Suriye’deki Ateşkes, Rojava ve AKP...-Seyit Evran

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP bunu kabul etmedi. Çünkü YPG ve PYD’ye ilişkin istedikleri kararı çıkaramayacaklardı. Ayrıca özellikle YPG, DAİŞ’e karşı mücadelede en güvenilen güç olarak tanımlanabilirdi.

Uzun süren görüşmeler, toplantılar, konferanslar ardından Rusya ile ABD arasında varılan anlaşma sonucunda 27 Şubatta Suriye’de ateşkes ilan edildi. Ancak ilan edilen ateşkes bazı grupları kapsamadı. Bu gruplarla işbirliği içinde olan Türkiye Başbakanı, ateşkes ilanından iki gün önce yaptığı açıklamada, ateşkesin kendilerini bağlamadığını, şaşırtıcı şeyler yapacaklarını söyledi. Davutoğlu, bu açıklamaları yaptığı sırada Afrin ve Halep çevresinde işbirliği içinde olduğu çeteler saldırılar gerçekleştiriyordu. Ateşkesin ilan edildiği gece, Türk sınırından geçen DAİŞ çeteleri Tel Abyad’a ağır bir saldırı başlattı. Bu saldırı, Türk başbakanın yaptığı tehdidin boşuna olmadığını gösterdi.

EFRİN-HALEP ÇEVRESİNE YÖNELİK SALDIRILAR

BM Suriye özel temsilcisi Staffan De Mistura, Suriye sorununu çözmek için bir plan çıkardı. 2015 yılında açıklanana plana göre, Halep’in kuzeyinden ardından da Halep çevresinde bir ateşkes sağlanacaktı. Mistura, bu plan gerçekleşirse çözüm için önemli bir adım atılmış olur dedi. 2015 yılı boyunca Halep’in Kuzeyi denilen Azaz, Afrin çevresinde böyle bir zemini yakalama çalışmaları sürdürüldü. Her ne kadar birçok belge, bilgi ve itirafla Nusra, Ehrar Şam ve DAİŞ gibi çete gruplarıyla ilişkileri açığa çıkmış olsada, bu gruplar aracılığıyla bölgeyi karıştıran, Türkiye De Mistura’nın bu hedefine ulaşması önünde engel oluşturdu. Engeli Kobanê’de DAİŞ ağır bir darbe aldığı için Halep, Afrin, İdlip dolaylarında Nusra’yı harekete geçirerek oluşturdu. O yüzden ateşkes 2016 yılına kadar sarktı. Ancak ateşkesi uygulamak için Suriye iç savaşında yer alan muhalefet ve silahlı grupların da içinde yer alacağı birçok toplantı yapıldı. Moskova, Kahire, Viyana ve en son 3.Cenevre konferansı gibi en üst düzeyde toplantılar gerçekleşti. Ancak Türkiye yönetiminin olumsuz tavrından ötürü Kürtler konferansın dışında bırakıldı. Türkiye, Nusra, DAİŞ, Ehrar Şam gibi grupların da resmen davet edilmesini dayatıyordu. Bu olmayınca konferans daha başlamadan bitti. Çünkü bu konferansta terörist gruplar listesi açıklanacaktı. Ayrıca ateşkes ilan edilecekti.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP bunu kabul etmedi. Çünkü YPG ve PYD’ye ilişkin istedikleri kararı çıkaramayacaklardı. Ayrıca özellikle YPG, DAİŞ’e karşı mücadelede en güvenilen güç olarak tanımlanabilirdi. Bundan dolayı da gerek uluslararası koalisyon güçlerinden gerekse Rusya tarafından desteklenecekti. Durum böyle olunca Türkiye durmadan Afrin ve Halep çevresini karıştırmaya, o alanda hakim olan grup Nusra ile Ehrar Şam’ı harekete geçirerek Afrin ve Halep’teki Kürt mahallelerine yönelik saldırılar başlattı. Rusya ile ABD ateşkes konusunda uzlaşmaya varınca, Türkiye, sudan bahaneler üreterek bir hafta boyunca Afrin’in en yakın köyleri ile Halep yakınlarına kadar olan alanı havan, obüs ve tanklarla vurdu. Ateşkes ilan edildiği güne kadar bu saldırılarını sürdürdü. Türkiye havan, obüs ve tanklarla bölgeyi Kilis ve Hatay’dan bombalarken Nusra ve Ehrar Şam gibi çete grupları da karadan Afrin’e bağlı köyler ile Halep’te Şêx Maqsud ve Eşrefiyê mahallelerine saldırılarını sürdürdü. Türkiye’nin ağır silahlarla işbirliği içindeki çetelere ise, karadan saldırılarını eş zamanlı bir şekilde sürdürdü. Ancak ABD-Rusya ve diğer uluslararası güçler ateşkes ilan etme kararlarından vazgeçmedi.

