Yeni bir mücadele dönemi

“Önder Apo, açlık grevini bırakın, dedi; mücadeleyi durdurun demedi" diyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu, Kürt sorunu çözülene kadar mücadelenin süreceğini söyledi. Karasu, bu eylemin yeni bir siyasal mücadele dönemini ortaya çıkardığını vurguladı.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, açlık grevi ve ölüm orucu direnişçilerinin kararlılığı ve etraflarında oluşan kamuoyu baskısının, AKP-MHP iktidarını zor durumda bırakarak, adım attırdığını söyledi. Karasu, direniş sayesinde tecridin mahkum edilerek kırıldığını belirterek, Kürt halkının evlatlarının fedailiğinin altını çizdi. Karasu, hiç kimsenin Kürt halkının özgürlük mücadelesini durduramayacağını vurgulayarak, "Bu fedailik artık Kürt’ün damarında vardır. Kürt gerçeği, dünyaya duyuruldu" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’de dün akşam yayınlanan Ülkeden programına katılarak, soruları yanıtladı.

Süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri eylemleri sonucu 8 yıl aradan sonra Öcalan’la 22 Mayıs’ta ikinci bir görüşme gerçekleşti. Öncelikle bu görüşme hakkında neler söylemek istersiniz?

8 yıl aradan sonra görüşmenin niçin yapıldığı açıktır. Binlerce direnişçi tecridin kalkması için eyleme geçti. Kürt halkı, dünyada ve Türkiye'deki demokrasi güçleri destekledi, Kürt anaları gerçekten büyük bir direniş ortaya koydu. Bunun sonucu iktidar zorlandı. Ölüme giden bu kadar insan konusunda duyarsız kalmak, her iktidar için büyük bir itibar kaybıdır. Bu kadar insan ölüme gidecek, zaten zindanlarda birçok tutsak kendini yaktı, protesto etti, tecridin kaldırılması için yaşamlarını ortaya koydu, yine Avrupa’da Uğur Şakar ve bir yurtseverimiz yaşamlarını ortaya koydu. Bu kadar ciddi bir olay karşısında iktidar duyarsız kalamazdı. Bütün bunların sonucu 8 yıl sonra 2 Mayıs’ta ilk görüşme oldu, ondan sonra 22 Mayıs’ta bir görüşme daha oldu. Bu önemli bir gelişmedir. 8 yıl sonra görüştürüldüğüne göre demek ki direnişin, eylemcilerin ve kamuoyunun önemli bir etkisi var. Sadece bu görüşme değil, sonradan basına yansıdığına göre CPT de Önder Apo’yla görüşmüş. CPT’nin görüşmeye gelmesi de Avrupa’daki halkımızın, direnişçilerin büyük bir baskısıyla oldu. CPT’ye yönelik çağrıları ve eylemleri oldu. Bu yönlü bir kamuoyu oluştu. Bu kamuoyu, sadece Avrupa’da, Ortadoğu’da, dünyada oluştu. Türkiye'de zaten önemli bir gündem oluştu. Kürt halkının temel gündemi haline geldi. Bu durum karşısında bu görüşme oldu. Bu yönüyle bizim açımızdan Önder Apo’yla görüşme olması önemlidir. Çünkü bu devlet, bu iktidarın tam tecrit uygulayarak Önder Apo’yu unutturma, politik kişiliğini orada sessizliğe gömme biçiminde bir yaklaşımı vardı ama hem Türkiye’deki siyasal gelişmeler hem direnişçilerin tutumu böyle bir görüşmeyi ortaya çıkardı. Yani bunu hem direnişçilerin tutumu olarak görmek hem de Türkiye'de ortaya çıkan siyasal durum ve Ortadoğu’daki gelişmelerle bağlantılı görmek lazım. Çünkü bu tecrit, Kürt halkı üzerindeki baskı, Türkiye'deki iktidarı da siyasi güçleri de zorladı. Çünkü tecritle birlikte Kürt halkına baskı yapılıyor, savaş politikası izleniyor; bunların hepsi Türkiye'yi büyük sıkıntı içine soktu. İşte bu ortamda da direnişçiler eyleme geçince böyle bir görüşme gerçekleşti.

