Kayıp yakınlarının eyleminde Sur için çağrı

Yakınları devlet tarafından kaybedilen ve katledilenler bu hafta da adalet arayışlarını sürdürdü. Eylemlerde Sur'daki ablukaya tepki gösterilerek, mahsur kalan sivillerin durumuna dikkat çekildi.

AMED
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 368'incisini Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde düzenledi. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eylemde, 1994 yılında İstanbul'da polis tarafından gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Cüneyt Aydınlar'ın akıbeti soruldu.

Sur'da mahsur kalan sivillerin çıkışı engelleniyor

İHD Amed Şubesi Başkanı Raci Bilici, Sur'da mahsur kalan sivillerin durumuna dikkati çekerek, tüm çabalara rağmen devlet yetkililerinin kolaylaştırıcı bir yöntem önermediğini söyledi. Bilici, içerde bulunan sivillerin "5 sivil toplum örgütü temsilcisinde oluşan bir heyetle çıkmak istiyoruz" talebini Diyarbakır Valiliğine ilettiklerini, ancak bu talebin kabul edilmediğini söyledi. 

'Basına yönelik yasaklar doğru bilgiye erişimi engelleme çabasıdır'

İMC TV'nin ekranın karartılmasına da değinen Bilici, halkın doğru bilgiye erişimini engellemeye yönelik bir çaba olduğunu vurguladı. 

Eylemde, gözaltında kaybedilen Aydınlar'ın hikayesi okundu. Aydınlar'ın hikayesi şöyle:

"Diyarbakırlı ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 3. sınıfta okuyan Cüneyt Aydınlar, 18 Şubat 1994 tarihinde arkadaşı Kemal Göngü ile buluştuğu sırada, İstanbul Terörle Mücadele polisleri tarafından gözaltına alındı. Kendisiyle beraber 13 kişi daha gözaltına alındı. Ailenin başvurusu üzerine, Cüneyt'in gözaltında olduğu kabul edildi ve aileye 2 Mart'ta duruşmaya çıkartılacağı söylendi. Ancak Cüneyt, mahkemeye çıkarılmadı. Gözaltı süresi içersinde Cüneyt'e yer göstermeler yapıldı. 28 Şubat 1994 tarihinde Saat 19.30 sıralarında Cihangir Kadirler Yokuşu Ekmekçiler Camii Sokağı'da bulunan bir evin önüne getirildi. Yer gösterme esnasında Cüneyt'in kaçtığı, 'dur' ihtarlarına rağmen durmadığı ve kovalandığı ama yakalanmadığı şeklinde polislerce tutanak hazırlandı. Konu ile ilgili araştırmalarda bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi avukatları, Cüneyt'in en son götürüldüğü eve gitti. Ev sahibi Esmer Bardakçı, Cüneyt'in çok kötü vaziyette olduğunu, ayakta duramadığı için onu sürekli ayakta tutmaya çalıştıklarını, Cüneyt'in kendisine 'Teyze bu beni götürdükleri 25'inci ev. Ne yapmak istiyorlar anlayamadım' dediğini anlattı. Bardakçı, daha sonra polislerin eve gelip 'Çocuk elimizden kaçtı, bunu imzala' dediklerini ve bir kâğıda bir şey yazdırıp, karakolda da parmak bastırdıklarını söyledi. Mahalledeki çocuklarla görüşün avukatlar, çocukların kendilerine polisin Cüneyt'i bir inşaata götürdüğünü ve daha sonrada da silah sesleri duyduklarını söylediklerini belirtti. Olayı soruşturan DGM Savcısı Aytaç Tolay, polislerin kendisine Cüneyt'in kaçtığını ve yakalanamadığı şeklinde tutanakla bilgilendirmede bulunması üzerine, hazırlanan iddianamede Cüneyt Aydınlar'ın firari sanık olduğu belirtildi ve hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartıldı. Aradan geçen 21 yıla rağmen, ailesinin tüm girişimlerini rağmen Cüneyt Aydınlar'dan hiçbir haber alınmadı."

