Bir yürekte ülke özlemi: Faraşin Delila

Faraşin Delila, ülkesini ve Önder Apo’yu bir gün görme hasretiyle Kürdistan dağlarında mücadele ederken Beytüşşebab’ta üç yoldaşıyla birlikte yaşamını yitirdi.

Faraşin Delila, ülkesini ve Önder Apo’yu bir gün görme hasretiyle Kürdistan dağlarında mücadele ederken Beytüşşebab’ta üç yoldaşıyla birlikte yaşamını yitirdi.

Gerçek adı Aysel Demirkaya olan Faraşin Delila, 1986 Van -Çaldıran doğumlu. Ailesi, o küçük yaştayken Türkiye metropollerine (Kocaeli) göç etmiş. Kürdistan’da büyümeyen gerilla Faraşin yüreğinde her zaman ülke sevgisi ve hasretini taşıdı. Ülkesinden uzak büyümesine rağmen içinde yaşattığı böylesi duygu ve hayaller, gerilla Faraşin’in özünü korumasına neden olmuştu.

Gerilla Faraşin yaşadığı yerde çeşitli yollarla PKK hareketini tanır. Mücadeleye aktif bir şekilde katılmak isteyen Faraşin'e ailesi engel olur. Ailesinin bu tutumunu kabul etmeyen Faraşin, evden ayrılarak bir süre legal alanda kadın ve gençlik çalışmaları yürütür. Ülke ve dağ özlemini hep içinde taşıyan Faraşin; gerilla saflarına katılmak istediğini ve mücadelesini artık dağlarda yürütmek istediğini söyler. Bu temelde 2003 yıllında gerilla saflarına katılır. Gerilla saflarında birçok alanda mücadele yürüten Faraşin; PKK hareketinin 2012 yılında başlatmış olduğu Devrimci Halk Savaşında Kürdistan’ın kuzey sahasındaki hamlede yerini alır. Beytüşşebab’ta katıldığı bir eylemde, 1 Eylül 2012 tarihinde üç yoldaşıyla beraber yaşamını yitirir.

'ENGEL OLMAK İSTEYENLERE BOYUN EĞMEDİ'

Gerilla Feraşin'i, 2008’de Botan’da birlikte kalan Tolhıldan Yekbun ANF'ye anlattı...

Yekbun, şunları aktardı: "Ailesi Faraşin arkadaşın gerillaya katılma istemini öğrenince evden çıkmasına dahi izin vermemiş. Feraşin arkadaş da bu yaklaşımlara karı zaman boyun eğmemiş, sessiz kalmamıştır. Tam tersi, katılım iddiası, kararı daha da güçlenmiştir. Buna karşı daha güçlü bir arayışın, bir savaşın içine girdi. Bu arayışları, savaşımı sonucunda başarıya ulaştı. Ailesinin bu tutumuna karşı evden ayrılan Faraşin arkadaş bir dönem legal alanda gençlik ve kadın çalışmalarında yerini aldı. Bu temelde bir dönem çalışmalara aktif katıldı. Sonra da dağa geçişi oldu.

Faraşin arkadaş genç yaşta gerillaya katılmış, ilkokula kadar okumasına rağmen soru-cevap şeklindeki yüksek bir düzeyde hem kendisini eğitmede, hem de ortamını eğitmede doğrusu çok güçlü arayışlar içindeydi. Özellikle bir kadın olarak bu dağlarda yaşamak, istenilen duruş, istenilen irade, istenilen düşüncede olmak için her zaman bir arayışın içindeydi. Faraşin arkadaş, 'Gerçek bir militan, hakikatin bir militanı olabilmek için ancak bu bilinci yaratmakla, bu bilinçle hareket etmekle mümkündür. Hayallerime ve önüme aldığım amaçlarıma ulaşabilmek için ancak düşüncede öyle bir düzeye gelebilmeliyim. Bu da güçlü bir katılım yapmamla mümkündür' diyordu. Bu iddia ve kararlılıkla katılımını sağlıyordu. Bu iddiası Kuzey alanlarına kadar gitmesine de neden oldu."

'ZORLUKLAR BİZE TESLİM OLMALI'

Yekbun, Faraşin'i 'her boyutta en önde yer alan, çok hesapsız, yorulmak nedir bilmeyen, hangi iş olursa olsun ve ne kadar zor da olsa buna karşı gönüllü bir katılım sağlamaya çalışan biri' diye tarif ederken şöyle devam etti: "Faraşin arkadaş her zaman 'Zorluklarla karşılaşmayan biri yaşamın tadından anlamaz, anlamını bilmez, dağlarda olmanın anlamını da bilmez. Bu nedenle de koşullar ne kadar ağır, zor olsa da hiçbir zaman bu koşullara, zorluklara teslim olmamak gerekir. Tersine o zorluklar bize teslim olması gerekir' diyordu. Her zaman bu gerçeklikle bir direniş, bir mücadele içindeydi ve bu temelde de bir katılım sağlıyordu.

