'O iklimde kalırdı acılar'
“Ölü ve de Diri” (Mirî û jî Sax)'nin yönetmeni Murat Kocaman, "Newala Qesaba'da yaşananları belgeselle kayıt altına almak istedik" dedi.
“Ölü ve de Diri” (Mirî û jî Sax)'nin yönetmeni Murat Kocaman, "Newala Qesaba'da yaşananları belgeselle kayıt altına almak istedik" dedi.
“Ölü ve de Diri” (Mirî û jî Sax) Kürtlerin hafızasında çok derin yaralar açan Newala Qesaba trajedisini beyaz perdeye taşıyor. 1984 - 1989 arası Jitem’in katlettiği ya da yaşamını yitiren gerillaların konulduğu bir toplu mezar olan Newala Qesaba, aynı zamanda büyük bir trajedinin sembolü. Çöplüğe atılan ve köpeklerin parçaladığı cenazeler... Faili bilinen meçhullerle anılan 90’lar döneminin habercisi. 1988’de bir çatışmada amcasını yitiren Murat Kocaman, kendisi ve ailesi de Newala Qesaba olayını yaşayanlardan. Yaşananları belgeselle kayıt altına almak isteyen Kocaman, arkadaşları Osman Şişman, Bilge Demirtaş, Can Gündüz, Alper Elitok’un olduğu bir ekiple “Ölü ve de Diri”yi çekti. Belgesel, 14 Mart’ta Amed Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda 13.30’da gösterilecek. Yönetmenlerden Murat Kocaman ve Osman Şişman ile belgeselini Özgür Gündem Gazetesi’ne anlattı. Ailelerin acısını anlatmak için böyle bir projeyi gerçekleştirme fikrini geliştirdiğini ifade eden Kocaman, belgeselin ileride yaşanacak yüzleşme süreçlerine de katkısı olacağı fikrinde.
Newala Qesaba, Kürtlerin hafızasında derin bir yarayı sembolize ediyor. Belgesel fikri nasıl ortaya çıktı?
M. K: Amcam Kasım Kocaman’ı 11 Temmuz 1988’de bir çatışmada yitirmiştik. PKK gerillasıydı. Onu tüm bir aile ve sevenleriyle sonsuzluğa uğurlamak isterdik. Yıllardır beraber hüznüne şahit ve ortak olduğumuz babaannem Şükürnas Ana’nın ve daha nicelerinin oğullarının, kızlarının mezarına, kemiklerini bile olsa koklamaya olan hasretliğini anlatmakla başlamak istedim. Ama bu en temel hak elimizden alınmıştı. Bizim ve bizim gibi tahmini en az yüz kadar ailenin yarasını anlatmaya karar verdim. Sadece ajitasyon ile yetinen film yapmak istemedik. Bir de bu acılar yaşanırken bu coğrafyadaki kardeş halkların bakış açısını yansıtmadan, film yüzleşmeye hizmet etmeyecekti.
O.Ş: Zulmü ve zulme karşı mücadeleyi yerel bir mevzu olarak değil, enternasyonal bir durum olarak değerlendirmek, derdin sadece olduğu yerde kalmayacağını, her yana sirayet edebileceğini; dolayısıyla bununla mücadelenin de her yerden insanların katkısıyla inşa edilmesi gerektiğini görmek önemli geliyor bana.
Katledilenlerden birinin yakını Newala Qesaba’nın acısı daha büyük diyor. Kürtlerin tahayyülünde Newala Qesaba’nın anlamı nedir?
M.K: Bu soruyu bir mağdur yakını olarak cevaplayayım. Filmin montajı ve çeviriler ile uğraştığımız bir dönemde akşamüstü haberleri izliyordum. Kobanê’de IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybeden bir gencin cenazesi Kars’a götürülüyordu. Önde cenaze ve arkada binlerce araçlık bir konvoy. O güzel genç ve ailesi adına bu acı günde yalnız olmadıkları için sevindim. Lakin Newala Qesaba’yı yaşayan biz ve bizim gibi aileler adına derin bir hüzün kapladı içimi. Cenazemize yapılan saygısızlık bir yana korkutulduk, ölümle tehdit edildik, cenazemizi istedik diye ve maalesef çok yalnızdık. Halk artık gençlerini sahiplenebiliyor. Kardeş bile kardeşini sahiplenmeye korkuyordu o karanlık günlerde devletin baskısından. Tarifi yok bu acının...
