HDP'den Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar Sempozyumu

HDP, çocuklar için sempozyum düzenledi. Sempozyumda "Çocuklara ilişkin 3'üncü bir yol ile yeni bir dünya kurmayı amaçlıyoruz" mesajı verildi.

HDP Çocuk Komisyonu Ankara'da "Çocukluk Algısı ve Çocuk Politikalarında Yeni Arayışlar" başlıklı bir sempozyum düzenledi. İki gün sürecek olan sempozyumda alanında uzman akademisyen, yazar ve aydınların katılımıyla birçok başlık tartışılacak. Sempozyumun bugünkü bölümünde çocukluğun politik inşası ve çocuk algısı ile aile, siyaset ve STK’lerin çocukluk algısı konuları tartışılacak. Akşam da MA Zarokên me grubu ile Sevinç ve Ulaş'ın sahne alacağı bir konser etkinliği düzenlenecek. Yarın yapılacak 3 ayrı oturum altında ise çocukların maruz kaldığı sorunlar tartışılacak. Ayrıca 6 ayrı atölyede değişik konulara ilişkin tartışmalar yürütülecek.

Çocuk Komisyonu eş sözcüleri Nuray Türkmen ve Hüseyin Kaçmaz sempozyumun açılışında yaptıkları konuşmada şunları söyledi:

'ÇOCUKLUK POLİTİK VE TOPLUMSAL İNŞA SÜRECİDİR'

Nuray Türkmen:

"Öncelikle sizleri HDP Çocuk Komisyonu adına sevgiyle selamlıyorum, hepiniz hoş geldiniz. Bildiğiniz gibi HDP Çocuk Komisyonu yeni bir komisyon ama HDP ve geleneği uzun süredir çocuk politikaları konusunda çalışmalarını sürdüren bir parti. Komisyonumuz daha bütünlüklü ve sistematik çalışma yürütmek, çocukluk algısına yönelik eleştirel bir yaklaşım oluşturmak ve bu alanda 3’üncü bir yol mümkün mü sorusunu sormak için oluşturulmuş bir komisyon. Komisyonunu oluşturma nedenimiz de sempozyumu yapma nedenimiz de aynı arayışın parçası. Çocukluğun politik ve toplumsal bir inşa olduğunu biliyoruz. İnsan yaşamının departmanlara ayrılmış bir parçası olarak çocukluk yaşantısının kendisinin, çocukluğa yönelik algının tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

Hâkim iki çocukluk yaklaşımı olduğunu görüyoruz. Biri geleneksel yaklaşım; yani çocuğu ailenin bir tür uzantısı, ailenin geçim kaynağı ve ayrılmaz bir parçası olarak gören, asla birey ve bir toplumsal özne olarak görmeyen yaklaşım. Diğeri modernist yaklaşım. Bu yaklaşım ise geleceği çocuklar üzerine inşa etmeye çalışan, onu adeta ‘çok özel’ varlık olarak sunan ve projelendiren bir yaklaşım. Yani projelendirilmiş bir varlık olarak çocukluktan bahsediyoruz. Toplumsal ve politik olarak inşa edilen çocuğun varlığından bahsediyoruz. Biz bu iki yaklaşıma karşı da başka bir yol, üçüncü bir yol mümkün mü sorusunu bugün burada hep birlikte tartışacağız.  

'BAKIŞI DEĞİŞTİRME VE DÖNÜŞTÜRME ZORUNLULUĞUMUZ VAR'

HDP esasında politik-toplumsal yaşamın her alanında üçüncü yolu sorguladığı gibi çocukluk alanında da bu yolu sorguluyor ve birlikte yürümeye çalışıyor. Çocukluk alanında 3’üncü bir yol, çocukları kuşatan her tür sınıfsal, kültürel ve toplumsal eşitsizlikleri de aynı anda düşünmeyi ve çocukluğa yönelik bir yaklaşımın bu eşitsizliklerden azade olmadığını bize gösteriyor.  Bu nedenle bugün çocukluk alanında yapılan akademik, kurumsal ya da kişisel çalışmaların, meselenin sınıfsal ve kimliklere dayalı eşitsizliklerini görmeden çocukluğa eleştirel bakabildiğini söyleyemeyiz. Yani bu topraklarda varlıkları çoğunlukla görmezden gelinen, yok sayılan ve yine çoğunlukla akademik tartışma nesnesi haline getirilen ve ancak bu şekilde varlığı anlamlı görünen yoksul çocukların, Kürt çocukların, kız çocuklarının, Alevi çocukların, engelli çocukların, Müslüman olmayan çocukların ve hâkim tarihsel-toplumsal-iktisadi ideolojinin dayattığı eşitsiz yaşam ve varlık koşullarına sahip olan daha pek çocuğun deneyimlerine kulak kesilmek, bu deneyimleri duyurmak ve aynı zamanda bu deneyimleri çocuklarla birlikte dönüştürmek gibi bir politik sorumluluğumuz ve aynı zamanda zorunluluğumuz var.

