Meclis'te İmralı tecridine karşı açıklama

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı'daki diğer tutsakların aileleri, Meclis’te açıklama yapıyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı'daki diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın aileleri, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya, Abdullah Öcalan’ın yeğeni Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, Ömer Hayri Konar’ın kardeşi Emin Konar, Veysi Aktaş’ın kardeşi Sabiha Aktaş ile Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Faik Erol ile Serbay Köklü katıldı.

'AİLELER MECLİS GİRİŞİNDE ENGELLENDİ'

Toplantının geç başlamasına dair HDP'li Ömer Öcalan, ailelerin Meclis'e girişlerinin engellendiğini belirterek, “Buraya gelmek için onlarca badire atlattık. Arkadaşlarımızla kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz. Maalesef usulsüz bir şekilde önümüzü kesip, milletvekili misafirleri engellenmek istendi. Yasamada yapılan budur. Acaba Meclis dışında halka neler yapılıyor" diyerek tepki gösterdi.

'YAŞAMLARINA DAİR KAYGIMIZ DERİNLEŞTİ'

Aileler adına açıklama yapan Ömer Öcalan, şunları söyledi:
"İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde bulunan Sayın Abdullah Öcalan, Sayın Ömer Hayri Konar, Sayın Veysi Aktaş ve Sayın Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden beri hiçbir şekilde haber alamamaktayız. Yakınlarımız ile son iletişimimiz 14 Mart tarihinde birtakım internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında Sayın Öcalan’ın yaşamına dair ciddi iddialar öne sürülmesi üzerine 25 Mart tarihinde telefon ile gerçekleşen iletişim olmuştu. Bu tarihte Sayın Öcalan’ın telefon görüşmesi nedenini bilmediğimiz bir şekilde kesilirken, Sayın Yıldırım’ın iletişimi çok kısa sürmüş, diğer tutsakların telefon görüşmesi tecridi protesto ettikleri ifade edilerek mümkün olmamıştır.
Sayın Öcalan, görüşmenin yapılabildiği kısa zaman aralığında mevcut tecrit koşullarının kabul edilemez olduğunu belirtmiş, hukuka aykırı bu duruma karşı avukatları ile görüşme hakkının kullanmak ve yasalara uyulmasını talep etmiştir.
Sayın Öcalan’ın görüşmesinin kesilmesi, Yıldırım’ın görüşmesinin sağlıklı bilgi almayı engelleyecek şekilde oldukça kısa sürmüş olması ve Konar ile Aktaş’ın tecrit koşullarını protesto tutumları içinde görüşmediklerinin iddia edilmesi nedeniyle tutulma koşulları, sağlık durumları, pandemiye karşı korunma tedbirleri ve benzer durumlara dair bilgi almak mümkün olmamıştır. Bu durum dış dünyayla bağları tamamen kesilmiş olan yakınlarımızın yaşam koşulları ve diğer hususlar hakkında kaygılarımızın derinleşmesine yol açmıştır.
25 Mart 2020 tarihinde iletişimden önceki son temasınızın pandemi nedeniyle 27 Nisan 2020 tarihinde İmralı cezaevinde ilk defa kullandırılmış olan telefonla olurken yüz yüze iletişim ise 3 Mart 2020 tarihinde İmralı Adası’ndaki bir yangın haberi nedeniyle benzer bir şekilde olağanüstü bir gerekçe ile gerçekleşmiştir. Ailelerle görüşmesine izin verilmeyen yakınlarımızın avukatlarıyla da görüşmesine izin verilmemektedir. Sayın Öcalan'ın, 7 Ağustos 2019 tarihinde bugüne kadar avukatlarıyla görüşmesine izin verilmezken Konar, Aktaş ve Yıldırım’ın İmralı Cezaevi’ne nakledildikleri Mart 2015 tarihinden bugüne kadar bir kez bile avukatlarıyla görüşmesine izin verilmemiştir. Telefon, mektup, faks ve benzeri iletişim imkanları kısıtlanmış olan yakınlarımızın dış dünya ile bağı tamamen kesilmiş durumdadır.
Aynı içerikte sürekli tekrarlanan disiplin kurulu kararları öne sürülmektedir. Avukatlarımız ile her türlü hukuksal mücadelemize rağmen iletişim imkanlarımız tanınmamakta, bize hukuksuzluk, keyfiyet dayatılmaktadır. Üstelik bu durum 2019 yılında Türkiye’nin yargı ve adalet bürokrasinin en yetkili kurumu olan bizzat Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanı tarafından İmralı Adası'nda avukat ve aile görüşmesine bir engel bulunmadığını belirtmesine rağmen devam etmektedir.

'ABDULLAH ÖCALAN'IN ÇÖZÜM ROLÜ ENGELLENMEK İSTENİYOR'

Yine Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) 2019 yılında İmralı Cezaevine yaptığı ziyaretine ilişkin 5 Ağustos 2020 yılında açıklamış olduğu raporunda; aile ve avukat görüşmesi kısıtlamalarının kabul edilemez olduğunu ve görüşme imkanlarının sağlanması gerektiğini açık bir şekilde ifade etmiştir. İmralı Cezaevi’nde bize dayatılan bir başka husus da aileler olarak iletişimimizin sadece olağanüstü koşullarda, yaşam hakkının sağlanıp sağlanmadığının netleştirilmesiyle sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Zira mutlak tecrit uygulamasının devre konulduğu 2015 tarihinden sonraki tüm iletişimlerimiz sadece açlık grevi düzeyindeki protestolar neticesinde, yangın haberi sonrasında, pandemi gerekçesiyle ve son iletişim kaygı verici iddialar ile birlikte gerçekleşmiştir. Bu konudaki çarpıcı bir başka örnek de Öcalan, 2011 yılından sonra avukatlarıyla 10 yıla aşkın bir sürede sadece 2019 yılında ve beş defa görüşebilmiştir.
Nitekim bu görüşmeler de açlık grevi düzeyindeki protestolar neticesinde gerçekleşmiştir. İmralı Adası’nda uygulanan bu mutlak tecridin Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinde demokratik çözüm ve barış çabasıyla ilgili olduğu çok açık bir şekilde görülmektedir.

'KAMUOYUNU DUYARLILIĞA ÇAĞIRIYORUZ'

Sayın Öcalan, dış dünya iletişiminin mümkün olduğu her fırsatta demokratik çözüm ve barışa dair çabalarını net olarak ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu tecrit aynı zamanda demokratik çözüm ve barış imkanına yönelik bir tecrit olmaktadır. Bununla birlikte İmralı’da kanıksanan ve sıradanlaşan hukuksuzluk ve keyfiyetin zaman içerisinde bütün ülkeye de nasıl yayıldığını yaşamakta ve görmekteyiz. Biz, İmralı Cezaevi’ndeki mahpusların aileleri olarak mutlak tecrit koşulları altında kendilerinden hiçbir şekilde haber alamadığımız yakınlarımızın durumlarından kaygılıyız. Yaşamlarından kaygılıyız. İmralı cezaevindeki bu hukuksuzluğa ve keyfiyete son verilerek yakınlarımızın hukuki haklarının sağlanmasını istiyoruz.
Türkiye'de insan hakları hukuk ve demokrasinin işlerlik kazanmasında sorumlu olan tüm yetkili kurumların sorumluluklarını gereğini yerine getirmeye ve tüm kamuoyunu duyarlı olmaya davet ediyoruz.”