O. Ş: Memleketimiz dezenformasyon ve zulmün örtülmesi ile malul. Newala Qesaba ve benzeri vakaların açığa çıkması; hukuki süreçlerin mağdurların talepleri doğrultusunda işlemesi sadece bu mağduriyeti teselli etmekle kalmaz, geleceğin de zulümden münezzeh olmasına katkıda bulunur.
Newala Qesaba’yı hangi tema üzerinden anlattınız?
M. K: Belgeseli bir yüzleşme olarak görüyoruz. Tek temamız gerçeklerin yalın çarpıcılığı ve toplumsal yüzleşme. Bir müdahalemiz olmadığı gibi ailelere bir yönlendirmemiz de olmadı. Amcam Kasım Kocaman ve yoldaşları benim gözümde kahraman, bazılarının gözünde de terörist olabilir. Ama biz beş kişilik ekip olarak bu iki yargıdan da uzak durarak sadece usulüne uygun gömülme temasına odaklandık. Çünkü bu dinen, hukuken ve en önemlisi de vicdanen en temel haktır, alınamaz.
O.Ş: Belgeselin odağında temel bir insan hakkı ihlali var. Kürt siyasetiyle az yahut çok temas etmiş ekibiz, ama mevzumuz büyük siyasi laflar değil. Ortak duygular yaratabilecek biçimde bir araya getirmeye çalıştık elimizdeki malzemeyi: Ölülerimizin usulünce gömülmesi fikri, hangi siyasetten olursa olsun herkesin talep edebileceği bir şey olarak göründü bize.
Bugün ailelerin istekleri nedir?
M.K: Artık ne biz ağlayalım ve ne de diğer analar ağlasın, her ölüm yüreğimizde bir sızı, ateş bizim evimize düşmese bile diyorlar. En temelde bir tane bile olsa sevdiklerinin kemikleri, bir mezar taşı, bir daha yaşanmasın bu yaşananlar diye bir anıt ve içten bir özür.
Birçok kişiye görüştünüz; yapılan konuşmalarda ne gibi yeni bulgular ortaya çıktı?
M.K: En çarpıcı bulgu bütün yaşanan acıya rağmen ailelerin kin, nefret, öfkeden uzak ve sadece kendi acıları ile yüzleşme çabası. Sevdikleri usulüne uygun gömülmeden huzur bulmuyorlar çünkü.
Çöpün altında bırakılan ve köpeklerin parçaladığı cenazeler bu olgunun yarattığı trajedi nasıl bir duygu yarattı ailelerde.
M. K: Bu bir travma hali, tüm bölge halkının yaşadığı bir travma sadece ailelerin değil. Özellikle bu ülkenin batısındaki diğer halkların da bu yüzleşmeye omuz vermesi ile bu travmayı atlatabiliriz.
O dönemde yaşananların arşivlenmesi açısından belgesel önemli bir yerde duruyor. Dönemi kayıt altına alıyor. Belgeselin bu işlevine ilişkin neler söylersininiz?
M.K: Bizce de elimizdeki görüntüler tanıklıklar açısından çok değerli. Kayıtlar yaşanılanların belgelenmesi adına çok büyük bir önem arz ediyor.
O.Ş: Ekip olarak, nasıl örgütleyeceğimizi henüz bilmesek de şöyle bir hayalimiz var: Elimizdeki ham görüntüleri oluşabilecek yahut zaten bir yerlerde var olan arşivin, bir vicdan ve yüzleşme arşivinin parçası olarak teslim etmek, bundan sonra yapılacak benzer belgeleme çalışmalarıyla da desteklenip genişlemesini sağlamak.
AGÎT’İN AİLESİ DE BELGESELDE
M.K: Egîd halkımızın sahiplendiği sembol bir figür. Elbette kendi cenazesine ve ailesine yapılanlar çok daha travmatik. Onun ve ailesinin hikayesi katılmadan bir Newala Qesaba belgeseli düşünülemezdi.
Çoğumuz Newala Kasaba olayını Grup Kızılırmak’ın Newala Qasaba şarkısından öğrendik. Belgeselde İlkay Akkaya ile şarkının çıkış hikayesi de yer alıyor. Şarkının Newala Kasaba duyurulması anlamında önemi ne oldu?