Çocukluk alanında 3’ün bir yol iddiası aynı zamanda başka bir dünya ve başka bir yaşam iddiasıdır. Politik-toplumsal bir kurgu/inşa olan iki yaklaşıma da itiraz eden ve eleştirel bakan, çocukları eksik ya da çok “özel” simülasyon bireyler değil; toplumsal özneler olarak gören, gerçekten eşitler arası bir ilişki içinde birlikte özgürleşeceğimiz bir yaşamın iddiası. Sempozyum da aslında biraz da bu merakın, bu iddianın yani özgür ve eşit bir yaşamın inşası anlamına gelen 3’üncü bir yolun izini ısrarla sürdürme çabalarından biri. Böylesine bir çaba olmaksızın bu coğrafyada ve esasen tüm dünyada bir süreklilik içinde ayrımcılık ideolojisinin ve deneyimlerinin yeniden üretileceğini biliyoruz."

'ÇOCUKLARIN İRADESİNE EL KONULUYOR'

Hüseyin Kaçmaz:

"Türkiye’de çocukluk anlayışı tektipleştiricidir. Bu nedenle çeşitlilikleri göz ardı eder. Bu tekçi rejimde en olumsuz şekilde etkilenen toplum kesimi çocuklar oluyor. Çocukların toplumsal ve politik öznellikleri yok sayılmaktadır. Seslerine ve iradelerine maalesef ki yetişkinlerce el konulmaktadır. “Sağlam beden” zorunluluğuna dayanan devletin gelecek tahayyülünde çocuklar terbiye ve disiplin nesneleri haline getirilmiştir.

Bunlarla beraber Sünni, Müslüman ve Türk olmayan milyonlarca çocuk asimilasyon şiddetine maruz kalmaktadır. Bu çocuklar devletin asimilasyon ve Türkleştirme derslerinin nesnesi haline getirilerek bir gelecek projesi olarak görülmektedir. “Makbul ve makul vatandaş” yaratmak amacıyla okullar başta olmak üzere çocukların tüm yaşam alanları adeta birer seri üretim yapan fabrikalara dönüştürülmüştür. Böylece çocukların bedenleri, kavrayış biçimleri ve yaşamları tek bir formasyondan süzülmüş bir halde karşımıza çıkıyor. Bütün özgünlükleri ve öznellikleri yok sayılarak Cumhuriyetin gelecek kurgusunda araçsallaştırılmış oluyorlar.

ÇOCUKLARA DÖNÜK AYRIMCILIK

Bu ülkede 23 milyona yakın çocuk yaşamaktadır. Maruz kaldıkları çok yönlü ayrımcılık dolayısıyla çocuklar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu ülkede yaşayan bütün çocuklar öncelikle yaş dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Şiddet, istismar, yoksunluk, yoksulluk ve bağımlılık bu ayrımcılığın başlıca önemli sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Okullarda, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkes, Pomak, Êzidî, Süryani ve diğer halklar ve inançlardan çocuklar asimilasyon politikalarına maruz bırakılmaktadır. Bu duruma verilebilecek en çarpıcı örnek bir Türkleştirme projesi olan ve Kürt çocukları asimile etmek için kurgulanan YİBO’lardır.

KAYYUM GASPLARI VE ÇOCUKLARA SALDIRI

Bugün de asimilasyoncu rejim Kürdistan’da kayyımlar eliyle Kürtçe eğitim veren Cizre’de Berivan, Amed’de Ferzad Kemanger ve Ali Erel, Yüksekova’da Dayika Uveyş okullarını, Zarok TV’yi ve Kürtçe hizmet veren kreşleri kapatmıştır. Bu rejimin belediyeler gasp edilirken ilk saldırdığı kurumlar arasında çocuk kurumlarının olması gerçekliği de karşımıza çıkıyor. Sıdıka Avarların geleneği yakın geçmişte ülkenin her tarafına yayılarak “Baba Beni Okula Gönder”, “Haydi Kızlar Okula” ve “Kardelenler” gibi kampanyalarla sürdürülmüştür.

ÇOCUK İSTİSMARI

Kız çocuklarına sistematik bir ayrımcılık daha uygulanmaktadır. Bugün çocuk yaşta evlendirilerek istismarın yolunu açan yasal düzenlemeler ile failler cesaretlendirmektedir. İktidar bu istismarın önünü açacak yasal düzenlemeyi toplumun tepkisi sonucu geri çekmek zorunda kalıyor. Ama en ufak bir uygun ortam yakaladığında bu istismarın önünü açacak yasal düzenlemeyi yapmak istediğini biliyoruz. Bu da kız çocuklarını toplumsal hayattan koparmakta ve geleneksel ataerkil rollere hapsetmektedir.

