1 Mayıs’la yeni bir süreç

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, kapitalist moderniteye karşı tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadelesinin gerekliliğini belirterek, bu 1 Mayıs’la işçi ve emekçilerin de yeni bir mücadele sürecine girdiğini söyledi.

İki dünya savaşı dönemindeki devrimci çıkışları hatırlatan PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, içinden geçilen 3. Dünya Savaşı ve salgınla birlikte böyle tarihsel imkanın da doğduğunu söyledi. Şerik, bu dönemde sadece itirazın yetmediğini belirterek, devrimci müdahale ve mücadelenin gerekliliğini vurguladı.

Dünya emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, iş cinayetleri, emek sömürüsü, salgını tehlikesi altında çalıştırılma zorunluluğu ve saldırıların gölgesinde karşılanıyor. PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, 1 Mayıs vesilesiyle ANF’ye konuştu. Salgın mücadele ederken hayatını kaybeden sağlık emekçilerini anan Şerik, dünya işçilerinin, emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı kutladı.

Bu yılki 1 Mayıs’ın, önceki yıllardan daha farklı koşullarda karşılandığını; küresel salgın ve kapitalist modernitenin içerisinde bulunduğu koşullarla bağlantılı olduğunu belirten Şerik, kapitalist modernitenin yaşadığını savunduğu bu çöküşü kapsamlı bir şekilde ele almak gerektiğini söyledi. Pazar ilişkisi boyutuyla yetinmeyip dünyanın içerisinde bulunduğu gerçeklikle olan bağını görmek gerektiğini kaydeden Şerik, şöyle izah etmeye çalıştı:

DOĞA VE TOPLUMUN TÜKENİŞ İSYANI

“Doğa iflas ettirilmiş durumda. Onu var eden toplumsal değerlerinden arındırılarak tamamıyla kendi gerçekliğinden uzaklaştırılmış bir hale getiriliyor. Tabi böylesi koşularda da doğa bir isyan halindedir. Aynı zamanda toplum isyan halindedir. Kapitalist modernite de azami kar yasasına dayalı olarak daha fazla kâr alanlarını kendisine yaratmak istiyor. İflas eden doğa, iflas eden toplum kapitalist modernitenin bu ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak bir duruma da getirilmiştir. Bu nedenle doğa da tükenmiş, toplum da. Doğanın tükenmesi, toplumun tükenmesi, kapitalizmin çöküşünün en önemli nedenlerinden biridir. Kapitalist modernite sınırsız kâr için sınırsız pazar istiyor, sınırsız alan istiyor, sınırsız zenginlik kaynakları istiyor. Ama doğa ve toplum için sınırsızlık söz konusu değildir. Bir noktaya geldiği zaman doğa da tükeniyor, toplum da tükeniyor. Bu temelde de kapitalist modernite kendisini var eden nedenleri de koşulları da kendi eliyle ortadan kaldırmış oluyor. Mevcut durumda kapitalist modernitenin yaşamış olduğu gerçeklik budur.”

KAPİTALİST MODERNİTENİN FIRSATÇILIĞI

Dünya işçi sınıfı ve emekçileri 1 Mayıs’ı böylesi koşullarda karşılıyor. Coronavirüs salgını adı altında insanlar evlerine hapsedilmiş durumdadır. Evlerinden çıkamıyorlar. Salgına karşı gerekli önlemlerin alınmaması doğalında böylesi tedbirlerin alınmasına da neden oluyor. Üretim durma noktasına gelmiştir. Fakat buna rağmen kapitalist modernite temel çıkar alanları üzerinde üretimin devamında ısrarlı bir yaklaşım sergiliyor. Buna rağmen işçilerin, emekçilerin büyük bir bölümü de üretim alanının dışında yaşamını sürdürmekle karşı karşıya bırakılmış durumdadır. Böylesi koşullarda üretimden kopukluk, işçilerin, emekçilerin yaşamlarını sürdürme koşullarının da ortadan kalkmasına neden oluyor. Böylesi koşullarda kapitalist modernite süreci kendisi için çok daha fazla kâr elde etme fırsatına dönüştürmek istiyor. Ve günümüzde de dünya da böylesi bir gerçeklik söz konusudur. İnsanlar hızla yoksulluğa sürükleniyor. Toplum açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ediliyor. Fakat bunun karşısında bir avuç sermaye grubu da sermayelerine çok daha fazla zenginlikler katıyorlar. Yapılan istatistiklerle de bu durum ortaya konuluyor. Tabi böylesi koşullarda süreci kendisi için fırsata dönüştüren kapitalist modernite güçleri dışında başkası olmuyor. Bu durum işçilerin, emekçilerin yaşamlarını çok daha fazla zorlaştırıyor.

