Gerillada Hewramanlı bir sanatçı...

Gerillada Hewramanlı bir sanatçı...

Kürtler için yaşam kaynağı ve sığındıkları dağlar, çağdaş özgürlük hareketi ile birlikte yeni doğuşları ve yaratımları da birlikte getirmeye devam ediyor. Kürtlerin yeniden doğuş tarihi ile birlikte dağlar yazılmayan tarihin, yarım bırakılın sanat ve resmin söylenmeyen türkünün ana kaynağını oluşturmaya başladı. Başkasının anlamakta zorlandığı, ama Kürtlerin vaz geçemediği dağlarda Kürtler diriliş devrimini gerçekleştirdi. Yeni bir toplumun demokratik ekolojik sistemin temel taşlarını dağlarda atarak özgürlükçü gelecek için emin adımlarla dağlardan tüm topluma adım adım ilerleyeme başladı.  Dağların çağdaş Kürdistan tarihindeki yaratımları ile Kürtler yeni bir tarih yeni bir kültür ve sanat anlayışı ile uygar dünya içinde yer almaya başladı.

Armanç Ari adlı gerilla egemen sistemin geri bırakılmışlığın arayışları sonucunda geldiği Havraman (Hewraman) ortamın doğal yaşam kültürünü dağlarda gerillaya katılması ile birlikte bir sisteme kavuştuğunu bu realitenin de kendisini var ettiğini söyleyenlerden. Kültür ve sanatın bu yaratımın ifadesi olduğunu söyleyen Ari “demokratik bir toplumun bu anlayış üzerine inşaa edilecek” dedi.  

Ari, Havraman  alanın kültür coğrafyası veya havasından mı, yoksa içinde büyüdüğü aile ortamının kültür sanat ile uğraşan özelliklerinden mi, bilinmez,  küçüklüğümden itibaren müzik, resim gibi sanata bir ilgi duyduğunu söylüyor. Ancak bu ilginin bir bakış aşısı ile bütünleşmesi Kürt Halk Önderliği Abdullah Öcalan isminin duyulması ile birlikte bir arayışa dönüştü şeklinde ifade ediyor. Ezgisel gırtlak yasına sahip siyaçeman (dengbejlik) makamında ezgi söyleyen Ari, santur, tar, zarp ve bağlama gibi birçok müzik enstrümanını çalışıyor. Koma Rocyar üyelerinden Arman Ari adlı sanatçı gerilla ile konuştuk.

‘SANATÇI BİR AİLE ORTAMINDA BÜYÜDÜM’

Doğu Kürdistan’ın Havraman alanında mimari, edebiyat, müzik ve resim gibi çeşitli sanat dalları ile uğraşan bir aile ortanım da büyümüş. 12 yıl okuyup, ortaokul yıllarında ancak moderni tenin kendisini kurumsallaştırdığı şehri gördükten sonra da ondan geriye doğduğu topraklara doğru bir kaçışın gerçekleştiğini söylüyor. Altı yıldır dağlarda gerillacılığın yanında sanat ile de uğraşan Arman Ari dağlara, gerillaya çeken ve Havramanın doğal toplum yapısının kendisinde oluşturduğu yaşamına dair şu detayları bizimle paylaştı.

Armanç ve Ari idealleri ve kökenini ifade eden kavramları yeni yaşama adım atarken ortaklaştırdı.   Sistemin Havraman alanını bilinçli bir geri bırakılma politikasına tabi tuttuğunu büyüdükçe öğrendiğini belirten Ari anlatıyor:

“Moderni tenin etkisi altına girmemiş, halen yaşam doğal sürdüren Havraman alanında ülke ve toprak ile bağları olan bir ailede dünyaya geldim. Ailemin içinde müzik ve fotoğrafçılık alanında ilgi ve uğraşı vardı. Köy yaşamının kolektif yapısına paralel, aile ortamında doğal demokratik bir yaşam ve ilişki tarzı vardı. Babam mimarlık işleri uğraşır, kız kardeşlerim ise daha çok resim çalışmalarına ilgi duyarken, ben müzik çalışmalarına ağırlık verirdim. Köy ve aile içi ilişki tarzı sanat ve kültür alanında daha çok ilginin artmasına neden oluyordu.

