Türk devleti tarihinden bir kesit: Ermeni Soykırımı

Dün Ermenilere, bugün ise Kürtlere soykırım uygulayan Türk devleti, yöntemsel olarak hep kendini tekrarladı. Ancak buna karşı gelişen Kürt hareketi, eski defterlerin ve hesaplaşma yollarının açılmasını sağlamış oldu.

Türk devleti gerek direkt müdahalelerle gerekse de taşeron yapıları devreye koyarak geçmişti birçok katliam yaptı. Özellikle 20’nci yüzyılın ilk yarısında direkt devletin dahili ile gerçekleşen soykırım saldırıları, günümüz Türk devleti anlayışına ışık tutuyor. Zira katliamlarla bastırılan Kürt isyanları, yine Alevi ve Ermeni katliamları söz konusu dönemin vahşi uygulamalarıydı. Eşitlik talep eden tüm halklar, Türk devletinin kanlı ve ölüm kokan saldırıları ile karşı karşıya kalıyorlardı. Bunlardan biri de 1915’te tarihe Ermeni Soykırımı olarak geçen vahşettir.

Henüz Cumhuriyet'in kurulmadığı ve Osmanlı düzenin sürdüğü yıllarda Ermeni cemaatinin nasıl bir soykırıma tabi tutulacağı planlanmıştı. Çünkü Ermenilerin eşitlik talebi sadece bir kesim aydın veya entelektüelin değil, aynı zamanda artık Ermeni reayasının da gündemi haline gelmişti. Osmanlı'nın ve ona bağlı yerel otoriter güçlerin Ermeni zanaatkarlığından elde ettiği vergi eskisi gibi tatmin etmiyordu. Özellikle yerel otoritenin merkezi hükümdarlığında desteğini alarak Ermeni reayası üzerindeki baskıcı ve çetevari yaklaşımları Ermenilerin, devlet karşısındaki eşitlik taleplerini pekiştiriyordu.

Dolayısıyla Osmanlı'nın Ermenilere ilişkin de 'ıslahat' planları yavaş yavaş devreye girecekti. İlk ıslahat planları 19'uncu yüzyılın ortalarında bilumum Hristiyan toplumunu kapsamış ancak Osmanlı'nın bakış açısıyla Ermeni reayası 'millet-i sadıka-sadık millet' olarak tanımlandığı için bu plandan muaf tutulmuşlardı. Fakat takvimler 1860-1870 yılları arasını gösterirken, Ermeni toplumundaki pasiflik yerini yeni düşünce akımlarına bıraktı.

ERMENİ TOPLUMUNUN ÖRGÜTLENME EVRESİ

Avrupa üniversitelerinde eğitim gören aydınların öncülüğünde Ermeniler, ikinci sınıf vatandaş statülerini sorgulamaya ve Osmanlı yönetiminden daha iyi bir muamele görmek için çeşitli yöntemlerle baskı uygulamaya başladılar. Böyle bir zamanda Ermeni Cemaati Konseyi, Batı Ermenistan'daki köylülerin imzalarını toplayarak Osmanlı’ya bir dilekçe yazdı.

Bu dilekçede "Ermeni kasabalarında yerel otoriter güçler tarafından yapılan yağma ve işlenen cinayetler, vergi toplanmasında usulsüzlükler, hükümet yetkililerinin cezai davranışları ve Hristiyanların mahkemelerdeki şahitliğinin kabul edilmemesi" konularındaki mağduriyetlerin giderilmesi talep edildi. Osmanlı yönetimi bu şikayetleri kabul ederek sorumluların cezalandırılacağının sözünü verdi ancak tam anlamıyla herhangi bir adım atmadı.

RUSLAR OSMANLI TOPRAKLARINI İŞGAL ETTİ

Sonraki yıllarda 'Ermeni sorunu' olarak dünya siyasi literatürüne kazılacak olan sorun 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelecekti. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Rusya'nın kesin zaferiyle sona erdi ve Rus ordusu Osmanlı'nın doğu topraklarının büyük bölümünü işgal etti. Bu işgal, Kuzey Kürdistan'daki Ermeni köylerinde Osmanlı yöneticileri tarafından gerçekleştirilen katliamların öncesine denk gelmekteydi. Bu olayların arifesinde Patrik Nerses ve elçileri, Ermenilere yerel özerklik verilen bir maddenin 3 Mart 1878'de imzalanacak olan Ayastefanos Antlaşması'na eklenmesi yönündeki isteklerini Rus liderlere sundu.

