Üçlü: Uygarlık Sümer'le değil tarih Göbekli Tepe'yle başlıyor

Üçlü: Uygarlık Sümer'le değil tarih Göbekli Tepe'yle başlıyor

Çoban Şawak'ın sabanına takılan  oymalı bir taşı alıp müzeye götürmesi ile başlayan Xerawreşk (Göbeklitepe) tapınağının  hikayesi, 1995 yılında Alman Arkeolog Klaus Schmidt başkanlığında başlayan kazı çalışmaları ile insanlığın binlerce yıllık karanlık geçmişine ışık tutmaya başladı.   

Dünyanın ilk tapınağı olarak bilinen, 12.000 yıllık tapınağın tüm ilklerin kök hücresi olduğunu söyleyen 'Göbeklitepe  Uygarlığı' kitabının yazarı M.Sait Üçlü, tapınağın insanın evreni sorguladığı, “evren nasıl oluştu, ben kimim, nereden gelip nereye gidiyorum” sorusunu sorduğu ilk merkez olabileceğini' belirtiyor. Göbeklitepe'deki bulguların egemen tarihteki yanlışlıkları da gösterdiğini dile getiren Üçlü, "Göbekli Tepe-Xerawreşk varsa, uygarlığın gelişim tarihi de değişiyor demektir. 'Uygarlık Sümer’le başlar' belirlemesi yerini, “tarih Göbekli Tepe-Xerawreşk’le başlar' olgusuna bırakacaktır" diyor. 

Üçlü Göbeklitepe kazıları ile ortaya çıkan bulguları, insanlık tarihindeki önemi, egemen tarih anlayışının çarpıklarını ANF'ye değerlendirdi.

Göbeklitepe ne zaman kim tarafından ortaya çıkarıldı?

1963 yılında, Urfa’ya 15 km uzaklıktaki Xerawreşk köyünde oturan çiftçi Mahmut Kılınç (Şawak) tarlasını karasaban ile sürerken, sabanına oymalı bir taş takıldı. Taşı alıp müzeye götürdü. Göbeklitepe hikâyesi böyle başladı.

1995 yılında Alman Arkeolog Klaus Schmidt başkanlığında kazılar başladı. Kazılarda açığa çıkarılan buluntular buraya bir ‘ilk’ olma unvanını kazandırdı. Böylece dünyanın 12.000 yıllık en eski, en büyük ve ilk tapınağı açığa çıkmış oldu.  

Yirmi yuvarlak tapınak olduğu tahmin edilen tapınakta her dikili taş 20 ile 70 ton arasında değişiyor. Taşlar üzerinde çeşitli hayvan figürleri ve üç boyutlu resimler, tarihe ilişkin tüm ezberleri bozuyor.

ASIL İSMİ XERAWREŞK

Buranın gerçek ismine ulaşabildiniz mi?

İsim ve etimoloji hakikate ulaşmada bir ipucudur. Bu anlamda önemlidir. “Göbekli Tepe” denilen noktanın, halk arasındaki adı,  ziyarettir. Ziyaret, 500 metre yakınındaki “Xerawreşk” köyüne bağlı. Alanın genel adı köyle birlikte Xerawreşk’tir. Ziyaret-Xerawreşk; yöre halkı arasında kutsanıyor. Kazının yapıldığı tepenin ortasında bulunan dut ağacı geçmişten beri “ziyaret” olarak biliniyor.

Tarih tekerrür etmez. Ama benzerliklerle doludur. Bundan 11.600 yıl önce de aynı şekilde, insanlar buraya gelip muhtemelen inançları gereği adaklar sundular.  Dilek ve düşlerinin gerçekleşmesi için tanrılarına yalvarıp yakardılar. Sapasağlam açığa çıkarılan iki sunak taşı bunu doğruluyor. Kurban geleneğinin kök hücresi de buraya bağlanabilir.

Xerawreşk; Kürtçe bir kavram. İki ayrı kelimeden oluşuyor. Xeraw(b)(weran, xerabe); ören-virane anlamına geliyor. Reşik; Kürt dilinde hem “reş-reşik” hem de “reşayi” anlamında kullanılabilir.  Reş-Reşik; “kara-siyah” rengini ifade ediyor. Reşayi ise, jeolojik olarak sudan karaya çıkmayla ilgilidir.

Xerawreşk; “kara ören”, “kara virane”, “karadaki ören” olarak Türkçeye tercüme edilebilir.

Tapınak 2000 yıl kullanıldıktan sonra, bilinmeyen bir nedenle üstü toprakla örtülüp binlerce yıl sessizliğe ve yalnızlığa terk edilmiş, bu bile isimle diyalektik bir ilişkiyi çağrıştırıyor.