Yaşamımın büyük bir kısmı Havraman gibi yerde dağlarda geçen bir toplumun içinden geliyordum. Şehre kimi çalışmalar ve okul dışında ilişkilerimizin çoğu köylerde geçiyordu. Şehirde okul için gitmiş olsam esas olarak köy ile ilişkilerimiz sürekli devam ediyordu. Kimi müzik guruplarımız köyde vardı. Ben bunlar içinde yer alıyor, çalışmaları buralarda sürdürüyordum.

‘KÜRDİSTAN’I İLK ANNEMDEN ÖĞRENDİM’

Egemen sistemin asimile ve yok etme politikalarına rağmen bu güne kadar Kürt kadınları sözlü kültür ve tarihi en fazla koruyarak günümüze kadar taşıdılar. Bunu kendi annemden biliyorum. Çok küçük yaşlarda iken annem Kürdistan halkının bölünmüşlüğünü, zenginliğini anlatırdı. Devrimci olmadan önce denilebilinir ki, ilk Kürt olma ve yurt sevgisini annemden öğrendim. Daha sonra ki, arayışlar annemin verdiği bu öğreti üzerinden geliştiğini söylemem gerekir.  Özgürlük hareketinden Kürt Kürdistan, özgürlük gibi kavramları duyduğumda bana yabancı gelmemiş, annemin anlatıları üzerinden daha fazla bağlanmamı sağlamıştı. Kafamdaki sorulara verilen bir cevaptı ve bende arayışların çoğalmasına neden olmuştu. Anne ile dağ gerçekliği bu noktada ortaklaşıyor. ikisi de Kürtlerin değerlerini koruyandır.

‘ÇOCUKLUĞUMDAKİ ŞEHİR ÇEKİCİLİĞİ, BÜYÜYÜNCE TİKSİNTİYE DÖNÜŞTÜ’

Yaşım küçük ve bilinç düzeyimde yeterince bir gelişme olmadığından ilk etapta şehir yaşamı ve onun yarattığı sistem ister istemez beni çekmişti. Bu çekicilik sistemin eğitim ile oluşturmak istediği kültürden mi kaynağını alsa gerek, içine girip büyüdükçe insani bitiren bir gerçek olduğunu anlamaya başladım. İçinden geldiğin toplumun doğal özellikleri ile sistemin yarattığı bencil, bireyci ve yozlaştıran özellikleri sürekli bir çelişki olarak varlığını sürdürüyordu. Bendeki bu çelişkiler bilinç ile birleşince tiksinti ile kopuşu da beraberinde getirmeye başlamıştı. Annelerimiz sürekli, ‘şehir yabancı yerler ve insanları bitirir’ derdi. Bunu yaşadıkça anlamaya ve geriye dönüşün yollarını aramaya başlamıştım. Çocukluk hayalleri ile yaşam gerçekliği şehirde hep bir çelişki olarak varlığını sürdürdü. Kopuşta tam burada başladı. Büyüdüğüm alan üzerinde bilinçli ve sistemli bir devlet politikası vardı. şehir yaşamı ile devlet bizi içine çekip önce eritmeyi sonra ise yok etmeyi hedefliyordu.

‘APO KAVRAMININ ARAYIŞÇISI OLMAYA KARAR VERDİM’

Çünkü İran devleti Havraman alanın yüzyıllardır kendi kaderi ile baş başa bırakın bir yaklaşım içindedir. İran devletinin bu politikası bir yandan alanın doğal yapısının korunmasına neden olurken, diğer yandan muhalif bir duruşun ortaya çıkmasına zemin oluşturuyor.  Gençliğin ilk evrelerinde arayışlarımın gelişmeye başladığı süreçlerde devletin Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) hakkındaki anti propagandalarını duymuştum. Sistemin propagandası bende farklı bir ilgi uyandırmıştı. Bu amaçla gerillaların kaldığı alanlara giderek,  tanışmak ve buluşmak istedim. Şehirden Havraman’a döndüğümde PJAK militanlarını görüp, onlarla yaptığım kısa tartışmadan sonra çok tanımamış olsam yaşam tarzları, topluma, olaylara, doğaya yaklaşımları beni oldukça etkilemiş, kendilerine çekmişti. Bu ilk buluşma benim için yeni bir yaşamında başlangıcını oluşturdu. 

