Baba Baran: Oğlum halkına sevdalıydı

Soykırım saldırılarına karşı direnerek ve teslimiyeti reddettiği için katledilen Azadiya Welat çalışanı 25 yaşındaki Ömer Baran’ı anlatan babası Sait Baran, oğlunun halkına sevdalı olduğunu belirtti.

Soykırım saldırılarına karşı direnerek ve teslimiyeti reddettiği için katledilen Azadiya Welat çalışanı 25 yaşındaki Ömer Baran’ı anlatan babası Sait Baran, oğlunun halkına sevdalı olduğunu belirterek, "Ömer ser verip yolundan dönmedi. Arkadaşlarıyla ölümü göze alarak direndiler. Onurlu bir şekilde yaşamını yitirdi" dedi. 

Kürdistan'da sürdürülen soykırıma karşı tarihi direnişte yer alana ve Cizre'de kaldığı binada infaz edilen Azadizya Welat Gazetesi çalışanı Ömer Baran'ı ailesi anlattı. Kürdistan'da imha ve inkar savaşının yürütüldüğü bir dönemde Baran Cizre’nin Destala köyünde 1991 yılında dünyaya gelir. Devletin saldırıları ile yakıp yıktığı köylerinden Baran henüz 4 yaşındayken ailesi ile birlikte Cizre’ye göç yollarına düşer.

9 çocuklu ailenin 2’nci çocuğu olan Baran, Cizre'de büyür.

14 Aralık tarihinde başlayan soykırım saldırıları sırasında tutuklanan abi İhsan Baran da "örgüt üyeliği" iddiası ile tutuklanır.

"İçine kapanık bir gençti" sözleriyle anlatmaya başlıyor baba Baran, henüz 25 yaşında olan oğlu Ömer'i. “Fazla konuşmayı sevmezdi, bizim yanımızda fazla konuşmazdı" diyen baba Baran, Ömer'in arkadaşları tarafından ise konuşkan, hayat dolu ve şakacı olarak bilindiğini söyledi. Ömer'in tavşan, kartal ve güvercin başta olmak üzere hayvanları çok sevdiğini paylaşana baba Baran, "Sakin ve namuslu bir gençti" dedi.

Azadiya Welat gazetesinde çalışan Ömer Baran, Cizre'de "Dışarda elinden Welat'ı düşürmeyen" olarak biliniyor. Baba Baran'a göre Ömer evde de Azadiya Welat'ı elinden düşürmez ve eve gelir gelmez gazeteyi ya da bir kitabı alarak odasına kapanır. "Ya Welat ve kitap okuyordu ya da beslediği hayvanlarıyla ilgileniyordu" diyen baba Baran, "Kardeşleriyle iyi ilişkileri vardı ve hepsini çok severdi. Onları hiç üzmezdi ve kırmazdı. Arkadaşlarına, dostlarına bağlı sözüne sadık bir insandı. Halkına ve dostlarına sevdalıydı biriydi” sözleriyle Ömer'i anlatıyor.

Soykırım saldırılarının başlamasıyla bir daha oğlunu görmez Sait Baran. Ömer telefon kullanmaktan hoşlanmadığı için ulaşmak istese de bu isteği gerçekleşmez. İnsanların hayatını belirleyen teknolojiye de uzak durur Ömer. "Fotoğraf çektirmeyi sevmezdi" diyor baba Baran, oğlunun geriye kalan tek fotoğrafını bize gösterirken. Oğlundan geriye bir de gazete dağıtımı için kullandığı motosikleti kalmış babasına Ömer'in. Oğlunun ağır başlı bir kişiliğe sahip olduğunu anlatana baba Baran, "Haber alamadığım için çok aradım. Bir gün televizyonlarda ikinci binada mahsur kaldığını öğrendim.

Oğlunun arkadaşları ve halkına bağlından bahsediyor sürekli baba Baran, Ömer'i Cizre'de tutanın arkadaşları ve halkına bağlığı olduğunu yinelerken. Ömer'in ölümü göze alarak Cizre'de kaldığını söyleyen baba Ömer, "Arkadaşları ile birlikte ölümü göze alarak Cizre’de kalmayı tercih ettiler" dedi.

Oğlunun ser verip yolundan dönmeyen bir kişiliği de olduğunu belirten baba Baran, Ömer'i şöyle anlattı: “Oğlum arkadaşını satmaz, doğru ve dürüst bir gençti. Canını verirdi ama dostunu ve arkadaşlarını satmazdı. Zaten son durum da bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Arkadaşlarından, dostlarından kopmadığı için onlarla birlikte ölümü seçti." Oğlunun katledilmesinin ardından yaşanan sürece de değinen Baran, "Cenazesini yakmışlar. Antep’te DNA eşleştirmesi sonucu teşhis edebildim. Cizre’de Yafes Mezarlığı'na defnettik. Onurlu bir şekilde yaşamını yitirdi" diye konuştu.

Baran’ın annesi Fatma Baran da oğlunun yanında olmasını ve evlenmesini istediğinden bahsediyor. Ancak onun kendi yolunu seçtiğini söylüyor. "O dostlarını ve halkını seçti. Onlarla birlikte mücadele etmeye gerekirse ölüme gitmeyi seçti" diyor anne Baran ve Ömer'i şöyle anlatıyor: "Bir gün Ömer bir kardeşi okula gitmediği için ona bir tokat atmıştı okula gitmedi diye. Ben de eve gelirken onu yolda gördüm ve çok kızmıştım. 'Neden kardeşini dövdün' dedim ve onu dövmek için orada bulduğum demir parçasını elime aldım. Demiri kaldırdım ama elimi tuttu ve 'Annem delirmiş demirle beni dövecek' diyerek gülmeye başladı. Ben artık kızamadım ve onun o davranışını hiç unutmuyorum. O beni de kardeşlerini çok seviyordu. Bizi üzmemek için her şeyi yapıyordu.”

Baran’ın dedikodu ve yalana izin vermeyen bir yapıya sahip olduğunu belirten anne Baran, bir başka anısını da şöyle aktarıyor: “Bir gün bütün kardeşlerini ve mahalledeki çocukları dama toplamıştı ve onlara demiş ki, 'Ben bu gün suyun kenarına gittim ve suyla konuştum. Doğru mu yalan mı?' diye onlara sormuş. Çocuklar da ‘doğru’ demiş ve bunun üzerine onlara demiş ki ‘görmediğiniz şeylere fazla inanmayın. Yalan söylemeyin ve yalan söyleyenleri yalanlarının arkasında durmayın.”