Bu yazı yayınlandığında muhtemelen 1 Mayıs ve 6 Mayıs günlerini yaşıyor olacağız. 1 Mayıs Dünya Emekçiler Günü’nü tüm işçi emekçi sınıfına, halkımıza ve halklarımıza kutluyorum. 1 Mayıs ruhu mutlaka 14 Mayıs seçimlerine en güçlü şekilde yansıyacak, bu sömürgeci, faşist, hırsız ve talancı iktidar yıkılacaktır.
6 Mayıs Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerinin yıldönümüdür. Aynı zamanda 1996 yılında Şam’da Önder Apo’ya komplonun yapıldığı tarihtir. Bu katliamcı, komplocu zihniyet AKP-MHP ırkçı faşist ittifakıyla zirve yapmıştır. Bu zihniyeti ve siyaseti nefretle kınarken Deniz Gezmiş ve yoldaşlarını, 6 Mayıs komplosuna karşı Dersim şehir merkezinde fedai eylem yapan Zîlan (Zeynep Kınacı) yoldaşı saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. PKK mücadelesi bu büyük devrimcilerin mirası üzerinden gelişmiş ve bugüne gelmiştir. Emek ve Özgürlük İttifakı, bu direnişçi geleneğe çok anlamlı bir yanıtı oluşturmuştur.
14 MAYIS SEÇİMLERİ TARİHİN EN ÖNEMLİ SEÇİMLERİNDEN BİRİDİR
14 Mayıs seçimleri cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden biri olmaktadır. Bu seçimlerin büyük önem taşımasının temel nedeni, AKP-MHP soykırımcı faşist rejiminin bu seçimlerle kendini kurumsallaştırmak istemesidir. Faşist iktidar Kürt soykırımını tamamlama üzerinden cumhuriyetin ve Lozan Antlaşması’nın 100. yıl dönümünü anayasal faşist diktatörlük rejimi ile taçlandırmak istemektedir. Faşist iktidarın seçimi kazanması durumunda faşizm tamamen sistemleşecek ve Kürtlere yönelik soykırım ve imha politikası, topyekun savaş konsepti daha da derinleşecektir.
Faşist rejim, 14 Mayıs seçimlerine soykırım politikalarına meşruiyet kazandırma aracı olarak yaklaşmakta ve buna büyük bir ihtiyaç duymaktadır. Çünkü içerde ve dışarda savaşan bu rejim artık büyük bir meşruiyet sorunu yaşamakta, teşhir olmakta ve itibar kaybına uğramaktadır. Bu iktidar Türkiye’yi derin bir siyasi, ekonomik ve toplumsal buhran içerisine koymuştur. Türkiye’nin tüm ekonomik kaynaklarını savaşa akıtmıştır. Yüz binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken askeri, polisi, jandarması Kürtleri öldürmekle, demokratik muhalefeti bastırmakla ve kadınlara işkence etmekle uğraşmıştır. Meşruiyeti kalmamış bu faşist iktidar, seçimleri varlık yokluk seçimleri olarak ele almakta ve Erdoğan iktidarının beka sorunu olarak değerlendirmektedir. Bu seçimler sadece faşist iktidar açısından değil, Kürt halkı ve Türkiye halkları açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü bu seçimler soykırımcı faşist rejimden kurtulmak için önemli bir imkan sunmaktadır. Başta halklar ve kadınlar olmak üzere Türkiye’de ezilenler, demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesinden yana olan herkes böyle yaklaşmaktadır. Bu seçimleri önemli kılan da esas olarak halkların, kadınların, devrimci demokratik güçlerin faşist iktidarı yıkmanın ve yeni bir süreci başlatmanın fırsatı olarak görmesidir.