SALGINI KENDİ ÇIKARLARI İÇİN KULLANIYOR

Türkiye ve Kürdistan somutunda bu durum kendisini çok daha net bir şekilde gösteriyor. Kürdistan ve Türkiye’de işçiler, işlerinden çıkarılıyor. Bu durum işsizlik oranının her geçen gün biraz da artmasına neden oluyor. Verilen istatistiklerde işsizlik oranının yüzde 20’lere yaklaştığını görüyoruz. Bununla birlikte işçilerin işlerinden çıkartılması kapitalist modernite için sorun yaratacak işçilerde ücretsiz izne tabi tutularak onlarda bir nevi bir başka biçimde açlıkla karşı karşıya bırakılıyorlar. Bu da beraberinde sadece işsizlik oranının artmasına neden olmuyor; yaşam standartlarının dibe vurmasına, sömürünün, köleleşmenin çok daha fazla derinleşmesine de neden oluyor. Derinleşen sömürü ve kölelik koşulları ile kapitalist modernitenin bir başka boyutuyla çok daha fazla yararlanabileceği bir alan oluşuyor. Böylesi bir süreç yaşanıyor. Tekniğin gelişmesi, bilimin gelişmesi beraberinde üretim teknolojisinde yaşanılan gelişme nitelikli iş gücüne çok daha fazla ihtiyaç duyulur hale getirilirken, eskiden olduğu gibi kaba iş gücünü kullanımını daha az gerekli hale getiriyor. Salgın ile birlikte yaşanılan bu süreçte bu anlamda kapitalist modernite durumu kendi çıkarları için kullanıyor.

DOĞAL DENGEYİ BOZMASININ SONUCU

Kapitalist modernitenin salgını kendi çıkarları doğrultusunda kullanması sadece bununla da sınırlı değildir. Bugün 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. 1990’lardan günümüze 30 yıllık bir süreci kapsayan; çok daha farklı, zamana yayılmış bir savaştır. Zamana yayılmış olan bu savaş içerisinde de daha farklı savaş taktikleri devreye konuluyor. Hem askeri boyutuyla böyledir hem de kullanılan araçlar ve saldırı silahları boyutuyla. Küresel salgın, böylesi bir dünya savaşı gerçekliğinde ayrı düşünülemez. Bir yanda savaş var. Savaşan güçler, savaş alanlarında bir adım bile gerilememiş durumdadır. Bunun yanında da savaşın neden olduğu tahribata karşı dünya halklarının, dünya insanlığının mücadelesinin önüne geçecek tedbirler almaya çalışıyorlar. Sokağa çıkma yasaklarının temel nedenlerinden biri de budur. Şöylesi bir mantık da öne sürmek doğru olmayabilir ama sadece kapitalist modernite 3. Dünya Savaşı’nda biyolojik savaş türü tarzında virüsü devreye koydu, demek belki her yönüyle ikna edici olmayabilir. Kapitalist modernitenin dengeyi bozması, küresel ısınma beraberinde doğa da farklı öğelerin yaşanmasına ya da farklı olasılıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunlardan biri de farklı hastalık türlerinin ortaya çıkmasıdır, iklimin bozulmasıdır. Bu nedenle biyolojik anlamda da değerlendirilirse virüs, bu küresel sermayenin içerisinde bulunduğu durumla alakalı ve onun sürdürdüğü 3. Dünya Savaşı’nın bir parçası haline gelmiş bulunuyor.

