Köylülerin topraklarına kolayca el koyacaklar
Torba yasa ile geçen maden kanun teklifi, doğa talanını artıracağı gibi köylülerin arazi ve meralarına “kamu yararı” denilerek mahkeme engeli de olmaksızın el konulacak.
Torba yasa ile geçen maden kanun teklifi, doğa talanını artıracağı gibi köylülerin arazi ve meralarına “kamu yararı” denilerek mahkeme engeli de olmaksızın el konulacak.
Enerji alanında düzenlemeler içeren kanun teklifi TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda Ekim ayının sonunda kabul edildi.
Torba yasa ile geçen Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yapılmak istenen değişikliklerin büyük bir bölümünün, enerji ve maden şirketlerine daha fazla imtiyaz ve çeşitli hak ve muafiyetler getirirken, kamunun yetkilerini ve denetim sorumluluğunu da azaltıyor.
Çevre örgütleri ve sivil toplum kuruluşları ise torba yasanın geri çekilmesi için çağrılar yapıyor. Zira Hükümet bu yasa ile doğa talanın önünü biraz daha açmayı hedefliyor. Yasayı ve madencilik alanında var olan durumu Polen Ekoloji Derneği’den Yurdagül Çelik ile konuştuk.
Torba yasa ile gelen maden kanun teklifi neler getiriyor?
Enerji ve maden sektöründeki şirketlere imtiyazlar ve muafiyetleri getiren bir torba yasasıyla karşı karşıyayız. Bu ekolojik yıkımın daha da artması demek. Zaten yıllardır, ülkemizin dağları, ovaları, ormanları, akarsuları, kıyıları ve meraları bu şirketler tarafından yağmalanıyor.
Bu son torba yasa, öncelikle maden ve enerji şirketleri yatırımları için istedikleri yerlere kolaylıkla el koyabilecek. Yani aslında bu alanların çoğunun ya orman ya da tarım alanı, mera olduğunu düşünürsek, şirketler köylülerin arazilerine meralarına el koyacak. Önceden bu el koymalar mahkeme yoluyla engellenebilirken, şimdi bu yol da kapatılmış oluyor. EPDK, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) gibi kuruluşlar ya da direkt cumhurbaşkanı emriyle acele/zorunlu el koymalar yapılabilecek. Ve bu el koymalar, “kamu yararına” sayılacak. Yani şirketin çıkarı ve kârı “kamu yararı” sayılıyor.
Yine bu torba yasa ile şirketlerin yatırımları için ihtiyaç duydukları altyapı hizmetlerini de kamu tarafından yani yerelde belediyeler, il özel idareleri vb. tarafından ücretsiz yapılması dayatılıyor. Herhangi bir yurttaşın en ufak borcu için yakasına yapışan devlet, bu maden şirketlerine ihale girişlerinde ya da diğer yatırımlarında “borcu yoktur” yazısı istemeyecek.
Torba yasa, özellikle Manisa ve Aydın’da, Çanakkale Gülpınar ve Tuzla’da doğaya ve tarım alanlarına, bölgede yaşayan halka ciddi anlamda zarar veren jeotermal enerji santral şirketlerine de yeni kolaylıklar getiriyor.
Nedir bu kolaylık?
Jeotermal alanların ihalelerinde ihale bedelinin bir yıl içerisinde taksitle alınması sağlanıyor. Bu durum, jeotermal alanların ihale sürecini hızlandıracak, jeotermal enerji santrallerinin sayılarının artmasına yol açacaktır.
Peki var olan madencilik yasası da buna yol açmıyor muydu?
Aslında kısmen, Türkiye’de madenciliğin GSMH’daki payı resmi rakamlara göre yüzde 1,5. Ama iktidar bunu yüzde 3’e çıkarmak istiyor. Yani yüzde yüz artırmak istiyor. Bu şu demek: Maden ve enerji şirketleri için tam bir kuralsızlık getirilecek demek. Memleketin her yeri maden şirketlerine peşkeş çekilecek demek.
Zaten 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Yasası ile, en iyi nitelikteki ormanlarda bile taş ocağı dahil her türlü maden arama ve işletme imkanı getirildi. Ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri, askeri yasak bölgeler ve şahsa ait özel alanlar, yani her yer madencilik faaliyetine açıldı.
Ne kadar alanda yapılıyor madencilik aramaları?
Türkiye’de ekonomik kriz derinleştikçe doğaya hücum artıyor. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), sadece temmuz ve ağustos aylarında 68 ilde toplam 766 maden arama ve işletme sahasını ihaleye çıkardı. Yani toplam 893 bin hektarlık, yani bir futbol sahasının 0,76 hektar olduğunu düşünürsek yaklaşık 900 bin futbol sahası orman alanını demek. Yine Tema Vakfı’nın temmuz ayında yayımladığı bir rapora göre Kazdağları yöresinin yüzde 79’u maden sahası yapılmış durumda. Artvin Cerattepe’den Murat Dağı'na, Ünye-Fatsa'dan Zonguldak Alaplı'ya, Antalya, İznik, Samsun ve Lapseki'ye çok sayıda ildeki orman alanları maden şirketlerin hücumuna uğramış durumda.
Madencilik faaliyeti ise ormansızlaşmanın başlıca nedenlerinden biri. Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı Orman Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre 2012-2018 yıllarını kapsayan son yedi yılda 65 bin 883 hektar orman madencilik faaliyetine açılmış. Sadece 2019 yılında 11 bin 398 hektarlık ormanlık alanda madencilik faaliyetlerine izin verildi. Türkiye'nin ormanlarının yüzde 60'ının maden araması ve işletilmesi için projelendirilmiş durumda. Son 10 yılda verilen maden arama ve işletme ruhsatı sayısı 163 bin 218. Verilen ruhsatlardan 593'ü ise 183 yabancı şirkete ait.
Var olan durum zaten vahimken son geçen kanun teklifinin sonuçları neler olur?
Halihazırda zaten şirketlerin elini kimse tutamıyor. Devlet tam tekmil bu şirketlerin emrinde. Ordu Ünye’de köylüler haftalardır meralarını, fındık bahçelerini korumak için mücadele ediyor ve devlet güvenlik güçleri köylülere gazla copla müdahale edip gözaltına alıyor. Konya’da, Bursa’da, Aydın’da, Çanakkale’de de aynı sahneler yaşandı. Zaten hukukun H’si kalmadı. Yerel mahkemeler keyfi bir şekilde kararlar alabiliyor. Hukukun yok edilmesinin ceremesini herkes çekiyor. Normal yollardan hak aramanın yolları yok edildi. Şirketler tamamen ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) yönetmeliğinin, yatırımları için kamu yararı ilkesinin aranmasının yani mahkeme yolunun kapatılmasını istiyorlar. Yapmak istedikleri de bu. Şirketler için tam bir kuralsızlık ve denetimsizlik… Bu kriz ortamında iktidarın getirmek istediği düzen bu iki ilkeye dayanıyor.