Şüphesiz Türk devleti, AKP’nin yirmi yıllık iktidar süreciyle faşist bir karaktere bürünmedi. Yüzyılını dolduran Türk ulus devlet sisteminin kuruluş felsefesi, Kürt soykırımına, Alevi inancının yok sayılmasına-asimilasyonuna ve tüm farklı kimliklerin inkarına ve imhasına dayanmıştır. Bu devletin mayasında, oluşum felsefesinde, soykırımcı bir zihniyet ve anlayış hep var olmuştur. Devletin ilk kuruluş yıllarında çıkarılan Şark Islahat Planı, sistematik soykırım politikaları biçiminde bugüne kadar güncellenerek gelmiştir. 1921 Koçgiri Katliamı, 1925 Şeyh Sait ve arkadaşlarının idamı, 1931 Ağrı-Zîlan ve 1938 Dersim Soykırımı, yine 1978 Maraş Katliamı ve değişik yöntemlerle bu zamana dek sistematik soykırım saldırıları biçiminde süregelmiştir. Zaten PKK, bu devletin soykırım politikalarına bir isyan hareketi olarak ortaya çıkmıştır. PKK’nin yarım asırdır verdiği görkemli mücadele, bu soykırım politikalarının sonuca gitmesini engellemiştir.
AKP-MHP-ERGENEKON FAŞİST İTTİFAKI SOYKIRIMIN ÖNÜNDEKİ PKK ENGELİNİ KALDIRMAK İÇİN KURULMUŞTUR
AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, yüzyıldır sürdürülen soykırım politikaları önündeki PKK engelini ortadan kaldırmak için kurulmuştur. Bu ittifak 3. Dünya Savaşı koşullarını, bu savaşın ortaya çıkardığı kaos ve istikrarsızlığı fırsata çevirme, Kürtleri soykırımdan geçirme arzusuyla oluşturulmuştur. Kızıl Elma adını kendine yakıştıran bu ırkçı-faşist ittifak, tam sekiz yıldır hiçbir kural ve uluslararası hukuk tanımadan, yasaklı silahları kullanma da dahil soykırım politikalarını sonuca götürmeye odaklanmıştır. Kürtleri soykırımdan geçirmeyi kutsal bir dava ve devletin beka sorunu olarak tanımlamıştır. Önder Apo’nun yeşil-kara-beyaz faşizm olarak nitelendirdiği bu ittifak, 21. yüzyılın İttihat Terakki anlayışını temsil etmekte ve yüzyıllık Kürt soykırım politikalarını başarıyla uygulamayı ve sonuç almayı kutsal bir amaç bellemektedir. İçinde bulunduğumuz çağın Türk-İslam sentezci iktidar-devlet anlayışı, Kürtleri tamamen soykırımdan geçirerek Türk ulus devlet sistemini faşist diktatörlük biçiminde yeniden inşa etmeyi arzulamaktadır. Bu anlayıştan hareketle Kürtlere ait tüm değerler hedef alınmıştır. Mezarlıkları bombalanmış, cenazelerine işkence edilmiş, evlatlarının kemikleri kutular içerisinde ailelerine verilmiştir. AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı, halkımızın direniş iradesini kırmak ve teslim almak için akla hayale gelmeyen saldırı, özel savaş yöntemleri geliştirmiş, kötülükler yapmıştır. Organize bir kötülük şebekesine dönüşmüştür.
24 yıldır İmralı’da uygulanan işkence ve tecrit sistemini AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı mutlak hale getirmiş ve İmralı mutlak tecrit ve işkence sistemini tüm Kurdistan ve Türkiye toplumuna yaymıştır. Önder Apo’nun dışarıyla tüm ilişkilerini kesmiştir. Her gün yeni bir bilgi ve iddia ortaya atarak Hareketi ve halkı büyük bir endişe içerisinde tutmaya çalışmıştır. Önder Apo üzerinde tarihte rastlanmayan türden sistematik bir psikolojik-özel savaş yürütmüştür. İmralı’yı Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım savaşının merkezi haline getirmiştir. Önder Apo’nun iradesini kırarak Özgürlük Hareketi’ni ve halkı teslim almayı hedeflemiştir. Önder Apo’nun baskı ve dayatmalar karşısında ortaya koyduğu duruş, Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi ve halkımızın direnişi, bu politikaları boşa çıkarmıştır. Ancak faşizm tüm karşı duruşa rağmen bu politikalarından vazgeçmemiştir. İşte 14 Mayıs seçimleriyle tüm bu soykırımcı politikaları kurumsallaştırmayı ve başarıya götürmeyi hedeflemektedir.
