Silahların hükümranlığında IRAK

Karşılıklı nefretin, korkunun kol gezdiği bir coğrafya! Nefretin silah olarak ifadeye kavuştuğu, korkunun aynı şekilde yanıt bulduğu bir ülke. Savunma iç güdüsüyle kimliklere sığınılan bir coğrafya; Irak…

1-MİLLİYETÇİLİK KISKACINDA IRAK’TA YAŞAM

Savaşın gölgesinde değil savaşın içinde sürdürülen bir yaşam. Her gün ölüm haberleri, çatışmalar, bombalama olayları. İşte, Irak’ta hayatı tanımlayan bir kaç cümle.

Suriye’de yaşanan çatışmaların seyri ve Suriye’nin geleceği uluslararası arenada çokça tartışılıyor. Bölgenin kaynar kazanı Irak’ın ve Iraklıların geleceği ise tam bir muamma...

Kimi çevrelerin 3. Dünya Savaşı olarak tanımladığı bölgesel savaşın, en fazla vurduğu ve tahribat yarattığı ülke Suriye ile birlikte şüphesiz Irak.

Irak’ta sadece harabeye dönen kentler, ilçeler değil; dramatik bir toplum yıkım yaşanıyor Irak’ta. Coğrafyayla birlikte, toplum da parçalanmış, bölünmüş durumda. Etnik bölünmenin yanı sıra mezhepsel bölünme söz konusu. Toplumsal kimlikler arasına uçurumlar girmiş. Etnik ve mezhep temelli bölünme bir adım daha öteye vararak siyasal ve askeri kamplaşmayla sonuçlanmış.

KARMAŞIK ETNİK VE MEZHEPSEL HARİTA

Irak’ın demografik ve mezhepsel haritası hayli renkli. Irak’ta Araplar, Kürtler, Türkmenler, Êzidiler, Keldani-Asuriler yaşıyor. Ayrıca Türkmenler, Kürtler ve Araplar, Şii-Sünni inancına mensuplar. Her topluluğun yaygın yaşadığı bölgeler olmakla birlikte statüsü belli olmayan alanlarda (Şii Kürtlerin ağırlıkta olduğu İran sınırında bulunan Xaneqin’den, Rojava-Türkiye-Güney üçgeninde bulunan Êzidilerin kutsal toprakları Şengal’e ve bu hat içinde kalan Kerkük, Musul, Germiyan) topluluklar iç içe yaşıyor.

Yaklaşık 25 milyonluk nüfusa sahip Irak’ta her grubun bir Irak vizyonu var ve Irak’ın geleceğine yönelik görüşler neredeyse taban tabana zıt. İç savaşın yaşandığı ülkede her görüş ayrılığı silahlanma ve çatışma ile kendisini ifadeye kavuşturuyor. Her kimliksel aidiyetin siyasi temsilcileri farklı bir siyaset izliyor, farklı dış güçlere yaslanarak egemenlik alanı kurmaya çalışıyor.

Irak Anayasasının birinci maddesi; Irak Cumhuriyetini ‘’cumhuriyetçi, parlamenter, demokratik ve federal’’ bir ülke olarak tanımlıyor. Anayasanın 140. Maddesi ise referandumla federasyon ilan etme imkanı sunuyor. Ayrıca Irak Anayasası’na göre, bir ya da birkaç bölge bir araya gelerek ortak federasyon da oluşturabiliyor.

Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Araplar hemen hemen bütün bölgelere dağılmış durumda. Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan Şiilerin dini merkezleri Necef ve Kerbela. Bağdat ve çevresinin yanı sıra Telafer’den Xaneqin’e kadar uzanan bir hatta Şii nüfus yoğunluğu söz konusu.

Nüfusun yüzde 30'unu oluşturan Sünni Arapların radikal merkezleri Bağdat'ın kuzeyi ve batısında bulunan, Sünni üçgeni olarak adlandırılan Bağdadi’nin doğduğu kent Samarra’yı, Saddam Hüseyin’in  şehri Tikrit’i de içine alan El Anbar-Musul-Selahaddin bölgesi. Ayrıca Hewler ve Kerkük başta olmak üzere Kürdistan Federe Bölgesinde de azımsanmayacak sayıda Sünni Arap yaşıyor.
6 milyona yakın nüfusuyla ikinci büyük topluluk olan Kürtlerin büyük çoğunluğu Duhok, Germiyan, Kerkük, Hewler, Zaxo, Musul, Süleymaniye, Selahaddin, Xaneqin ve bağlı ilçelerde yaşarken, Bağdat’ta yaklaşık 1 milyon Kürt bulunuyor.

