Sovyetler'de yaşayan ve yaşanan her şeyin müziği vardı
Sovyetler'de yaşayan ve yaşanan her şeyin müziği vardı
Sovyetler'de yaşayan ve yaşanan her şeyin müziği vardı
Sovyetler üzerine araştırma ve incelemelerini politik çerçeve ile sınırlı tutmayan, siyasetçi-yazar Kemal Okuyan, dönemde müziğin işlevini de önemsiyor. Sovyetler'i "çoksesliliğin hakim olduğu dönem" olarak tarif eden Okuyan'a göre; Sovyetler'deki müzik deneyimi, çoksesli sanat müziğinin mutlu bir azınlık tarafından dinlendiği, popüler ve ucuz müziğin halka hitap ettiği kapitalist örneklerden farklıydı.
Dönem boyunca ön plana çıkan müzisyen ve benimsedikleri türleri, Sovyet yöneticilerinin sanata ilgisi ve müziğin beslendiği kaynakları siyasetçi-yazar Kemal Okuyan'la konuştuk...
Sovyetler'de, etkisini henüz koruyan müzisyenler kimlerdi? Sanıyorum, isimlerle birlikte tercih ettikleri türleri de anımsamak gerekiyor...
74 yıllık bir dönemden söz ediyoruz. Dolayısıyla bütün bu yılları kapsayan bir yanıt vermek oldukça güç. Ancak Sovyet tarihinin bütününde "klasik müzik" geleneği her zaman en fazla öne çıkan, en fazla değer verilen ve zaman içinde en fazla ilgi çeken müzik türü oldu. Burada klasik müziği en geniş anlamıyla kullanıyorum elbette. Klasik müzik, diğer müzik türlerini de etkiledi, onları daha çağdaş daha ileri formlara taşıdı. Deyim yerindeyse, türler arasındaki mesafeyi daraltmaya çalıştılar. Çokseslilik önem kazandı ama bir saplantıya dönüşmedi. Ancak teksesli müzikten de daha fazla keyif alabilmek için toplumun çoksesli müziğe yatkınlaşması gerekiyordu, Sovyetler Birliği'nde bunu başardılar. Sonuçta bana göre Sovyetler Birliği'nde müzik dört ana kolda toplandı. Bunlardan ilki klasik müzikti. İkinci olarak, halk müziği ya da halkların müziği diyebileceğimiz çok zengin bir damardan söz edebiliriz. Devrimden sonra halk müziğinin geri, hatta çürütücü yönlerini törpülemek için çok uğraşıldı ve çağdaş kalıplarla geleneksel müzik arasında sağlam köprüler kuruldu. Üçüncüsü aslında ayrı bir başlıkta toplanması riskli olan ama Sovyet kültüründe büyük yeri olan "Sovyet şarkı" geleneğidir. Klasik müzik ve halk müziğinden yararlanan, konusunu Sovyet yaşamından, yeni bir toplumun kuruluşundan alan bu tür, müziğin toplumsal yaşamın bir parçası haline gelmesine hizmet etti. Dördüncü kol ise ticari, hafif müziktir. Devrim yılı 1917'den Sovyetler Birliği'nin ortadan kalktığı 1991 yılına kadar ticari, ucuz müzik hiç ortadan kalkmadı. Zaman zaman baskılandı, zaman zaman etkili kampanyaların hedefi oldu ancak hep kendini hissettirdi. 1970'lerin ortalarından itibaren daha fazla yer işgal etmeye başladı, Sovyet kültür yaşamında.
Önemli müzisyenlere gelince… Önce batıda da kabul görmüş iki besteciden söz etmek gerekir. Dimitriy Şostakoviç ve Sergey Prokofiyev… Her ikisi de hemen her türde eser vermişlerdir ama 20. yüzyılın en önemli senfoni yazıcıları listesinin tepesinde dururlar. Üslupları çok farklı olsa da… Bunlara ek olarak Kafkaslardan iki besteciyi, Aram Haçaturyan ve Kara Karayev'i, Dimitriy Kabalyevski ve Georgiy Sviridov'u Sovyetlerin kalburüstü klasik bestecileri arasında saymadan yapamayız. Bunlara büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum.
Sovyetler Birliği'nde halk müziğinin gelişimi akademik bir uğraşa konu oldu ve bazı müzik topluluklarının büyük çabaları ile hayata geçti. Bunlar arasında Pyatnitskiy Şarkı ve Dans Topluluğu'nu özellikle saymak gerekiyor. Türünün ilk ve en etkili örneklerindendir.
Sovyet şarkıları ise, her biri klasik eser de bestelemiş olan çok sayıda besteci ile yetkin icracıların yan yana gelişinin ürünü oldu. Devrimden hemen sonra Dimitriy, Daniyel ve Samuel Pokrass kardeşler, savaş yıllarında Matvey Blanter ve savaş sonrasında Vasiliy Solovyev Sedoy, daha yakın tarihlerde ise Venyamin Basner ilk sayabileceğim besteciler.
