TC Devleti bugün Cerablus, Bab ve Efrîn’de işgalci güç konumundadır. 9 Ekim tarihinden bu yana Rojava Kürdistan’a yönelik vahşi bir işgal saldırısı yürütmektedir. Til Abyad ile Serêkaniyê şehirlerini işgal etmiş durumdadır. Yani Kürdistan ve Suriye topraklarını işgal etmiş bir güçtür. Kobanê’den Derik’e kadar olan alanları da işgal etmek ve buraları kendi güvenlik denetimine almak istemektedir. Bu çerçevede 17 Ekim akşamı ABD ile ve 22 Ekim akşamı da Rusya ile ulaştıkları mutabakat, yaptıkları anlaşma söz konusu işgal ve saldırıları meşrulaştırıcı niteliktedir.
TC Devleti yürüttüğü işgal saldırısında hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımamaktadır. Savaş uçağı, tank ve topu ölçüsüz bir biçimde kullanmaktadır. Çocuk ve yaşlı demeden tüm sivil insanları hedeflemekte, yaralayıp katletmektedir. Dahası kimyasal gaz gibi yasaklanmış silahları kullanmaktadır. Köyleri ve mahalleleri yakıp yıkmakta, Kürtleri yerlerinden ve yurtlarından sürmektedir. Açık bir tehcir politikası izlemekte ve Kürdistan’da demografyayı değiştirmektedir.
Bu temelde 9 Ekim tarihinden bu yana Rojava Kürdistan’a yönelik yürüttüğü işgal saldırısında yirmiden fazlası çocuk olmak üzere 235 sivil katledilmiş, altı yüzden fazlası yaralanmıştır. Kimyasal gazla yaralanmış onlarca insan vardır. BM kayıtlarına göre 176 bin insan yerinden sürülmüştür. Bu rakam, farklı örgütlerin açıklamalarına göre 300 bine kadar ulaşmaktadır. Yine yüzlerce QSD savaşçısı şehit düşmüş veya yaralanmıştır.
22 Ekim akşamı TC ile Rusya Federasyonu arasında yapılan anlaşmaya göre, Til Abyad ile Serêkaniyê’nin TC tarafından işgali kabul edilmekte, YPG-YPJ-QSD savaşçılarının Rojava Kürdistan’ı terk ederek 30 kilometre güneye çekilmesi istenmektedir. Bu durum Kürt savaşçılarının Rojava Kürdistan’dan çekilmesi anlamına gelmektedir ki, bunun da kendisiyle birlikte tüm Kürt nüfusunun Rojava Kürdistan’ı terk etmesi ve böylece Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi anlamına geleceği açıktır.
Kürt savunma güçlerinin Kürdistan’dan çekilmesine karşılık Rusya Federasyonu alanın kendisi ve Suriye güçleri tarafından denetlenmesini önermektedir. Buna karşılık bazı Avrupa Birliği devletleri de alanın uluslararası bir güç tarafından denetlenmesi önerisini getirmektedir. Bugünden itibaren TC ve Rusya tarafından QSD güçlerine 6 günlük bir çekilme süreci tanınmıştır. Her alanda kitle gösterileri olmakta, bu durum Kürtler ve insanlık tarafından protesto edilmektedir. Ortam çok karmaşık, olaylar çok hızlı ve de tehlikelidir.
Çok açık ki, daha da uzatabileceğimiz bütün bunların hepsi doğrudur. Fakat dikkat edilirse, bütün bunların hepsi de birer sonuçtur, neden değildir. Evet içinde bulunduğumuz süreçte Rojava Kürdistan’da çok ciddi ve insanlık suçu kapsamında olaylar yaşanmaktadır. Peki ama bütün bunlar niçin yaşanmaktadır? İşte bu soru herkes tarafından tam sorulmamakta ve yeterli doğru cevaplar verilmemektedir. Birçokları tarafından sadece sonuçlarla ilgilenilmekte, ancak bu sonuçları ortaya çıkartan nedenler irdelenmemektedir. Yani bu sonuçları yaratan nedenler, yani sorun ortaya doğru konulmamaktadır. Bu nedenle de ön açıcı doğru çözüm yolları bulunamamaktadır. Çünkü ancak sorunun ortaya doğru konulması çözüm yolunun önünü açar.
Örneğin ABD Başkanı Trump’a göre, ortada iki yüzyıllık bir savaş vardır ve sonu gelmeyen bu savaşın içine girmemek gerekir. Gerçi son dönemde “Her şey petrol için” diyerek gerçek amacını ortaya koymuştur, ancak yine de iki yüzyıllık savaş belirlemesini önemsemek gerekir. Peki böyle bir savaş varsa ve sonu gelmiyorsa, acaba ondan uzak durunca sonu gelebilir mi? Dahası ondan uzak durulabilir mi? Böyle bir savaş durumundan uzak durularak küresel güç olunabilir mi? Eğer uzak durmak mümkünse, o zaman ne geziliyor Kürdistan’da ve Ortadoğu’da?
