Dicle: Öcalan için sabrımız son noktada!

DTK Genel Kurulunda konuşan Hatip Dicle, Öcalan'a dönük tecride tepki göstererek, "Sayın Öcalan'dan haber alınıncaya kadar, giderek artan bir tempoyla meydanlarda olmayı, bu konuda sabrımızın son noktasına dayandığını göstereceğiz" dedi.

DTK Genel Kurulunda konuşan Eş Başkan Hatip Dicle, Kürt Halk Önderi Öcalan'a dönük tecride tepki göstererek, "Sayın Öcalan'dan haber alınıncaya kadar, giderek artan bir tempoyla meydanlarda olmayı, bu konuda sabrımızın son noktasına dayandığını göstereceğiz" dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Ara Dönem Genel Kurul Toplantısı, Amed'de Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu'nda başladı. Toplantının düzenlendiği salon, programın başlaması öncesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın posterlerinin yanı sıra "Öz yönetimler kadınla doğdu, kadınla yaşam bulacak", "Emê bi têkoşîna hevpar azadıya serok Apo û statuya Kurdîstanê bi dest bixin-Ortak mücadele ile Önder Apo'nun özgürlüğünü sağlayıp, Kürdistan'ı statüye kavuşturacağız'", "Şehitlerin ruhuyla direnen gençlik, önder Apo'yu ve Kürdistan'ı özgürleştirecek" yazılı Kürtçe ve Türkçe yazılı pankartlar asıldı. 

DTK Eşbaşkanları Leyla Güven ve Hatip Dicle ile Başkanlık Divanı üyelerinin yerlerini aldığı toplantıya DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, bazı HDP milletvekilleri ile DBP belediye eşbaşkanlarının yanı sıra KJA aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, DBP ve HDP'li siyasetçiler de katıldı.

Toplantı programı özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşuyla başladı.

DARBE GİRİŞİMİ

Açılış konuşmasını yapan Dicle, "Türkiye gibi Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan ve kendisini demokratik bir ülke olarak göstermeye çalışan bir ülkede darbe yapılıyorsa, bunun üzerinde durmak gerekiyor" dedi.

Dicle, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İki şeye dikkatinizi çekmek istiyorum... Birincisi, Kürt halkının darbe teşebbüsünün gerçekleştiği anda net bir tavır göstermesiydi. Çünkü biliyordu ki yapılan bütün askeri darbelerin sonu kendisine dayanıyor. İkincisi ise, darbe gecesi Türkiye toplumunun sokaklara dökülüp meşru hakkını kullanmasıydı. Yapılan darbe girişiminde tuhaftır ki Türkiye'de ilk kez halk, sokağa inip direnme hakkını ortaya koymuştur. Dileriz, aynı tavır geliştirilecek sivil darbelere karşı da olur. 

Türkiye'de darbelerin bu kadar tekrarlandığı konusunun yapısal nedenlerine dönmek isterim. Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında böyle değildi. Mustafa Kemal, Samsun'a çıktığı vakit, Erzurum, Sivas Amasya genelgelerinde de dahil 23 Nisan Meclis kuruluşundan başlayan, darbeci geleneğe karşı Gazi Meclisi denen bugünkü Meclis, Kürtleri tanıyordu. Her kimlik kendi ifadesini bu Meclis'te buluyordu. Hiçbir kimliği reddetmeyen, hatta Alevi toplumu dahil tüm inanç farklılıklarını kapsayan bir anlayış hakimdi. 1921 Anayasası bu ruh üzerine oluşturuldu. Buna uygun idari sistemler düşünülmüştü. Bir anlamda adem-i merkeziyetçi bir yaklaşım, yani özerk bir yönetim esas alınıyordu. O Meclis, Kürdistan'a özerkliği kabul eden bir Meclis'ti.

İlk darbe olarak gerçekleştirilen 1924 Anayasası yapıldı. Otoriter, tekçi bir anayasadır. Hepsinin kaynağı o zihniyet değişiminde, o demokrasiye evirilebilecek gelişmelere nokta koymaktı. Bu nokta koyulduktan sonra, artık cumhuriyette askeri darbeler ardı arkası gelmeye başladı. Arada elektronik ve post-modern darbeler gerçekleşti. Hepsinin kaynağında cumhuriyetin sarsılan temellerini yeniden inşa etmek. Bu inşa temeli de tekçi, otoriter bir sistemi inşa etme manasında gerçekleşmiştir. 

'ÇÖZÜM SÜRECİ'

Sayın Abdullah Öcalan'ın iki yıl boyunca amacı, demokratik bir cumhuriyete geçişi sağlayabilmenin hamlesini gerçekleştirmekti. 5 Nisan 2015'te Başbakan bu süreci bitirdiğinde yapılan bu darbeye zemin hazırladı. 

Öcalan şuna da dikkat çekiyordu; 'AKP'yi uyarıyorum. Bu ordu NATO'nun ordusudur, kendileri dizayn edeceklerini sanıyorlar, ama öyle değil. Göz kırpıldığı zaman Mursi'nin akıbetiyle karşı karşıya kalacaklarını bilmelidirler'. AKP ne yaptı, bir savaş başlattı, İttihat ve Terakki ile ittifak yapanlarla kol kola girdiler. Eğer bu zihniyetle devam ederlerse, Sayın Öcalan'ın öngörüleri halen geçerlidir. Bir rota tutturulamazsa, en yakında bildikleri, bugün kol kola gezdikleri kesimlerin eliyle Mursi'nin akıbetiyle karşılaşabilirler.

Kürt sorunu çözülmeden demokratik çözüm ve demokrasi gelişmez. Türkiye'yi güvenceye alacak yol, demokrasinin ve barışın yoludur. Bunların uzak olduğunu görüyoruz. Yeni bir Milliyetçi Cephe oluşturulduğunu görüyoruz. Alevileri ve Kürtleri dışladıklarını görüyoruz. Fetullahçı kesimleri tasfiye ettikten sonra Kürtlere ve demokratik çevrelere yöneleceklerini görüyoruz.

Kürdistan'da savaşı yürütenler, darbe sürecini başlatanlar son bir yılda Kürdistan'ı laboratuar halinde kullanarak, Ankara'da bir darbeyi gerçekleştirmenin hazırlığını yapıyorlardı. Kürdistan'ın dağlarını ve şehirlerini bombalayan uçaklar Amed'den kalkıp Ankara'yı da bombaladılar. Ne ekersen onu biçersin! Kürtlere bu kadar düşmanlık yaparsan, sonuç bu olur. Ama buna rağmen Kürtler bu darbeye prim vermediler. 

İMRALI TECRİDİ

Sayın Öcalan'ın 5 Nisan'dan beri bir tecrit altında olduğunu ve ailesiyle görüştürülmediğini biliyoruz. Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın hayatının tehlikede olduğu bir süreçte, sadece Adalet Bakanı'nın bilgilendirmesinden tatmin olamayız. Tekrardan bir görüşmenin başlanılması, çözüm masasına dönülmesi konusunda bir testten geçtiğinizi bilmeniz gerekiyor. Halkımızın nabzı bu temelde atıyor. Sayın Öcalan'dan haber alınıncaya kadar, giderek artan bir tempoyla meydanlarda olmayı, bu konuda sabrımızın son noktasına dayandığını göstereceğiz."

Genel Kurul, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ve DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in konuşmasıyla sürecek.