Bu görüşmenin gerçekleşmesinde rolü olan Leyla Güven’i saygıyla selamlıyoruz. Büyük bir yurtseverlik duygusuyla, demokratik bilinçle, tecritle demokratikleşme arasındaki bağı, tecritle Kürt halkının özgürlüğü, Türkiye'nin demokratikleşmesi arasındaki ilişkiyi çok iyi görerek ve hissederek bu eyleme başladı. Kendisini selamlıyoruz. Yine bu direnişi büyüten binlerce zindandaki yoldaşlarımızı selamlıyoruz. Nasır Yağız, Güney’deki diğer eylemcilerin, Avrupa’da 14 yoldaşımızın, yine Mele Mustafa Tuzak, İmam Şiş, Şiyar Xalil ve daha birçok yoldaşımızın bu direnişleri ve özellikle de beyaz tülbentli Kürt analarının tüm baskı ve zulme rağmen dimdik duruşları ve tecride karşı mücadele etmeleri bu durumu ortaya çıkardı. O bakımdan direnenlerin hepsini saygıyla selamlıyoruz, Hareketimiz adına onlara minnet borçluyuz. Önder Apo’nun bu görüşmesini ve Önder Apo’nun 2013 duruşunu, siyasi anlayışını, sorunlara çözüm yaklaşımını kamuoyuna yansıtmasını sağladıkları ve böyle bir fırsat ortaya çıkardıkları için sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Bu fedakarlıklar, bu emekler, yine şehadetler; Zülküf yoldaş, Medya yoldaş, Zehra yoldaş, Ayten yoldaş, bütün bu yoldaşların fedakarlıkları bu noktaya getirdi. Şehitlerimizi de minnetle ve saygıyla anıyoruz. Onlar unutulmayacaktır. Onlar Önderliğe büyük bağlılığın, Kürt halkının özgürlük davasına büyük bağlılığın şehitleri olarak Kürdistan tarihindeki ve mücadelemizdeki yerlerini alacaklardır.

Sayın Öcalan, bu direnişlerin amacına ulaştığını, teşekkür ederek artık yeterli olduğunu söyledi. Bu çağrıyı nasıl anlamak gerekiyor ve önemi nedir?

Önder Apo, 2 Mayıs’ta da aslında eylemlerin bırakılması çağrısı yapmıştı ama eylemciler, bir defalık görüşmeyle bırakmak istemedi. Haklı olarak Önderlik üzerindeki tecridin kalkmasını istiyorlardı. Nitekim ölüm orucu başladı ve kamuoyu daha etkili hale geldi. İnsan hakları ve hukuk kuruluşları; o zaman bu süreklileşsin, dediler. Adalet Bakanı, açıklama yaparak yasağın kalktığını söyledi; yani hükümet ve devlet adına taahhüt altına girdi. Bunun üzerine yine hukuk kuruluşları ve insan hakları örgütleri, fiili olarak da tecridin kalkması ve görüşmenin olması gerektiğini söyledi. Bu yönüyle önemli bir kamuoyu ve baskı oluştu. Bu, tecride karşı mücadeleyi çok meşru ve haklı kıldı.

