Tarihten günümüze sancılı geçen salgınlar

İnsanlık, günümüzde olduğu gibi pek çok kez salgın hastalıklarla mücadele etti. Hastalıklar, salgınlar ve toplu ölümler ne ilk ne de son oldu. Bunlardan bazıları çok acılı ve büyük can kayıplarıyla sonuçlandı.

Tarihten günümüze kadar birçok salgın yaşandı ve bu salgınlarda milyonlarca insan öldü. Özellikle ortaçağda zuhur eden salgınlar, dönemin gerici inanışları yüzünden yanlış yöntemlerin uygulanması sonucu daha sancılı geçti. Bugün ise 'modernizm' adı altında sanayileşme ve doğanın katledilmesiyle en büyük ekosistem olan gezegenimiz tahrip ediliyor. Belki de tüm bu salgınları kar ve sermaye hırsından başka bir şey gözetmeyen insana karşı doğanın tepkiselliği olarak ele almak gerekiyor.

17 Aralık 2019'da ilk vakaları Çin’in Hubei eyaletine bağlı Wuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen yeni tip koronavirüsü salgını, dünya genelinde can almaya devam ediyor. Salgından kaynaklı 47 ölümün gerçekleştiğine dair ilk açıklama, Çin hükümeti tarafından Ocak ayının başında yapılmıştı. Çin'den sonra İran ve İtalya'da da salgına bağlı olarak vakalar ve ölümler açıklanmaya başlanmıştı. Şu anda dünya genelinde vaka sayıları 2,5 milyona yaklaşmışken, toplam can kaybı ise 160 bin sınırlarında. İyileşenlerin sayısı da 600 bine yaklaşmış durumda. En fazla vakaların görüldüğü ülkeler ABD, İtalya ve İspanya olarak belirlendi.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) salgının küreselleşmesini pandemi olarak ilan etti. Koronavirüsü dünya tarihinde yaşanan ilk salgın değildi. İnsanlık, günümüzde olduğu gibi pek çok kez salgın hastalıklarla mücadele etti. Hastalıklar, salgınlar ve toplu ölümler ne ilk ne de son oldu. Bunlardan bazıları çok acılı ve büyük can kayıplarıyla sonuçlandı.

Peki, günümüzde olduğu gibi dünyayı etkisi altına alan salgın hastalıklar nelerdi?

KARA VEBA

'Kara ölüm' olarak da bilinen ve farklı tarihlerde zuhur eden veba salgınının birincisi milattan önce (M.Ö.) 1650'lerde Mısır'da görüldü. Avrupa'da ise 6. yüzyılda Akdeniz kıyılarında ortaya çıkmış ve 19. yüzyılın sonlarına kadar on milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştu. İnsanların doğal toprakları işgal ederek bu topraklar üzerinde yaşayan canlıların döngülerini bozmalarıyla birlikte, söz konusu canlılar da insanların yaşam alanlarına girmek zorunda kalmışlardı.

Böylelikle bu hayvanlar göç ettikleri yerlere beraberlerinde veba hastalığını taşımış oldular. Farelerin taşıyıcı oldukları veba hastalığının belirtileri kas ağrıları, mide bulantısı ve vücutta morluklar olarak kendini gösterirken, söz konusu hastalık deniz yollarını takip ederek dünyanın her tarafına yayılmıştı.

SALGIN İNSAN İRADESİ İLE YAYILDI

En büyük veba salgını 14. yüzyılda meydana gelmişti. Bu dönemde Moğollar Asya'dan Avrupa'ya çok geniş bir coğrafyayı işgal etmişlerdi. 1347 yılında Moğollar’ın Venedik’i kuşatmaya aldıkları sırada hastalıktan ölenleri mancınıkla kente fırlatmasıyla birlikte hastalık, Avrupa’ya ilk adımını atmış oldu. Ticaret yollarının aktif olmasından kaynaklı salgın tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Hastalığın yayılmasıyla birlikte çeşitli rivayetler ortaya atılmaya başlandı.

