Onurlu ve özgür yaşamın hak edilmesi

Avrupa’daki gücümüzü doğru harekete geçirdiğimizde başarılı sonuçlar alacağımızı biliyoruz...

AKP-MHP faşizmi, halkımızın büyük bedeller sonucu elde ettiği kazanımlarını yok etmek için tüm değerlerimizi hedef alarak topyekûn saldırıyor. Kürt düşmanı siyasetinde ahlaki hiçbir kural tanımadan, özgür Kürt varlığını yok edip sonuç almak istiyor. Bunun için de öncelikle kadın özgürlükçü, ekolojist, tüm kimliklerin ve inançların özgür eşit yaşamına dayanan paradigmasından dolayı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneliyor. Kürt Halk Önderi üzerindeki tecrit derinleştirilerek halklar ile bağlantısı kesilmeye çalışılıyor. Tecridi durduramazsak tüm parçalardaki Kürdistan halklarına saldırıları, Ortadoğu’daki savaş ve katliamları da durduramayız. Aynı zaman da Türkiye’deki demokrasi ve eşitlik mücadelesi üzerindeki faşist baskıları da bertaraf edemeyiz. Dolayısıyla topyekûn saldırılara karşı, topyekûn direnişi geliştirmek elzemdir.

EYLEMİMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ

Strasbourg açlık grevi direnişimiz, 107. gününde. Büyük bir moral ve kararlıkla sonuç alana kadar eylemimizi sürdüreceğiz. Açlık grevi direnişimiz şimdiden büyük kazanımlar ortaya çıkardı. Sorunların düğümlendiği İmralı’da Kürt Halk Önderi üzerindeki tecrit kırıldığında halkımızın ve insanlığın özgürlük yürüyüşünün, büyük ve tarihi gelişmeleri yaratacağı da kesinleşti. Bu nedenle direnişin zaferi Kürdistan halkının, insanlığın özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesinin kazanması için tarihi bir sorumluluk ve onurlu bir duruş sergilemeyi zorunlu kılıyor.

Açlık grevi direnişinin en dikkat çeken yönü ise fedaileşmesidir. Direnişin öncüsü Leyla Güven, Hewlêr’de Nasır Yağız, Kanada’da Yusuf İba, Galler’de İmam Şiş, Strasbourg’da 14’ler, Duisburg’da Mele Mustafa, Kassel’de Ömer Bağdur–Cemal Kobanê, Hollanda’da Hüseyin Yıldız–Hasbi Çakıcı, Süleymaniye, Viyana, Cenevre ve İtalya’daki direnişçilerin hepsi; halkın içinden gelen, çoluk çocuk sahibi yurtsever insanlardır. Hepsi de bu direnişe başlamaya bireysel olarak karar vererek katıldı.

DİRENİŞ HALKLAŞTI

Ülke ve Avrupa’daki son Newroz bayramlarındaki coşku, kararlılık ve sahiplenme gösterdi ki, direnişler halklaştı.Tüm halkımızın ve vicdan sahibi insanların gündemi, tecridi kırmak ve zafer kazanmaktır. Herkes, tecridin Kürdistan halkına ve ilerici insanlığa uygulandığını, buna karşı onurluca yaşamak için direnmenin, hava ve su kadar zaruri olduğunun farkındadır.

Binler, açlık grevi direnişindedir. Uğur Şakar ve Zülküf Gezen’le başlayan eylemler de fedaileşmenin en üst boyutudur.

REFERANSIMIZ MEHMET TUNÇLAR

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik konfederalizm paradigması halkların özgür toplum ve özgür iradesini açığa çıkarıyor. Bu iradenin temsiliyeti de meclislerde hayat buluyor. Bu iradenin temsiliyetini yapan eşbaşkanlar ve meclisler, bu tarihi sürecin gereği misyonlarını yerine getirmeli. Meclislerin iradesi olarak seçilmiş eşbaşkanlara öncülük olarak önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Biz eşbaşkanlar, ölçü olarak Mehmet Tunç ve Asya Yüksel’i referans almalıyız.

ÖNCÜ OLMAK ZORUNDAYIZ

Açlık grevi direnişindeki çoğu arkadaşın yaşamının, kritik eşiği aştığı böylesi bir süreçte beklentili ruh hali, zayıflığı, güçsüzlüğü, çözümsüzlüğü ve kararsızlığı getirir. Bu da direnişin ruhuna denk düşmediği gibi kaybettirir. Şehir ve alan eşbaşkanları ile meclis çalışanları, bu kadar görkemli direnişin aylardır sürdürüldüğü; halkımızın ve uluslararası kamuoyunu etkilediği bir dönemde çelikten iradeyle zafere kilitlenerek tutkuyla çalışmalı. Topyekûn bir direniş ve örgütlemeyi tutku düzeyinde ele almalı. Büyük amaçlar, büyük fedakarlık ve örgütlülükler gerektirir. Kürt Halk Önderi, “Fedakarlığı ve bedeli göze alamayanlar, özgürlüğü hak edemez ve yaratamazlar” diyor.

