2012 yılına, yeni, halktan yana, sosyal adaleti saðlayacak sol bir iktidar heyecanıyla giren Fransa umutları çabuk solduran bir yıl geçirdi. Ekonomik durgunluk ve Euro krizi bir yana, işsizlik ve yoksulluk oranları artarken, çalışanları işverenlere ezdirmeyecek bir hükümet hayal oldu neredeyse. Gelenin gideni aratmadıðı bir yıl oldu Fransada 2012.
Ulusal Ýstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (Insee) verilerine göre, Fransa ekonomisi 2012 yılında pekte olumlu bir performans sergilemedi. 2011 yılında yüzde 1,7lik büyüme ve 1 trilyon 996 milyar Euroluk Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile dünyanın 5inci büyük ekonomisi olarak yerini koruyan Fransada 2012, ekonomik durgunluk, işsizlik ve yoksulluk artışı yılı oldu. Yıllık yüzde 0,3 olarak öngörülen büyüme hedefinin dahi tutturulamayacaðı öngörülüyor.
Ocak 2012de kamu derecelendirme kuruluşu Standard & Poorsun ülkenin kredi notunu 3Adan aşaðı çekmesinin ardından, Kasım ayında Moodys benzeri bir deðerlendirmeye gitmişti. Bu da Fransada yabancı sermaye için çekim gücünü kaybetmesi anlamına geliyor. Eylül 2012 itibariyle ülkenin kamu borçları 14 milyarlık düşüşle, 1 trilyon 818 milyar Euro olsa da, bu GSYHnin yüzde 89una denk geliyor.
Öte yandan, son bir yılda ülkedeki işsizlerin sayısı 300 binlik bir artışla 3,1 milyonu geçti ve 2012 yılı sonu itibariyle yüzde 10,5 orana ulaşacak. Üstelik, bu rakamlar sadece A kategorisinde yer alan tüm gün işsizleri kapsıyor. Part time çalışanlar, 55 yaş üstü işsizler gibi diðer kategorilerin de eklenmesiyle, ülkede kısmen ya da tümüyle işsiz olanların sayısı Kasım 2012de 5 milyon 240 bini aştı. Kasım 2011de ise bu rakam 4,8 milyon idi.
SIRADIŞI SARKOZY GÝTTÝ, NORMAL HOLLANDE GELDÝ
Fransada 2012 yılının en önemli gelişmesi Mayıs ve Haziran aylarındaki cumhurbaşkanlıðı ve ulusal meclis seçimleri sonucunda Nicolas Sarkozynin yerini Sosyalist Parti (PS) adayı François Hollandea bırakmasıyla yaşanmıştı. 5 yıl boyunca özel yaşamından işveren kesimleri ile olan aşırı derecedeki iyi dostluðuna, Muhammer Kaddafiden seçimler için mali yardım aldıðı iddiasından göçmen karşıtı popülist politikalarına kadar bir çok konuda eleştirilen Sarkozynin yerine, normal bir cumhurbaşkanı olmayı vaat eden Hollande seçildi.
Seçimlerin ilk turunda aşırı saðcı Ulusal Cephe (FN) adayı Marine Le Penin yüzde 18 oy oranına ulaşarak üçüncü sıraya yükselmesi, Fransada giderek artan yabancı karşıtlıðını gösterirken, Hollande yüzde 51,6 gibi bir skorla seçilmeyi başarabilmişti. Oysa seçimden bir iki ay öncesine kadar yapılan anketler yüzde 55 hatta daha fazlası bir skor öngörüyordu Hollande için.
Fransada cumhurbaşkanının başbakana göre oldukça fazla yetkilere sahip olması, Ulusal Meclis seçimlerinde de PS ve diðer sol partilerin öne geçmesini saðladı. Sol partiler, Ulusal Meclis, Senato, belediyeler ile il ve bölge meclislerinde aynı anda çoðunluðu elde ederek, Fransada 1958 yılından bu yana bir ilki gerçekleştirdiler.
HEYECEN YERÝNÝ HAYAL KIRIKLIÐINA BIRAKIYOR
Ancak, 10 yıl aradan sonra tekrar sosyalist bir cumhurbaşkanı ve hükümete kavuşan Fransada geniş halk yıðınları için pek de bir deðişiklik olmayacaðı aşikar oldu. Hollandeın ve partisi PSnin iktidara gelmesinin ardından en çok da çalışanlar, dar gelirli ve yoksullar tarafından yaşanan heyecan kısa sürdü. Dar gelirlileri ve orta sınıfı ezdirmeme vaadiyle iktidara gelen Hollande, ekonomiyi ve üretimi canlandırmak için daha çok işverenlere maddi yardım öngören bir programla ortaya çıktı. Örneðin, teşvik programları çerçevesinde işverenlere 20 milyar Euroluk sigorta primi ve vergi indirimi öngörülürken, milyonlarca çalışan için ise sadece 10 milyar euro ayrıldı.
François Hollande, 600ü aşkın çalışanını işten çıkarmayı planlayan ArcelorMittal adlı demir-çelik devinin kamulaştırılması fikrinden de, şirketin bazı yatırımlar yapması ve çalışanları işten çıkarmaması kaydıyla caymıştı. Ancak aynı şirket, Kasım ayında yapılan anlaşmadan sadece 3 hafta sonra bir başka fabrikasında çalışan 50 çalışanı işten çıkarmıştı. Yalnızca bu örnek bile Hollandeın ve partisinin ülke genelinde binlerce başka çalışanın kriz bahanesiyle işten çıkarılma tehlikesine karşı ne kadar aciz olduðunu göstermişti.