DEVRİMCİ SAVAŞLARA DÖNÜŞTÜRME GÖREVİ

Bu açıdan salgını, dünya gerçekliğinden ayrı düşünmek doğru bir yaklaşım değildir. Dünya savaşlarında devrimcilerin, sosyalistlerin, emekçilerin öne çıkardığı şiarlar vardır. Emperyalist savaşlara karşıdırlar. Haksız savaşlara karşıdırlar fakat bu karşıtlıkları sadece karşı olmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda emperyalist savaşları, haksız savaşları devrimci savaşlara dönüştürme görev ve sorumlulukları da vardır. Ekim Devrimi öylesi bir şiarla gerçekleşmiştir. Dünyada yeni bir çığır açmıştır Ekim Devrimi. Dünyada çığır açan bu Ekim Devrimi, 1. Dünya Savaşı koşulları içerisinde Rus devrimcilerin emperyalist savaşı, iç savaşa çevirme düşüncesinin bir yaklaşımı olarak ortaya çıkmıştır. Sonuçta da emperyalist savaş, büyük Ekim Devrimi’ne dönüşmüştür. Benzeri stratejiler farklı ülkelerde de uygulanmıştır. 2. Dünya Savaşı içerisinde ve sonrasında Doğu Avrupa ülkelerinde, Uzak Doğu ülkelerinde devrimci, sosyalist mücadeleler büyük bir kabarış göstermiştir. Oralarda da işçiler, emekçiler kendi yönetimlerini oluşturma koşullarına kavuşmuşlardır.

‘SAVAŞA SON’ DEMEK YETMİYOR

Şimdi içerisinde bulunduğumuz koşularda da durum böyledir. 3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’da şiddetlenmiş durumdadır fakat sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir. Ortadoğu’ya yakın olan zengin enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerde doğrudan savaş alanı haline gelmiş durumdadır. Dünyanın değişik bölgelerinde de farklı boyutlarda kapitalist modernitenin çözümsüzlüğü kendisini birçok boyutuyla açığa çıkarmış bulunuyor. İktidar güçleri arasında derin çelişkiler gelişmiştir. Küresel sermayenin kendi içerisindeki gruplar arasında çelişkiler vardır. 3. Dünya Savaşı ile karşı karşıya gelen güçler, dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı biçimlerde karşı karşıya gelmiş durumdalar. Böylesi koşullarda doğal olarak tüm dünya işçilerinin, emekçilerinin de 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi 3. Dünya Savaşı koşullarını da devrimci, sosyalist savaşlara dönüştürmeleri gerekiyor. Sadece karşı çıkmak, savaşın sorunlarını dile getirmek bunun karşısında sadece ‘savaşa son’ demek yetmiyor. Savaşa karşı devrimci, sosyalist savaşların da özgürlük savaşlarının da geliştirilmesi gerekiyor.

BÜTÜNLÜK DEVRİMCİ SAVAŞ GEREKİYOR

Böylesi koşullarda işçilerin, emekçilerin sorunlarını kaba sınıf bakış açısıyla, sadece sınıfsal sorunlarla ele almak doğru değildir. Burjuvazi, kapitalist güçler, sadece işçi sınıfına da karşı bir durumda değil. Bununla bitlikte toplumun bütününe karşı bir durumdalar. Doğaya karşıdırlar, topluma karşıdırlar. Bu kapitalist moderniteye karşı daha bütünlüklü bir devrimci savaşı gerektiriyor. Sadece işçilerin, emekçilerin omuzuna yüklenen bir mücadele değil, aynı zamanda doğanın savunulması, korunması üzerine bir mücadele yürütülmesi gerekiyor.

TÜM TOPLUMSAL KESİMLERİN ORTAK MÜCADELESİ

Kölenin de kölesi haline getirilmiş dünyanın en eski sömürgesi haline getirilen kadınların bugün özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, toplumsal mücadelede öncü konumuna gelmesi söz konusudur. Tabi bununla birlikte daha önceki klasik bakış açısına göre görmezden gelen veyahut merkez, yerel ilişkisi; parça, bütün ilişkisi; objektif, sübjektif; özne, nesne gibi arasında kurulan ilişkiler, buna neden olan düşünceler itibarıyla görülmeyen birçok toplumsal sorun, insanlığı ilgilendiren sorunlar ya da iktidar sorunun çözümüne bağlı olarak ele alınabilecek sorunlar da aynı şekilde toplumsal düzeyde öne çıkan sorunlar durumuna gelmiştir. Yerel sorunlar böyledir, inanç sorunları böyledir. Tüm toplumsal sorunları bu bütünlük içerisinde ele almak gerekiyor. Bu nedenle 3. Dünya Savaşı gerçekliğinde, küresel sermayeye karşı, kapitalist moderniteye karşı onun her yönüyle karşısına aldığı, yok etmekle karşı karşıya getirdiği tüm toplumsal kesimlerin birlikte, ortak mücadelesini gerektiriyor. Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma dediği bakış açısı da böylesi bir gerçekliği anlatıyor. Tüm bu sorunlara çözümün nasıl getirileceğinin bir paradigması şeklinde kendisini somutlaştırıyor.