Bu ortamda yeniden görüşme yaptırdılar. Önder Apo da tekrar bırakılmasını istedi. Artık önemli bir kamuoyu oluşmuştu. Tecrit dünyaya mal oldu, Adalet Bakanlığı söz verdi. Bu yönüyle artık tecridin sürdürülmesinin hukuki, ahlaki, vicdani hiçbir gerekçesi kalmadı. Önderlik de bu nedenle yeterli gördü. Önderlik, bizimle görüşüldü, taahhüt de yaptılar, kamuoyu da oluştu, bu bakımdan sizin eylemleriniz amacına ulaştı, dedi. Belki tecrit tümden kalkmamış olabilir, görüşmeler tekrar sürecek mi sürmeyecek mi bu da belli değil. Önderlik de avukatlara bir daha sizi görüştürürler mi görüştürmezler mi bilmiyorum, bu ilerde belli olur, diyor. Çünkü zaman gösterecek. Belki 2-3 görüşme olacak, ondan sonra yine yaptırmazlar. Bu bakımdan tecridin tümden kalkıp kalmadığı konusunda bir şey diyemeyiz. Artık Türkiye'de siyaset o kadar günü birlik olmuş ki, söz veriyor yapmıyor. Türkiye'de gerçekten yönetimlerin, iktidarların söyledikleri birbirini tutmuyor. Bugün söylediğinin, diğer gün tersini söylüyorlar. Oturmuş devlet anlayışı, siyaset tarzı, yaklaşım olmadığı için gerçekten önümüzdeki aylarda süreç ne olur tümden bilemeyiz ama tecrit teşhir olmuştur, meşruiyeti kalmamıştır, gayri meşru, gayri ahlaki, gayri hukuki, keyfi bir uygulama olduğu netleşmiştir. Bundan sonra tecridi sürdürmek bu iktidar için de kolay olmayacaktır. Sürdürmek isteseler de zorlanacaklardır.

Öte yandan da artık bu kadar noktadan sonra tecrit devam ederse ya da görüşmeler yapılmazsa demokrasi güçleri, kamuoyu devlete, iktidara, Adalet Bakanlığına baskı yapma imkanı buldu. Demokrasi güçlerinin, hukuk kurumlarının, baroların, ailelerin, tutsakların gerekçeleri artmıştır. Bu yönüyle de Önder Apo’nun açıklaması tecridi sürdürme imkanının, zemininin kalmadığı bir ortamda yapılan bir açıklamadır. Bu aslında ekstra verilmiş bir hak, hukuk değildir. Bu zaten anayasa ve yasalarda var olan ama fiili olarak yasaklanan bir durumdur. Tek kişilik bir uygulamadır. Önder Apo’ya yönelik bir uygulamadır. İmralı da tek kişilik hukuk yıllardır uygulanıyor. Bu tecrit de onun bir sonucudur. Şimdi mücadeleyle tek kişiye uygulanan hukuk, teşhir oldu. Tecridin tamamen siyasi olduğu biliniyordu ama daha fazla teşhir oldu, bunu dünya kamuoyu, herkes duydu. Hatta demokrasi güçleri de birçok çevre de şunu söyledi; tecrit kalkmadan Türkiye’de demokratikleşme olmaz. Tecritle demokratikleşme arasındaki bağ da anlaşıldı. Bu yönüyle Önder Apo’nun eylemlerin bırakılması doğrultusundaki açıklaması anlamlı ve buna da zindandaki yoldaşlarımız uydu. Bugün olduğu gibi yarın da Önderlikle yürüyeceklerini açıkladılar. Hatta Önderliğin tecridini kabul etmeyeceklerini, bir daha tecritle bir arada yaşamayacaklarını da gösterdiler. Zaten analar da Kürt halkı da herkes de gösterdi. Artık Kürt halkı da demokrasi güçleri de zindandakiler de bizler de tecritle yan yana yaşamayız.

Öcalan, 2 Mayıs’ta yapılan görüşmede toplumsal uzlaşıdan, onurlu barıştan, demokratik siyasetten bahsetmişti. Son görüşmede de bu konuların demokratik çevreler tarafından tartışılmasını olumlu karşılıyor. Daha fazla yankı bulup sahiplenilir mi?