PJAK gerillaları ile bu ilk karşılaşma ve tartışmadan sonra ilgi, alaka ve arayışlarım dağlara ve gerillaya dönük yoğunlaşmıştı. Gerilla ve Kürt özgürlük hareketini daha çok anlamak ve tanımak için çeşitli araştırmalarım oldu. İlk etapta APO kavramı nedir sorusu kafamı karıştırmaya başlamıştı. Anlamak için neredeyse beynimi patlatırcasına sorularıma cevap aradım. APO kavramı anladıkça onun bir arayışçısı olmak içinde en keskin yerinde dağlarda olma kararım gelişti. Bu yönleri ile beni dağlara çeken Havraman alanının doğal yapısını bilinçli ve örgütlü bir şekilde yaşayan gerillanın doğallığı, kolektif yapısı ve geleceğe dair özgürlük arayışı oldu. Dağlara gelip gerilla ortamını gördüğümde beni en fazla etkileyen doğa ve toplum ile olan bağlarıydı. İçinde büyüdüğüm ortamın doğal toplum özellikleri olsa hareket ve gerillada doğal toplum özellikleri daha sistemli, bilinç ile şekilde yaşanıyordu.  Bu yaklaşım beni yeniden bakmaya ve doğal toplumu bütünlüklü görmeme sevk etmişti.

‘GERİLLADA ZENGİN BİR KÜLTÜR ZEMİNİ VAR’

Gerillada dağ ve yaşamı içine girildikçe insanı büyüleyen ve bir o kadar güçlü kılan yönlerini yaşadıkça daha çok anlamaya başlıyorsun. Gerillanın insanı yeniden yaratan değerleri ile bir kere doğru bir bütünleşme sağlandıkça insan hem kendi kökleri ile bütünleşiyor, diğer yandan da yeni bir toplumun alt yapısını oluşturan yöresel kültür zenginliği ortaklaşmış olur.  Gerillanın kültür zenginliği ile toplumun bozulmamış kültür yapısı birleşince de sanat ve edebiyat için müthiş bir zemin ve imkân ortaya çıkıyor. Gerillanın sosyal yapısı içinde Kürtlerin değişik alanları dışındaki diğer halklardan gelen insanların oluşturduğu birleşim kendi başına büyük bir kültürel birikimi oluşturuyor.  İşte bu kültür zenginliğini rafine etmek için hareket bir yandan sistemin insanlar üzerinde yarattığı olumsuz yönlerden arındırırken, diğer yandan bozulmamış doğal toplum özelliklerini ortaya çıkarıp onu geliştirerek yeni bir kişilik kazandırıyor.  Gerilla yapısının zenginliği de bu bozulmamış ve doğal itesini koruyan özelliklerin harmanlanarak sanat ve edebiyata gibi toplumu var eden özelliklerin ortaya çıkarmasına imkân sunuyor. Gerilladaki amaç birlikteliği ise bu gücün temel yapısını oluşturuyor.

‘GERİLLADA SANAT YAPMANIN KALIBI YOK’

Santur ile başlayan müzik yâda sanat çalışmaları gerillaya geldikten sonra daha fazla gelişmişti. Gerillaya farklı bir arayış ile girmeme rağmen mücadelenin genişliği ve sistemin yok etmeye çalıştığı tarih ve kültürü yeniden diriltmek için kendimi daha fazla sorumlu görmeye ve arayışlara götürdü. Ben bir gerillayım ve bunun sorumluluğu ile ihtiyaç duyulduğu anda her alanda görev yapmaya hazırım. Ancak sanat ve edebiyatı geliştirme ihtiyacı doğduğunda da bu alandaki sorumluluklarımızı da yerine getirmeye çalışıyoruz. Bundan ötürü şimdi Santur, tar, zarp ve bağlama gibi tüm enstrümanları kullanmaya çalışıyorum. Bunun yanında çok profesyonel olmasa bir resim ve şiir deneyimim vardır. Bu alanda bir gelişim sağlamaya çalışıyorum.