Dönem boyunca, müziğin konusunu neler oluşturuyordu? Örneğin, sıklıkla kimler yada neler için müzik bestelenirdi?
Sovyetler Birliği'nde yeni bir toplumun kuruluşunda kim ön plana çıkıyorsa, müzik o kesime hitap etti, onlar için yazıldı. Devrimden hemen sonra, iç savaş ve yabancı müdahale sırasında askerler… Hemen ardından Sovyet sisteminin gerçek sahibi olan işçiler… Kolektif çiftliklerde örgütlenen köylüler… İkinci Dünya Savaşı'nda yine askerler… Burada esas olan, Sovyet toplumunun müzikle birlikte üretmesi, yaratması ve mücadele etmesiydi. Hemen her fabrikada korolar oluşturuldu, kurslar açıldı. Öyle bir hale geldi ki, Sovyetler Birliği'nde belli bir aşamadan sonra bir müzik aletini iyi-kötü çalamayan tek bir kişi kalmadı. Bir de çocuklar elbette… Sovyetler Birliği'nde çocuklar için inanılmaz sayıda şarkı bestelendi. Klasik besteciler de konulu, temalı besteye yöneldiler. Bu zaman zaman gerilim kaynağı oluyordu belki ama sanatın toplumsal yaşamın bir parçası olduğu tezinden hareket edilen bir ülkede tersi mümkün değildi.
Popüler kültürden; müziğin kapitalist dünyadaki üretim-tüketiminden ayrılan hangi özelliklerinden söz edilebilir; Sovyetler'deki bu serüven için?
En başta, müziğe "elitist" yaklaşımın sona erdiğini söyleyebilirim. Çoksesli sanat müziğinin mutlu bir azınlık tarafından dinlendiği, popüler ve ucuz müziğin halka hitap ettiği kapitalist örneklerden çok farklıydı, Sovyet deneyi. "Cahil halk"ın anlamayacağı iddia edilen klasik müziğin icra edildiği salonlar 1920'lerin ortalarından itibaren fabrika işçileriyle, Kızıl Ordu askerleriyle dolup taşmaya başladı. Yalnızca tüketmeyen, müzik üreten, müziği toplumsal yaşamın bir parçası olarak değerlendiren bir ülkede insanların kulağı hızla gelişti, daha karmaşık formları algılar hale geldi. Konserler neredeyse bedavaydı, plaklar batılı ülkelerle kıyaslanmayacak kadar ucuzdu.
Sadece sosyalist, Sovyet yanlısı müzisyenlerden bahsetmek mümkün değil gibi. Bunların dışında kimler kalıyor ve olumsuz, belki de olumlu, etkileri ne düzeye varıyordu?
Sovyetler Birliği'nde devrimden sonra, müzik alanında büyük bir kriz yaşandı. Devrimci müzisyen neredeyse hiç yoktu. Konservatuarlar burjuva hocaların elindeydi, buna bir şey yapılamıyordu. Bir de devrimci müziğin klasik gelenekten tamamen kopması gerektiğini ileri sürenler yüzünden geçmişin mirasını reddetme eğilimi de ortaya çıkmıştı. Aydınlanma Komiseri Lunaçarskiy, büyük bir ustalıkla yenilikçilerle gelenekçilerden aynı anda yararlanmayı ve bu arada yeni tipte Sovyet müzisyenlerinin yetişmesi için gerekli koşulları yaratmayı becerdi. Ancak Sovyet müzik ailesinin her ferdi komünist, hatta ilerici değildi. Sovyet düzeni müzisyenlere büyük olanaklar sağladı ve onları yönlendirdi. Zaman zaman da onlara müdahale etti. Dolayısıyla Sovyet düzenine karşı olan bazı sanatçılar, duruma ayak uydurdular. Bunların bir bölümü Stalin sonrasında, bir bölümü ise Sovyetler yıkıldıktan sonra "biz eskiden özgür değildik" dediler. Ancak ne hikmetse, özgür olduklarını ilan ettikleri dönemlerde dişe dokunur hiçbir şey üretmediler. Bütün bunlar, sanatçının uzaydan gelmediğini, toplumsal yaşamın bir parçası, uzantısı olduğunu ve onun yaratıcılığını koşulların belirlediğini gösteriyor.
Müziğin yanı sıra, Sovyetler'de hangi sanat çalışmalarına ağırlık veriliyordu?
Lenin geleceğin sanatını sinema olarak görürdü. Stalin ise daha çok edebiyata yönelmişti. Bu iki sanat dalına ciddi kaynaklar ayrıldı. Müziğin önemi daha sonra fark edildi. Çünkü müzik her yerde, her koşulda yapılabiliyordu. Tiyatro, resim, heykel, bale ve fotoğrafçılık da elbette ihmal edilmedi. Burada en önemli ilkelerden biri değişik kulvarlar arasındaki işbirliğiydi. Sovyetler Birliği'nin en önemli müzisyenleri sinema filmleri, tiyatro oyunları için beste yaptılar, isim sahibi şairlerle birlikte opera ve şarkılar hazırladılar.