Giderek tüm dünyayı etkisi altına alan kara veba salgını, o dönemdeki kiliseler tarafından 'tanrının gazabı' olarak nitelendirilmişti. Salgının nedeni ise şifacı kadınlara bağlanmıştı. Söz konusu kadınların 'cadı' olarak ilan edilmesi ve geceleri parlak gözlerle dolaşan kedilerin bu cadılar tarafından büyülendiğine inanılmasıyla hem şifacı kadınlar hem de kediler katledildi. Bu şekilde farelerin (Yersinia Pestis) çoğalması hastalığın daha hızlı yayılmasının önünü açmış oldu.

YAKLAŞIK 100 MİLYON İNSAN ÖLDÜ

Henüz yeterli düzeyde gelişmemiş olan tıp ise artık çaresizlikle boğuşuyordu. Hekimler önünü alamadıkları ölümlerden dolayı dönemin koruyucu materyalleri olan karga burnunu anımsatan deriden yapılmış maske ve pelerinli kıyafetler giymişlerdi. Asya kıtasında başlayan salgın sona erdiğinde, Çin ve Avrupa nüfusunun 3/1'i ölmüştü. Bu da yaklaşık 100 milyon insan demekti.

ÜÇÜNCÜ KOLERA

Kolera salgını, 1852-1860 yılları arasında ilk olarak Hindistan’da insanların dışkı ve atıklarını içme suyu kaynaklarına atmasıyla başladı. Hinduların en kutsal nehri olarak bilinen Ganj Nehri, mevcut atık sulardan daha fazla bakteri barındırmaktadır. 19. yüzyılda ortaya çıkan ve Hindistan’dan Afganistan’a, oradan Rusya, Avrupa, Afrika ve son olarak Amerika’ya kadar yayılan kolera salgını, sadece Rusya’da bir milyon can almıştı.

Bu bakteri çeşidinin belirtileri ise genellikle şiddetli ishal şeklinde görülmekteydi. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanması kaçınılmazdı. Üçüncü salgınla bilim insanları koleranın tedavisini bularak insanların bilinçlenmesini sağladılar. Buna rağmen bu nehirde yıkanmak kutsal sayıldığı için hala Hindularda kolera salgını görülmektedir.

İSPANYOL GRİBİ

İspanyol Gribi adıyla anılmasına rağmen bu vaka, 1918 yılı 4 Mart günü ABD'nin Kansas Eyaleti'nde yaşandı. Fuston kampındaki aşçı Albert Gitchel ateş, baş ağrısı ve öksürük şikayetiyle revire çıktı. Takip eden üç hafta içinde bu kamptaki bin 100 asker hastaneye kaldırıldı ve daha binlercesi hastalığı ayakta geçirdi. 1918 İspanyol Gribi pandemisi bir seneden az zamanda tahmini 40 ila 100 milyon civarında insanı öldürmüştü.

Bu rakam Birinci Dünya Savaşı'nda ölenlerden çok daha fazlaydı. Amerikalı asker ölümlerinin yüzde 80’i griptendi. Daha sonraki yıllarda yaşanacak olan 1957 pandemisinde yüzde 0,02-0,03 ve 1968 senesinde yüzde 0,01-0,02 dolaylarında olan ölüm oranı, 1918'de yüzde 2.,5 idi. Bu sayısal oranlar, 1918 salgınının kendisinden sonra gelecek olan iki salgından en az 100 kat daha öldürücü olduğunu kanıtlamış oluyordu.

NEDEN İSPANYOL GRİBİ?

Salgının bir başka özelliği de ölenlerin esasen sağlıklı yetişkinler olmasıydı. Hastalık hızla yayılırken baş, boğaz ağrısı ve ateş ile başlayan belirtilerin zamanla titreme ve garip hareketlerin yanı sıra halüsinasyonlarla kendini tamamen göstermiş oluyordu.

1918 pandemisi esasında İspanya’da başlamadı. Ancak İspanya büyük harbe katılmadığı ve haberlerin sansürsüz olarak yayınlanmasından dolayı, grip haberleri de dünyada sadece İspanyol basınında yer aldı. Bilgiler buradan dağıldığı için isim, 'İspanyol Gribi' olarak kaldı.

