Yıldırım: Bizim dikta yönetimine değil, özyönetime ihtiyacımız var

HDP adayları 1 Kasım seçimleri için çalışmalarına yoğun bir şekilde devam ediyorlar. 7 Haziran seçimlerinde yüksek oy artışının olduğu yerlerden biri olan Serhat kenti Van’da ise yoğun bir tempo var.

HDP Adayları 1 Kasım seçimleri için çalışmalarına yoğun bir şekilde devam ediyorlar. 7 Haziran seçimlerinde yüksek oy artışının olduğu yerlerden biri olan Serhat kenti Van’da ise yoğun bir tempo var.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili adayı Yeliz Zozan Yıldırım, seçim sürecini, öz yönetim ilanlarını ve kadın mücadelesinin yarattığı toplumsal devrimi ANF’ye değerlendirdi.

Sizce 7 Haziran seçimlerinden bu yana neler değişti ve 1 Kasım seçimlerini 7 Haziran’dan farklı kılan şartlar nelerdir?

Türkiye siyasi tarihi açısından 7 Haziran seçimleri çok önemli bir kırılma aşamasıdır. HDP ve tüm demokrasi güçleri tekçi, ırkçı, mezhepçi, cinsiyetçi bir millet tanımı üzerine inşa edilmiş olan Türkiye ulus devlet sistemi ve onun partilerine karşı 7 Haziran'da büyük bir mücadele sürdürdü ve her türlü baskı, engelleme ve bombalamalara rağmen çok önemli bir başarı elde etti. Seçimlerde elde edilen yüzde 13'lük başarı ve aslında bundan çok daha büyük bir sempatinin görülmesi Türkiye'de alternatif bir demokratik iktidar seçeneğinin mümkün olduğunu ortaya çıkardı. Bu durum, demokrasi güçleri açısından çok önemli fırsatları ve umudu yaratırken; sadece Tayyip Erdoğan ve AKP değil mevcut durumdan beslenen tüm yapılarda kendini yeniden konumlandırma ihtiyacını ortaya çıkardı. Sistem AKP eliyle dışarda, bölgesel dengeler içerisinde kendisini yeniden pazarlama gayretleriyle uluslararası bir meşruiyet kazanmaya çalışırken, içerde Kürt siyasal hareketini ve tüm demokrasi güçlerini neredeyse açıktan düşman ilan edip ölçüsüz ve kirli bir savaşı başlattı. Günlük hayatın içinde ve siyasetin her alanında giderek dozunu arttırdığı savaş koşullarında moral üstünlüğü ele geçirerek 1 Kasım seçimlerine gitmek istiyor.

Ancak 7 Haziran’dan beri adım adım dozu arttırılan savaş politikaları tüm halklarımız tarafından açıkça görülmektedir ve seçimlerde ortaya çıkacak sonuç demokrasi güçleri açısından yakın tarihimizde görülmemiş fırsatlar sunacaktır. 1 Kasım seçimleri iktidarını kaybetmek istemeyen ve HDP’de somutlaşan birlikte ve eşit yaşamın mümkün olduğu fikrinin tüm topluma yayılmasından korkup tüm ülkeyi kan deryasına çevirenlere karşı barışın kazanacağı bir seçim olacaktır.

HDP KADIN PARTİSİDİR 

Bildiğiniz gibi kadın mücadelesinin yarattığı değişim 7 Haziran’da karşılığını buldu ve yüksek bir oranda meclise taşındı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtlerin son 30 yılda yaşadığı dönüşüm içerisinde kadınların yaşadığı dönüşüm başlı başına bir araştırma konusu. Gelecekte eşit, demokratik ve çevreye saygılı bir toplum ortaya çıkacaksa, bunda, bugün HDP içerisinde değişimi birlikte gerçekleştiren kadınların ama hepsinden de öte yapılmak istenen değişimi ilk günden görüp içerisinde yer alan Kürt kadınlarının, analarının emeğini, fedakârlığını görmemek mümkün değil. Kadınlar adına değil, kadınların kendileri adına siyaset yaptığı ve karar aldığı bir siyaset ihtiyacının Türkiye’de ve bölgede ne kadar önemli olduğu çok açık olarak ortada. HDP’li kadınlar 7 Haziran seçimlerinde sadece siyasal düzene karşı değil, aynı zamanda erkek egemen barajlara karşı güçlü bir mücadele yürütmüş oldu.

HDP de, kuruluşundan bu yana, kendini kadın partisi olarak ifade eden ve bunu da sözde bırakmayıp 7 Haziran seçiminde Meclis’e taşıdığı kadın vekillerle gösteren bir parti olarak Türkiye siyasetine yön veriyor artık. HDP ile birlikte kadınlar siyasette daha görünür oldu, ancak kadınların demokratik zeminde söyleyecekleri daha çok söz var.  Kadın iradesinin güçlü bir şekilde sandığa yansıdığını düşündüğümüzde, kadınlar bundan sonra daha fazla yeni sürecin örgütleyicisi ve takipçisi olmak zorunda. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigmayla mücadele ediyoruz ve bu konuda dünya kadın hareketleri içerisinde de özel bir yere sahip olduğumuzu düşünüyoruz.