Önder Apo, demokratik bir müzakere, bir süreç olmadığını, bu yönlü yanlış bir yaklaşıma girilmemesi gerektiğini hatırlatmış. Bu görüşmeler vesilesiyle kendi tutumunu yine ortaya koymuştur. Önder Apo’yla ne zaman görüştürülse Önder Apo Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Kürt sorununun demokratik çözümünden, bunun için demokratik siyaset yolunun denenmesinden, toplumsal uzlaşmadan, demokratik müzakereden söz edecektir. 2 Mayıs’ta bu konudaki düşüncelerini, tutumunu ortaya koyduğu gibi bu görüşmede de bu yönlü kamuoyunda yapılan tartışmalardan memnun olduğunu, daha fazla tartışılması gerektiğini, Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğunu belirtmiş, hatta kendisinin de demokratik siyaset, onurlu barış, demokratik müzakere, Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda üzerine düşeni yapabileceğini söylemiştir. Bu hem Önder Apo’nun duruşunu hem de Kürt Özgürlük Hareketi’nin duruşunu ifade ediyor. Yıllardır Kürt sorununun demokratikleşme temelinde çözümü aranıyor ama muhatabı ortaya çıkmıyor. Yani Önder Apo’nun ortaya koyduğu bu değerlere sahiplenme ortaya çıkmıyor. Geçmişte sınırlı bazı görüşmeler oldu, uzun da sürdü ama samimi bir yaklaşım olmadı. Bu nedenle de ortaya bir demokratik çözüm çıkmadı, aksine daha gerilimli, daha çatışmalı bir dönem yaşandı. Önder Apo Türkiye'nin savaşla, Kürt halkı ile Türk halkını düşman yapan politikalarla bir yere varılamayacağını, ancak Türk-Kürt kardeşliği, toplumsal uzlaşı, demokratik siyaset ve akılla bu işlerin çözülebileceğini söylüyor. Demokratik zihniyet olursa bunun olabileceğini gösteriyor. Bu yönlü düşüncelerini yine belirtmiş. Tartışmalar olmuş ama daha fazla tartışılmasını, bu düşüncelere daha fazla sahiplenmesini istiyor. Özellikle demokrasi güçlerinin, Türkiye halklarının buna sahiplenmesi gerekir, çünkü Türkiye'nin geleceği burada. Bu yönüyle Önder Apo’yla görüşmelerin böyle bir anlamı da var.

Bir de Önder Apo’nun Türkiye açısında nasıl bir anlam taşıdığını, özellikle Türkiye'nin en temel sorunu olan Kürt sorunu konusundaki konumunun ne olduğu bir daha görüldü. Bütün Türkiye halkları gördü. Yıllardır Hareketimiz ve Önder Apo için Türkiye halkları nezdinde olumsuz bir imaj, olumsuz bir algı yaratılıyor. Önder Apo’nun yaklaşımı, bu olumsuz algılara da bir cevap olmuştur. Zaten Türkiye halkı bir arayış içinde, bunu görüyoruz. Artık eski yol ve yöntemlerle; savaş ve zorla sorunların çözülemeyeceğini, kutuplaşmayla olmayacağını Türkiye halkları da görüyor. Önder Apo’nun, Türkiye'deki böyle bir siyasal süreçte söylemesi de anlam ifade ediyor. Önder Apo’nun bu söylemleri, bu tutumu Türkiye halklarında, demokrasi güçlerinde, gerçekten sorumluluk taşıyan siyasi çevrelerde yankısını bulacaktır. Türkiye'nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü konusunda doğru anlayışın gelişmesinde Önder Apo’nun bu mesajlarının etkisinin olacağına inanıyoruz.

Açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin tarihi kazanımları oldu. Direnişçilerin, sonlandırma açıklamalarının ortak noktası ve mesajı, ‘eylemler sonlandırılıyor ancak direniş devam edecek’ şeklindeydi. Kazanımların korunması ve geliştirilmesi için Kürt halkı ve Türkiye halkları neler yapmalı, nasıl bir yol haritası izlemeli?

Şu açıktır; mücadele, Türkiye demokratikleşip Kürt sorunu çözülene kadar sürecektir. Daha ne Türkiye demokratikleşmiş ne de Kürt sorunu çözülmüştür. Bu açıdan gerçekleşen, Önder Apo üzerindeki tecridin belli düzeyde kırılması; var olan anayasa ve yasaların belli düzeyde uygulanmasıdır. Türkiye'nin önündeki en temel sorun, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüdür. Bu da ancak mücadele, demokratik zihniyetin gelişmesi, demokratik toplum ve demokrasi güçlerinin harekete geçmesiyle olur. Dünyanın hiçbir yerinde kendiliğinden olmuyor. Halkların mücadelesi, örgütlülüğü, demokrasi güçlerinin tutumuyla demokratikleşme gelişiyor, sorunlar çözülüyor. Bu yönüyle direnişçilerin söylediği gibi mücadeleleri devam edecek. Önder Apo, açlık grevini bırakın, dedi; mücadeleyi durdurun, demedi. Hatta bir eleştiri olarak da Gandi’nin açlık greviyle yetinmediğini, toplumsal mücadeleyle birlikte sonuç aldığını söylüyor. Sadece açlık grevleriyle olmaz, mücadelenin daha etkili yol ve yöntemlerle mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Eylemcileri, demokrasi güçlerini, dışarda mücadele etmesi gereken siyasal güçleri, HDP ve diğer güçleri eleştiriyor da. Bu tür eylemlerle bazı adımlar atılabilir ve başlangıçlar yaratılabilir ama esas sonuç, tabi ki mücadeleyle alınacaktır. Bu bakımdan mücadele sürecektir ve sürmesi gerekiyor. Hala Kürt halkı ve Türkiye halkları üzerinde baskı, her gün tutuklama ve zindanlarda binlerce kişi var; bunlar bile başlı başına mücadele gerekçesi. Bu bakımdan Türkiye'de büyük bir mücadele yürütülmesi gerekiyor.

Türkiye'de sorunlar kördüğüm olmuş, ağırlaşmış; bunları çözecek iradenin ortaya çıkması gerekiyor. Bu iradeyi de halklar, demokrasi güçleri ortaya çıkarır. Halklar, demokrasi güçleri harekete geçmeden dünyanın hiçbir yerinde çözüm iradesi ortaya çıkarılamaz. Bu bakımdan da demokrasi güçlerine düşen görev, demokrasi güçlerinin birliğini ve ortak hareketini sağlamaktır. Mücadeleyi geliştirerek baskıcı, otoriter, sömürücü anlayışları geriletip Türkiye’yi demokratikleştirip Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin diğer sorunlarını çözmektir. Bugün halklara düşen görev budur.

Avukatlar, Öcalan’ın Rojava ve Suriye konusunda görüşlerini tekrarladığını aktardı. Öcalan, Suriye’nin bütünlüğü ve anayasal çözüm çerçevesinde kendisinin pozitif bir rol oynayabileceğini söylüyor. Rojava yönetimi ve Suriye rejimi, bu mesajına nasıl yaklaşmalı?

Önder Apo, Rojava ve Suriye konusunda çok hassas. 20 yıl orada yaşadı. Neredeyse bütün Rojava Kürtleri, bütün aileler tanıdı. Rojava'dan binlerce genç gelip savaşa katıldı. Önder Apo’yla Rojava halkı arasında çok derin bir bağ var. Önder Apo’nun Rojava ve Suriye'deki güçlü izleri duruyor. Suriye'yi; toplumunu, devletini, oradaki siyasi güçleri iyi tanıyor. Suriye'deki sorunlara çözüm bulmada çok önemli birikim ve avantajlara sahip. Önder Apo’nun böyle bir konumu var. Bu bakımdan sorunların Suriye sınırları ve birliği içinde çözülmesini ama anayasal güvenceye de kavuşmasını istiyor. Anayasal güvenceye kavuşmadan olmaz, diyor. Bu, çok önemlidir. Hem Suriye'nin sınırları içinde çözülecek hem de Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı, özerkliği anayasal güvenceye kavuşacak. Suriye demokratikleşecek, yerel demokrasi de güçlü olacak. Farklı kimliklerin, inançların kendi kendini yönettiği bir Suriye olacak. Bu Suriye'yi daha güçlü yapar. Suriye'nin birliğini güçlendirir. Zaten Önder Apo’nun gerçeğinde devlet kurma anlayışı yok. Devlet özgürlük getirmez, dedi Önder Apo, verseler de kabul etmem, dedi. Bu yönüyle aynı zamanda Önder Apo’nun Suriye devletine de mesajıdır, herkese mesajıdır. Kavga etmeyin, yani demokratik birlik içinde sorunlarınızı çözün. Aslında Önder Apo’nun yaklaşımı, Suriye'deki mevcut rejim, Koalisyon ve tüm muhalif güçler açısından ön açıcıdır. Önder Apo’nun belirttikleri etrafında uzlaşılırsa Suriye'de çözüm bulunabilir. Önder Apo dışında kimsenin sunduğu bir çözüm yok. Bu açıdan herkesin Önder Apo’nun görüşlerine ihtiyacı vardır. Koalisyon, rejim, muhalifler, Süryaniler, Sünni Araplar, herkesin de kabul edeceği bir Suriye olacaksa Önder Apo’nun ortaya koyduğu proje ve düşünceler çerçevesinde olabilir. Biz de Önder Apo’nun bu konuda katkı sunacağına inanıyoruz.

14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eyleminde yer aldınız, bu eylemdeki şehadetlere şahitlik ettiniz. Leyla Güven öncülüğünde yürütülen açlık grevi eylemleri, 7 ay boyunca sürdü. Bu direniş ve direnişçiler için neler söylemek istersiniz?

Büyük bir fedakarlık ortaya konuldu. Şu görüldü ki; Kürtler fedai bir toplum haline gelmiş. Zindandaki yoldaşlarımızın hepsi fedaidir. Hepsi 14 Temmuz çizgisindedir. 14 Temmuz çizgisini yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Yoldaşlarımızın hepsi peş peşe şehit düşebilirdi. Zaten eğer bu çağrıyla eylemler durmasaydı yavaş yavaş şehadetler gerçekleşecekti. Ölüm orucundakiler şehadete ulaşacaktı, onlar sonuç almazsa diğer gruplar devreye girecekti. Kesinlikle zindandaki yoldaşlarımız bu tecridi kırmak için fedaice yaşamlarını ortaya koyacaklardı. Bu herkesi harekete geçirecekti. Bu yönüyle zindanlardaki yoldaşlarımızın bu kararlarına inanıyoruz, saygıyla selamlıyoruz. Gerçekten saygı duyulacak tutumdur. Hepsi fedaidir, Önderlik fedaisidir, Kürt halkının fedaileridir. Kürt halkının böyle evlatları dağda, zindanda, her yerde var. Bu bakımdan hiç kimse Kürt halkının özgürlük mücadelesini durduramaz. Kürtler yok edilmedikleri müddetçe Kürt halkının özgürlük mücadelesini kimse durduramaz. Bu fedailik artık Kürt’ün damarında vardır. Kadınıyla, genciyle fedaidir. Direniş, böyle bir mesajı herkese verdi.

Dağda gerilla nasıl fedaice savaşıyorsa, şehadete gidiyorsa zindandaki yoldaşlarımızın da hepsinin fedai olduğunu, hepsinin yaşamını ortaya koyacak militanlar olduğunu herkes gördü. Evet, zindandakiler militandır. Belki yakalanmışlardır ama dağda nasıl göğsünü siper edip şehit düşüyorsa, her türlü saldırıya karşı büyük direniş içindeyse zindandaki yoldaşlarımızın konumu da budur. Onlar da gerilladır, hepsi fedaidir, yaşamını verecek arkadaşlarımızdır. Dışardakileri de gördük. Avrupa'nın merkezinde fedaice yaşamlarını ortaya koydular. Uğur Şakar kendi yaşamını ortaya koydu. Biliyor ki Özgürlük Hareketi, Dersim Soykırımı’na karşı mücadele ediyor. Uğur Şakar bunun için bir Dersimli olarak Önderlik için fedai oldu. Önderliğin Kürt'ü ayağa kaldırdığını görüyor. Bir daha Dersim’de soykırım olmaması, Dersim gerçeğinin ayağa kalkması için Önder Apo zindanda. Önder Apo’ya bunun için öfke duyuldu, zindana atıldı. Herkes kendini feda etti. Hareketimiz çağrı yaparak durdurdu. Eğer durdurulmasaydı bugün yüzlerce insan fedaice yaşamını ortaya koyardı. Şu anda zindandaki arkadaşların hepsi gerekirse yaşamlarını ortaya koyabilirler. Su da içmezler, hiçbir şey almazlar ve kısa sürede yaşamlarını ortaya koyabilirler. Bu açıdan bu zindan direnişçileri gerçekten Kürt gerçeğini sadece Türkiye halklarına değil, dünyaya duyurdu. Türkiye'de sorunların çözümü için demokratikleşme, Kürt sorununun çözümünü, Alevilerin çözümünü istiyorlar. Onları bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyoruz. Tarihi bir direniş yaptılar. 82’deki ‘Büyük Ölüm Orucu’ direnişiydi, bu da ‘Büyük Zindan Direnişi’ oldu. Gerçekten çok büyük oldu. Binlercesi kendisini fedaice ölüme yatırdı. Bu bakımdan unutulmayacak ve bu eylem tarihteki yerini alacaktır. Bu eylem, Kürt’te yeni bilinç oluşturdu; yeni bir siyasal mücadele dönemini ortaya çıkardı. Bu açıdan Önder Apo’nun dediği gibi; eylemleri yerini bulmuştur, yeterlidir, sonuç almıştır.

2 Mayıs’taki görüşmenin, eylemlerin sonucu olduğunu hep vurguladınız. Bazı kesimler ise bunun ısrarla seçime yönelik olduğunu ileri sürüyor. İkinci görüşmenin ardından bu konuya yaklaşırsak İstanbul seçimleriyle bir bağı var mı bu görüşmelerin?

Önder Apo, bu görüşmelerde İstanbul seçimlerini hiç tartışmıyor. Avukatlar da bunu teyit ediyor. Önder Apo esas olarak Türkiye'nin demokratikleşmesi üzerinde duruyor. Kendisinin genel tutumunu, demokratik anlayışını ve Türkiye'nin nasıl demokratikleşeceğini ortaya koyuyor. Bu konuda başta demokrasi güçleri olmak üzere herkese sesleniyor. Bu görüşmelerin, seçimler ile bir ilgisi yok. Seçimle bağdaştırmak doğru da değil. Kürt sorunu, zaten bütün partilerin ama en başta da demokrasi güçlerinin sorunudur. Onlar bu konuya duyarlıdır. Bu açıdan bu görüşmelerin seçimle bir ilgisi, bağı yoktur.

Zaten partiler tutumlarını ortaya koydu. HDP’nin 31 Mart’taki tutumu ortadadır. HDP herhalde kısa bir sürede Türkiye'de çok büyük gelişmeler olmadığı takdirde tutumunu değiştirecek değildir. Zaten değiştirmedikleri ortadadır. Onlar zaten tutumlarını ortaya koyup sürdürüyorlar. Dolayısıyla bu görüşmelerin, seçimle bağını ortaya koymak spekülasyondur. Bu spekülasyonları çeşitli çevreler yapabilir ama bunla alakası yoktur.

Tecrit, Türkiye'nin anayasa ve yasalarında olmayan, fiili olarak uygulanmış bir şeydi. Buna karşı da demokrasi güçleri, halkımız, zindandakiler tepki ortaya koydu. Tecrit savunulamaz hale geldi. Bu kadar insanların ölümüne göz yummak her iktidarı, herkesi yıpratır. Her türlü ölümler ortaya çıkabilirdi. Bu daha da yıpratıcı olabilirdi. Bu yönüyle direniş sonucu bu görüşme olmuştur. Böyle anlamak lazım.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin, Önder Apo’nun siyasi düşüncesinin ne olduğu bellidir. Önder Apo’nun bütün çabası on yıllardır Türkiye'nin demokratikleşmesi doğrultusundadır. Kürt sorununun ancak demokratikleşme temelinde çözüleceğine inanan bir siyasi çizgiye sahiptir. Bu, bizim için de geçerlidir. Türkiye'deki demokrasi güçleri de zaten on yıllardır bunu gördü. Türkiye'de demokratikleşme olmadan Kürt sorunu çözülemez. Bu açıdan bizim siyasi yaklaşımımız bellidir. Önder Apo da bu konuda herhangi bir şey söylememiştir.

