Muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu’na benzerse

Deccal-İblis ittifakının zaferi ülkeyi çok daha büyük bir karanlığın içine itecek. Bu yüzden bu seçim özellikle demokrasi güçleri için son şanstır.

AKP-MHP ittifakı 24 Haziran seçimlerini bir kırılma noktası olarak değerlendiriyor. Bu değerlendirme doğrudur. Çünkü adı geçen ittifakın bu seçimlerde zaferle çıkması halinde, 2000’ler sonrasında Türkiye’nin siyasi sisteminde yaşanan hegemonik kayma büyük ölçüde sonuca gitmiş olacak. Beyaz Türk faşizminin hegemonya dönemi kapanacak, yeşil Türk faşizminin hegemonya süreci başlayacak. Geçmişte de cumhuriyet kuşkusuz sadece ad olarak vardı. Sisteme damgasını vuran oligarşik faşizmdi. Yeni sistemde bu durum daha fazla belirginlik kazanacak. CHP gibi cumhuriyete fazla vurgu yapmadan, AKP de özünde uyuştuğu eski rejimi ‘renk farkıyla’ sürdürmeye devam edecek. Özcesi, AKP’nin on beş yılı aşan yeni hegemonyayı kurumlaştırma süreci, bu seçimlerin ardından bu hegemonyanın kesinlik kazanmasına varacak gibi görünüyor.

MHP öteden beri Türk-İslam sentezini ideolojik kimlik olarak kabul etmiş, AKP de aynı kimliği benimsemişti. Aralarındaki fark, birinin Türk, diğerinin İslam kimliğine biraz daha fazla vurgu yapmasıydı. MHP ile Hitler’in partisi NSDAP, AKP ile Alman Nasyonal Halk Partisi arasında ciddi benzerlikler söz konusu. 1933’te Almanya’daki seçimler sonrasında Nasyonal Halk Partisi NSDAP’ye katılmıştı. Önümüzdeki seçimler sonrasında Türkiye’de de benzer bir gelişmeye tanıklık edebiliriz. İki partinin birleşmesi aslında şimdiden gerçekleşmiş durumda. Bozkurt işareti ile taraftarlarını selamlayan Erdoğan, görünürde tersi yaşanacak olsa bile, AKP’nin MHP’ye iltihak edeceğini göstermiş oldu. Ancak Erdoğan yine partinin başında kalacak ve tıpkı Hitler gibi ilk partili cumhurbaşkanı olacak. Allah göstermesin diyenler olabilir, ama gelişmenin bu doğrultuda seyrettiği de açıkça ortada. Sonucu önceden belli faşizme özgü bir seçim oyunuyla karşı karşıyayız.

İçindeki demokrat ve ilerici bireyleri ve tabanının demokrasi isteyen kesimini dışarıda tutmak koşuluyla, CHP’nin de her zaman hegemonik bir faşist devlet partisi olduğunu söylemek gerekir. Bu karakteri gereği, hep AKP’nin adeta hınk deyicisi oldu. Diktatör doğru söylüyor: Erdoğan her türlü kirli işi yaptı, Kemal arkasından yürüdü. Demokrasi karşıtı uygulamalarına koşulsuz destek sunarak, hegemonyasını tesis etmek isteyen AKP’ye yardımcı oldu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay verip, HDP’li milletvekillerinin zindanlara tıkılmasını sağladı. Legal Kürt muhalefetini tasfiye etme girişimlerine sessiz kalıp arka çıktı. 15 Temmuz’da yaşananın kontrollü bir darbe olduğunu bildiği halde, Erdoğan’ın kuyruğuna takılıp mitinglerinde boy gösterdi. AKP’nin ‘terörle mücadele’ adı altında derinleştirdiği Kürt soykırımına alkış tuttu. Kürt kentleri ve kasabalarının yerle bir edilmesi, insanların bodrumlarda yakılması karşısında en azından suspus kesildi. Son olarak Efrîn’in işgal edilmesini ve burada gerçekleştirilen etnik temizliği hararetle selamladı. 