M.K: Elbette olayı duyar duymaz yüreği yanan ve mağdur ailelerin deyimiyle acının yaşanmasına, ağıt yakılmasına izin bile verilmeyen bir dönemde tüm Kürt kadınlarının yerine ağıt yakan, insanlığın vicdanının sesi olan insan İlkay Akkaya da olmadan olmazdı bu belgesel. Newala Qesaba deyince akla ilk gelen kişilerden biri de olayın ortaya çıkmasını sağlayan gazeteci sevgili Günay Aslan’dır. Bu iki insan Kürt halkı ve mağdur ailelerinin yanında olarak taraflarını seçtiler. Bunun bedelini de fazlasıyla ödediler. Bugün bu belgesel yoluyla biz mağdur aileleri ve Kürt halkıyla dayanışmalarını sürdürdüler.
Newala Qesaba trajedisini sinemaya taşıyan ‘Mirî û Jî Sax’ın yönetmenlerinden Kocaman, belgeselle hem ailelerin acısını anlatmak hem de ileride yaşanacak yüzleşme süreçlerine katkı sunmak istediklerini söyledi.
HALKLARIN BARIŞMASI DAHA ÖNEMLİ
Bir annenin sözü vardı: “Barış her şeyden iyidir diyor. Gelsinler masaya ellerini birleştirsinler. Oldu bitti” diye. Bugün katledilenlerin aileleri nasıl bakıyor barışa, belgeseli çekerken gözlemleriniz neler oldu?
M. K: Aileler herkesten çok istiyor barışı tüm acılarına rağmen. Bu konuda gördüğüm en samimi insanlar. Newala Qesaba’yı da yüzleşmek ve barışmak için bir şans olarak görüyorlar. Bir şans ve bir samimiyet testi olarak görüyorlar.
O. Ş: Halkların barışma süreci, siyasi ve askeri bir barıştan daha kıymetli, fakat uzun ve meşakkatli bir süreçmiş gibi geliyor bize. Buna bir an evvel başlamak gerek. Başlamak için iyi bir nokta da orada olan bitenin ülkenin berisinde yaşayanlara da duyurulması, ortak bir hafıza ve yüzleşme ortamının tesis edilmesi. “Ölü ve de Diri” bu uzun sürecin küçük bir parçası olabilirse görevini yerine getirdiğine inanabiliriz.
ŞİMDİNİN GENÇLERİ DAHA ÖFKELİ
Olayların yaşandığı dönemde çocuktun. Hep 90’lar dönemini yaşayan kuşağın daha öfkeli olduğu barış konusunda daha isteksiz olduğu yorumları yapılıyor. Sen de o dönemi çocuk yaşayan biri olarak neler söyleyebilirsin?
M.K: 1981 doğumluyum. Aslında ben ve benim gibi 80’lerin başında doğan kuşak 90’larda doğan kuşağa göre çok daha barışçıl, barışı konuşmaya yakın. Belki bizler barışı konuşabilecek son kuşağız. Özellikle 90’larda doğup o yıllarda çocuk olan ve şimdilerin gençleri olan insanlar çok daha öfkeliler çünkü büyük bir şiddetin ortasında çocuk oldular. Muhakkak ki yüreklerinde çok fazla öfke, yara bırakmıştır. Bu yaralar sarılmalı. Dolayısıyla 90’larda kaçırılan barış umudu bu sefer kaybedilmemeli.
NEWALA QESABA’DA NE OLMUŞTU?
Newala Qesaba (Kasaplar Deresi) 1984’ten 80’lerin sonlarına kadar JİTEM’in ölüm timlerince kurşuna dizilen, işkenceyle katledilen ya da çatışmalarda yaşamını yitiren gerillaların konulduğu toplu mezar olarak biliniyor. 80’lerin sonlarına kadar belediye ve askeriye tarafında çöplük olarak kullanılan derede çok sayıda cenazenin olduğu tespit edildi. İHD’nin, 1989 yılında ulaştığı isim listesinde 98 kişinin ismi bulunuyor. Gabar Dağları’nda 28 Mart 1986’da çıkan çatışmada yaşamını yitiren PKK’nin öncü komutanlarından Egît (Mahsum Korkmaz) ve yoldaşlarının cenazelerinin de Newala Qesaba’da olduğu belirtiliyor.