GÖRÜNTÜLÜ

Yaşamasına rağmen ‘öldü’ dediler o da Cizre yolunu tuttu!

Cizre’de birinci vahşet bodrumunda katledilen 20 yaşındaki Hacettepe Üniversitesi arkeoloji bölümü öğrencisi Güler Eroğlu’nun ailesi yaşamını yitirdiğine dair devletin 3 kez haber verdiğini ve iki kez taziye kurduklarını belirtti.

Cizre’de birinci vahşet bodrumunda katledilen 20 yaşındaki Hacettepe Üniversitesi arkeoloji bölümü öğrencisi Güler Eroğlu’nun ailesi yaşamını yitirdiğine dair devletin 3 kez haber verdiğini ve iki kez taziye kurduklarını belirtti. Amed’te Dağ Kağı Meydanı’nda binlerce kişinin gözü önünde infaz edilen Mizgin Koçyiğit’ın Güler Eroğlu olarak kendilerine teslim edildiğini kaydeden Eroğlu’nun kardeşi Erol Eroğlu, “Ablam, vahşet bodrumunda katledilene kadar bize 3 kez yas evi açtırdılar. Annem, ablamın olmayan tabuta sarıldı ve bunu ablam televizyonda görünce direkt Cizre yolunu tuttu” diye konuştu.

Batman’ın Kozluk ilçesine bağlı Erey (Dere köyü) köyünde dünyaya gelen 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Güler Eroğlu, Cizre’de birinci vahşet bodrumunda katledildi. 2 ay önce Amed’de Dağ Kapı Meydanı’nda katledilen Mizgin Koçyiğit’in cenazesi Güler Yıldız olarak ailesine teslim edildi. İnfaz edilen Güler Yıldız’ın olmadığına dair haber alan aile, yaptığı araştırma sonucu kızlarının Cizre’ye gittiğini öğrendi. Yeniden devlet yetkilileri aileyi arayarak, ‘kızınız Cizre’de öldürüldü’ haberini verdi. Tekrardan yola düşen aile, kendilerine iletilen haberin doğru olmadığını öğrendikten sonra Batman’a geri döndü. Cizre’deki birinci vahşet bodrumunda kızlarının yaralı olduğu haberini alan aile Güler Eroğlu’nun cansız bedenine ulaşabildi.

Güler Yıldız’ı anlatan kardeşi Erol Eroğlu, “Ablam evin tek kızıydı. Yaşamı kitaptı, yazıydı, eğitimdi. Ankara’da Hacettepe Üniversitesinde Arkeoloji bölümünü okuyordu. Bu yıl da İngilizce dili ve edebiyatı bölümüne hazırlanıyordu. Özgürlük tutkusunun ana nedeni okuduğu kitaplarda hakikati yaşamında açığa çıkartmış bir kişiydi. Çünkü ablam, Kürdistan’da yaşanan bu vahşete karşı duyarsız kalabilecek bir kişi değildi. Ablam belki çok gençti ama yaşanan vahşetin kabul edilemez boyutta olduğunu kavrayabiliyordu” dedi.

Devlet yetkililerin kendilerine 3 kez ölüm haberi verdiklerin ve aylardır evlerinde yasın eksik olmadığını kaydeden Eroğlu, yaşadıkları olayı şöyle anlattı: “Amed’te polisin Dağ Kapı meydanında öldürdüğü Mizgin Koçyiğit’in (Ruken) ablam Güler olduğunu bize söylediler. Biz de cenazeyi getirip Batman’da defnettik. Yasımızı tuttuk, daha sonra defnettiğimiz cenazenin ablama ait olmadığı ortaya çıktı. Meğer o dönemde de ablam da Amed’e DEM- GENÇ Kongresine katılmak için gelmişti. Ablam o sırada Ankara’ya gitmek yerine Cizre’ye gittiğini bize gönderdiği videoda dile getiriyor. Annem sarıldığı tabutta ablam Güler olduğunu sanıp ağıtlar yakıyordu. Bundan çok etkilenen ablam, bize gönderdiği videoda, kendisini tabutta yatan Mizgin Koçyiğit yerine koyarak Cizre’ye gittiğini söylüyor.

Çok kısa bir zaman sonra tekrar bize haber verdiler ve ‘kızınız Cizre’de öldü’ diye. Tekrardan ablamın yaşadığına dair bize haber geldi. En son Cizre’deki birinci vahşet bodrumda ablamın kan kaybından şehit düştüğünü duyduk ve cenazesini Urfa’dan getirdik. Özellikle Cizre’de katledilen çoğu toplumun bilge kişileri idi. Ablam ile birlikte üniversite okuyan birçok arkadaşı şehit düştü. Birinci vahşet bodrumunda şehit düşen ablam ve arkadaşlarını katletmişlerdi ama cenazeleri daha ilk gün gibi duruyordu” diye konuştu.

Güler Eroğlu’nun kuzeni Berçen Ekinci, Güler’in kan görüp bayılan yapısına rağmen Cizre’de bir ordu karşısında duruşuna halen inanamadığını dile getirdi. Güler Eroğlu’nun iki yönlü bir karaktere sahip olduğunu vurgulayan Ekinci, şunları belirtti: “Bir yandan çok narin bir yapısı vardı ama diğer yandan da haksızlığa karşı çok güçlü duran bir karakter sahibi idi. Biz akrabalar arasında bile kim haklıysa onun tarafını tutardı. Onunla son olarak İstanbul’da bir araya geldik. Şehri gezerken tarihi camilere gittik ama o, ‘ayırımcılık olmasın kiliseleri de gezelim’ dedi. Evet, haksızlığa gelmeyen bir yapıya sahipti, ama kan gördüğü aynı anda bayılırdı. Düşünüyorum Güler nasıl o görüntüsü bile korkunç olan o savaşın ortasında yerini alabildi. Şimdi de Güler’in gülen resimleri ve Cizre’deki unutulmayan bir efsanenin parçası olarak izi kaldı.”

Yazın ailece gittikleri mevsimlik işlerde bile Güler’in kitap okumayı ihmal etmediğini söyleyen Ekinci, “Güler, asla çok kıyafeti almazdı. Çevresinde ekonomik sorunu olan arkadaşlarına sürekli dağıtırdı. Bazen bize geldiğinde de; ‘Allah aşkına bu kadar kıyafet neyin nesi? Hiç kıyafeti olmayan yakınlarınıza da verin’ derdi. Bu konuda onunla aynı düşünmediğimi ve tek bir giysimi kimseye vermem derdim ona. Kitap okumayı çok seviyordu, bir de günlük yazardı. Yaz aylarında biz ailece fındık ve kaysı toplamaya giderdik, hepimiz bavulumuza giysilerimizi koyardık ama tek Güler iki parça elbise çantasına koyardı, yanında çok kitap getirirdi. Tarlada çalışmanın yanı sıra herkes farklı bir işle uğraşırdı. Ama Güler bir köşeye çekilip kitap okumayı tercih ederdi” diye konuştu.