Sistem hiçbir zaman CHP içinde demokratik eğilimin güçlenmesini istemedi. Bunun için operasyon bile yaptı. Kılıçdaroğlu böyle bir operasyonla CHP’nin başına getirildi. Bundaki amaç demokrasi hareketinin en etkili potansiyel güçlerinden biri olan Alevilerin Kürt Özgürlük Hareketi ile birleşmesini engellemekti. Türkiye’de güçlü bir demokratik potansiyele sahip olan Alevi muhalefeti bu sayede sisteme akıtılacak, bundan en kazançlı çıkan da AKP olacaktı. Bu son derece çirkin bir misyondu. AKP faşizminin kurumlaşmasına götüren yolun taşları bu biçimde döşendi. Aslını inkar edenlerin tipik ruh halidir: Şovenizm tırmandırıldığında kraldan daha kralcı kesilir, Türk milliyetçiliği söz konusunda olduğunda mangalda kül bırakmazlar. Kılıçdaroğlu da böyle davrandı. Erdoğan ile özgür Kürt’e karşı düşmanlıkta yarıştı. Hatta bir AKP operasyonu olan ‘çözüm süreci’ni gerekçe yaparak, Erdoğan’ı ‘terörizme kucak açmak’la itham etti.

Önümüzde 24 Haziran seçimleri var. Diyelim ki Erdoğan ilk turda ‘partili cumhurbaşkanı’ olmasına yetecek oyu alamadı. Diyelim ki ikinci tura kalanlardan biri de CHP’nin adayı oldu. Bu durumda sonucu Kürt seçmenin oyları belirleyeceği apaçık ortada. Peki, genelde HDP’li seçmen, özelde Kürtler CHP adayını neden desteklesinler? AKP işbirlikçi Kürtlerin desteğini kazanmak için günün yirmi dört saati fır dönerken, CHP demokratik Kürt toplumunu yanına çekmek için herhangi bir girişimde bulunuyor mu? Örneğin “Ben Kürt sorunu konusunda şöyle bir çözüm düşünüyorum” diyor mu? Yoksa CHP de tıpkı AKP gibi soykırım anlamında Kürt sorununda ‘niha çözüm’e mi talip? Biri ipek eldiven geçirdiği ‘tunç eli’yle beynini dağıtacak, diğeri acı çektirerek canını alacak iki katil adayı arasında Kürtlerin bir tercih yapmasını mı istiyor? 

Kürt toplumunda muazzam bir demokratik bilinçlenme var. Kırk beş yılı aşkın özgürlük mücadelesi bu toplumda asla küçümsenmeyecek bir demokratik birikim yarattı. Bu açıdan kimin hangi kumaştan dokunduğunu çok iyi bilir. Kararını da buna göre verir. İşbirlikçiler dışında Kürtlerin Erdoğan faşizmine karşı tutumu bellidir. Bu diktatörü sandığa gömmek için elinden geleni fazlasıyla yapacak. Aynı şekilde diğer adayların düşüncelerine bakacak. Kürtleri yok etmeye endeksli topyekun savaşa karşı tutumu nedir, Kürt sorununda bir çözüm programı var mı, demokrasi güçlerinin birliğinden yana mı, yoksa CHP gibi HDP’den söz edildiğinde şovenizmden taviz vermediğini kanıtlamak için yan mı çizecek? Bu temelde bakıp ikna olursa, kendisinden desteğini esirgemeyecek. Yoksa Erdoğan’ın da, senin de canın cehenneme diyecek. 

 Durum son derece kritik. AKP-MHP ittifakı kazanırsa sadece demokratik güçler kaybetmeyecek; Erdoğan’ın yeni hegemonik sisteminde CHP de tümüyle gereksizleşecek. Deccal-İblis ittifakının zaferi ülkeyi çok daha büyük bir karanlığın içine itecek. Bu yüzden bu seçim özellikle demokrasi güçleri için son şanstır. Hala böyle bir şans varken, bunu kullanmamak halkların düşmanı olmakla özdeştir. Burada belirleyici olan kesinlikle CHP adayının duruşu, alternatif demokrasi programı ve bunu hayata geçirmekteki samimiyeti olacaktır. Bakıp göreceğiz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika