Ayla Akat Ata: Bizi sindirme şansları yok

KJA Sözcüsü Ayla Akat Ata, DTK, KJA faaliyetleri ve Öcalan'a yönelik suç sayılan sözlerinin arkasında olduğunu belirterek, "Bizi sindirme şansları yok. Hakikati savunmaya da devam edeceğiz. Özgürlük için sonuna kadar mücadele edeceğiz" dedi.

Tutuklu kaldığı 6 ayın ardından 4 Mayıs günü tahliye edilen eski HDP Milletvekili ve KHK ile kapatılan Kongreya Jinên Azad (KJA) Sözcüsü Ayla Akat, iddianamede suç sayılan DTK, KJA faaliyetleri ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik "Önderlik" sözlerini savunduklarını belirterek, bundan sonra da bu hakikati savunmaya devam edeceklerini söyledi. İktidarın tutuklama ve baskı ile kendilerini sindirme şansı olmadığını kaydeden Akat, Öcalan üzerindeki tecridin boyutlarının yeniden tanımlanması gerektiğini de belirtti.

Ayla Akat Ata, tahliyesinin ardından ANF'nin sorularını yanıtladı.

‘TÜMDEN YOK ETME AMAÇLANDI'

Tutuklanma sürecinizle neyin amaçlandığını düşünüyorsunuz?

Tutuklandığımız tarih herkesin bildiği üzere Cumhurbaşkanı ve hükümetin Kürt sorunu konusunda çözüme yönelik konuşabilecek herkesi tehdit olarak gördüğü söylemlerin tavan yaptığı bir dönemdi. Tabii herkes bekliyordu, kim nasıl etkilenecekti bu süreçten? Darbe dediğimiz gerçekliğin sadece silahlarla yapılmadığı, özellikle kayyum işgalleri ile birlikte Türkiye kamuoyuna tüm çıplaklığı ile yansıdı. Kayyumlar aracılığı ile toplumun, Kürt halkının kazanımları gasp edildi. Bu süreçte toplumun tüm kesimleri gibi kadınlar olarak bizler de sesimizi yükselttik. Kadınlar olarak 5 yılda bir sandığa giderek ortaya çıkarılan temsili demokrasinin, demokrasinin içini doldurmadığını biliyoruz, bu yüzden sokağa giderek, toplumla birlikte örgütlenmenin ve gerçek demokrasiyi açığa çıkartmanın önemini bilerek hareket eden tarafız. Bunu biliyoruz, ama bu haliyle bile halkın oyları ile göreve gelmiş, halkın yetki verdiği iradenin, yönetim organlarının siyasi darbe yoluyla etkisizleştirilmesi karşısında biz de tepkimiz ifade ettik. Darbe sonrası, sadece 15 Temmuz’a karşı olanların sokağa çıkmasına izin veriliyordu, bunun dışında tüm toplumsal kesimlerin sokağa inmesi yasaklandı. Kimsenin sokağa çıkarak, “Siz darbeyi özgürlüklerin yok edilmesine gerekçe yapıyorsunuz” demesine izin verilmedi. Bu şartlarda bir de kayyum darbesi ile Türkiye tarihine bir kara leke daha sürülmüş oldu. 1994 yılı ile 2016 yılında başlayan ve 2017 ile devam eden siyasi iradenin gasp edilmesi sürecinin arasında hiçbir fark yoktur. Bizim tutuklanmamız da buna karşı durabilecek iradeyi de ortadan kaldırmak ve muhalefeti etkisizleştirmeyi içeriyor.

‘BİZİ SİNDİRME ŞANSLARI YOK'

Bu hedefe ulaştıklarını söyleyebilir miyiz?

Elbette hedefine ulaşmadı ve ulaşma şansı yoktur. '90’lı yıllarda yaşanan tahammülsüzlük, devreye sokulan yöntemler bugün de aynı şekilde devreye sokulmuş ama başarılı olamamıştır ve başarılı olma şansı da yoktur.

‘KADINLAR OLARAK BU SÜRECİN ÖNCÜSÜ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Bu süreçte tutuklamalara bakıldığında kadınların özellikle hedef alındığını görüyoruz; bunun anlamı nedir?

Bu ülkede savaşın kararını veren bir kesim var, ama o kesimin içerisinde kadınlar yok. Türkiye’de savaşın devam kararını kadınlar vermiyor. Bizim de çıkış noktamız burası. Türkiye’de toplumsal kesimleri bir araya getirerek savaşı durdurabiliriz. Çözüm süreci olarak ifade edilen süreçte kadınlar sürece aktif biçimde katıldı ve birçok konuda çalışmalar yaptı. Özellikle AKP ve Erdoğan rejiminin savaş kararı alması ile birlikte ilk hedeflenen kesimlerin kadınlar olması elbette tesadüf değildir. Kürt siyasi hareketine yönelik darbe süreci başlatan Erdoğan ve AKP rejimi bu süreçte en fazla direniş gösteren ve topluma öncülük eden kadınları hedefledi. Bu anlamda tutuklama ve hedef alınmamız da tesadüf değildir. Ancak biz kadınlar olarak bu sürecin öncüsü olmaya devam edeceğiz.

‘SAYIN ÖCALAN BU HALKIN ÖNDERİDİR'

İddianamenizde özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik “Önderlik” şeklindeki sözleriniz, DTK ve KJA'daki çalışmalarınız suçlama olarak yer aldı. Buna karşı hem Sayın Öcalan’a yönelik sözleriniz hem de çalışmalarınızı net biçimde sahiplenen bir savunma yaptınız...

Biz gözaltına alındığımız andan tutuklandığımız ana kadar bize hissettirilen en önemli boyut, Sayın Öcalan’a yönelik söylemlerimiz oldu. “Siz Öcalan’a Başkan diyorsunuz, Önderlik diyorsunuz” şeklinde söylemler oldu. Bunun daha sonra suça konu edilerek, iddianameye bir madde olarak eklendiğini gördük. Yine DTK faaliyetleri ve KJA faaliyetleri de “Örgüt yöneticiliği” kapsamında ele ele alınarak önümüze suç olarak getirildi. 2015 yılında kurulan, aslında çözüm sürecinin bir parçası olarak kurulan KJA’nın başta öz yönetim sürecinde ortaya koymuş olduğu direniş, bu çerçevede karşıladığımız 8 Mart, yine günlerce sokaklarda bekletilen kadınların cenazelerinin kaldırılmasına yönelik mücadelemiz, bunların hepsi KJA yargılamasına konu edildi. “Sahip çıkıyoruz” kampanyamız da suç kapsamında sayıldı. Biz de buna karşı üç boyutlu bir savunma yaptık. KJA çalışmalarını sahiplendik ve KJA’nın yaptığı çalışmaların arkasında duracağımızı ifade ettik.

DTK yıllardır Kürt siyaseti ve sivil toplum örgütlerini ülkeyi demokrasiye duyarlı hale getirmeye çalışıyor. DTK de hem çözüm süreci hem de ülkede yaşanan diğer sorunlar konusunda toplumun tüm kesimlerini bir araya getirmek için kurulmuş ve çözüm süreci boyunca devlet ve siyaset kurumları tarafından da tanınmış ve muhatap alınmış bir kurumdur. Mahkemede DTK’ye yönelik de böyle bir savunmamız oldu.

Sayın Öcalan PKK’nin lideridir, bu konuda tartışma yoktur. Ama aynı zamanda bu halkın önderidir. Biz kadınlar açısından da kendimizi var etme ve özgürlük iradesi kazanmamızda belirleyici etkisi vardır. Bu anlamda Sayın Öcalan bizim önderimizdir ve biz de bunu savunduk.

‘TECRİDİ DOĞRU TANIMLAMAK LAZIM’

Öcalan'a dönük tecridi nasıl ele alıyorsunuz?

İmralı sistemi tecridin hangi boyutudur? Tecrit midir, izolasyon mudur? Bunun netleşmesi lazım. İmralı'da yaşanan başka bir biçim ve uygulamadır. Biz tecritte kaldık ve bizim yaşadığımıza tecrit deniyorsa İmralı sisteminde yaşanan nedir? Dolayısıyla İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit ve izolasyonun başka bir örneği yoktur. İmralı sisteminin yasal bir tanımı ve karşılığı yoktur. Sayın Öcalan, 2013’te görüştüğümüzde “Kürt sorununun demokratik çözümü için atılması gereken adımlar belli, önemli olan bunun arkasında duracak bir siyasi irade olacak mı, olmayacak mı” demişti. Bugün gelinen aşamada sayın Öcalan’ın bahsettiği siyasi iradenin olmadığını görüyoruz.

‘CEZAEVİNDE TEK NORMAL OLAN, F-16 SESİ DUYMAMAKTI!'

Cezaevi sürecinizden biraz bahseder misiniz; neler yaşadınız, nasıl bir ortam vardı?

Bir avukat olarak da gözlemlerim oldu. Cezaevlerinde ciddi bir bilgi birikimi söz konusu, sorunun çözümü için yarın bir gün bu bilgi birikiminin olduğu cezaevlerinin de ciddi bir başvuru organı olabileceğini düşünüyorum. Yaşamımdaki en büyük eksiklik de; -belki üzerinde düşünülmesi gereken bir gerçeklik- Diyarbakır’a gelince yine ilk duyduğum seslerden birinin F-16’ların sesi oldu. Kandıra Cezaevinde hayatımızı normal kılan tek şey F-16 sesi duymamaktı.

‘KADIN ARKADAŞLAR BENİ TÜRKÜYLE UĞURLADI'

Tahliye kararından sonra birlikte kaldığınız tutuklu vekil arkadaşlarınız ile vedalaşma imkanınız oldu mu?

Cezaevlerinde sabah duruşması olanlar için tahliye olma ihtimaline karşı küçük bir etkinlik yapılırmış. F-Tipi şartlarında, akşam belli bir saatten sonra pencereleri açıp birbirinize sesinizi duyurma şeklinde olabiliyor. Son gece itibarıyla Figen, Çağlar ve Gülser vekilimizin benim için söylediği türküler oldu. Aslında tahliye beklemiyorduk, öncesinde Gültan ve Sebahat arkadaşların tahliye edilmemesi de bizde böyle bir öngörüye yol açmıştı. Ama arkadaşlar yine de böyle bir etkinlik yaparak benim için türkü söyledi. Figen başkanımız, Çağlar vekilim ve Gülser vekilim şarkı ve türküler söyledi. Gülser vekilim “Zilan” şarkısını söyledi. Sonra da hep birlikte “Ağlama yar” şarkısını söyledik. Öyle bir kolektif etkinlik oldu.

‘ÖZGÜRLÜK İÇİN SONUNA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ’

En yakın zamanda cezaevinde bulunan arkadaşlarımı ziyaret edeceğim. İçeride dışarıda fark etmez; direnişimiz tüm kararlılığı ile sürecek. Arkadaşlarımıza bunun sözünü verdik. Özgürlük için sonuna kadar mücadele edeceğiz.