GÖRÜNTÜLÜ

Güven: İrademiz Mehmet Tunçlar'ın iradesidir; kıramazlar!

DTK Eş Başkanı Güven, Kürt siyasetçiler üzerindeki tecride değinerek, “AKP yürüttüğü psikolojik savaşla moralimizi bozup, irademizi kırmaya çalışıyor ancak başarılı olamayacak. İrademiz Mehmet Tunçlar'ın, Asiye Yükseller'in iradesidir” dedi.

div>Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven, siyasi soykırım uygulamaları, Avrupa Parlamentosu'nun kararı ve yeni anayasa sürecine ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı...

 
14 yıllık iktidarlığı süresince AKP, Kürt sorununda izlediği politikalarla ülkeyi büyük bir kaosun eşiğine getirdi. Ülkenin içindeki durumu nasıl ele alıyorsunuz?
Kürt siyasetçiler olarak, Türkiye’nin iç sorunlarını çözmemek için anti-demokratik uygulamalara başvurduğu için yavaş yavaş bir kaosa doğru sürüklendiğini sürekli dile getirmemize rağmen, AKP 14 yıldır iktidarı boyunca bütün söylediklerimize kulaklarını tıkayarak kendi yöntemleri ile ülkeyi yönetti. Fakat geçen süreç ve gelinen aşama ülkenin doğru yönetilemediğini çok net bir biçimde ortaya koydu çünkü çözülmeyen birçok sorun vardı. Türkiye çok dilli, çok dinli, çok kültürlü ve çok kimlikli kozmopolit bir ülkedir. Haliyle söz konusu kimliklerden birinin diğerinin önüne geçirilmesi insanlarda itiraza neden olur. 
Düşünün, Türkiye’deki Kürtler yıllardır kendi dilleri, kimlikleriyle özgür bir şekilde yaşamak istediklerini söyledikleri için imha ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. Kürt sorununun demokratik çözümü mümkünken geçmişten bu yana iktidara gelenler bu durumu başka gündemlerle öteleyerek geçiştirmeye çalıştı fakat Kürt sorunu öteleye öteleye bugün uluslararası bir sorun haline geldi. Peki, Türkiye’de Kürt sorunu dışında başka sorun yok mu? Evet, var; Türkiye’de emekçilerin sorunu var, gençlerin sorunu var, kadınların sorunu var, istihdam sorunu var ve bunların hepsi kuşkusuz çok önemli şeyler; ama hepsinin en temelinde Kürt sorunun çözülmemesi yer alıyor. 
Kürt sorununu 'güvenlikçi' politikalarla çözmeye çalışan AKP iktidarı sağduyuyu tamamen elden bırakıp bu soruna çözüm bulmak adı altında Kürt partilerini ve belediyelerini demokratik zeminden tasfiye etme gibi bir yönteme başvuruyor. Bu çerçevede HDP eş genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi ve belediye eş başkanlarımızı tutuklayan AKP, onlarca belediyeye de hukuksuz bir şekilde kayyum atadı. Aylardır her sabah yeni bir belediyeye kayyum atandığına dair haberlerle uyanıyor bu ülke. Yine bu çerçevede Kürt sorununun çözümünde önemli bir kişilik olan Ahmet Türk gibi bir barış elçisi 70 yaşını aşmasına rağmen tutuklanarak cezaevine gönderildi.
AKP’nin bu politikalarda ısrar etmesi, Kürt sorununu çözmekten ziyade derinleştirmeye hizmet ediyor. Elbette ki, bu sorun çözümsüz değildir. Biz Kürt siyasetçiler olarak bu çözümü defalara yetkililerle paylaştı; ama Dolmabahçe Mutabakatı’nın yok sayılması ve müzakere masasının devrilmesiyle Kürt sorununda tekrar '90’larda denenen yöntemlere dönüldü. Bu yöntemlerle sorunun çözülmeyeceği, bunların Türkiye’yi geriye götürmekten başka bir yararı olmayacağını defalarca söyledik ancak '90’larda DEP milletvekillerinin yaka paça alınmasının ardından onca yıl geçmesine rağmen bugün HDP milletvekilleri de aynı zihniyet ve yöntem kullanılarak tutuklandı. 
Kürtlerin, emekçilerin, aydınların ve demokratların üzerine yürüyerek kendini ayakta tutmaya çalışan AKP iktidarı, sonunun geleceğini bildiği için nefes almadan saldırmaya devam ediyor ancak bize göre saldırı politikaları ile yola devam etmek isteyen AKP’nin sonu çoktan geldi. 
 