Faraşin arkadaş Kürdistan’da büyümemesine rağmen düşüncede, kişilikte, özünde kendisini korumasını bilmişti. Hani ‘asil Kürt kızı’ denilir ya, gerçekten de bu asilliği kişiliğinde görüyorduk ve bunu rahatlıkla söyleyebilirim; özünü, kendisini koruyabilmişti. Sistemin kirliliklerine fazla bulaşmamıştı. Sistemin içinde her zaman kişiliğini, özünü korumuştu. Ama her zaman içinde hasret kaldığı bir şey vardı. Vanlı bir arkadaştı fakat Van’da büyümemişti ve buna ilişkin, 'İki hayalim var; birincisi Önderliği görmektir. İkincisi ise; Van’ı bir daha görmektir' diyordu. Doğrusu her zaman onun için bir özlemdi. Annesiz büyüyen bir çocuğun etrafta her zaman annesini araması gibi, o da her zaman dağlara göz gezdirerek; 'Bana Van’ın kokusu geliyor' diyordu. Bu özlemle, bu sevgiyle yaşıyordu. Aslında Van’a olan özlemini, görmeyişini Kürdistan’a olan özlemine dönüştürmek istiyordu. Kürdistan’ın her yerini dolaşmak istiyordu. Bu nedenle de yaşama olan sevgisi, çalışmaya olan sevgisi, yoldaşlığa olan sevgisi, çevresine olan sevgisi gerçekten de kusursuzcaydı. Her açıdan insan için bir örnekti.

Ben hep 'Keşke her zaman böyle bir arkadaşla arkadaşlık etsem, böyle bir arkadaşla pratik yürütsem' diyordum. Dolayısıyla böyle bir arkadaşla yaşadığım, pratik yaptığım, arkadaşlık yaptığım için kendimi şanslı görüyorum. Bunun için ne kadar konuşsak da, ne kadar kelimeleri bir araya getirsek de gerçekten bu arkadaşa karşı yine de kendimi borçlu görüyorum. Aslında en yüksek mertebe olan şehadetlik mertebesine bu kişiliğiyle, iddiasıyla gitti."

'HALAYA GİDERCESİNE GİTTİ...'

Yekbun, "Sistemin gerçekliğini değerlendirdiğimizde bir kadın olarak içinde büyüdüğü sistemin gerçekliğini aslında arayışlarında, yani kendisini tanıma, güçlendirme gibi girişimleri kendi açısından yaratıyordu" ifadelerini kullanarak, devamında şunları da anlattı:

"Bu da beraberinde çok daha güçlü bir katılımı, çok daha güçlü bir arayışı, aslında düşüncede çok daha güçlü bir kişiliği yaratıyordu, pişiriyordu. İddiayı kişilikte yaratıyordu. 'Hiçbir zaman eksikliklerimize teslim olmamamız gerekir. Koşullar ne kadar zor da olsa ona karşı çok büyük bir direniş göstermeliyiz ki aşabilelim. Zaten zorlukları olmasa güzellikleri de olmaz' diyordu. Her zaman bu yaklaşımları kendisine bir ölçü olarak görüyordu ve bu temelde de bir katılım sağlıyordu. Eyleme gitmeden önce gerçekten eyleme katılmak için çok girişimleri oldu. Ön cephede yer almak için, her kadın arkadaş gibi gücüyle, iradesiyle, en yüksek düzeyde bir istekle, ısrarla katılım gerçekleştiriyordu. Gittiği zaman sanki halaya gidecek gibiydi. 'Benim için en gurur verici şey bir eylemde vatanım, toprağım için şehit düşmektir' diyordu. Bir kadın arkadaş olarak Faraşin arkadaş hiçbir zaman köleliğe karşı boyun eğmedi, ne kadar zorluk çekmişse, zorlandıysa da hiçbir zaman boyun eğmedi. Bu nedenle de hep gericiliğe karşı çok farklı bir direniş ve arayışın içindeydi. Ve en ön cephede yer aldığı eylemde üç arkadaşıyla beraber fedaice şehit düştü. Her sözü bize bir vasiyet mücadelesi de miras kalmıştır."