Rusya’ya göre ise sorun Suriye’nin birliği ve egemenliği sorunu imiş! Peki Suriye’nin birliği ve egemenliği ne zaman ve niçin ortadan kalktı? Kimler ve nasıl bu durumu ortaya çıkardı? Suriye niçin ve nasıl, kimler tarafından parçalandı? Neden bu kadar çaba harcamanıza rağmen Suriye’nin birliği ve egemenliği sağlanmıyor? Neden ortam istikrara kavuşmuyor? Her defasında siyasi çözümden söz etmenize rağmen, neden sürekli yeni savaş durumları ortaya çıkıyor?
Avrupa Birliği’ne göre ise sorun mali destek, insan haklarını ihlal, en ileri durumda bir güvenlik sorunu imiş! Peki ama kim kimden mali destek istiyor ve niçin istiyor? İnsan haklarını kim ihlal ediyor ve neden ediyor? Güvenlik sorununu kim yaratıyor ve niçin yaratıyor? Öyle ya, insan hakları nedensiz ihlal edilmez ve güvenlik sorunu durduk yere ortaya çıkmaz.
TC Devletine göre ise sorun terör sorunu ve güney sınırlarının güvenliği sorunu imiş! Peki bir an için bunları doğru kabul edelim. Peki ama güney sınırları kimler tarafından ve niçin tehdit ediliyor? Terör sorununu kimler ve niçin ortaya çıkartıyor? Senin terör dediğin şey gerçekte nedir? Öyle ya, terör tehdidi de, güney sınırlarının güvenliğinin bozulması da öyle muğlak bir durum değildir.
Dikkat edilirse, bütün bu savlar gerçek sorunu ortaya koymuyorlar ve bu nedenle gerçekleşebilir doğru çözüm yolları da öneremiyorlar. Çok açık ki, ABD Başkanı Trump’ın sözünü ettiği savaş, 19. yüzyılın başından beri yaşanan Osmanlı-Kürt ve TC-Kürt savaşı oluyor. O halde Sorunu ortaya doğru koy ve sorunun Kürt sorunu diye ifade edilen Kürt soykırımı sorunu olduğunu açıkça söyle! Böyle söyle ki, tarihi ‘Wilson Prensipleri’ sana doğru çözüm yolunu göstersin.
Diğer yandan, Rusya’nın sözünü ettiği Suriye’nin parçalanmışlığı esas olarak ABD ve TC tarafından başlatıldı. ABD Yönetimi Suriye’yi parçalamak için buna baş vurdu, TC ise Kürtler Suriye’de statü kazanmasınlar diye Suriye savaşına girdi. Şimdi ABD Yönetimi Suriye’nin parçalanmasından vaz mı geçiyor? Şimdilik öyle görünüyor, ancak gerçekten buna hiç inanmıyoruz. Öte yandan, Suriye sorunu denenin bugün TC işgali ve saldırısı sorunu olduğu netçe ortaya çıkmıştır. Yani Suriye sorununu çıkartan da ve bugün çözümünü engelleyen de esas olarak TC Devletidir, AKP-MHP faşizminin işgalciliğidir. Peki TC Devleti ve AKP-MHP faşizmi bunu niçin yapıyor? Hiç şüphe yok ki, Kürt sorunu için yapıyor, Kürtlerin varlık ve özgürlük mücadelelerinin engellenmesi, Suriye’de Kürtlerin hak elde etmesine izin verilmemesi için yapıyor. Yani sorunun esası Suriye sorunu değil, Kürt sorunudur, Kürt halkının inkâr ve imha edilmesini içeren zihniyet ve siyaset sorunudur.
Burada TC’nin “Terör sorunu” iddiaları ile, Avrupa’nın insan hakları iddiaları üzerinde durmayı bile gerektirmiyor. Çok açık ki, TC Devleti bu kadar vahşeti ve katliamı, insanlık suçunu Kürt halkını yok etmek için işliyor. TC’nin ‘Terör’ dediği aslında ‘Kürt halk varlığı’ oluyor. Bu bakımdan, eveleyip gevelemeden ve sağa-sola çekiştirmeden sorunu ortaya doğru koymak ve çözümü buna göre aramak gerekiyor. Peki gerçek sorun nedir? Çok açık ki Kürt sorunudur, Kürt halkının varlığının ve özgürlüğünün kabul edilmesi sorunudur, Kürtlerin ulusal-demokratik haklarının verilmesi sorunudur. Bunları TC Devleti ihlal ediyor, Kürt düşmanlığı yapıyor, Kürt halkının yok olduğunu iddia edip yok etmeye, yani soykırıma uğratmaya çalışıyor. Dolayısıyla sorun TC Devletinin Kürt halkına dayattığı sömürgecilik ve soykırım sorunu oluyor. Peki tarihsel olarak bu sorunun çözümü nedir? Biliniyor ki, buna Amerikalılar “Wilson Prensipleri” dediler, Ruslar ise “Lenin Prensipleri” olarak ortaya koydular: Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı! Yani kendi kendilerini özgürce yönetme hakkı!
Kaynak: Yeni Özgür Politika