İsveç'te sosyal demokratlardan ‘Kürtler ve Kürdistan’ önergesi

İsveç Hükümeti'nin büyük ortağı Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne üye 13 milletvekili, parlamentoya sundukları “Kürtler ve Kürdistan” başlıklı önerilerinde Kürtlerin Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını belirlemesi için parlamentodan karar almasını istedi.

Önergelerinde Kürtlerin Ortadoğu'nun 4. büyük halkı olduğunu hatırlatan vekiller, Azınlık Hakları Grubu'nun Türkiye'de 15 milyon, İran'da 7 milyon, Irak'ta 6-7 milyon ve Suriye'de 1,5 milyon Kürt yaşadığı tahmininde bulunduğunu belirtti.

Kürtlerin ana dilleri Kürtçenin Türkçe ve Arapça ile bir akrabalığının olmadığı ve Hint-Avrupa dil grubunda olduğu belirtilen önergede Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kürtlerin dört parçaya ayrıldığı belirtildi. Ortadoğu'da Kürtlerin 500 bin kilometre karelik bir alanda yaşadıkları belirtildikten sonra Türkiye, Irak, İran ve Suriye'nin Kürtlere yönelik asimilasyon, baskı politikaları ayrı ayrı ele alındı.

Daha sonra da günümüzde Kürdistan'ın dört parçasında yaşanan gelişmelerle ilgili analizlere yer verildi.

BAKUR

Kuzey Kürdistan'da Kürt tutsakların 2012 yılında gerçekleştirdikleri kapsamlı açlık grevlerinden sonra Kürtçenin mahkemelerde konuşulmaya başlandığı, siyasi partilerin çalışmalarında Türkçeden daha farklı dilleri kullanmalarının serbest bırakıldığı belirtildi.

2013 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın ilan ettiği ateşkesin umut veren barış sürecinin başlamasına neden olduğu ancak Kürtlerin Kobanê'de durumlarını sağlamlaştırmalarından sonra Türk devletinin iç ve dış politikada tutum değiştirdiğine dikkat çekildi.

Erdoğan'ın parlamenter sistemi otoriter cumhurbaşkanlığıyla değiştirme planlarının 2015 yılı seçimlerinde %10 barajını aşan HDP tarafından engellendiği belirtildi. Uluslararası Af Örgütü'nün 2015 yılında yapılan seçimlerden ve PKK ile Türk devleti arasındaki barış sürecinin sonlanmasından sonra ülkedeki hak ihlallerinin giderek daha da kötüleştiği tespitlerine yer verildi.

2016 yılından itibaren aralarında HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu seçilmiş politikacıları tutuklandığına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 2018 yılında Demirtaş'ın serbest bırakılması için aldığı kararın Recep Tayip Erdoğan tarafından engellendiğine dikkat çekildi.

ROJAVA

Suriye'de iç savaşın başlamasından sonra 2011’de 11 Kürt örgütünün bir araya geldiği ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğunda özerk yönetimi inşa etmeye başladığı hatırlatıldı. 2013-2014 yıllarında DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye saldırısına karşı koalisyon güçlerinin desteğiyle direnen YPG/YPJ'nin büyük zafer kazandığına ve daha sonra Suriye Demokratik Güçleri'nin kurulduğu belirtildikten sonra Türk devletinin Rojava'ya yönelik düşmanca tutumuna şu ifadelerle dikkat çekildi:

“Türkiye özerk yönetimi ülkenin birliğine yönelik bir tehdit olarak ve Suriye Demokratik Güçlerini PKK'ye eşit görüyor. 18 Mart 2018'de Kürt kenti Efrîn'in Türk devleti tarafından işgal edilmesinden sonra binlerce kişi göç etti. Türkiye, pek çok kez Rojava'yı kapsamlı bir işgal yapmakla tehdit etti.”

Rojava'daki durumun çok ciddi olduğu, gıda, su, ilaç, elektrik sıkıntısı yaşandığı belirtildi ve ülkenin yeniden inşası için aktif insancıl desteğin gerektiğine vurgu yapıldı.

ROJHİLAT

Doğu Kürdistan'da ekonomik durumun işsizlik ve yoksulluğun İran'ın diğer bölgelerine göre daha fazla olduğu için başka bölgelere göçlerin yaşandığı belirtildi.

Kürtlerden sadece üçte birinin Kürt bölgelerinde yaşadığı, rejim muhaliflerinin tutuklandıkları ve idam edildikleri belirtilen önergede her gün gazeteci ve politikacıların tutuklandıklarına dikkat çekildi. ABD Başkanı Donald Trump'ın yaptırımlarının benzin, gıda ve enerji fiyatlarının çok artmasına neden olduğu belirtildi.

BAŞUR

Bölgesel Kürt Yönetimi ile Bağdat rejimi arasında anlaşmazlıkların uzun yıllardan beri devam ettiği ve bu anlaşmazlıkların jeopolitik, ekonomik ve Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkıyla ilişkili olduğu belirtildi.

25 Eylül 2017'de yapılan referandumda Kürt halkının ezici çoğunluğunun bağımsızlıktan yana oy kullandığı hatırlatıldı. Referandumdan sonra Bağdat yönetimi ile Kürt partileri arasındaki ilişkilerin gerginleştiğine Kerkük'te Kürtler ile Bağdat rejimi arasında çatışmalar yaşandığına dikkat çekildi.

Milletvekilleri, 4 parçada yaşanan gelişmeleri özetledikten sonra ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının uluslararası pek çok yasada yer alan genel bir ilke olduğunu belirtti. Bu hakkın Birleşmiş Milletler tüzüğünün 1, 76 ve 55 maddelerde güvence altına alındığına vurgu yaptı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1960’tan bu yana halkların kendi haklarını tayin için 3 kez karar aldığına dikkat çekti.

Önergenin son bölümünde Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine yer verildi. Basın ve ifade özgürlüğünün demokrasinin temeli olduğu belirten milletvekilleri, Türkiye'deki kabul edilmez ve olumsuz gelişmelerin giderek arttığını ve korona krizi sırasında hükümete bağlı medyanın demokrasi, basın ve ifade özgürlüğünü sınırlandırdığı ve ülkede ve yurt dışında farklı düşünenlere saldırılarını artırdığını belirtti.

Milletvekilleri, Türk devletinin güdümündeki medyanın geçtiğimiz yıl benzeri bir önergeye imza atan milletvekillerine yönelik saldırılarını hatırlattı. Yandaş medya, Türkiye ve Kürdistan kökenli Kadir Kasırga, Sultan Kayhan, Serkan Köse ve Roza Güçlü Hedin'e yönelik linç kampanyası başlatmıştı.

Önergede imzaları bulunan milletvekilleri: Dag Larsson, Abraham Halef, Anna Wikström, Ingela Nylund Watz, Leif Nysmed, Mattias Tegner, Serkan Köse, Alexandra Völker, Azadeh Rojhan Gustafsson, Lawen Redar, Markus Selin, Mattias Vespä, Teres Lindberg.