Peki Göbeklitepe ismi nereden geliyor?

Bu adı kim ne zaman ve nasıl buraya verdi doğrusu bilmiyorum. Ancak binlerce yıllık tarihi bir yerin ismini değiştirmek bilim etiğine aykırıdır. “Göbekli Tepe” adı şovenizm ve asimilasyon amaçlıdır. Kürtçe Xerawreşk adının kullanılmaması için uydurulmuş bir sözcüktür.

Tarihçiler burada açığa çıkarılanları nasıl değerlendiriyorlar?

Xerawreşk insanlığın kök hücresinin açığa çıkarılmasında ve hakikate ulaşmada dünyada benzeri olmayan gerçek bir ana kaynaktır. Birçok tarihçi, arkeolog ve bilim insanının ortak kanısı bu yönlüdür.

Kazıları başlatan Klaus Schmidt “tüm kanıtlar gösteriyor ki burası insanlığın doğduğu yer. Göbeklitepe Adem’le Havva’nın yaşadığı Cennet Bahçesindeki bir tapınaktı” diyor.

Arkeolog Schmidt’in yirmi yılı aşkın bir süredir yaptığı kazılarda açığa çıkardığı bulgular Xerawreşk’in önemini yeterince ortaya koyuyor.

EGEMEN TARİH EKSİK YANLIŞ VE YANILTICI

Prof. Ian Hodder Göbeklitepe tarihle ilgili bildiğimiz her şeyin değişmesine sebeb olacak diyor…

Evet, egemen tarih anlayışı, tarihi devletli uygarlıkla özdeşleştirdi. Uygarlık tarihini ise “ilk devlet, ilk felsefe, ilk mitoloji, ilk tarih, ilk şiir” vb. diyerek Antik Yunanla başlattı. 20. Yüzyılın başlarında Aşağı Mezopotamya’da Sümer gerçekliği gün yüzüne çıktı. Bu defa tüm ilkler buraya kaydı! Uygarlığın başlangıcı birden bire 3000 yıl geriye gitti.

Xerawreşk kazılarında ortaya çıkanlar, bütün bunların böyle olmadığını kanıtlıyor.

Resmi tarih; eksik, yanlış ve yanıltıcı mı oluyor?

Doğru! Xerawreşk’te ortaya çıkan bulgulardan hareketle şunu diyebiliriz; mevcut tarih okyanus dibinde vurgun yemiştir. Mevcut tarih şoktadır. Hatta felçlidir. Yanılgılarla yüklüdür. Hakikatle yüzleşmesi gerekir. Bunun için de ciddi bir operasyona ihtiyacı vardır.

Çünkü bilim ve tarih adına okullarda okutulan bilgilerin, ‘resmi doğruların’ önemli oranda yanlış, yangılı ve eksik olduğu açığa çıkıyor.

Bu tapınak, tarih hakkındaki resmi bilgilerimizin yanılgılı olduğu, başta arkeoloji tarihi olmak üzere bütün tarihin yeniden ele alınıp yazılması gerektiğini ortaya koyuyor.

DÜNYANIN İLK TAPINAĞI

Xerawreşk tarihin en eski tapınağıdır diyebilir miyiz?

Mevcut belge ve bulgulara göre evet, dünyanın en eski, en büyük ve ilk tapınağıdır. Göbekli Tepe-Xerawreşk, 11.600 yıllık tarihiyle, günümüzde bilinen en eski ve en büyük tapınak oluyor.

İngiltere’deki Stonehenge’den 7500 yıl, Mısır Piramitleri’nden 6000 yıl, Malta’nın Hypogeum ve Ggantija Tapınaklarından 6400 yıl, Girit Knossos sarayından ise 8300 yıl daha geriye gidiyor.

Bu açıdan sonu ve başlangıcı belirsiz karanlık lâbirentteki insanlığın ve uygarlığın tarihine yeni bir ışık tutuyor.

Toplayıcı ve avcı topluluklarının hayata kalmak için verdikleri zorlu kavga kadar doğayı da anlamaya çalıştıkları, doğaya ilişkin bir bakış açılarının ve güçlü bir inançlarının olduğu anlaşılıyor.

Sanat tarihinin de başlangıcı olarak değerlendirmek mümkündür. Özellikle dikili taşlar (T stelleri) üzerinde bulunan üç boyutlu, kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürleri, çağımızın plastik sanatlarının kök hücresi olduğunu söylemek mümkündür.

Göbekli Tepe-Xerawreşk tapınağı deyip geçmeyelim. Bu tapınak, mevcut verilere göre tüm ilklerin kök hücresi oluyor.

