Gülistan Kılıç Koçyiğit: İmralı tecridi artık dünyanın gündemi

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, 35 ülkeden 1500'ü aşkın avukatın İmralı tecridine karşı açıklamasına dikkat çekerek, "İmralı tecridi artık dünyanın gündemi, tecrit hemen kaldırılmalı" vurgusunda bulundu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, gündemdeki konulara ilişkin Meclis'te basın düzenlediği toplantıda hakları için direnişte olan işçilere dönük polis ve asker saldırısına tepki gösterdi. İş güvenliğinin olmaması, sendikal hakların gaspı, sendika üyeliğinin zorlaşması, yandaş sendikaların büyütülmesinin işçi direnişinin temel başlıklarını oluşturduğunu ifade eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, büyüyen ve yayılan işçi grevlerin aynı zamanda toplumun isyanı oluğunu ve sahiplenmesi gerektiğini söyledi. İktidarın işçilere saldırısına işaret eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Grevlerdeki işçilerin üstüne kolluk gücünü süren, işçilere saldıran AKP-MHP sömürü ittifakının da aslında en büyük korkusunun işçi direnişleri, işçi grevleri olduğunu çok iyi biliyoruz. Haksızlığa ve zulme karşı direniş kesinlikle büyüyecektir. Her iş kolu, her sokak bu anlamıyla işçi grevlerinin mekanı olacaktır. İşçilere saldıran, tehdit eden, sermayenin tetikçiliğini yapan emniyette bilsin ki iktidar zulmünün işlediği bütün suçların ortağı pozisyonundadırlar. İşçileri tehdit eden, saldıran emniyet acaba özelleştirildi mi? Gerçekten bir gece yarısı kararnamesi çıkarıldı ve patronların iş yeri bekçisi mi yapıldı?" ifadelerini kullandı.

EMEKÇİLERE SALDIRILAR VE DİRENİŞ

Sendikalı olduktan sonra AKP Milletvekili Serhat Nasıroğlu'nun Fernas Madencilik şirketince işten çıkarılan işçilerin direnişlerinin devam ettiğini anımsatan Gülistan Kılıç Koçyiğit, "En son direnişlerini Ankara'ya Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ile Çalışma Bakanlığı'nın önüne taşıdılar. Onların yanındayız. Haklı mücadelelerini sonuna kadar destekliyoruz. Tabiî sadece onlar değil, aynı zamanda Birtek-Sen'e üye olan Akçanlar işçileri de direnişlerini sürdürüyorlar. Neden direniyorlar?  Çünkü yedi gün çalışma dayatılıyor kendilerine. Dinlenme günleri olan pazar günleri gasp edilmek isteniyor. Pazar günleri çift mesailerine el konulmak isteniyor ve bu sefalet ücretleriyle de özellikle düşük ücretlerle çalışmaya zorlanıyorlar. İşte bunun için direndiler. Direnişlerini onlar da Ankara'ya taşıdılar" diye konuştu.

Sermayenin doymak bilmediğini belirten Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Kâr hırsını dizginlemeye bilmiyor. Her yerde azgın bir şekilde işçi sınıfına, emeğe saldırı üzerine saldırı gerçekleştiriliyor. Bakın Eskişehir’de Ford Otosan işçiler verimsiz işler kötü diyerek fabrikada işçi kıyımına, işten atmalara başladılar. Burada 1200 işçinin işten çıkarılması bekleniyor. Peki, gerçekten işçiler verimsiz mi? Gerçekten Fort Otosan zarar mı ediyor,  diye baktığımızda, hayır, her işçinin Ford Otosan'a 130 bin lira kar kazandırıldığını görüyoruz. Üstelik bu karın yanında Ford Otosan işçilere sadece yüzde 20'lik bir enflasyon zammı yapmış.  Bu da yüzde 27'lik vergi dilimiyle çoktan buhar olup uçtu. Ama bu anlamıyla dediğimiz gibi sermaye doymak bilmiyor" şeklinde konuştu.

