'Çocuğun Düşü', kaybedilen çocukların şarkısı

'Çocuğun Düşü', kaybedilen çocukların şarkısı

Kent Şarkıları grubu, kaçırılan kaybolan çocuklara ve onların ailelerine ithaf ettiği Çocuğun Düşü adlı single albümünü bu hafta yayınladı.  Şair ve yazar Cezmi Ersöz’ün bir şiir okuyarak konuk olduğu albüme fotoğrafçı Erdal Kınacı da tanıtım görseli için “çocuk” temalı bir fotoğraf vererek destek oldu. Çocuğun Düşü, ülkemizde ve dünya genelinde çözüm bekleyen önemli bir soruna, “kayıp çocuk” olgusuna dikkat çekmek, insanları kayıplar konusunda daha duyarlı kılmayı amaçlamakta.

Kısa bir sure önce hayatını kaybeden Kent Şarkıları’nın menajeri İbrahim Halil Ergin’in de içinde yer aldığı Çocuğun Düşü projesinin klibi onun anısına kurgulandı.

Albüm vesilesiyle, söz yazarı ve bestecisi Erkan Güneş ile Türkiye'deki kayıp olgusunu konuştuk.

TÜRKİYE’DE ÇOCUK OLMAK CEYLAN DEMEK, ERDAL EREN DEMEK

Çocukların çalıştırıldığı, sömürüldüğü, cezaevinde yıllarını geçirdiği ve hayatlarını yetişkin insanlarınkine denk bir algı ve bilinçte yaşamak zorunda bırakıldığı bir ülkede çocuk olmak ne anlama gelir ve çocukların düşlerini ne süsler? Ülkemizdeki çocukların çocukluklarını yaşayabildiğini düşünüyor musunuz?

Çocuk, insanın yaşam yolculuğunun ilk durağı. Çocuk olarak başlıyoruz yaşama. Yaşama yeni başlamış olmanın acemiliği vardır onda. Çocuk acemidir. Bu acemilik ona “masum” bir anlam yükler. Ve bu masumiyettir onu değerli kılan unsur.

Türkiye’de çocuk olmak birçok anlama geliyor. Bayram şekeri toplamak için evinden çıkan ve 18 ay sonra bir dağ başında gömülmüş halde bulunan Ahmet, Dilruba, Türkan anlamına geliyor. Havan mermisiyle paramparça olan Ceylan adında bir kız çocuğu anlamına geliyor, 13 kurşunla öldürülen Uğur adında bir erkek çocuğu anlamına geliyor. Daha 13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. anlamına geliyor. Biliyorsunuz bu ülkede 17 yaşındaki Erdal Eren’i astılar. Türkiye’de çocuk olmak o kadar çok anlama geliyor ki, neredeyse anlamını yitirecek, o derece yani.

‘KAYIP ÇOCUKLAR’ SADECE KAYBOLAN ÇOCUKLAR DEĞİL

Ülkemizde yaşayan çocukların birçoğu istemedikleri, hak etmedikleri bir yaşamın içinde hayatlarını sürdürmek zorundalar. Resmi olarak 18 yaşından küçüklerin çocuk olarak kabul edildiği bu ülkede, 13-14 yaşındaki kızların kendisinden yaşça çok büyük insanlarla “aile rızasıyla” evlendirildiği bu ülkede çocukların düşlerinden bahsetmek ne zor, ne acı. Hangi düşten? Daha düş bile kuramadan bir kâbusun içinde buluyorlar kendilerini. Hala okula gönderilmeyen, çalıştırılan binlerce çocuk var.

Bu projede bahsedilen “kayıp çocuklar” sadece kaybolan, kaçırılan, kendi rızasıyla evden kaçan çocuklar değil, aynı zamanda çalıştırılan, sömürülen, satılan, istismar edilen, yok sayılan, görmezden gelinen, dövülen, öldürülen çocuklardır aynı zamanda.

Ülkemizdeki çocukların hepsi değil ama birçoğu az önce de ifade ettiğim sebeplerden dolayı çocukluğunu yaşayamamakta. İstanbul’da lüks bir sitenin havuzunda yüzen çocukla Hakkari’nin bir çayında yıkanan çocuğun arasında elbette fark vardır.

ÇOCUKLAR ÇOCUKLUKLARINI YAŞAYABİLSİN DİYE

30 yıldan fazladır devam eden bir savaşa tanıklık eden toprakları düşünürsek, “Çocuğun Düşü” ile ne mesaj vermek istediniz?