Araplar ve Kürtlerden sonra en fazla nüfusa sahip etnik yapı olan Türkmen nüfus daha çok Musul-Telaffar, Hewler, Kerkük merkez ve bağlı ilçe ve nahiyelerde (Altunköprü, Tuzhurmatu, Taze Hurmatu, Kifri, Kara Tepe), Xaneqin, Mendeli ve Bağdat’ta yoğunlaşmış durumda.

Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturan azınlıklar olan Keldani-Asuri kilisesine bağlı Hristiyanlar ve Êzidiler ise en savunmasız gruplar olarak DAİŞ tehdidinin yanı sıra Şii ve Sünni milis grupların katliam tehdidi ve tehlikesi altında yaşıyor. Musul’da yaşayan dini azınlık mensubu topluluğun hemen hemen hepsi ya Musul’u terk etti ya da DAİŞ tarafından katledildi. Şengal’de 2014’te yaşanan 74. ferman, Êzidiler ve farklı azınlıkların karşı karşıya olduğu tehlikeyi acı sonuçlarıyla birlikte ortaya koydu. Gayri Müslim nüfus daha çok Güney Kürdistan ve Bağdat’ta yaşıyor.

SİYASİ DURUM

Saddam Hüseyin iktidarının yıkılmasından sonra iktidara gelen Şii hükümetler on yılı aşkın süredir ülkenin yönetimini elinde bulunduruyor. Aralarında çeşitli güç odakları, ideolojik ve siyasi çekişmeler olsa da iktidarı kaybetmemek için ortak hareket ediyorlar.

Parlamentoda temsil edilen Sünni Partilerin büyük çoğunluğu, Sünnilerin yaşadığı bölgede ‘federasyon’ talep ediyor. Nakşibendi ordusu gibi BAAS’çı radikal unsurlar ise Saddam dönemindeki ‘otoriter ve merkezi’ Sünni iktidar anlayışını benimsiyor. Bu grubun önemli isimlerinden olan ve Şii iktidar tarafından Sünni terörü örgütlemekle sorumlu tutularak yargılanan Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi, Türkiye’de yaşıyor.

Topraklarının bir kısmı hala DAİŞ işgali altında bulunan Güney Kürdistan’da KDP’nin otoriter yaklaşımları, parlamentoyu askıya alması, başkanlık seçimi konusunda yaşanan görüş ayrılıkları ve KDP’nin başına buyruk uygulamaları hükümetin iki büyük ortağı YNK ve Goran hareketinde büyük bir tepkiyle karşılanıyor. Siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz ve yolsuzluklarla başı belada olan bölge bir de savaş ve ekonomik krizle boğuşuyor. Öte yandan KDP, bütün yetkileri gasp ederek parlamentoyu ve bakanlar kurulunu işlemez hale getirdi. KDP son dönemlerde bağımsızlık talebini yeniden gündeme getirmeye başladı.

Musul ve özellikle Tel Afer’in DAİŞ tarafından işgal edilmesi sonucu on binlerce Türkmen de bulundukları bölgelerden farklı yerlere göç etmek durumunda kaldılar. Yanı sıra, Araplar arasında yaşanan Şii-Sünni çelişkisi Türkmenler arasında da önemli bir ayrışmaya neden olmuş durumda. Şii Türkmenler İran’a Sünni Türkmenler ise Türkiye’ye yaslanarak yaşadıkları bölgelerde güç olma peşinde.  

2- STATÜSÜ TARTIŞMALI OLAN BÖLGELERDE HAYAT

Irak’ta savaşın yarattığı tahribatı en fazla yaşayan bölge hiç kuşkusuz statüsü belli olmayan alanlardır. Çarşıda, sokakta dolaşırken bunu fark ediyorsunuz. Milliyet, mezhep, din kavramları bir gruba aidiyet unsuru olmaktan çıkmış; adeta bir saldırı ve saldırılara karşı korunmanın, çatışmanın araçlarına dönüşmüş durumda.