ATEŞKES BAŞLAMADAN ÖNCE DAVUTOĞLU ÇETELERİNE MESAJ VERDİ

27 Şubat ateşkesinin ilan edilmesinden iki gün önce Türkiye, Halep’teki çeteleri, bu kez Nusra’nın dışında olanları da harekete geçirdi. 16 çete grubu rejime karşı olan mevzilerinden çekilerek Kürt mahalleleri Şêx  Maqsud ve Eşrefiye’ye yöneldi. Bu plan doğrudan Ankara’da yapıldı. İki gün boyunca mahalleler ağır bombardımanlarla vuruldu. Bombardımanlarla birlikte karadan saldırılar devam etti. Bu saldırılar sonucunda 20’in üzerinde kadın, çocuk, yaşlıların da içinde olduğu sivil yaşamını yitirdi. 9 YPG savaşçısı yaşamını yitirdi. Ateşkesin ilan edileceği 27 Şubat’tan bir gün önce ise Türk Başbakanı Ahmet Davutoğlu başlatılacak ateşkesin kendilerini bağlamadığını ve ‘tahmin edilmeyecek şeyler yapacaklarını’ söyleyerek çetelerine mesaj verdi. Davutoğlu’nun mesajını alan çeteler Halep ve Afrin çevresinde saldırılarının dozunu arttırarak devam ettirdi.

ATEŞKES İLAN EDİLDİKTEN BİR SAAT SONRA GİRE SPİ

Ateşkesin başlayacağı 27 Şubat akşamı Nusra, Ehrar Şam ve diğer 16 grup Şêx Maqsud’a yönelik saldırılarını devam ettirdi. Ateşkesin başlayacağı saatlerde ilk önce gece 23’e doğru DAİŞ çetelerinin geçen yıl Haziran ayında temizlenen Sıluk kasabasına yönelik saldırı başlattı. Bu saldırı ile YPG ve QSD güçlerinin dikkatleri bu tarafa doğru çekilirken, asıl saldırı ise Girê Spi merkezine yapıldı. 4 koldan başlatılan bu saldırı ile şehir işgal edilmek istendi. DAİŞ çeteleri iki ayrı merkezden gelerek saldırı başlatmışlardı. Bir grup güneyden Rakka taraflarından gelirken asıl grup ise Türkiye tarafından gelmişti. Çeteler, Türkiye tarafından Mounbeth köyünden geçerek saldırı gerçekleştirmişti. Zira 24 Ekim 2015 yılından bu yana bu köydeki YPG mevzilerine şu ana kadar birçok kez ateş açılmış, YPG buradaki mevzilerini her hangi bir çatışmaya meydan vermemek için daha iç taraflara çekmişti.  Çetelerin bir kolu Mounbeth köyünden geçerek saldırı gerçekleştirirken diğer bir kolu da Serêkaniyê’nin 20 km batısında ve Sıluk kasabasına bağlı Nistil köyünden geçerek saldırıyı başlattı. Yaşanan çatışmalarda yaralanan ve hastanede tedavi altına alınan Girê Spi asayiş üyeleri Fadî Silêman Dawid ve Rakiz Mehemed Mehemed, ağır silahlarla başlatılan saldırıların daha sonra Türkiye sınırından geçerek gelen çeteler tarafından yapıldığını anlatıyorlar. Zaten Erdoğan Fil Dişi Sahillerine yapacağı ziyaret için yola çıkmadan önce yaptığı açıklamalarla bu saldırıyı doğruladı. Erdoğan, Girê Spi’nin % 70’inin DAİŞ tarafından alındığını söyleyerek saldırganların kendileri tarafından örgütlendirildiğini itiraf etti. Erdoğan bu açıklamada gerçeği değil hedefini ve beklentisini dile getirmişti. Saldırı ile kent işgal edilmek istenmişti, belki kendisine böyle bir rapor verilmişti. Ama Erdoğan konuştuğu sırada saldırttığı çetelerin cesetleri Gire Spi’de yan yana dizilmişti.

Bu arada Rusya da 100 kadar çetenin Türkiye’den geçerek bu saldırıyı gerçekleştirdiğini, saldırıya ve saldırganların geçişine ilişkin ellerinde kanıtların olduğunu açıkladı. Hatta bu konuda ABD’den açıklama beklediklerini de resmi bir şekilde açıkladı.

Gerek Halep, Afrin çevresine ve gerekse Girê Spi, Sıluk’a yönelik saldırıların bizzat Türkiye tarafından örgütlendirildiği açıktır. Erdoğan’ın Saray’ı Suriye’deki ateşkesin başarısız olmasını istiyor zaten bunu açıklamaktan geri durmuyorlar. Birçok çevre bu gerçeği görüyor. Türkiye, uluslararası güçlerin terörist kabul ettiği gruplar eliyle Suriye’deki süreci bozuyor, uluslararası savaş ve hukuk suçu işliyor. Buna karşılık uluslararası güçlerin Türkiye hakkında nasıl bir karara gidecekleri ise henüz belli değil. Ancak böyle devam etmesi durumunda sadece Suriye değil bölgenin daha büyük bir kriz, kaos ve savaş ortamına sürükleneceği açıktır. Ya Türkiye’ye dur denilerek bazı yaptırımlara gidilecek ya da oynadığı ve oynamaya devam edeceği bu olumsuz rolüne karşı sessiz kalınarak bölgenin çok büyük ve tehlikeli bir savaşa doğru sürüklenmesine seyirci kalınacak. Uluslararası güçlerin hangi yönde bir karar vereceğini şimdiden kestirmek güç. Ancak Rusya’nın tutumuna bakılırsa yakın zamanda bir karara gidileceğinin işaretleri var. Kararın hangi yönde olduğunu söylemek için henüz erkendir.