Ruslar maddenin eklenmesine sıcak bakarak konuyu gündeme taşıdı, ancak madde Osmanlılar tarafından görüşmelerde kesin bir şekilde reddedildi. Bunun üzerine iki taraf da Bab-ı Ali'nin (Osmanlı sadrazam sarayı) yoğun Ermeni nüfuslu illerde şartları iyileştirecek ıslahatlar yapması üzerinde anlaşmaya vardı ve Rusya ıslahatların garantörü oldu. Durum antlaşmaya 16. Madde olarak geçti ve böylece sonradan Ermeni Sorunu olarak adlandırılacak mesele ilk kez Avrupa diplomasisinde gündeme geldi.

BÜYÜK GÜÇLERİN ERMENİ FOBİSİ

Ancak Osmanlı ve Ruslar arasındaki bu antlaşmanın ilgili maddesi Britanya tarafından kabul görmedi ve Berlin Kongresi düzenlenerek antlaşma revize edildi. Patrik Nerses, Ermeniler adına konuşmaları için kongreye Başpiskopos Hrimyan Hayrik liderliğinde bir heyet gönderdi. Lakin herhangi bir ülkeyi temsil etmediği gerekçesiyle heyetin kongredeki oturumlara katılması kabul edilmedi. Yine de heyetin üyeleri, Büyük Güçler'in temsilcileriyle iletişime geçip Osmanlı İmparatorluğu içinde Ermenilere idari özerklik verilmesini tartışmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Osmanlı temsilcileri ile ortak bir noktaya varılmasının ardından Britanya, 16. Madde'nin hafifletilmiş yeni bir sürümünü hazırladı.

Maddede bahsedilen illerde ıslahat yapılması hükmü aynen kaldı ancak Rus müdahalesiyle ilgili kısımlar kaldırılarak ıslahatların garantörlüğü daha fazla ülkeye bölüştürüldü. Büyük güçlerin gözetimine dair muğlak bir ifade içeren yeni maddede Rusya'nın garantörlüğünü somut olarak kaldırmakta ya da dengelemekte başarısız oldu. Böylece ıslahatların zamanlaması ve uygulanması Bab-ı Ali'nin eline kalmış oldu. Yeni madde, kongrenin son gününde kabul edilerek eski antlaşma yerine imzalanan Berlin Antlaşması'nda 61. Madde olarak kendine yer buldu ve talepleri karşılanmayan Ermeni heyetini hayal kırıklığına uğrattı.

ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN MEŞRU MÜDAFAASI

1878 Berlin Antlaşması'nın imzalanmasından sonra ıslahatların yapılması için oluşan beklentiler, Ermeni illerinde gidişatın daha da kötüleşerek şiddet olaylarının artması yüzünden hızla unutulup gitti. Olayların gidişatıyla ilgili artan kaygılar, Avrupa ve Rusya'da yaşayan Ermeni aydınlarının siyasi partiler ve topluluklar kurmasına yol açtı. Bu parti ve topluluklar, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Ermenilerin her bakımdan daha iyi şartlara sahip olması amacıyla kuruldu.

19. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde Ermeni aydınlarının bu hareketi üç parti etrafında yoğunlaştı; Etkisi Van çevresi ile sınırlı kalan Armenakan, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun). İdeoloji farklılıkları bir kenara bırakıldığında tüm partilerin ortak hedefi meşru müdafaa yoluyla Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilere daha iyi şartlar sağlamaktı. Ayrıca partiler Avrupalıların ıslahatlar konusunda Osmanlı yönetimine daha fazla baskı yapmasını destekliyordu.

KATLİAMLARIN BAŞLAMASI

Söz konusu ıslahat planlarının uygulamaya geçirilmemesi Ermenileri gittikçe rahatsız ediyordu. Osmanlı'nın son padişahlarından olan Sultan II. Abdülhamid, Kürdistan'daki kendi devletine bağlı güçlerden oluşturduğu Hamidiye Alayları'na Ermenilerle istedikleri gibi uğraşma yetkisi verdi. Buna karşı dirençlerini ve taleplerini güçlendiren Ermeniler, katliamlara maruz kaldı.

1 Ekim 1905'te 2 bin Ermeni, ıslahatların uygulanması için dilekçe vermek amacıyla İstanbul'da bir araya geldi ancak Osmanlı inzibat birlikleri mitingi şiddet uygulayarak dağıttı. Kısa bir süre sonra İstanbul'da Ermenilere yönelik şiddet olayları patlak verdi ve Ermeni nüfusun çok olduğu Bitlis, Amed, Erzurum, Harput, Sivas, Trabzon ve Van illerinde katliamlar yaşandı. 'Hamidiye katliamları' olarak adlandırılan bu pogromlarda ölen Ermeni sayısı kaynaklara göre farklılık gösterse de Avrupalı araştırmacılar sayının 100.000 ile 300.000 arasında olduğunu belirtiyor.