"Sanatın sadece sanat olamayacağı" kabulünün, dönemin çalışmalarıyla biraz daha netliğe kavuştuğu söylenebilir mi?
Sovyetler Birliği bunu bir devlet politikası haline getirdi, bu açıdan evet! Ancak, sanatın toplumsal işlevi, çok eski çağlardan beri vurgulandı. Modern sınıf mücadelelerinin geliştiği dönemlerde ise birçok sanatçı bu bilinçle üretti. Burjuva devimleri çağının başat edebiyatçıları, bestecileri eserlerini bu bilinçle yarattılar. Zaten bu nedenle Sovyetler Birliği burjuva sanatçılarının bir bölümünü "sanatın zirvesi"ne yakıştırdı. Örneğin Beethoven'ın 20. yüzyılda bu kadar popüler olmasının bir nedeni, Sovyetler Birliği'nin bu besteciyi milyonlarca insana tanıtması ve onun devrimci değerlerinin arkasında durmasıdır.
Cinsel aşkın, kadın-erkek ilişkilerinin günümüzdeki kof; örneğin arabesk türünün 'kör aşk' vurgularıyla işlendiği oluyor muydu?
Sovyetler Birliği'nde konusunu gündelik yaşamdan alan müzik eserleri aşkı bir tema olarak elbette kullandı. Ancak bunun bayağılaştığı örneklere karşı ciddi mücadele verildi. Özellikle devrimden hemen sonra, emekçilerin gittiği eğlence yerlerinde "ucuz müziğe" karşı kampanyalar düzenlendi, bazı müzik türleri ve şarkılar yasaklandı. Rahatlıkla şunu söyleyebilirim, Sovyetler Birliği'nde insanlar arası ilişkileri hastalıklı boyuta taşıyan hiçbir şarkı ile karşılaşmadım. Kadın-erkek ilişkileri ve de insanlar arasındaki dostluk ilişkileri insanı yücelten, geliştiren, doğallaştıran biçimlerde yansıtıldı. En önemlisi, Sovyet müziği, hem klasik hem de popüler müzik alanında her zaman mizahla iç içeydi. Ölüme güzelleme hiç yapılmadı, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan trajediler sırasında bile yaşama ve mücadele azmi öne çıktı. Sovyetler Birliği'nde cenazelerde bile insanı ayağa kaldıran ezgiler seslendirildi. Gagarin uzaya çıktı, onlarca beste yapıldı, yeni bir tren hattı inşa edildi hemen besteleri geldi, yeni bir baraj, yeni bir santral bestecilere ilham verdi. Sovyetler Birliği'nde yaşayan ve yaşanan her şeyin müziği vardı. Hem de birinci sınıf.
Savaş sırasında bestelenen müzikler için tespitleriniz neler?
İkinci Dünya Savaşı'nın Sovyet toplumu için ne anlama geldiği ortada. 25 milyon civarı ölü. Yakılan, yıkılan köyler, kentler… On milyonlarca sakat… Ve faşizme karşı topyekun girişilen bir savaş. Bu savaşta Sovyet insanına şarkılar da eşlik etti. Daha sonrasında savaş yıllarıyla ilgili bestelenen şarkıları bunlara eklediğimizde, devasa bir külliyat çıkıyor ortaya. Bunlar içinde olağanüstü güzel ezgiler var. Çünkü gerçekler, gerçek bir mücadelenin içinden çıkmışlar. Onca yıl geçti, Rusya'da hâlâ bu şarkılar söyleniyor. Zaman zaman çok kötü seslendiriliyorlar ama Rus halkı vazgeçmiyor onlardan. Klasik bestecilerin de savaş yıllarında ya da savaşa dair besteledikleri eserler ölümsüzleşti. Elbette en çok bilineni Şostakoviç'in Leningrad Savunması sırasında bestelediği 7. Senfonisi.
Sovyet yöneticileri müzikle ilgilenme 'fırsatı' buluyor muydu?
Devrimden önce, gizli yapılan MK toplantılarından önce bazı MK üyelerinin piyano çaldıklarını biliyoruz anılardan. Çok gelişkin bir aydın damarını temsil ediyor, Bolşevikler. Okuyan, dinleyen, izleyen devrimcilerdi onlar. Devrimden sonra da mümkün olduğunca sanatla ilgilerini sürdürdüler. Lenin her şeyle ilgiliydi, Beethoven'a özellikle hayrandı. Lunaçarskiy bana göre eşsiz birikime sahip bir Marksistti. Trotski ve Buharin'in sanatla ilgisini bilmeyen yok. Stalin çok okuyan ve dinleyen bir liderdi. Çok sevdiği bir Gürcü şarkıcıyı plaktan dinlerken öldüğü söylenir. Ancak benim bildiğim müzikle en fazla haşır neşir olan, Sovyet Mareşallerinden efsanevi süvari komutanı Semyon Budyonniy idi. İç savaş sırasında komutasındaki Kazak süvarilerine akordeon çalan, onlarla şarkı söyleyen bir komutandı.