Halkın öncüsü ve iradesi olarak seçilen eşbaşkanlar ve meclis çalışanları olarak inanarak yapmadığımız şeyi, başkasına yaptıramayız; ‘yap’ diyemeyiz. Fedakarlık yapmadan birilerinden fedakarlık bekleyemeyiz. Kendi ailesini, çevresini örgütlemeyen ve sürece katmayan başkasını örgütleyemez ve sürece katamaz. İlkeli bir şekilde tüm ulusal ve demokratik yapıları harekete geçiremeyen, halkı harekete geçiremez ve toparlayamaz. Bu nedenle içinden geçtiğimiz tarihi süreç, bizden daha çok fedakar bir duruş bekliyor. Frankfurt, Paris ve diğer Avrupa kentlerindeki Newrozlara akan on binler direnişe sahip çıkarak, ‘biz hazırız’ dedi. Bu kitlesel halk gerçeği karşısında eşbaşkanlar ve meclisler olarak duruşumuz çok ileri olmak zorunda.

BENİ ÜZEN YAKLAŞIMLAR

Bazı dostlar ve yurtseverler, yaşımı ve vücut zayıflığımı gerekçe göstererek değerlendirmeler yapıyor. Eylem uzadı, önemli gelişmeler yarattı gibi utangaç bir halde yetinmeci yaklaşımlar oluyor. Hatta ‘sen dışarda olsaydın daha iyi olurdu’ gibi duygusal, iyi niyetli veya sevgiden kaynaklı bu tür yaklaşımlar ve söylemler de oluyor. Bilinmeli ki bu tür yaklaşımlar, bizi üzüyor. Tecridi kabul etmek, düşmanın tüm kirli politikalarına onay vermektir. Bu da köleliği kabul etmektir. Eşbaşkanın yapması gereken, fedakarlığın ve direnisin en önünde olmaktır. Bu onurlu direnişin bir neferi olmak, onurdur.

SONUCU DİRENİŞ BELİRLEYECEK

Dışarıdan beklentili ruh hali, bize kaybettirir. Bu ruh hali, direnişteki arkadaşlarımızın hayatını tehlikeye atar. Bizlerin ve dostlarımızın kararlı direnişinin, uluslararası kurumları ve devletleri harekete geçireceğini hiç unutmayalım. Direnişteki arkadaşlar olarak biz çok kararlıyız, bedelse onu da göze almışız. Erken sonuç almamız, ancak dışarıdaki direnişin, yani topyekûn direnişimizin daha da büyütülmesine bağlıdır. Gücümüzü doğru harekete geçirdiğimizde, Avrupa’da çok başarılı sonuçlar alacağımızı biliyoruz. 457 merkez, meclis ve 27 çatı kurumu ile tüm bileşenlerimizi, direnişlerin talebi ve sesi için seferber ettiğimizde, uluslararası kurumları ve devletleri tıpkı Kobanê döneminde olduğu gibi harekete geçirebiliriz.

YETİNMECİLİKTEN VAZGEÇELİM

Bu eylemdeki yoğunlaşmamda görebildiğim eksikliklerimden ve özeleştiri vermem gereken temel noktalardan birisi de yetinmeci yaklaşımım olmuştur. Mutlak tecridin uygulandığı 4 Nisan 2015’ten bugüne kadar hiç durmadan, deyim yerindeyse nefes nefese Önderliğin özgürlüğü, tercidin kırılması için eylem ve etkinlikler yaptık. Kendimi, eşbaşkanımı ve yönetimi mutlak tercidi kırma üzerinden sonuca kilitleseydim ve herkesi buna ikna etseydim, bugünkü kararlı duruşu daha önceki eylemlerde ortaya koysaydım şimdi farklı bir noktada olurduk. Bu eyleme katılarak bir özeleştiri ve yetinmeciliği aşmanın kararlılığının mutluluğunu yaşıyorum. Pratiğimle bu eksikliği aşmaya çalışırken gördüm ki, sonuca tutkuyla inanıyor ve kendini halka ve Önderliğe az da olsa layık görmeye başlıyorum. Tüm eşbaşkanlara, yoldaşlara sesleniyorum; yetinmeciliğin, beklentili ruh halinin bizi başarılı olmaktan ve temsiliyetten uzaklaştırdığını hiç unutmamalıyız.

EŞBAŞKAN VE MECLİSLER NE YAPMALI?

