 1999 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulandığını hatırlatan Nevin Berktaş, “Hücre tipi hapishaneler çoktandır istedikleri ama bir türlü gerçekleştiremedikleri bir sistemdi. Daha önce Nazilli’de, Kartal’da denemek istediler ama başaramadılar. Daha sonra bu hücre tipi tecridi ilk, 1999 yılında uluslararası komployla Türkiye’ye getirdikleri Abdullah Öcalan’a, İmralı Hapishanesi’nde uyguladılar, daha sonra yaygınlaştırdılar. 2000 yılında da 19 Aralık katliamı oldu. Tabii buna karşı hem içeride hem dışarıda büyük direnişler oldu. Katliamda diri diri yakılanlar, ölüm oruçlarında hayatını kaybedenler oldu, fakat bu durum hücre tipi hapishanelere geçişi engelleyemedi. Bugün de aynı tecrit istemini daha da ağırlaştıran Y Tipi Hapishaneler inşa ettiler” dedi.

‘HAYAT CENDEREYE ALINMAKLA YÜRÜMEZ’

12 Eylül faşist cunta döneminde olduğu gibi bugün de aynı baskı ve saldırı yöntemleriyle toplumu mücadelede geri itmeye çalıştıklarını hatırlatan Nevin Berktaş, gelinen noktada sokak röportajı veren ya da sosyal medya paylaşımı yapan insanların dahi tutuklandığına işaret etti. Yıllardır bu baskı, işkence ve saldırı yöntemleriyle amacın zaten toplumsal bir suskunluk yaratmak olduğunu vurgulayan Nevin Berktaş, ama bu durumun kalıcı olmayacağının altını çizdi. Her dönemde baskı yöntemleri kadar direniş yöntemleri de olduğunu hatırlatan Nevin Berktaş, şunları kaydetti: “Hayat öyle bir cendereye alınmakla yürümez. İnsanlar nefes almak ister, soluklanmak ister, bir araya gelmek, örgütlenmek ve haklarını koparmak, almak ister. Yer yer, işte daha yakın bir zamanda da en büyük korkularından biri haline gelen Gezi direnişi var. 12 Eylül uygulamalarıyla insanlar susturulabildi bir müddet ama uzun sürmedi ve tekrar ayağa kalktı insanlar. Devlet nedir, burjuvazi nedir, sınıflar nedir, biz neden sömürülüyoruz? Bu konularda eğer insanların kafası açık olmadığı zaman örgütlenmesi ve bir araya gelmesi de çok kolay olmuyor. Bir araya geldikleri zaman da mücadelenin yolu tam dümdüz açılamıyor, zikzaklarla gidilebiliyor.

Dünya toprakları yeniden bir paylaşım kavgasına girdi. Ekonomik ve siyasal krizi aynı zamanda savaş yoluyla da aşmak istiyorlar. Savaşın faturasını da daha çok halka ödettikleri için belli klikler çok zenginleşiyor. Bu dönem yoksul iyice yoksullaştı, zengin daha da azınlık olarak daha da zenginleşti.

‘HEP BÖYLE DEVAM ETMEYECEK TOPLUM SÜREKLİ İLERLEYECEK!’

Bu hep böyle devam etmeyecektir elbette. AKP hükümetinin bu kadar uzun yıl iktidarda kalması sadece onların başarısı değil. Çok ciddi egemen oldukları kurumlar aracılığıyla var olan dengeleri daha aşağıda gösteriyorlar. Halkın daha örgütlü bir güç haline gelmesi gerekiyor. Çünkü bu örgütlenme zayıf olduğunda egemenler seçim sistemindeki oynamalarla istedikleri hükümeti getirebiliyorlar. Yani AKP azınlığın hükümeti aslında, toplumsal olarak da desteğini kaybetti. Fakat emperyalist tekeller hâlâ AKP ve Erdoğan'la yürümek istiyorlar. Bugün 12 Eylül’den daha ağır yasalar getirilmek isteniyor. O nedenle toplumun AKP hükümetini istemediğini daha güçlü duyurması gerekiyor. Toplum mutlaka sürekli ilerleyecektir. Bazen Naziler gibi bir dönem gelir, dünyayı altına almaya çalışır ama direnilir, çıkış yapılır. Türkiye’de her yıl on binlerce çocuk kayboluyor. İşçiler , emekçiler, kadınlar, hayvanlar, doğa bir cendere altında. Bütün bunlar böyle yürüyemez. İnsanlar yolunu bulacaktır muhakkak. Şimdi bile görüyorsun, hem hapishanelerden hem de işçilerden, emekçilerden, üreticilerden, her yerden sesler yükseliyor. Bu mutlaka bir yol açacak. Bu anlamda dipten gelen dalgalara dikkat kesilmek lazım.”