Ortak yaşam alanları neredeyse kalmamış, bazı bölgelerde görünmez duvarlarla ayrılmış topluluklar, bazı yerlerde ise kontrol noktalarıyla…

Her insan, her hane, her mahalle kendisini bir aidiyetle ifadelendirmek zorunda hissi oldukça yaygın. Evlerin üzerinde türlü türlü bayraklar dalgalanıyor. Bazı evlerin çatısında mevziler yapılmış…

Alışveriş yaparken, taksiye binerken, hatta dolaştığınız mekanları bile belirliyor bu ayrışmalar. Duygusal bir bütünlükten bahsetmek imkansız. Renklilik ve zenginlik olarak ifade ettiğimiz toplumsal unsurlar, Irak’ta tam bir parçalanma, bölünme, çatışma sebebi şimdi. Uzlaşı değil çatışma kültürü egemen.

TOPLUMSAL AYRIŞMA HAD SAFHADA

Saddam sonrası Şii iktidarın ve Şii milislerin Sünni bölgelere dönük ayrımcı ve mezhepçi uygulamaları, gerçekleştirdikleri yağma ve hakaretler de bu nefreti ve tepkiyi katmerleştirmiş durumda.

DAİŞ ise bu duygusal kopuşun tuzu biberi adeta. ‘Bu ülkenin gerçek sahipleri sizsiniz’ duygusunu Sünni toplumda bir nefret unsuruna dönüştüren DAİŞ, Sünni toplumun büyük çoğunluğunun desteğini veya sempatisini kazanmış.

Xaneqin, Selahaddin, Musul, Germiyan ve Kerkük bölgesi içten içe kaynıyor. Buralarda onlarca silahlı güç kol geziyor.

Saddam döneminin Sünni mezhepçi uygulamalarına DAİŞ’in Şii bölgelerde uyguladığı katliamlar da eklenince, aynı duygu yoğunluğu ve nefret Şii toplumunda da karşılık bulmuş. Sonuç olarak öfkeler karşılıklı olarak bilenmiş, bileniyor. Mezhep temelli ayrımcılığa etnik öğeler de eklenince toplum paramparça bir hal almış. Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni, Hristiyan, Kakai, Ezidi... bu aidiyetlerden her birisi temel bir ifade aracı ve ana kimlikler olarak benimseniyor.

Kimlik aidiyetinin mikro milliyetçilik boyutuna vardığı, karşılıklı ret, inkar hatta katliam düzeyine ulaştığı Irak’ta artık kimse Iraklı değil...

SİLAHLARIN İKTİDARI

Yönetim erki, anayasada tanımlandığı biçimiyle federe veya federal hükümette değil, silahlı gruplarda. Anayasada tanımlanan yerel yönetimler(vali, kaymakam ve kent meclisleri) işlemez durumda. Yerel yönetimler, siyasal ve askeri etkinliğe göre pozisyon belirliyor.

Toplum bir bütünen şiddet sarmalında. Sünni bölgelerde Sünni milis grupların(Heşd El Vatani), Şii merkezlerde Şii milislerin(Heşd El Şabi), Kürt bölgesinde Peşmergelerin hakimiyeti söz konusu.

ÇARŞILAR AYRILMIŞ DURUMDA

Statüsü kadar geleceği de belirsiz bölgede, ‘toplulukların birlikte yaşadığı’ teriminin çok yerini bulmadığını ilk bakışta fark etmek mümkün. Germiyan, Selahattin, Musul ve Kerkük coğrafyasında halklar ne iç içe ne de birlikte yaşıyorlar. Örneğin Kerkük’te Kürt, Türkmen ve Arap mahalleleri var. Çarşıları bile ayrı. Selahadin eyaletine bağlı Xurmatu ve Dakuk ilçelerinde hakeza durum aynı. Kentlerde etnik temelli göçün yanı sıra Hristiyanlar başta olmak üzere ‘gayri Müslim’ göçü de söz konusu.

Ölümlerin istatistik derekesinde olduğu Irak’ta, hak ihlallerinde ciddi bir artış söz konusu. İnsan Hakları kurumları ve Hak ihlallerini İzleme Örgütleri birçok bölgeye giremiyor. Sağlıklı bilgilere ulaşmak çok zor. Yüzbinlerce insanın göç ettiği, on binlercesinin katledildiği Irak’ta hak ihlallerinin haddi hesabı yok.