Sizin de söylediğiniz gibi, AKP iktidarı aylardır yürüttüğü siyasi soykırım uygulamaları çerçevesinde yüzlerce Kürt siyasetçiyi tutuklayarak cezaevine gönderdi ve söz konusu siyasetçilerin bir kısmı şu an tecrit altında tutuluyor. Peki,  AKP bu tecrit politikası ile somut olarak neyi amaçlıyor?
Kürtlerin Türkiye’deki siyasi yaşam dahil olması ile Türkiye siyaset klasik tarzdan sıyrılıp toplumun özlem duyduğu bir hale geldi. İşte bu nedenle AKP iktidarı bir taraftan Kürt siyasetçileri rehin alırken diğer taraftan da onların mücadele arkadaşları ve halkı ile bağını koparmak amacı ile tecrit uyguluyor. Yine tek kişilik hücrelerde tutulan siyasetçiler üzerinden Kürt halkına da bir mesaj vermeye çalışılıyor. Peki, nedir bu mesaj? “Eğer siz Kürt siyasetçilerin yolundan yürürseniz, bizler sizi de tutuklanıp tecrit altına alırız!” İşte tam olarak budur. Fakat AKP iktidarının bunları yaparken unuttuğu bir şey var; başta Ahmet Türk olmak üzere Kürt siyasetçiler zaten zindandan geldiler, zindanı bilmeyen insanlar değiller! Yıllarca zindanda kalıp mücadelelerini orada da yürüttükten sonra dışarıya çıkınca da bu mücadeleyi devam ettirdiler.
AKP yürüttüğü psikolojik savaşla moralimizi bozup irademizi kırmaya çalışıyor ancak bu politikaları başarılı olamayacak. İrademiz Mehmet Tunçlar'ın, Asiye Yükseller'in iradesidir.
 
Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye ile müzakereleri durdurması Kürt sorununu nasıl etkiler?
Karar, Türkler ve Kürtler açısından son derece önemlidir. Bundan yıllar önce AB’ye katılmak isteyen Türkiye’nin AB’ye kabul edilmesi için bazı adımlar atması gerekiyordu ancak Türkiye bunların hiçbirini yerine getirmediği gibi, geçmişte daha iyi olanı da geriye götüren bir tarz izledi. Dolayısıyla bu süreci yakından izleyen AB, gelinen son aşamada OHAL ile ülkenin hukuktan uzak bir noktaya taşındığını, ülkede demokrasi ve yargı bağımsızlığı adına bir şey kalmadığını fark ederek bu tarz bir karara ihtiyaç olduğunu açıkladı. 
Biz bu kararı demokrasi adına son derece önemli bulmamıza rağmen Kürt sorununun çözümünün iç dinamiklerle hallolması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle Sayın Öcalan bu konuya vurgu yaparak, batının bu soruna dahil olmasına gerek olmadığını belirtmişti. Batılı devletler gelip gözlemci olabilirler, farklı katkılar sunabilirler ama; esasta içte bu sorunu bizim çözmemiz gerek. Onun için 'akil insanlar' dendi, onun için 'çözüm süreci'ne dahil edilebilecek çeşitli insanlardan, inisiyatiflerden söz edildi ve 'hakikatler komisyonu' önerildi.  
 
Türkiye’deki demokratik kesimler yıllardır yeni bir anayasaya duyulan ihtiyacı dillendirirken, AKP ve MHP ortaklığında yeni anayasa sürecine girildi. HDP’yi ve kısmen de CHP’yi bu sürecin dışına ittiler. Sizce bu şekilde hazırlanacak bir anayasa, halkların istemlerine cevap olur mu?
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu yıllar önce ortaya çıkmıştı çünkü Türkiye hâlâ faşist darbeci Kenan Evren’in hazırladığı bir anayasa ile yönetiliyor. Söz konusu anayasa yapılan onca değişikliğe rağmen Türkiye’nin sorunlarını çözmeyen bir niteliğe sahiptir. Dolayısıyla da halkın ihtiyaçlarının karşılanması için temsilci olarak parlamentoya giren dört partinin müzakere ederek oluşturacağı yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır.  Bu yeni anayasa ile "Türkiye Türklerindir" anlayışından sıyrılıp, "Türkiye, Türkiye halklarınındır" anlayışının benimsenmesi gerekiyor. Yine bu anayasada bütün dillere, kültürlere, inançlara ve cinslere kendini ifade etme hakkı tanıması gerekir. Ancak durum bu iken AKP ve MHP ittifak geliştirerek birlikte yeni bir anayasa hazırlamaya çalışıyor. Bu anayasa ile Türkiye halklarının özlem duyduğu bir sistem yaratılamaz! 
AKP ve MHP, anayasa’nın ilk dört maddesine dokunmadan yeni bir anayasa yapmak istiyor ancak mevcut anayasanın ilk dört maddesinde halklar yok sayılıyor. Buradan yola çıkarak yeni bir anayasa yapmak mümkün değildir. Hele HDP’nin dışında olduğu bir anayasa! HDP milyonlarca insanı temsil eden bir parti olarak oradadır. Dolayısıyla HDP bu çalışmaların dışında tutulmadan yeni bir anayasa hazırlanmalı ve bu anayasa öyle bir şey olmalı ki; herkes, "evet, bu benim anayasam" diyebilmeli.