Komün, alan, şehir, ülke, bileşen eşbaşkanları olarak ‘üst kurum söylesin yaparız’ beklentili yaklaşımını aşmalıyız. Tabiki örgütlü bir duruşla üst kurum planlamalarını esas alarak yaratıcı ve güçlü sahiplenme geliştirmeliyiz, ancak bununla birlikte inisiyatifli olmalı ve mücadeleyi zenginleştirerek büyütmeliyiz. İşin öznesi ve sahibi olan halkımızı, üyelerimizi tek tek ziyaret ederek, tecridi, açlık grevi direnişlerini iyi anlatmalıyız. Çalışmalarımızın merkezine aldığımız direnişi her alanda geliştirmeliyiz. Her yerde ulusal duruşa ve birliğe hizmet etmeliyiz. Tüm parçalardaki Kürdistanlılara ulaşma, direnişin yarattığı ulusal birlik ruhu etrafında meclislerde örgütlenmeyi geliştirmeliyiz. AKP-MHP faşizmini, her alanda geriletmeyi çalışmalarımızın odağına koymalıyız.

Tüm bunları gerçekleştirmek için;

* Kendimizi irade haline getirmeliyiz. Süreci her yerde, her ortamda halkımıza, dostlarımıza ve yaşadığımız yerdeki insanlara anlatmalıyız.

* Bu sürecin yarattığı direniş ruhu ve binlerin katılımıyla kongrelerimizi yaparak, eşbaşkanlık üstlenmeyi ve meclislerde yer almayı, devrimci bir yarış haline getirmeliyiz.

* Binlerce açlık grevi direnişçinin kararlığı; Zülküf Gezen, Ugur Şakar, Ayten Beçet, Zehra Sağlam ve Medya Çınar arkadaşların fedaice eylemlerinin bize yüklediği sorumluluk, mutlak başaracağımız ve tecridi kıracağımıza olan inancımızı netleştirdi. Eşbaşkanlar olarak muğlak, ikircikli, beklentili, yetinmeci yaklaşımların karşısına, sürecin ruhunu ve duruşunu koymalıyız.

* Bulunduğumuz her yerde en geniş kesimlerin katılımıyla tecride karşı direnişçilerin sesi olacak platformlar oluşturmalıyız. Bu platformlarda Kürdistanlı, Türkiyeli, Avrupalı kurum ve şahsiyetleri dahil ederek en geniş kesimlerle halk diplomasisini geliştirmeliyiz.

* Uluslararası kurumlar ve ülkeler bu direniş karşısında zorlanmakta ve Türkiye de dahil açık ya da gizli gündemlerinde bu direnişi tartışmaktadırlar. Açlık grevleri direnişleri sonucu Avrupa Konseyi’nin 22 Ocak 2019’da genel kurulunda taleplerimizi kabul eden bir karar kabul edildi. Almanya devlet bakanının Ocak’ta yaptığı çağrı, Avrupa Parlamentosu’nun Mart’ta aldığı Türkiye kararları, halkımızın ve dostlarımızın direnişleri sonucudur.

* Eşbaşkanlar olarak direnişin birinci evresinde, tecridi herkesin gündemine koyduk. Dönemin fedakarlık isteyen tarzı ile ikinci aşama olan karar alıcıları karar almaya zorlamak ve Avrupa Konseyi’nin 22 Ocak tarihli kararını hayata geçirmesi için son bir hamle yapmamız gerekiyor.

* Sonuca ve başarıya çok yakınız. 21. yüzyılı, Kürt’ün ve bölge halklarının özgürlük yüzyılı yapmanın olanağı tüm süreçlerden daha yakındır. Özgürlüğe çok yakın olduğumuz bir dönemde olduğumuzu unutmayalım.

* AKP-MHP faşizmi tüm kirli yöntemlerle bu kısa sürede sonuç almak istiyor. Bizler de topyekûn direnişimizle ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistanı Özgürleştirelim’ direniş hamlemizi zaferle sonuçlandıralım. Tecridi kırmak tüm bölge halkları ve insanlık için özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi zaferinin önünü açıyor.

* Eşbaşkan ve çalışanlar olarak yeteri kadar rolümüzü oynamadığımızı görmemiz gerekiyor. Bu işin öznesi, öncüsü ve halkın iradesini temsil eden eşbaşkanlar olarak Mehmet Tunç’un dediği gibi “Biz baskı ve katliamlar önünde diz çökmedik, çökmeyeceğiz” demeye devam edeceğiz. Kazanmak için fedakarlığın ve bedelin öncüleri olarak en önde ve seferber olmalıyız.

* KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, 107 gündür Strasbourg’da açık grevi direnişinde.