RESMİ RAKAMLAR NE DİYOR?

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu’nun (UNAMI) 24 Aralıkta yayınladığı rapora göre; 2015 yılında Irak'ta gerçekleştirilen saldırılarda sivillerin de aralarında olduğu 11 bin 118 kişi yaşamını yitirdi, 18 bin 419 kişi de yaralandı.

Irak Göç ve Göçmenler Bakanı Derbaz Muhammet, ‘‘Irak'ta güvenlik probleminden sonra en büyük mesele iç göç krizi. Irak'ta 8 milyon yardıma muhtaç kişi var. 1 milyon 300 bin kişi de evini terk etmiş durumda’’ diyor. 

2014'ün Ocak ayından bu yana evini terketmek zorunda kalan 2 milyonu aşkın kişiden çoğunun da Süryaniler, Türkmenler ve Ezidiler olduğu belirtiliyor.

Musul Emniyet Müdürlüğü’nün yayımladığı rapora göre, 2014 Haziranından beri DAİŞ sadece Musul’da 837 kadını sokak ortasında infaz etti. Gerçek rakamların ise, resmi verilerin kat be kat üstünde olduğu tahmin ediliyor. 

Tablo hiç de iç açıcı değil. Dahası bugün yaşananlar Irak’ın geleceğinin pek aydınlık olmadığını söylemek için oldukça güçlü veriler sunuyor.

3- TOPLUMSAL DİNAMİKLER VE MEZHEPSEL AYRIŞMA

Uyguladığı siyasetle halkları, inançları bir birine düşman haline getiren BAAS rejiminin ektiği tohumlar şimdi büyüyüp serpilmiş, dur durak bilmeyen bir nefreti ve düşmanlığı etrafa saçıyor. Bu öfke kendisini ve etrafını yakıp yıkıyor.

DAİŞ illeti için buz dağının görünen yüzü demek abartı olmayacaktır. Çünkü nefret, korku her insanda aynı tepkiye, aynı reflekse yöneltiliyor. Şiiler, DAİŞ’e karşı silahlanırken Sünniler Şiileri bir tehdit ve tehlike olarak görüp silahlanıyor. Araplar var olan parçalanmanın sorumlusu olarak Kürtleri görüyor. Kürtler ise, BAAS rejiminin zulmü altında yaşadıkları Enfal’in, Halepçe’nin yarattığı travmatik ruh haliyle Araplara karşı güvensizlik besliyor.

ÇELİŞKİLER VE ÇATIŞMALAR

Türkmenler ise Kürtler için benzer şeyler düşünüyor ve Türkmen kentlerinin Kürdistan’a bağlanmasına karşılar. Bir kaç aydır Selahattin vilayetine bağlı Xurmatu’da yaşanan olaylar aslında bir bütünen atmosferi yansıtıyor. 12 Kasım’da Heşd El Şabi’ye bağlı milislerin kontrol noktasında durmaması üzerine Peşmergelerle Şii Türkmen milisler arasında çıkan çatışma aynı gün ilçenin bütününe yayılmıştı. Yüzlerce evin ve işyerinin yakıldığı, onlarca kişinin öldürüldüğü ilçe diken üstünde. Toplumsal ayrışma ilçeyi adeta pimi çekilmiş bir bomba haline getirmiş durumda. 12 Kasım’da başlayan ve dört gün süren çatışmalarda resmi kaynaklara göre 21 kişi yaşamını yitirdi. Ancak yerel kaynaklara göre her iki taraftan yaşamını yitirenlerin sayısı 50’den fazla.

Türkmen Şiiler İran’a yaslanarak bölgede güç olmaya çalışıyor. Sünni gruplar ise Türkiye-Suudi ve KDP blokunun desteğiyle Sünni bölgelerde iktidarlarını tesis etme uğraşısında. KDP, Heşd El Şabi’yi kesin kes reddediyor ve Kürdistan’daki varlığını kabul etmiyor. Bu güçlerin Kürdistan’a gelişinden YNK’yi sorumlu tutuyor ancak Türkiye’nin öncülük ettiği Sünni oluşuma sıcak bakıyor. Başika olayında bu durum net bir biçimde açığa çıktı.