İnsan gerillada hele doğunun kültür arayışı içinde faaliyet yürütünce hiçbir kalıba sığmadığını anlıyorsun. O kadar farklı, çeşitli ve geniş bir zemin üzerinde çalışıyorsunuz ki, ister istemez çevrenizdeki halklarında kültür ve sanatlarını bilmeniz gerekebilir. Bu gerçeklikten dolayı bana hangi müziği dinliyorsunuz diye sorduklarında çoğunlukla kendi doğallımızı ortaya çıkarmak için bir kalıptan çok her kesimi anlama gibi bir cevabı veriyorum. Ancak bu şekilde müzik ve sanatı anlamakla ancak özgün kendi özgünlüğümüzü yaratabiliriz. Çünkü bizim birilerine benzeme gibi bir derdimiz yok.

‘GERİLLA SANATIN KAYNAĞINDAKİ DOĞASAL MEKANI OLUŞTURUYOR’

Müziğin gerçek anlamı üzerinde yoğunlaştığımızda onun kaynağında bir maneviyat olduğunu görüyoruz. Maneviyattan yoksun ve ilham alınmayan yerden ne sanat nede müzik yapılamaz. Toprak ve dağ sevgisini hissedenler ancak özgürlük arayan bir halkın yürüyüşünden ilham alabilir, sanatın yaratıcılığı ile öncülük edebilir. Bu ilham sanatı ve müziğin kaynağını oluşturuyor. Bu kaynak ile buluşma ne kadar güçlü olursa o denli güçlü eserler ortaya çıkabiliyor. Günlük yaşamımızda bu kaynak sanatı her yönü ile ortaya çıkarma argümanlarını sunuyor. Doğru bir şekilde sanat ortaya çıkarmak için doğru bir bağ sağlamak gerekiyor. Sistem içinde yaşanarak ne sisteme alternatif olunabilinir, nede özgürlük arayan halkın sesi olabilir. Eğer sanatçı toplumun dili ise onu doğru şekilde ifadelendirmek gibi bir sorumluluğu da vardır. Yaratıcılıktan uzak, kuru veya taklide varan sanatsal ürünlerin hiçbir halkımızın nezdinde bir maddi değeri olmadığı gibi, sanatsal bir yanı da yoktur. Dağda bu zemini güçlendirmeye ve özgür sanatın oluşması için mücadele ediyoruz. 

‘GENÇLİK POTANSİYELİNİ DOĞRU ZEMİNLERDE DEĞERLENDİRMELİ’

Gençliğin taşıdığı potansiyel, enerjisinden dolayı herkes üzerinde hesaplar yapar. Bu özelliklerini ile gençlik kendi geleceğini özgür kurma gibi bir sorumluluğu vardır. Arayışlarında kesinlikle sistemin yanlarına kanmamaları gerekir. Sunmaya çalışıyormuş gibi gösterilen tüm yollar sistem kendisine kul köle yaratmanın araçlarıdır. Bundan dolayı arayışları doğru zeminlerde doğru yerde yürütmeleri gerekir. Orta doğunun yeniden düzenlendiği bir süreçte gençlik sanatta, edebiyatta da özgürlük ölçülerini doğru belirleyerek hareket etmelidir. Ahlak ve temizliğin olduğu doğal yaşam bunun temeli ölçüsü olmalıdır. Gerilla bu anlamı ile Kürt gençliğine fazlası ile imkân sunuyor. Özgür ülke, özgür önderlik olmadan hiçbir yaşam arayışının geleceği de olamaz. Bunu özellikle gençlik iyi görmeli, geleceğini bu arayış üzerinde inşa etmelidir.”