1 KASIM SEÇİMLERİ ‘ÇÖZÜM SÜRECİNİN’ AKIBETİ KONUSUNDA FİKİR VERECEKTİR

Kamuoyunun en merak ettiği konulardan biri de çözüm süreci. Sizce çözüm sürecinin akıbeti ne olacak, çözüm süreci devam edecek mi?

Çözüm sürecinin hangi gerekçelerle dondurulduğu, bitirildiği hiç kimse için bir sır değil artık.

Mevcut iktidarın durup dururken Kürt sorununda bir çözüm arayışına girmediğini biliyoruz. Demokratik herhangi bir değer taşımadıklarını, halka karşı kendilerini sorumlu hissetmediklerini ve iktidar için her şeyi yapabileceklerini iyi biliyoruz. Kürt özgürlük hareketinin yıllardır sürdürdüğü mücadele sonucunda çözüm konusunda devlet ve iktidar yeni arayışlara girmeye mecbur kaldı. Kürt sorununun çözümü aslında bir bütün olarak devletin yeniden yapılandırılmasını, her alanda demokrasinin inşa edilmesini gerektiriyordu. Ancak mevcut iktidarın geçmiş 13 yıllık iktidarı süresince halka karşı işlediği suçlar, yolsuzluklar gibi birçok nedenle böyle bir demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyeceği de çok açıktı. Çözüm süreci boyunca bir yandan yeniden bir savaş için hazırlıklar yürüterek, kendisini 7 Haziran’a kadar getirebildi. HDP’nin parti olarak seçime girip barajı da aşacağını anladıkları andan itibaren, adım adım savaş politikaları -çok da kirli bir biçimde- devreye sokuldu. Ülke içerisinde 7 Haziran seçim sonuçlarının AKP’ye tek başına iktidar fırsatı vermeyeceğinin belli olması ve uluslararası alanda da bölgede yürüttüğü mezhepçi politikaların iflas etmesiyle, kendilerini kurtarmanın bir yolu olarak savaşa hız verdiler ve bugünkü durum ortaya çıktı.

Çözüm sürecinin kaldığı yerden ve hızla başlatılması için partimiz her türlü fedakârlığı gösteriyor. Ancak 1 Kasım’da seçim sonuçları sürecin yakın dönem akıbeti konusunda bir fikir verecektir.  

YAŞAMIMIZ İLGİLENDİREN KONULARDA BİZİM KARAR ALMAMIZ GEREKİYOR

Türkiye’nin en önemli gündemlerinden biri öz yönetim ilanları. Bize biraz Öz Yönetim’den söz edebilir misiniz?

Öz yönetimin özü, yaşamımızı nasıl düzenleyeceğimize bizim kendimizin karar vermesidir. Bizi ilgilendiren her şey bizimle birlikte, bizim onayımız alınarak yapılmalıdır. Öz yönetim, tarih boyunca geliştirilmiş ve ‘özlenmiş’ en insani yönetim biçimidir. Toplumsal hayatımızı düzenlerken ihtiyaçlarımızdan yola çıkarak yarattığımız her kurum, ortaya çıkardığımız her yasa bizlerin hayatını kolaylaştırmak insanlar arasındaki eşitliği sağlamak hedeflenerek yapılmalıdır. İçerisinde yaşamaya mecbur bırakıldığımız düzen ise bizim adımıza ve bize karşı, bizden çalınarak oluşturulmuş bir düzendir. Bizim dikta yönetimine değil, halkın özyönetimine ihtiyacımız var.

Birikmiş sorunlarımızın tek bir merkezden, anti demokratik, eşitlikçi olmayan ve bizim fikrimiz alınmadan yapılan yasalarla, uygulamalarla çözümü mümkün değildir. Biz hayatın her alanında tüm farklılıklarımızla eşitlik ve barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Bunu yapabilmemizin en adil yolu kendimizi de, kentimizi de, ülkemizi de birlikte yöneteceğimiz özyönetimlere dayalı ‘Demokratik Türkiye’ modelinin oluşturulmasıyla mümkün olacaktır.

Öz yönetim ilanları böylesi yaşanabilir bir ülke için model oluşturma çabasıdır. Oluşacak demokratik bir ülke, bu gün dikta rejimine dönüşmüş bu rejimden beslenenlerin hepsi için korku kaynağı. Öz yönetim isteğinin görülmemiş bir sertlikle bastırılmaya çalışılması yapılan çalışmaların doğruluğunu da gösteriyor aslında.

...