İRAN VE TÜRKİYE FAKTÖRÜ

Irak’ta etkinliğini attırma ve avantaj sağlama hedefi olan ülkelerin başında İran ve Türkiye geliyor. İran, Şii jeopolitiğini kullanarak Irak merkezi hükümetini ciddi oranda etkiliyor. Ayrıca sahadaki fiili varlığıyla Şii nüfus üzerinde etkisini arttırıyor.

Musul operasyonunun zamanı, bileşenleri ve içeriği hakkındaki belirsizlik sürerken, Türk devleti Musul ve Güney Kürdistan’da avantaj sağlama peşinde. Türk devleti, Irak'taki Şii milis güçlerine(Halk Seferberlik Milisleri) benzer bir oluşuma ön ayak oldu. Türkiye’nin yanı sıra Körfez ülkelerinin desteklediği Sünni kuvvetleri(Heşd El Vatani), Musul başta olmak üzere Sünni bölgelerde adından söz ettirmeye başladı.

Bağdat Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü İhsan el-Şammari, Türkiye'nin Irak'taki "piyonlarını" kullanarak DAİŞ ile mücadelede olası bir zafere ortak olmak istediğini söylüyor.

Irak’ın patlama noktasına gelmiş iç dinamiklerine dış güçlerin tahrikleri eklenince Irak’ta var olan vahim tablonun boyutları gözler önüne serilmiş oluyor.

Irak’ta dini önderler, siyasetçiler, kanaat önderleri ve aydınlar, silahların bir ifade aracı haline dönüştüğü coğrafyada birleştirici değil daha çok ayrıştırıcı unsurlardan birisi. Şii liderlerden ve Sünni camilerinden aynı çağrı yükseliyor: Silahlanın!

Sünni Şii çatışması, karşılıklı olarak camileri bombalayacak kadar derinleşmiş durumda.

4- IRAKTA ASKERİ UNSURLAR VE KAPIDA BEKLEYEN YENİ TEHLİKELER 

Irak’ta çok sayıda askeri güç adeta kol geziyor. Siyasi ve duygusal ayrışma, askeri ifade kazanmış. Bu grupların büyük çoğunluğu çetevari tarzda hakim oldukları bölgelerde terör estiriyor. 2015 yılının yazında yapılan Ramadi operasyonunda Şii milislerin Sünni halka yönelik faşizan uygulamaları büyük tepki çekmişti. Aynı gruplar Germiyan bölgesinde de hak ihlalleri ile sık sık gündeme geliyor. Heşd El Şabi’nin bu faşizan uygulamalarından kaynaklı, Irak merkezi hükümeti, Ramadi’nin kurtarıldığı ve Aralık ayında yapılan operasyona dahil edilmediler.   

Şİİ MİLİSLER: SEFERBERLİK KUVVETLERİ

Bir milyonluk Heşd El Şebi(Şii milisler) güçlerinden bazı gruplar Mukteda El Sadr’a, bazıları Sistani’ye bağlı. En kalabalık milis güce sahip gruplardan olan Mehdi Ordusu, Irak İslam Yüksek Konseyi'ne bağlı bir grup olarak resmiyet kazanan ilk grup. İran ile organik bağları söz konusu. Lübnan Hizbullahı’nın da bölgedeki milis varlığını güç dengelerine ilave etmek gerekir.

Şii milisler, Irak ordusuyla birlikte operasyonel bir güç olarak resmi kabul görüyor. Askeri ve lojistik ihtiyaçları, Irak ve İran tarafından karşılanıyor. Irak ordusunun resmi açıklamasına göre bu güçlerin bir yıllık maliyeti 5 milyar dolar.

Irak Başbakanı Haydar El-İbadi'nin Haşd el Şabi üzerinde tam bir etkinliğinden bahsetmek zor. DAİŞ'le mücadele iddiasıyla oluşturulan çatı örgütü bünyesindeki her grup kendi bayrağını kullanıyor ve liderlerinin direktifiyle hareket ediyor.

Haşd El Şabi yapısı içerisinde isimleri kesin olarak bilinen 43 grup var. En etkin ve hemen hemen her bölgede milisleri olan Bedir Tugayları, Ketaib Hizbullah, Asaib Ehlül Hak, Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyid Şuheda grupları ön plana çıkıyor. Bunun dışında sadece Haşd el Şabi olarak anılan bağımsız birlikler de var.