GRİP 3 DALGA HALİNDE SÜRDÜ: 75 MİLYON ÖLÜ

O dönemde tıp bugünkü bilgilere sahip değildi. Virüsler yeterince bilinmiyor ve bakteriyoloji dönemiydi. Doktorlar bilmedikleri virüslerle değil, bildikleri bakteri enfeksiyonlarına odaklandıkları için yanlış hedefler belirlenmişti. Zaten savaş ortamı olduğundan kaynaklı, bugünkü komplo teorileri o zaman da ortalıkta dolaşıp duruyordu.

Günümüzde bilim insanları bu tür salgınların çıkış yeri olarak çoğunlukla Güneydoğu Asya’yı gösterseler de 1918'de ilk bulgular Amerika’dan bildirildi. 1918'de, devam eden Birinci Dünya Savaşı ile önce Avrupa sonra dünyanın birçok ülkesini saran İspanyol Gribi, 2 yıl boyunca üç büyük dalga halinde sürdü. 75 milyon insanın yaşamına, büyük sosyal ve ekonomik yıkıma neden oldu.

MERS

İlk kez 2012 yılında Suudi Arabistan’da tanımlanan ve yeni bir koronavirüsün neden olduğu bulaşıcı solunum yolu hastalığıdır. Koronavirüsler ise bulgusuz, hafif soğuk algınlığından ağır hastalığa (SARS) ve akut solunum yolu yetmezliği sendromu kadar farklı belirtilere neden olabilen geniş bir virüs ailesidir. Belirtileri ateş, titreme, baş ağrısı, baş dönmesi, boğaz ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı, kas ağrısı gibi genellikle solunum yolu hastalıklarının ortak özellikleri olan salgın biçimidir.

ÇİÇEK HASTALIĞI

Solunum yoluyla bulaşan virüs çeşitlerinden olan çiçek hastalığı, her yaşta ve cinste görülen irinli kabarcıklar şeklinde oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya genelinde 18 bin insanın ölümüne neden olmuştur.

AİDS (HIV) VİRÜSÜ

İlk varyasyonlarının 1884-1924 yılları arasında ortaya çıktığı ve güneydoğu Kamerun'da bir şempanzeden insana bulaştığı biliniyor. Kan ve cinsel yolla bulaşan bu hastalık, 1981 yılında tüm dünyaya hızla yayılması üzerine günümüze kadar 30 milyon can aldı.

Yine domuz gribi, kuş gribi gibi yakın zaman da birçok bulaşıcı hastalığı yaşadık.

KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE'DE KORONAVİRÜSÜN DURUMU

2019 yılı itibariyle hayatımıza giren koronavirüsü, dünya genelinde yayılmaya başlamasıyla birlikte 2020 yılının başlarında Kürdistan ve Türkiye'ye de ulaşması zor olmadı. İlk vakalar, Türk Sağlık Bakanlığı tarafından 11 Mart’ta açıklandı. O tarihten bu yana hükümet tarafından her gün yapılan Türk devletinin açıklamalarında şimdiye kadar toplam vaka sayısının 98.674 bine ulaştı. Ölü sayısının ise 2 bin 376 olduğu belirtildi. Günlük yapılan test sayısının ise 40 bine ulaşmış olması tablonun hiç de iç açıcı olmadığını bize göstermektedir.

MODERNİZM HASTALIK DOĞURUYOR

Sonuç olarak her uygarlık, tarihin farklı dönemlerinde kendi öldürücü hastalığını yaratmış. Şu dönemlerde ise hızla gelişen sanayileşme, doğanın katledilmesi, küresel ısınma gibi ekosistemi yaralayan adımlar, yeni salgınların altyapısını oluştururken, sıtma, kolera gibi eski düşmanları da yeniden sahneye çıkarıyor.

Öte yandan modern yaşam insanın en güçlü silahını, yani bağışıklık sistemini de elinden alıyor. Özcesi, altyapı ve üst yapı koşullarıyla, sürekli artan nüfusuyla gezegenimizi daha zor günler beklemektedir. Bu durum modern tıp, mikrop teorisinden vazgeçip salgın hastalıkları ekolojik bir zorunluluk olarak görüp, neşteri bu noktalara vuruncaya kadar sürecek gibi duruyor.