Kurtulan: Çabalarımız yeterli değildi, eksik kaldık

Fatma Kurtulan, açlık grevleri süresince belli bir çalışma yürütseler de bunun yeterli olmadığını eksik kaldıklarını söyledi.

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlatmış olduğu ve cezaevleriyle birlikte eş zamanlı birçok yerde yapılan açlık grevi ile ölüm oruçları, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la gerçekleşen ikinci görüşme ardından sonlandırıldı. Şimdiyse eylemcilerin tedavi sürecinde ortaya çıkan sorunlar tartışılıyor. Birçok cezaevinde etkin ve hızlı tedaviye başlanmazken HDP oluşturduğu kriz masasıyla bu süreci yakından takip ediyor.

HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan ile hem bu tedavi sürecini hem de 6 ay süren açlık grevi ile ölüm oruçlarının politik sonuçlarını konuştuk.

YETERLİ DEĞİLDİ AMA DAYANIŞMA ORTAYA ÇIKTI

Öcalan ile iki defa görüşme sağlandı ve bunu takiben ölüm orucu, açlık grevi eylemleri bitirildi. Öncelikle bu 6 aylık süreci ve de Öcalan’ın mesajlarını nasıl değerlendiriyorsunuz HDP olarak?

Leyla vekilimizin başlattığı ve sonrasında da cezaevlerinde, Avrupa’da ve Hewlêr’de devam eden açlık grevi süresi boyunca hem bunun kamuoyuna doğru anlatılması hem de güçlendirilmesi ve desteklenmesi üzerinden bazı çalışmalar yaptık. Aynı zamanda hukuki ve haklı olan bu talebin bir an önce karşılanması için çeşitli çabalarımız oldu. Ama bu süreçte 8 insan hayatını yitirdiyse çabaların başlı başına yetersiz olduğunu açıklamaya gerekiyor. İrili ufaklı eylemler ya da basın açıklamaları yapsak da bu 8 insanın ölümünü engelleyemedik ne yazık ki. Aylara yayılan açlık greviyle birlikte belki de birçok eylemcinin hayatı boyunca zorlanacağı etkilerin olması durumunu da hızlıca sonlandırmadık. Bu bizim kendimizi değerlendirirken eksik kaldığımız, çabalarımızın istenilen tam sonucu verecek kadar açığa çıkmadığına dair görüşümüz.

Açlık grevlerinin talebi çok haklı bir gerekçeydi bunu her daim dile getirdik. Aslında Sayın Öcalan’ın kapısına vurulan kilit Türkiye’ye vurulmuştu. Bu durum zaten pratikte de açığa çıktı. O konuşurken tüm Türkiye çok boyutlu bir şekilde tartıştı, konuştu. Sayın Öcalan’ın konuşmadığı an aslında tüm Türkiye sustu. Yaşamın her alanında krizler daha da boyutlandı. Sonuçta bu durum tutukluların önüne zorunlu olarak geldi. Tercih olmasa da yapabilecekleri en etkin tavrın bu olacağını ortaya koydular. Anneler sokağa çıktı ki bu çok önemliydi. Çocuklarının olduğu cezaevlerinin önüne akın ettiler, sokaklarda, parklarda eylemler yaptılar. Meclis’te 5 gün boyunca oturma eylemi düzenlediler. Bir bütün olarak baktığımızda yurtdışı da dâhil birçok parlamentonun konusu oldu bu mesele. Oradaki açlık grevini ziyarete giden, destek veren binlerce insanın dayanışması ortaya çıktı. Kürt halkıyla sınırlı kalmadı, Kürt halkını dostları, yoldaşları bu konuda tavır koydu.

Öcalan ‘Bu yeni bir süreç anlamına gelmiyor’ dedi ama yeniden bir müzakere süreci yaşanması mümkün mü?

Aslında iki taraf da bunun biz müzakereye bir adımı olmadığını söyledi. Ama Sayın Öcalan’ın söylediği ki daha önce de ortaya koyulan, toplumsal uzlaşı, demokratik siyaset, demokratik müzakere ve onur bir barış durumunun tartışılması; bunun tüm toplumun yurttaş refleksi haline gelmesi yönünde beyanları olmuştu. Son görüşmede de bunların altının çizilmesi Sayın Öcalan’ın demokratik siyaseti örme, önceki barış sürecinde olduğu gibi bir çabası olduğu görülüyor. Bizler de bunu tartıştık, tartışmaya da devam ediyoruz. Öte yandan bu demokratik kitle örgütlerinin, inisiyatiflerin, demokratik kurum ve çevrelerin dayanışması gerektiğini de ortaya çıkardı. HDP her daim şu noktada: Müzakere Türkiye’nin ihtiyacı. Koşullar şu an var mı hayır, ama oluşturulabilir mi? Evet, imkân dâhilindedir. Eğer bu ihtiyaç karşımızda net olarak duruyorsa bunun koşullarını yaratmak da demokratik siyasetin işidir. Bu anlamda baktığımızda demokratik siyaset için birtakım görüşmelerimiz, planlarımız ve önümüzde takvimlerimiz var ama bu daha da boyutlanmak zorunda. Zira karşı çıktığımız 12 Eylül Anayasası bile ihlal edilerek keyfiyete dayalı bir sistem kuruldu. Bu durum Türkiye’yi adım adım uçurumun kenarına getirdi ve artık düşmemesi için bir neden yok. HDP olarak ‘Demokratik İttifak’ söylemini ortaya attık ve bunu hayata geçirmek için de çeşitli çalışmalarımız sürüyor.

Açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri sonlandırıldı ve bunu izleme komisyonu oluşturdunuz. Eylemin bitmesinin hemen ardından basına mahpusların darp edildiği görüntüleri yansıdı, bunun hakkında ne diyeceksiniz?

HDP olarak mektup okunduğu ve eylem bittiği andan itibaren içinde milletvekillerimiz, avukatlar ve de parti yöneticilerimizden oluşan kriz masaları oluşturduk. Aynı gün gece yarısı dahi en ücra yerdeki cezaevine bile ulaşmaya çalıştık, yaptık da bunu. Ben kendim mesela o gece saat 23’e kadar bir cezaevindeydim çeşitli görüşmeler yaptım.

ETKİN TEDAVİ SÜRECİ GEÇ BAŞLADI

Siz neler gözlemlediniz oradayken?

Genel olarak hepsini topladığınızda birçok sorun yaşanıyor. Etkin ve hızlı tedavide aksaklıklar oldu. Ölüm orucunda bulunan Patnos, Bakırköy bu konuda bir hayli gecikmeli tedaviye başladı. Yoğun sağlık talebinin ortaya çıkmasıyla birlikte tutuklulara ya oradaki revirlerde kan tahlili yapıldı ya da hastaneye götürüp aynı şekilde kan tahlili yapılıp koğuşa geri getirildi. Bazı cezaevlerine haber geç ulaştı. Bize eylemi bırakmak istemiyorlar gibi haberler geldi cezaevlerinden ama orada yaptığımız temaslarda durumun öyle olmadığını öğrendik. Şakran’da mesela eylem bitirilir bitirilmez normal yemek menüsü getirilmiş. Tutuklular ‘biz bunu yeseydik zaten ölürdük’ dedi.

ANNELERE SÖZÜMÜZ VAR

Cezaevlerinde açlık grevi eylemcilerine uygulanacak tedavi yapılmıyor mu tam anlamıyla?

Şakran ve bazı yerlerde bu tip vakalar yaşandı. Az önce verdiğim örnekte olduğu gibi, bu TTB’nin öngördüğü tedavi yönetimini ihlal eden bir yaklaşım. Açlık grevi eyleminde deneyimli birçok tutuklu var. Onlar özellikle bu konuda uyarıda bulundu geçmiş deneyimlerine dayanarak. Buna itiraz edilince cezaevleri idarelerinden bize gelen haber ‘açlık grevini bırakmıyorlar’ yönünde oluyor. Bazı yerlerde haber dinleme olanağı kısıtlı olduğu için bu tarz şeyler yaşanmış ama geri kalan daha çok cezaevi müdürlüklerinin tutumundan kaynaklı. Örneğin ben Şakran’a gittim, orada 4-5 tutuklu kadın arkadaşımız serum verilirken vücutları kızarmaya başlıyor. Haliyle orada serumları çıkararak bu yöntemi reddediyorlar. Çünkü bunlar etkin tedaviye değil kalıcı hasarlara neden olabilir şüphesi doğuyor. Örneğin 22 yıldır içeride olan bir tutuklu şunu diyor ‘ben çok fazla açlık grevi deneyimi yaşadım, ilk defa hastaneye götürülmeden tedavi edildim.’

Peki, parti olarak konuya müdahale edebiliyor musunuz?

Bunlar oluyor ama HDP olarak her bölgede en az birkaç milletvekili bu konuda görevli, her gün tek tek cezaevi müdürleriyle savcılarla, hükümet yetkilileriyle vs. görüşülerek etkin ve hızlı tedavi için çabalarını sürdürüyoruz. Bu anlamda annelere de sözümüz vardı. Biz bu eylem bittikten sonra herkesin sağlığına kavuşması için elimizden geleni yapacağız diye. Hemen hemen her yere hâkimiz kriz masası olarak. Sonuçlar aldığımız yerler de var. Biraz zaman alacak tedaviler ama umuyoruz ki kimsede bir kalıcı hasar olamadan bu süreci atlatacağız.