Bu ülkede binlerce çocuk bir şekilde kaybolmuştur ve bununla yasal anlamda ilgilenilmemiştir. Parlamento bununla ilgili ciddi bir çalışma yapmamıştır. Kaybolan kaybolduğuyla kalmıştır, kaybeden kaybettiğiyle. Evet, 30 yıldan fazladır süren “sessiz” bir savaş var ve bundan zarar gören de yüzlerce çocuk var. Bu savaşta yitirilen insanların çocukları da birer somut örnektir konumuza. O çocuklar da birer kayıptır, birer kayıp yakınıdır. Bir anne, bir baba kaybetmişlerdir. Çocuğun Düşü’nün ortaya koyduğu mesaj açıktır. Şarkının sözlerinde de anlaşılacağı gibi; “sağım solum, önüm arkam gökkuşağından bahçeler…” Çocuklar çocukluklarını yaşayabilsin diye bir parça çaba bizimkisi.

Ya Cumartesi Anneleri'nin yıllardır aradığı çocukları?

Elbette bu şarkı onların da kayıplarını kapsamaktadır. Bu projede “çocuk” diye tanımlanan kayıplar aslında ülkemizin bütün kayıplarıdır. Bir cumartesi günü İstiklal Caddesi’nde gezerken Galatasaray Lisesi’nin önünde karşılaşmıştım Cumartesi Anneleri’yle. Ellerinde çocuklarının, “kayıp çocuklarının” fotoğraflarıyla sessizce bekliyorlardı. Gözaltında kaybolmuş/kaybedilmiş gencecik çocuklarını arıyordu o anneler. Üstelik vatandaşı oldukları bir devletin kurumunda yitirdikleri çocuklarını... Onların durumu daha vahim, hikayeleri daha trajik tabii ki.

BİNLERCE ÇOCUK CEZAEVİNDEYSE O ÜLKEDE BİR ŞEYLER TERS GİDİYOR DEMEKTİR

Pozantı'da tecavüze uğrayan, Lice'de havan topuyla, Roboski'de F-16'larla paramparça edilen, İstanbul'da kör bırakılan ve Ankara'da dilencilik yapan çocukların seslerinin duyulduğunu düşünüyor musunuz?

Bu çocuklarının seslerinin duyulduğuna inanmıyorum tabi ki. O acının sesini bir acıyan, bir de acıtan duyabilir ancak. Çocuğun acısı iki kişinin duyabileceği ölçüde bir çığlıktan ibaret ve insana bir vicdan mesafesinde ancak. Çocuğun fiziksel zayıflığından faydalanma isteği, karakteristik olarak zayıf insanların tercihi olsa da buna kayıtsız kalmak da o acıyı yaşatanla eşdeğer bir konumda tutar sizi. Zulme göz yuman da zalimdir çünkü.

Pozantı’daki olaya çok üzüldüm. Aklıma Yılmaz Güney’in Duvar filmi geldi hemen. O filmdeki çocukların çaresizliklerini anımsadım. Bir kafesin içinde her türlü psikolojik, fiziksel, cinsel şiddete maruz kalmak, orada atılan hiçbir çığlığın hiç kimse tarafından duyulmaması, duyanların duymazdan gelmesi ve bütün bunların devlete ait bir kurumun içinde gerçekleşiyor olması çok acı. Hem çocuğun cezaevinde ne işi var yahu? Adı üstünde çocuk! Bir ülkenin cezaevinde binlerce çocuk varsa, o ülkede bir şeyler ters gidiyor demektir.
Bu eserin yaratılmasındaki amaç aynen sizin söylediğiniz gibi bütün kayıp çocukların, dövülen, öldürülen, satılan, çalıştırılan, kimsesiz çocuklarının hislerini dile getirmek ve bununla ilgili insanları empati kurmaya davet etmek biraz. Umarım amacına ulaşır.

Çocuksuz bırakılan anneler ve annesiz bırakılan çocukların umudu yarında mıdır, parçanızda söylediğiniz gibi?

O bir temennidir. Çünkü yarın yeni bir gündür ve yeni bir gün, yeni umut demektir. Bu şarkıda ve klipte grup arkadaşlarımın ve onlarca yürekli çocuğun emeği vardır. Onlara ve o çocukların ailelerine de çok teşekkür ederim.