BATMAN

İHD Batman Şubesi ile kayıp yakınları, Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. 1990'lı yıllarda katledenlerin ve kayıp edenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, konuşan İHD Batman Şube Başkanı Mehmet Bağatır, AKP tarafından başlatılan savaşa bir an önce son verilmesini istedi. 

Bağatır'ın ardından İHD ve kayıp aileleri adına açıklama yapan İHD Şubesi üyesi avukat Devran Yıldız, 1993'te kaybettirilen İHD Elazığ Şubesi Başkanı Avukat Metin Can ve İHD üyesi doktor Hasan Kaya'yı anarak, akıbetlerini sordu. 

HAKKARİ

Hakkari'nin (Colemerg) Yüksekova (Gever) ilçesinde bulunan Sanat Sokağı'nda bir araya gelen kayıp yakınları, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için sürdürdükleri adalet arayışının 97'nci haftasında adalet talebini yineledi. İHD üyeleri, Suruç katliamında yaşamını yitiren Süleyman Aksu'nun ailesi ve HDP ve DBP yöneticileri destek verdiği eylemde, " Kayıplar bulunsun failleri yargılansın" pankartı açıldı. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eylemde, yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunuldu. 

Eylemde 1990'lı yıllarda Kürdistan'da devletin resmi kontra birimi olarak faaliyet yürüten JİTEM tarafından 22 Şubat 1994 yılında katledilen Mehmet Zeki Yılmaz'ın ailesi adına yeğeni Ömer Yılmaz konuştu. Amcasının JİTEM tarafından kaçırıldıktan sonra işkence edilerek onlarca kurşun sıkılan bedenine günler sonra ulaştıklarını söyleyen Yılmaz, faillerin yargılanması için yapılan tüm girişimlerin ise sonuçsuz kaldığını ifade etti. Amcasını katleden "faillerin" yargılanmasını isteyen Yılmaz, "Yapılan infazı, böylesine bir işkenceyi ve ölümü ülkenin her karış toprağında faili meçhul cinayetlerin fışkırdığı zamanlarda 'Yüksekova Çetesi' adı altında devletin bekasını sağlamak adına onlarca insanın vahşice öldürülmesine, kayıp edilmesine ve işkencelerden geçirmesini sağlayanlar yargılanmalıdır" dedi. 
Konuşmanın ardından yeğen Yılmaz amcası için yazdığı şiiri okudu.

İZMİR 

İHD İzmir Şubesi ve kayıp yakınları ise Konak Sümerbank önünde açıklama yaptı. Barış Anneleri Meclisi üyeleri ve STK temsilcilerin de destek verdiği eylemde, "Failler belli kayıplar nerede?" pankartı ve kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta 1994'te Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde infaz edilen Mehmet Zeki Yılmaz ve 1993 yılında gözaltına alındıktan sonar kendilerinden bir daha haber alınamayan Metin Can ve Hasan Kaya'nın hikayeleri okundu. 

Yılmaz, Can ve Kaya'nın hikayelerinin okunmasının ardından Yılmaz'ın oğlu Emrah Yılmaz babasına yazdığı mektubu okudu. Yılmaz mektubunda şu ifadeler yer verdi: "Babama' ma; zaman senden sonra da akmaya devam etti baba. Benliğimizin her hücresine yokluğunu, soluksuz bırakan özlemini işleyerek akıp durdu. Yoktun baba. Seni aradık karanlık zamanlar içinde. Gelmeyen sesini, gülüşünü, sıcaklığını aradık. Zaman akmaya, güneş her gün doğmaya devam ediyor. Yoksun baba. Hani seni şöyle sımsıkı şöyle kucaklasak, sana sarılsak, öyle ayrılsaydık bu denli acımayacaktı yüreğimiz belki. Ardından su döksek daha az üşütecekti, sensizliğin rüzgârı. Ayrılıklar vedasız olunca, acısı her gün yeni baştan başlıyor. Hiç kabuk bağlamayan, kanayıp duran bir yara oluyor özlemin. Ne çok zaman geçmiş gidişinin üzerinden."