Polonez Fabrikasındaki işçilerin de ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler nedeniyle mücadele etmeye başladıklarını söyleyen Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Polonez işçileri de Tek Gıda-İş'te örgütlendiler ve örgütlendikleri için işten çıkarıldılar. 113 işçiyi işten çıkarak oradaki fabrika sahipleri bununla da yetinmedi kolluğu fabrikanın önüne çağırdı işçilere saldırttı, 7 işçi hastaneye kaldırıldı 2’sinin kolları kırıldı. Evet, bu Türkiye'de oluyor. Kim yapıyor? AKP iktidarı. Hatırlarsınız Iğdır'da bizim belediyemizin önünde yandaş işçileri işten çıkardığımızda orada böyle kendisine görev çıkaran bir emniyet müdürü gitmiş ve 'Biz işçinin yanındayız' diye bazı süslü sözler söylemişti. İşte AKP'nin gerçek yüzü bu. Gerçek yüzü işçi Polonez'deki işçinin kaburgasını kırdıran bir iktidar olmasıdır. Ama bütün bunlara karşı işçi direnişleri büyüyor. İşçi teslim olmuyor. İşçiler geri adım atmıyor" diye belirtti.

İŞ CİNAYETLERİ

Paylaştığı verilerle iş cinayetlerine değinen Gülistan Kılıç Koçyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama bir taraftan da bu ülke bir işçi mezarlığına dönüştürülmüş durumda. Sadece Ağustos ayında 179 işçi çalışırken yaşamını yitirmiş. Son sekiz ayda, bin 201 işçi çalışırken yaşamını yitirmiş. Yani iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmişler. Bu bir savaş bilançosudur. Bu sermayenin işçi sınıfına açtığı savaşın bilançosudur. Direnen işçiler, kaybedilen işçiler, yaşamını yitiren işçiler adına sormak istiyoruz. Gözaltına alınan Polonez işçilerine ters kelepçe takanların acaba patronlarına nasıl bir ilişkisi var? Gerçekten bunu kamuoyu merak ediyor. Polis, işçi grevlerine saldırırken; bu ülkede her gün 3 kadın katlediliyor. Narin gibi onlarca çocuk katlediliyor, kaybediliyor. Buna yönelik kolluğun bir girişimi var mı? Hayır. Onların tek marifeti işçi direnişlerini bastırmak, işçileri darp etmektir."

İŞKENCE MERKEZİ CEZAEVLERİ

Yeni anayasa tartışmalarının yürütüldüğüne işaret eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, şöyle devam etti: "12 Eylül aslında yasakçı anlayışının devamı olduğunu söyleyelim. Yeni bir anayasa yapmaktan bahseden iktidarın bugün 12 Eylül darbeci anayasasının her maddesini işine geldiğinde tıkır tıkır uyguladığını, ama onun dışındaki maddelerde örneğin Can Atalay’ın anayasa mahkemesi kararının da olduğu gibi hiç de anayasa ile oralı olmadığını görüyoruz.

Cezaevinde 30 yılını dolduran mahpusa pişman mısın diye soruyorlar. Evet, 30 yıl cezaevinde kalmış, düşünceleri nedeniyle tutsak edilmiş olan insanlara dönüp 'Pişman mısın?' sorusunu yöneltebilecek kadar aymaz bir akılla karşı karşıyayız. Onlara bizim bir çift sözümüz var. 12 Eylül vahşetinden bu yana cezaevlerini işkencehanelere çevirdiniz, siyasi tutsakların onurunu teslim almak için her türlü yöntemi denediniz, ama siz siyasi tutsakların onurunu teslim alamadınız. Biz buradan kamu adına cezaevinde bulunan siyasi mahpuslar adına ve bu ülke halkları adına sormak istiyoruz; asıl siz bu insanlık dışı uygulamalardan ne zaman pişmanlık duyacaksınız?

Siz ne zaman adalete ve hukuka bağlı kalacaksınız? Bu soruları sormak istiyoruz Adalet Bakanlığı ve AKP hükümetine. Hasta tutsaklarla ilgili yürütülen sürecin bir idam takviminin olduğunu çok iyi biliyoruz. O nedenle buradan Adalet Bakanlığı'na sesleniyoruz: Hasta tutsaklarla ilgili ölüm, idam takvimini planını kamuoyuna açıklayacak mısınız? Daha kaç tutsağın hayatını kaybetmesine göz yumacaksınız ve fiili bir idam rejimini daha ne kadar devam ettireceksiniz? Siz kimsiniz? Mahkeme misiniz, katil misiniz, cellat mısınız, kim ve ne adına siyasi mahpusların yaşamına kastediyorsunuz ve onları cezaevinde öldürüyorsunuz?"