MÜCADELEYİ ESAS ALAN YAKLAŞIMLA KARŞILANMALI

Bugün 3. Dünya Savaşı’na karşı işçiler, emekçiler böylesi bir mücadele görev ve sorumluluklarıyla karşı karşıyadırlar. Önder Apo’nun formüle ettiği demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmayla mücadeleyi esas alan bir yaklaşımla 1 Mayıs’ı karşılamaları gerekiyor. Bu yapılabilirse 1 Mayıs, ilk ortaya çıktığında oynamış olduğu rolün benzerini günümüz koşullarında oynayabilir. Zaten devrimci mücadeleler, sosyalist mücadeleler böyledir. Emek mücadelesi böyledir. Özgürlük mücadelesi böyledir. Kendisini dar kalıplara değil, sürekli yenileyen, değişen koşullara göre, güncelin ihtiyacına göre cevap verme özelliğine sahiptir.

MÜCADELE KOŞULLARI, İMKANLARI VAR

1 Mayıs’ı karşılarken üzerinde durulması gereken başka noktalarda vardır. Özellikle Türkiye ve Kürdistan somutunda bunu söylemek mümkündür. Kürdistan’da sömürgeci soykırım saldırıları dizginsiz bir boyut halini almıştır. Tüm dünyada sokağa çıkma yasakları uygulanırken savaş meydanları, özel savaş güçleri tarafından terk edilmemiştir. Yoğun saldırılar devam etmektedir. Katliamlar gerçekleştirilmektedir. Mexmûr bombalanıyor, insanlar katlediliyor. Başûrê Kurdistan bombalanıyor, sivil insanlar katlediliyor. Rojavayê Kurdistan’ı bombalanıyor, insanlar katlediliyor. Bu nedenle mevcut koşullarda 1 Mayıs’ı karşılamak aynı zamanda özel savaşta, soykırım saldırılarında ısrar eden TC’ye karşı Kürdistan ve Türkiye somutunda da mücadelenin çok daha fazla ileri boyutlara taşınması gerekiyor. Bunun için gerekli mücadele koşulları, imkanları vardır. Bu durum iyi görülmeli, iyi değerlendirilmelidir.

SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN BÜYÜK FEDAKARLIĞI

Bir yandan Türkiye toplumu, Kürdistan toplumu böyle bir mücadele görev ve sorumluluğuyla karşı karşıyayken, aynı zamanda salgına karşı da bir mücadele yürütüyor. Bu mücadele daha çok işçilerin, emekçilerin ve bir bütün olarak toplumun omuzları üzerindedir. Sağlık emekçileri büyük bir özveriyle mücadele içerisindedir. Onlarca sağlık emekçisi, toplumun korunma mücadelesinde şahadete ulaştı. Yine onlarca sağlık emekçisi virüse yakalanıp yaşamlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu vesileyle başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm emekçileri saygıyla selamladığımızı, yaşanılan şahadetleri saygıyla andığımızı, anılarının önünde saygıyla eğildiğimizi belirtmek isterim. Tabi sağlık emekçileri sadece bugünkü koşullarda, salgına karşı toplumun korunmasında değil aynı zamanda özel, kirli savaşa karşı toplumun öz savunma mücadelesinde de önemli görev ve sorumluluklarını yerine getirmektedirler. Örneğin Bakurê Kurdistan’da öz yönetim direnişleri içerisinde, Cizre’de şahadete ulaşan sağlık emekçileri bunların arasında yer almışlardır. Bu vesileyle Dr. A. Aziz Yuval’ın şahsında Cizre’de şehit düşen altı sağlık emekçisini de saygıyla anıyoruz.

Bu 1 Mayıs’la işçi ve emekçiler de yeni bir mücadele sürecine giriyor. Bu vesileyle tekrardan tüm dünya işçilerinin, emekçilerinin, tüm dünya halklarının 1 Mayıs’ını kutluyor, devrim, sosyalizm ve özgürlük mücadelesinde şehit düşenlerin anıları önünde saygıyla eğiliyorum.”