KÜRT ÇOCUKLAR

Kürt meselesinde çözüm yerine çatışmanın tercih edilmesinin sonucunda yine en çok çocuklar etkileniyor. Bildiğiniz gibi son Amed Newrozunda, 2 ila 5 yaş arasındaki çocukların dahi akıl almaz bir muameleye ve kötülüğe maruz kaldığına hepimiz şahitlik olduk. Çünkü bu çocukların kıyafetleri çıkarılmış, fiili bir gözaltına alma sonrasında da parmak izleri ve kan örnekleri alınarak bu akıl almaz kötülük devam ettirilmiştir.

Çocuk düşmanı politikaların, ayrımcılığın en şiddetli etkisine maruz kalan Kürt çocuklar gün geçmesin ki kendi yaşam alanında oynarken, hayvan otlatırken, uykudayken bir mermiyle, patlayıcı maddeyle ya da zırhlı araçlarla öldürülmesin. Çocukların maruz kaldığı onca şiddetin yanına faillerin cezasızlık zırhının ardında mütemadiyen korunduğu gerçekliğini de iliştirmek gerekir. 2017 yılında dosyada avukatlık yaptığım bir örneği paylaşmak istiyorum. Silopi'de 2017 yılında yataklarında uyuyan 6 ve 7 yaşındaki Muhammed ve Furkan Yıldırım kardeşleri 16 tonluk panzerin eve girerek yataklarında katletmesi sonrasında devam eden davada birden fazla bilirkişi raporu alındı. Kamuoyu algısı ve ilgisi azaldıktan sonra da yeni bir bilirkişi raporu ile kusur sürücü belgesi olmayan şoföre verildi. Emri veren komisere değil. Yalan bir raporla iki küçük Kürt çocuğun katledilmesi sadece 19 bin TL para cezası ile sonuçlandırıldı. Bu 19 bin TL ceza da ertelendi. Bu sadece bir örnek ve maalesef son 10 yılda onlarca çocuk ve yetişkinin bu zırhlı araçlarla hayatını kaybetmesi sonucu cezasızlığın devreye sokulduğuna hepimiz şahit olduk.

'MÜLTECİ VE ENGELLİ ÇOCUKLARA AYRIMCILIK VAR'

Türkiye’de çocuklar, ayrımcılığı çok farklı zeminlerde deneyimlemek zorunda kalıyorlar. Bugün sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyeli çocuk, ayrımcılığın, nefret söylemlerinin, istismar ve ihmalin odağında. Ayrıca 500 bini aşkın engelli çocuk da çok boyutlu ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakılmaktadır. Çocuklar yaşamın tüm süreçlerine katılımda olduğu gibi bütçe yapım süreçlerinde de ayrımcılığa uğramaktadırlar. Bütçe kesintisi söz konusu olduğunda öncelikle çocuklara yönelik hizmetlerde kesinti yapma yoluna gidilmektedir. Oysa bugün yaşadığımız derin yoksulluktan en çok çocuklar etkilenmektedir.

EMEK SÖMÜRÜSÜ

Ekonomik şiddetin hedefinde olan çocuklar işçileştirilmekte ve sömürülmektedirler. Benzer şekilde, güvenlikçi bürokratik aklın cezaevine kapattığı çocuklar insanlık onurunun nerelerde ayaklar altına alındığını apaçık ortaya koymaktadır. Son olarak, uyuşturucu kullanım yaşının 10’a düştüğü Türkiye’de; bırakın madde bağımlılığıyla mücadele etmeyi, uyuşturucu politikalarını bizzat uygulayan bir devlet aklıyla karşı karşıyayız.

KATLEDİLEN ÇOCUKLAR

Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz ve Roboskî’de katledilen çocuklarda olduğu gibi şiddetin yöneldiği Kürt çocukların, ülkenin birçok yerinde istismar zincirine maruz kalan kız çocukların, İstanbul ve Manisa’da yerlerinden ve yurtlarından edilen Roman çocukların, önce Konya’da bir Kur’an kursu binasının altında kalarak ve sonra Aladağ’da yanarak yaşamını yitiren çocukların bedenlerinde, şiddetin ve istismarın ayrımsız bir şekilde tüm ülkedeki çocuklara nasıl yayıldığının izlerini görmek mümkün.

Bu acı hakikatlerin ülkede normalleştirilmediği, çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının sıradanlaştırılmadığı, çocuk düşmanı politikaların yerine çocuğa duyarlı politikaların ikame edildiği, her türden ayrımcılığa, yoksunluk ve yoksulluğa karşı etkili önlemlerin hayata geçirildiği bir ülke yaratmak için HDP olarak kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm çocuklara sözümüzdür: Öznelliklerini ve özgünlüklerini yaşayacakları güvenli bir yaşamı onlarla beraber inşa edeceğiz."