Direnişin sürdüğü diğer alan da Kürdistan dağlarıdır. HPG ve YJA STAR gerillaları, her gün Türk ordusuna darbeler vuruyor. Türk devletinin ‘bitirdik’ dediği bir dönemde bu eylemleri nasıl anlamak lazım?

Büyük bir direniş var, çünkü AKP-MHP ittifakı yıllardır ezeceğim, bitireceğim diyor. Bu yönlü sürekli askeri operasyonlar yapıyor. Türkiye'nin ekonomisini buraya yatırmış ve bitireceğini söylüyor. Buna karşı da Özgürlük Hareketi direnecektir. Evet, mücadele zorludur. Savaş elbette kolay değildir ama Kürt halkını bitireceğim, diyenlere de gerillanın cevabı fedaice direnme olacaktır. Bu açıdan gerillanın eylemleri giderek daha fazla şekillenecek ve zenginleşecektir. Bunun ilk sonuçlarını görüyoruz. Önemli eylemler oluyor.

AKP, mevcut durumda Kürt'ü bitireceğim, gerillayı bitireceğim dediği için büyük bir özel savaş yürütüyor. Kayıplarını gizliyor. Tümden kendisini güçlü göstermek, kayıplarını gizlemek, bizim kayıplarımızı da çok göstermektir. Bu, Türk devletinin özel savaş gerçeğidir. Buna kamuoyu inanmamalıdır. Savaşta kayıp veriyoruz ve şehadetleri açıklıyoruz. Bu yönüyle zaten 1984’ten beri sürekli savaşımız var, savaş olduğu müddetçe de kayıplar olacaktır. Yani 50 bin şehidimiz vardır. Her yıl şehitler veriyoruz, bundan sonra da vereceğiz, özgürlük mücadelesinin doğasında var.

Önderlik şunu söylüyor; yüz yıl da sürse sonunda Kürt sorunu çözümü kabul edilecek, uzlaşma gelecektir. Gelinmezse yüz yıl daha sürecektir. Kürt halkı teslim olmayacaktır. On yıllardır büyük savaş veren bir halkın, bir Özgürlük Hareketinin mücadelesini durdurması mümkün müdür? Kürt halkının özgürlüğü için yola çıktık. 50 bin şehit var, yüz binlerce insanımız tutuklandı, eziyet görmeyen Kürt kalmadı. Bunlar boşa gidebilir mi? Bütün bunlar özgür bir halk olmak için yapıldı. Bu açıdan kesinlikle Kürt halkı özgürleşecektir. Bu şehadetlerin, bu direnmelerin, zindanda yatmaların, çekilen acıların sonucu Kürt halkı özgürleşecektir. Hiç kimse engelleyemez. Gerilla, halkımız, zindanlardaki yoldaşlarımız, bütün dünyadaki Kürtler ortaya koyuyor. Bu bakımdan gerilla böyle bir güce dayanarak savaşıyor. Gerilla güçlü bir temele, tarihe, direniş kültürüne dayanarak direniyor, büyük eylemler ortaya koyuyor. Özellikle son iki aydır, Mart’tan beri çok büyük eylemler oldu. AKP-MHP iktidarı seçim dolayısıyla bunları gizliyor. Çünkü hep bu kadar bitirdik, şu kadar tükettik, diye iddia ediyor. Şimdi seçime giderken bunları açıklayamaz. Ne kadar gizlese de mızrak çuvala sığmadığı için birçok eylem de basına, kamuoyuna yansıyor. Bu temelde gerillaları saygıyla selamlıyor, kutluyorum. Onlar Mahsun Korkmazlar, 50 bin şehidimizin izinden bugüne kadar mücadeleyi sürdürdükleri gibi bugün de kahramanca ve büyük bir direnişle ve sonuç alınana kadar bu mücadeleyi sürdüreceklerdir.