Bu tapınak fikri nasıl ortaya çıkmış sizce

Xerawreşk; muhtemelen bölgede yaşayan gezginci, yarı yerleşik avcı ve toplayıcı toplulukların, sadece belli zamanlarda bir araya gelip dinsel törenler düzenledikleri bir tapınak-mabettir.

Böyle olsa bile bu dev tapınak, merkezi bir inancın-dinin-felsefenin varlığına işaret ediyor. Burası toplayıcı ve avcı toplulukların ortak tapınma merkezidir.

İNSAN-EVREN İLİŞKİSİNİN SORGULANDIĞI İLK MERKEZ

Xerawreşk tapınağı, insanın evreni sorguladığı, “evren nasıl oluştu, ben kimim, nereden gelip nereye gidiyorum” sorusunu sorduğu ilk merkez olabilir.

K. Schmidt’e göre, bu tapınağı yapanlar “yeryüzünde ilk kez evren nedir, biz neden buradayız sorusunu kendilerine soran” kişilerdi.

İnsan ilk kez bu tapınakta, sistematik bir tarzda ve bilincine vararak doğayı, kendisini, evreni ve bunlar arasındaki diyalektik bağı sorgulamaya, anlamaya çalıştı.

Dinlerin ilk kök hücresidir diyebilir miyiz?

İlgili uzmanlar “burada elde edilecek yeni bulgular, arkeolojinin dini haritasını yeniden şekillendirebilir” diyorlar. Mevcut belge ve bulgular bu tapınağın, dönemin klan ve kabilelerinin ortak dinsel merkezi olabileceğini gösteriyor. Sümer Zigguratları ile İslamiyet öncesi Mekke Kâbe gerçekliği bunu doğrular niteliktedir.

Her dikili sütun, bir klan veya kabileyi temsil ediyor olabilir. Çünkü her klân ve kabilenin bir sembolü olduğu varsayılıyor. Bu sembol ya bir hayvan ya da bir bitkiydi. Dikili taş sütunlardaki farklı hayvan figürleri bu yorumla örtüşüyor. Ortaya çıkan figürler bu kabilelerin ortak inançlar etrafında bütünleştiğini gösteriyor. Bütün dikili taşların aynı tapınakta buluşması, bütün klan ve kabilelerin ortak inançsal bir paydada buluşması olarak yorumlanabilir.

12 SAYISI VE ‘T’ SEMBOLÜNÜN GİZEMİ

“D” adlı tapınağın etrafındaki, 12 “T” biçimli dikili taşlar neyi ifade ediyor?

Burada en eski tapınak olduğu belirtilen “D Tapınağı’nın etrafı “T” biçimli 12 sütun ile çevrelenmiş. “T” biçimindeki bu sütunların stilize edilmiş insan tasvirleri olabileceği tartışılıyor.  Her dairede 12 insan veya 12 kabile bir araya gelmiş sonucu çıkıyor.

Burada 12 sayısının dinler tarihindeki yeri oldukça belirgindir. Bir mitosa göre 13 Yahudi kabilesi vardır. Biri kayıp olduğu için geriye 12 kabile kalıyor. İsa’nın 12 havarisi, İslam-Alevi inancında 12 İmam olgusu vardır. Yine Sümer, Hint ve Çin astrolojisinde, gökyüzüyle bağlantılı olarak bildiğimiz  12 burç-12 takımyıldızı vardır.

Yine, “T” harfinin gizeminin dinlerle ilgili olduğu öne sürülüyor. “T”, “yani Tau, aslında tanrısal bir semboldür” Antik Mısır’daki “Ankh” işareti ile Hıristiyanlıktaki haç formunun kaynağının Göbeklitepe’deki  “T” olabileceği öne sürülüyor.

Burada bir hiyerarşiden söz etmek mümkün mü?

Yerleşik tarih bilincimizin hiyerarşi konusunda ciddi bir yanılgı içinde olduğunu düşünüyorum. “Devlet zihniyeti” değil ama bu tapınağı inşa eden bu toplayıcı ve avcı grupların dinsel-ruhani liderlerinin olabileceği savı ciddi bir varsayımdır. Neolitik toplumun, Sümer’de devlet hiyerarşisine evirilmesinde bunun payı olsa gerek.

Yine bu görkemli yapı, bize gelişkin bir taş ustalığının ve taşıyıcılığının olduğunu gösteriyor. Açığa çıkan heykeller, figürler ayrı bir sanatsal yetenek ve beceriyi gerektiriyor. Bütün bunlar, yaşam açısından bu dönemde doğal, yararlı bir hiyerarşinin olabileceğini gösteriyor.

YUKARI MEZOPOTAMYA NEOLİTİĞİN ANA YURDU

İlk uygarlıklar tapınaklarda doğdu demek mümkün mü?