Necef Merkezli Irak Şiası şimdilik Kum kentiyle bir uzlaşı halinde ve Şii birliğini sağlamış durumda. Ancak ileride bu birliğin her iki ideolojik merkez arasındaki iktidar çekişmesinden etkileneceğini ve sahada askeri yansıma bulacağını beklemek gerekir.

SÜNNİ MİLİSLER: VATAN SAVUNMASI GÜÇLERİ

Ninova Eski Valisi Asil El-Nuceyfi, kendisini Sünni blok olan Heşd El Vatani’nin lideri olarak tanımlıyor. Ankara-Hewler hattında mekik dokuyan Nuceyfi Aljazeera Türk’e verdiği bir mülakatta ‘’3 bin kadar aşiret mensubu gönüllünün eğitilmesi ve donatılması konusunda Ankara ile anlaştıklarını’’ söylemişti. Bu güçlerin silahlı mensuplarının 8 bin civarında olduğu belirtiliyor.

5 Ekim 2015’te Musul Valiliğine getirilen Nufeyl Hamadi Sultani, Irak Temiz Eller Mahkemesi tarafından yolsuzluklardan kaynaklı 1 yıl hapis cezasına çarptırılan Nuceyfi’nin, Musul’u DAİŞ’e teslim ettiğini ve yargılanacağını iddia ediyor.

Bölgede siyasi gözlemcilerin ortaklaştığı nokta, Musul’un sanıldığı gibi bir günde düşmediği, dönemin valisi Nuceyfi’nin DAİŞ’in faaliyetlerine yıllarca göz yumduğu, harekete geçtiğinde ise Musul’u teslim ettiği yönünde.

Benzer biçimde Türkiye’de bulunan Irak Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin DAİŞ’in siyasi lideri olduğu iddia ediliyor.

TÜRKİYE’NİN SÜNNİ KARTI

Türk devleti, BAAS kalıntısı Haşimi ve Nuceyfi üzerinden Sünni aşiretleri kullanma hesabı yapıyor. Riyad toplantısında İslam ordusunun ilanı ile Türkiye’nin Başika’ya asker gönderirken, Musul Valisi’nin talebi üzerine asker gönderdik açıklaması, planı gerçekçi kılan açıklamalar oluyor. Türkiye Musul eski valisini muhatap alıyor ve Irak’ın yeni Musul valisini kabul etmiyor.

Türk devletinin Sünni gruplarla Irak’ta nasıl bir siyaset izlediğini KCK Yürütme Konseyi üyesi Rıza Altun şöyle değerlendiriyor: ‘‘Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve KDP gibi güçler Sünni cephede yer alarak bizzat bu savaşı yürüten güçlerdir. DAİŞ’in Musul’un üzerinden Irak’a sokulması Türkiye politikasıydı. Türk devleti, Irak’ı yeni bir açılım sahası olarak görüyor. DAİŞ’in elinde olan ve Sünni topluluğun yaşadığı bölgede hegemonyal bir çıkış peşinde. Eğer Sünni güçlere meşruluk kazandırılabilirse, teşhir olan DAİŞ devreden çıkarılacak ve denetimindeki alanlar bu güçlere bırakılacak’’

KÜRDİSTAN BÖLGESİ VE SİLAHLI KÜRT GRUPLARI

Irak Anayasası, Peşmerge güçlerini Federe Kürdistan’ın resmi savunma güçleri olarak Irak ordusunun bir parçası olarak kabul ediyor. Güney Kürdistan Hükümetinde Peşmerge bakanlığı olmasına rağmen YNK ile KDP Peşmergesinin ortak bir komutanlığı söz konusu değil. Her iki partinin Peşmerge güçleri siyasi etkinlik alanlarında güvenlikten sorumlu tutuluyor. Musul, Duhok, Zaxo, Hewler’de KDP, Süleymaniye, Kerkük, Germiyan, Helepçe’de ise YNK hakimiyeti söz konusu. Güney Kürdistan’da Mahmur, Şengal, Kerkük, Germiyan, Dakuk’ta PKK gerillası bulunuyor. Şengal’de HPG’nin yanısıra Êzdixan Savunma Güçleri(YBŞ) bulunuyor ve bu güçler Irak hükümeti tarafından milis güçler olarak resmi tanınıyor.