KATLİAMLAR ZİNCİRİ

1909 başlarında Osmanlı devletinin kendi aralarındaki klik çatışmalarından kaynaklı da yine Ermeniler katledilmişlerdi. İslamcı ilahiyat öğrencilerinin ve softaların desteğiyle ayaklanan bazı gerici Osmanlı askeri güçleri padişaha karşı ayaklanan darbeci kimi güçlere karşı çatıştılar. Bu gerici güçler Osmanlı'yı padişahın ve şeriatın kontrolü altına döndürmeyi amaçlamışlardı. Gerici güçler ile İttihat ve Terakki arasında patlak veren kargaşa ve çatışmalar, ittihatçıların ayaklanmayı kontrol altına alıp karşıt liderleri askeri mahkemelerde yargılamasına kadar devam etti.

Şeriatçı ayaklanma başta Jön Türk hükümetini hedef alsa da daha sonradan anayasanın yeniden yapılandırılmasında desteği olduğu varsayılan Ermenilere karşı bir pogroma dönüşerek Adana'da yayıldı. Ermenilere yönelik saldırılara yaklaşık 4 bin Türk sivil ve asker katıldı. 'Adana Katliamı' olarak adlandırılan bu olayda tahminlere göre 15.000 ile 30.000 arasında Ermeni öldürüldü.

1915'İN BAŞLANGICI

1914'e gelindiğinde Osmanlı yöneticileri, imparatorlukta yaşayan Ermenilerin devlet güvenliğini tehdit ettiğine dair açıklamalar yapmaya çoktan başlamıştı. Bir Osmanlı deniz subayı tarafından bu durum şu şekilde kaleme alınmıştı: "Ermeniler düşmanla ittifak etmişler, İstanbul'da isyan çıkaracaklar, ittihat rüesasını öldürecekler, Çanakkale boğazını açmaya muvaffak olacaklar".

Ermenilerin 'ızıl Pazar olarak adlandırdığı 23-24 Nisan 1915 gecesinde Osmanlı hükümeti, başkent İstanbul'da yaşayan yaklaşık 250 Ermeni aydın ve komite liderinin il genelindeki çeşitli yerlerde toplanmasını ve derhal tutuklanmasını emretti. Bu kişiler daha sonra Ayaş ve Çankırı'daki iki toplama merkezine gönderildi. Bu tarih Çanakkale'de İttifak Devletleri'nin boğazı geçerek başkente ulaşmak için Şubat ve Mart 1915'te giriştikleri başarısız deniz harekatlarının hemen sonrasına denk düşmekteydi.

MİLYONLARCA ERMENİ KATLEDİLDİ

24 Nisan tutuklamalarından İstanbul'a dönen az sayıdaki Ermeni lider haricindekiler 29 Mayıs 1915'te Tehcir Kanunu'nun meclisten geçmesinin ardından zorla göç ettirildi ya da katledildi. 24 Nisan tarihi günümüzde dünya genelindeki Ermeniler tarafından Ermeni Soykırımı'nı Anma Günü olarak anılmaktadır. Genel olarak baktığımızda 19'uncu yüzyılın ortalarından başlayan 20’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam eden Osmanlı'nın Ermeni katliamları ve sürgünleri; yaklaşık 1,5 milyon Ermeni'nin katledilmesine, yüz binlercesinin ise sürgüne edilmesine neden oldu.

DÜN ERMENİLER, BUGÜN KÜRTLER

Günümüze gelindiğinde de ferasetten Osmanlı'nın ardılı olan Türk devleti de aynı politikaların mirasçısı olarak varlığını sürdürüyor. Dün Ermenilerin maruz kaldığı katliamların aynısı Kürtlere uygulanıyor. Toplu katliamlar, siyasi sürgünler, eşitlik talepli çığlıkları kanla bastırmalar...

Türk devletinin eşitlik ve özgürlük talep eden tüm oluşumlara ve halklara karşı politik duruşu hiç değişmedi. Aksine, geliştirilerek devam etti. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi'nin 1980'li yıllarda tarih sahnesine çıkması, bir yandan Türk devletinin saklı soykırımcı geçmişini deşifre etmiş oldu bir yandan da bu devlete karşı hak talep etmenin metodik haritasını ortaya çıkarmış oldu. Dün Ermenilere bugün ise Kürtlere soykırım uygulayan Türk devleti, yöntemsel olarak hep kendini tekrarladı. Ancak buna karşı gelişen Kürt hareketi, eski defterlerin ve hesaplaşma yollarının açılmasını sağlamış oldu.