Klasik geleneksel tarih öğretisine göre insanlık ilkin tarımı geliştirdi. Tarıma bağlı olarak daha sonra yerleşik yaşama geçildi.

Xerawreşk tapınağında açığa çıkan bulgular bunun böyle olmadığını kanıtlıyor.  Avcı ve toplayıcı topluluklar tarımı tanımadan önce, yerleşik ve yarı yerleşik yaşama geçtiler. M.Ö 11.000’lere tekabül eden ve arkeolojik kazılarla açığa çıkarılan, Yukarı Mezopotamya, Suriye ve İsrail/Filistin hattındaki (Bereketli hilal) kadim yerleşim alanları bunu doğruluyor.

Yukarı Mezopotamya’nın Neolitik devrimin ana yurdu ve kök hücresi olduğu netleşiyor.

Dördüncü, buzul çağının sona ermesiyle birlikte, Yukarı Mezopotamya’da toplayıcı ve avcı toplulukların yaşamı açısında, dinlerin “cennet” olarak tasvir ettiği zengin bir coğrafik yaşam alanı oluşuyor. Zengin bitki örtüsü, hayvan sürüleri ve insanın doğal yaşamı açısında elverişli koşullar biçimleniyor.

Gezginci avcı ve toplayıcı topluluklar ilk kez bu coğrafyada yerleşik ve yarı yerleşik yaşama geçiyorlar. Köyler oluşuyor. Ardında ise tarım kültürü biçimleniyor. Köyler artarak çoğalmaya büyümeye başlıyor.

Bu insanlığın yaşamında yeni tarihsel bir süreçtir. Bu bir köy ve tarım devrimiydi. Eşitliğe dayalı bu yerleşik yaşam aynı zamanda bir kadın devrimiydi. Sömürü ilişkisi, kölelik ve devlet yoktu. Hayvanları evcilleştirme, toprağı işleme, buğdayı öğütme ilk kez burada gerçekleşiyor.

Buradaki gelişmeler yerleşik ezbere dayalı düşünceleri yerle bir ediyor. 

Bütün bunlara, “ilkel” demek doğru olur mu?

Gerçekten neye, kime göre “ilkel’dir? Xerawreşk tapınağı bu “ilkel” değerlendirmesini yalanlıyor.  1,4 metre kalınlığındaki duvar, üzerinde kuş, aslan, boğa, sürüngen, tilki, kelaynak, yılan ve akrep kabartmalarının yer aldığı ve 40-60 ton ağırlığındaki “T” biçimli dikili sütunlar, heykeller ve üç boyutlu kabartmalar  “ilkel” komünal toplumun bilinen gerçekliğiyle taban tabana zıttır.

‘TARİH GÖBEKLİTEPE İLE BAŞLAR’

Peki buna ne ad vermek gerekir?

Neolitik devrim gerçekliğiyle birlikte ele alındığında bu kök hücre anlamında bir “ana nehir kültürüdür.” 19. Yüzyıla kadar insanlığın yaşamında belirleyici rol oynayan tüm kültürlere ve uygarlıklara analık-kaynaklık yapan bir kültürdür. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bunu, “ana nehir kültürü” olarak değerlendiriyor.

Eğer bildiğimiz uygarlıktan önce, Göbekli Tepe-Xerawreşk varsa, uygarlığın gelişim tarihi de değişiyor demektir. “Uygarlık Sümer’le başlar” belirlemesi yerini, “tarih Göbekli Tepe-Xerawreşk’le başlar” olgusuna bırakacaktır.

Steve Mithen, “burası insan aklının anlamakta zorlanacağı kadar olağanüstüdür” diyor. İnsan aklının “zorlanacağı kadar” olağanüstüyse, bu ancak gelişkin bir kültürün varlığıyla izah edilebilir.

Sümer'in hayvan tanrılarının kökeni Göbekli Tepe'ye mi uzanıyor?

Özgünlüklerini göz ardı etmeden, başta Yunan ve Roma olmak üzere bütün mitosların ana kaynağı, kök hücresi Sümer mitolojisidir. Sümer mitolojisinin ana kaynağı ve kök hücresi ise Yukarı Mezopotamya’nın sözlü ana tanrıçalık kültü ve sözlü mitosudur.  Yani kaynak yine ana nehir kültürüdür.

M. Sait Üçlü kimdir?

1956 yılında Urfa Hilvan’da doğdu. İlk ve Ortaokulu, Urfa’da, Liseyi Antep’te iktisat Fakültesini Ege üniversitesinde okudu. 1977’de PKK’ye katıldı. 1981’de tutuklandı.  Yargılandığı PKK davasında idam cezası aldı. Yirmi yıl zindanda kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuştu. Yayınlanmış 6 kitabı bulunuyor. BDP Siyaset Akademilerinde çalışıyor.