PKK’nin alandaki varlığı DAİŞ ‘in Şengal-Maxmur Ve Kerkük’e saldırdığı 2014 yazıyla gelişti. DAİŞ’in daha büyük katliamlar yapmasının önüne geçen PKK, özellikle Şengal, Kerkük gibi farklı etnik ve dini inançların iç içe yaşadığı yerlerde, farklılıkların barışçıl bir şekilde bir arada yaşamasını esas alan demokratik özerk yapılar oluşturulmasını öneriyor.

Şengal’de, hem işgal sonrasında DAİŞ’e karşı gelişen direnişte hem de Şengal’in özgürleştirilmesi operasyonunda öncü bir rol oynayan Halk Savunma Birlikleri’nin(HPG)’nin 1500 civarında gerillası bulunuyor. Êzidxan Savunma Güçlerinin(YBŞ) sayısının 2 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. YBŞ’nin yanı sıra Şengal Savunma Güçlerinin(HPŞ) mevcudiyeti söz konusu. Bu güçler koordineli hareket ediyor. Bu güçlerin yanı sıra Peşmerge güçleri de alana yeniden gelmiş durumda. 

TÜRKMENLER

Irak’taki Türkmenler mezhep temelli siyasi ve askeri ayrışma yaşıyor. Şii Türkmenler Irak’ın egemenlik alanını kırmızı çizgileri olarak görüyor ve Irak merkezi hükümeti ve İran’dan aldıkları destekle milis güçlerini oluşturmuş durumdalar. Sünni Türkmenler ise Türkiye’den aldıkları destekle Eski Musul Valisi Nuceyfi’nin önderlik ettiği Sünni silahlı güçleri olan Heşd El Vatani içerisinde yer alıyor.

ANAYASADA YOK

Peki bu kadar silahlanmanın yasal bir dayanağı var mı?

Irak Anayasasının 9.maddenin b bendine göre; ‘’Irak askeri güçleri dışında milis güçler oluşturmak yasak’’ dolayısıyla Şii hükümetin ve dini önderlerin çağrıları sonrasında oluşturulan Heşd El Şabi, anayasal bir ihlal. Ancak hükümet resmi olarak bu güçleri tanıyor ve askeri teçhizat ve maddi destek sunuyor. Bu de-facto durum karşısında Sünniler, Türkmenler ve Êzidiler de silahlanmış durumda.

BABİL EFSANESİ GERÇEK OLDU

Sonuç olarak; Irak’ta sular durulur, çatışmalar son bulur mu? Bu topraklara barış gelir mi, gelirse nasıl? Sorusuna olumlu yanıt vermek için neredeyse hiç veri yok ama tersi kanaate varmak için çok fazla sebep var.

Irak’ta var olan tabloyu, Babil Kulesi’nin altındaki sağırlar, körler ve dilsizler metaforu en iyi anlatır belki de. Tarihte Sümerler’in bir kenti olarak bugünkü Irak topraklarında kurulmuş olan Babil şehrinin yıkıntıları Bağdat’ın 100 km kadar güneyinde bulunuyor.

İbranice kökenli olan Babil kelimesi Kutsal Kitap’ta(Tevrat) Babil, dillerdeki karışıklığın simgesi olarak tanımlanıyor. Mitoloji, tanrı tarafından lanetlenen toplumun 72 millete bölündüğünü, her bir grubun farklı bir dil kullandığını ve birbirini anlamadığını rivayet eder.

İşte bugün Irak tam da böylesi bir laneti yaşıyor. Kimse kimseyi anlamıyor, görmüyor, duymuyor. Tarih, doğa insanlardan intikam mı alıyor bilinmez ama tarih bu topraklarda tekerrür ediyor.

Parçalanmış bir toplum, mikro milliyetçiğin, mezhepçiliğin ve etnik kimliklerin tavan yaptığı topraklar. Karşılıklı nefretin, korkunun kol gezdiği bir coğrafya! Nefretin silah olarak ifadeye kavuştuğu, korkunun aynı şekilde yanıt bulduğu bir ülke. Savunma iç güdüsüyle kimliklere sığınılan bir coğrafya; Irak…

...