ÇALIŞAN YOKLUÐA MAHKUMKEN, DEPARDÝEU VATAN SEÇME DERDÝNDEYDÝ
Hollandeın merkez sol ve liberallere yakın adamı Jean-Marc Ayrault başbakanlıðındaki hükümet, ülkedeki 2,6 milyon çalışanı ilgilendiren asgari ücret için ise Temmuz 2012de yüzde 2, Ocak 2013ten itibaren ise sadece yüzde 0,3 oranında bir zam yaptı. Oysa işçi sendikaları ve muhalefetteki sol partilerin beklentisi, halen bin 100 euro olan asgari ücrete ilk aşamada yüzde 20lere varan bir zam yapılması idi. Sosyalist Parti, 2,8 milyon insanın yararlandıðı en düşük sosyal yardımı (aylık kişi başına 475 euro) sadece yüzde 1,8 oranında arttırarak, yoksul kesimleri ezdirmeme sözünü de çabuk unuttu.
Sosyalist hükümetin 2012deki kayda deðer icraatlarının başında ise, kabineye yüzde 50 kadın bakan kotası getirmesi, göçmen kökenli bakanları kabineye alması, bakan maaşlarını yüzde 30 civarında düşürmesi ile 1 milyon euroyu aşan yıllık gelirlerin yüzde 75 oranında vergilendirilmesi geliyordu.
2012nin son çeyreðinde,belki de en çok konuşulan konularından biri de, ünlü sinema oyuncusu, Fransızların Obelixi Gerard Depardieunun yüzde 75lik vergi kanununa muhalefet için Fransız pasaportunu iade edip, Belçikaya taşınması oldu. Ýki arada bir derede kalan hükümet bu sayede vatanseverlik siyasetine soyunarak, Depardieu gibi vergiden kaçacak daha birçok zengini kaçırtmamaya çalışıyor. Ancak, kabinedeki bir çok bakanın eski sað-liberal ve ya muhafazakar bakanlara göre daha fazla servetlerinin olması ise, sosyalist hükümetin halka yakınlıðının ve vatanseverliðinin ne derecede olduðunun da kanıtıydı.
ÝÇ VE DIŞ POLÝTÝKADA SAÐ-EMPERYALÝST ÇÝZGÝDE DEVAM
Ýç politikada Sarkozy döneminin göçmen karşıtı, sertlik yanlısı güvenlik politikasını daha da sertleştirerek sürdüren Ýçişleri Bakanı Manuel Valls, sosyalist hükümetin seçimden sadece aylar sonra eleştirilerin hedefine oturmasını saðlayan isimlerden. Valls, Kasım ayında siyasal yasaklı Bask partisi Batasuna üyesi Aurore Martini tutuklatıp, Ýspanyaya iade etmekte sakınca görmemişti. Kamuoyundan yoðun tepki alan bu olayla, Bask Davası kapsamında ilk kez bir Fransız vatandaşı Ýspanyaya iade edilmiş oldu.
Sosyalist hükümet dış politikada da, Sarkozy döneminin angajmanlarına ve doðal olarak Fransanın devlet politikalarına aynen sadık kalınacaðını gösterdi. Sarkozynin Libya Ýç Savaşındaki rolü daha hafızalardayken, Hollandeın Dış Ýşleri bakanı Laurent Fabius, Suriye krizinde Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye ile aynı çizgide bir yol izledi. Suriyeye askeri müdahale seçeneðini de dışlamayan Hollande ve Fabiusun, silahlı Ýslamcı grupları finanse eden Katar ve Suudi Arabistan ile olan yakınlaşması bir çok kesimden tepki alıyor.
Afganistan konusunda da, Fransanın küresel çıkarlarından taviz vermeyen Cumhurbaşkanı Hollande, 31 Aralık itibariyle sadece operasyonel güç olan 2 bin askerin geri çekilmesini ve bin 400 kişilik bir gücün ise yerinde bırakılmasını öngördü. Bölgede kalacak askeri gücün görev amacının ne olacaðı da net olarak bilinmiyor.
YENÝ YIL 2012DEN DE ZORLU OLACAK
2012 yılına sol, halka yakın, çalışanları ezdirmeyecek, sosyal devleti koruyacak bir hükümet heyecanıyla girilen Fransada umutlar şimdiden azalmış durumda. Hollande ve partisi 2012 yılının bir öncekinden pek de farklı olmadıðını, sað-liberal Sarkozy politikalarını aratmayacaklarını göstererek, gerçek bir halkçı-sol iktidar hayallerini boşa çıkardılar.
Yunanistan, Ýtalya, ve Ýspanya gibi ülkelerdeki ekonomik krizle birlikte ortak para birimi Euro deðer kaybederken, Euro Bölgesi dışındaki Ýngilterenin 2013te Fransa ekonomisini geçeceði ve dünyanın 5inci güçlü ekonomisi olacaðı da tahmin ediliyor. Yine resmi verilere göre, ekonomideki durgunluðun aşılamaması durumunda işsizlik oranı 2013 ortalarında yüzde 11e kadar çıkacak. 2012de 8,6 milyon kişiyle zirveye çıkan yoksulluðun, 2013 sonunda 10 milyon kadar kişiyi vuracaðı tahmin ediliyor.
2013te hem Fransayı hem de 7 ay gibi bir sürede halk arasındaki beðeni oranı yüzde 35e düşen Cumhurbaşkanı François Hollandeı ve hükümetini zor bir yıl bekliyor.