İMRALI TECRİDİ

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Abdullah Öcalan'ın uygulanmayan AİHM kararı için toplandığına dikkati çeken Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Türkiye’nin sistematik olarak uymaması nedeniyle periyodik olarak yaptığı gözden geçirmeyi bugünden 19 Eylül'e dek devam ettirecek. Şimdi defalarca Adalet Bakanlığı eylem planları hazırladı, torba yasalar getirdi, yargı paketleri getirdi, 'İşkenceye sıfır tolerans' dedi, ama 10 yıl geçmiş olmasına rağmen bu AİHM kararlarına karşı tek bir adım atmadı. Kendi yasasında kendi ölüm yasasında idam yasasında ısrar etti. Yani Türkiye aslında 10 yıldır idamı yeniden ama yeniden uygulamış oluyor. Şimdi bu zaman yayılmış idam maddesinin yani İnfaz Kanununun 25'inci Maddesi'nin değişmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ve bu çerçevede Meclis'e de verdiğimiz bir kanun teklifi olduğunu da kamuoyuna da ifade etmek istiyorum. Şimdi hapishanede 25 yılı dolduran çokça siyasi mahpus var. Onlardan biri de Sayın Öcalan'ın kendisi ve Sayın Öcalan'ın da bu yasanın değişmesiyle Umut Hakkı çerçevesinde şartlı tahliye sürecinin başlatılması gerekiyor.

'TECRİT DÜNYANIN GÜNDEMİ OLDU'

Avukatlar Adalet Bakanlığı'na bir mektup gönderdi. Bu mektupla bir kez daha Öcalan’ın görüşme hakkının sağlanması gerektiğini ifade ettiler. İmzacı olan bin 500'ü aşkın avukat ve hukuk kurumu İmralı'yı ziyaret etmek istediklerini Adalet Bakanlığı'na ilettiler. Siz ne kadar kafanızı kuma gömseniz de siz Türkiye kamuoyunu ne kadar baskıyla zorla bastırsanız da İmralı tecridi bir hakikat ve bütün dünya bu İmralı tecridini konuşuyor. İmralı tecridine karşı birçok eylemin etkinliğin başvurunun olduğunu da dünya çapında herkes çok iyi biliyor. Şimdi bu mektupta ne deniliyor, yine bu bin 500'ü aşkın avukatın imzaladığı ve Adalet Bakanlığı'na gönderdiği mektupta 'İmralı tecridi dünya çapında özel ve ayrımcı bir tecrit yöntemi' diyor. Yani 'Sayın Öcalan üzerindeki tecridin dünyada eşi benzeri yoktur' diyorlar.

Tecrit Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için hayati önemde olan bir konudur. Tecrit Kürt sorununu daha da büyütüyor. Çözüm imkân ve şartlarını ortadan kaldırıyor. Ve tecrit yerine çözüm aklını işletmek bu ülkenin ortak çıkarınadır. Bu ülke halklarının ortak çıkarınadır. İktidara soruyoruz; İmralı tecridini devam ettirerek çözümsüzlükte ısrar ederek ne yapmak istiyorsunuz? 2015'ten bu yana tecritle neyi çözdünüz ki bundan sonra neyi çözmeyi hedefliyorsunuz? İmralı yanlışından bir an önce dönün, bir an önce tecridi kaldırın, diyalog kapılarını açın. Çözüm aklını hep beraber Türkiye halklarıyla beraber işletelim. Biz DEM Parti olarak buna varız. Eğer bu ülke her alanda bir normalleşmeyi yaşayacaksa krizlerden çıkışın bir yolu olacaksa bu İmralı tecridinin ancak ve ancak kırılması ve kaldırılmasıyla olur.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis ile ilgili yasal değişiklikleri yapmayan Türkiye hükümetine yani AKP hükümetine karşı artık genel tedbirleri almanızın zamanı gelmedi mi? On yıllardır AİHS askıya alınmış durumda. Artık buna dair somut adımlar atmanız gerekmiyor mu? Artık nereye kadar durumu görmezden geleceksin, nereye kadar susacaksınız, nereye kadar komployu sürdüreceksiniz. Bu soruyu sormak istiyoruz. Evrensel hukuk gereği ve kendi hukukunuz gereği de dünya için koyduğunuz kurallara sizi uymaya davet ediyoruz. Devletlerin siyasi çıkarlarının on yıllardır zulüm ve asimilasyon altında olan ve buna karşı direnen Kürt halkıyla Türkiye halklarının ortak mücadelesine ve Kürt sorunun barışçıl çözümündeki beklentilerin önüne geçmesine artık izin vermeyin."