Bu faşist iktidarın halkımıza ve öncülerine yaptığı kötülükleri saymakla bitiremeyiz. Gerillaya karşı kullanılan kimyasal ve taktik nükleer silahlar savaş hukukuna göre yasaklı silahlardır. Ancak soykırımcı sömürgeci Türk devleti, dünyanın gözü önünde bu yasaklı silahları günlük olarak onlarca-yüzlerce defa kullanmaktadır. Gerillanın iradesini kıramayan ve bir türlü planlarını istediği biçimde uygulayamayan Türk ordusu, yasaklı silahlar ve hain KDP desteğiyle Başûrê Kurdistan’ın önemli bir coğrafyasını işgal etmiştir. Öte yandan AKP-MHP faşist iktidarı KDP’den aldığı destekle soykırım savaşına meşruiyet kazandırmış, DAİŞ ve türevleri ile ittifak yaparak da Kuzey Suriye’nin önemli bir bölümünü işgal etmiştir. İşgal ettiği Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de demografyayı değiştirmiş, Türk okulları kurmuş, Türkçe öğrenmeyi zorunlu hale getirmiş ve açıktan soykırım yapmıştır.
AKP-MHP FAŞİST İKTİDARI SALDIRILARINI ÇOK BOYUTLU SÜRDÜRMÜŞTÜR
AKP-MHP faşist iktidarı askeri, kültürel, ekolojik ve ekonomik saldırıların yanı sıra, siyasi soykırım saldırılarını da çok boyutlu bir biçimde sürdürmüştür. HDP’nin kazandığı tüm belediyeleri gasp etmiştir. Seçilen insanlar zindanlara atılmış, bu insanları seçen milyonların iradesine hakaret edilmiş ve iradeleri yok sayılmıştır. Binlerce insanı görevlerinden ihraç etmiştir. Zindanları işkence haneye çevirmiştir. Yüzlerce ağır hasta tutsak içerde tutulmuş, onlarcası katledilmiştir. Otuz yıldır içerde tutulan yüzlerce devrimci, demokrat ve yurtsever insan hüküm giydikleri cezaları yatmalarına rağmen bırakılmamakta ve zindanlarda tutulmaya devam edilmektedir.
HDP’yi kapatma davası da siyasi soykırım saldırılarının bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. Bütün bu saldırılar, hiç kuşku yok ki halkın direniş iradesini kırma amaçlıdır ve soykırım konseptinin bir parçasıdır. Gelinen aşamada faşizmin saldırıları tüm toplumu hedef almaktadır. Türkiye toplumunda da faşizme karşı büyük bir rahatsızlık ortaya çıkmaktadır. Bunu deprem sürecinde çok açık bir biçimde gördük. Kurdistan merkezli yaşanan 6 Şubat depremi, bu soykırımcı sömürgeci devletin ve faşist iktidarın anti toplumcu gerçeğini çok çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Deprem olduğunda devlet ilk iki–üç gün kılını bile kıpırdatmamış, hiçbir yere tek bir yardım götürmemiş ve müdahale etmemiştir. 20 milyonun yaşadığı bir coğrafyada insanlar göz göre göre ölüme terk edilmiştir. On binlerce insan enkaz altında açlıktan, soğuktan, kan kaybından can çekişerek ölmüş, öldürülmüştür. Devlet yardım etmediği gibi yardıma giden halka, sivil toplum kurumlarına müdahale etmiş, deprem alanlarına girmelerini engellemiştir. Halk, halkın örgütlü kurumları, kadınlar, sivil toplum örgütleri ve muhalefet partileri bu engellere karşı çıkarak ve engelleri aşarak deprem alanlarına zorla girmiş ve halkın yardımına koşmuşlardır. Bu yardımlar ve toplumsal dayanışma sayesinde geriye kalan insanlar ayakta kalmayı başarmıştır.
Faşist ittifak benzer yıkıcı-yok edici bir politikayı doğaya karşı da geliştirmiştir. Rant ve talan politikalarıyla Kurdistan ve Türkiye coğrafyasını büyük bir yıkıma uğratmıştır. Kurdistan’da doğa kırım politikaları soykırım politikalarının bir parçası olarak geliştirilmiştir. Barajlar yapılarak su kaynakları kurutulmuş, gerillayı kuşatmak için bölgeler birbirinden kopartılmıştır. Bu politikalar sonucunda doğa ve iklim dengesi bozulmuş, çok sayıda canlı türü yok olmuştur. Onlarca köy, bağ-bahçe, tarihi kültürel miras sular altında bırakılmıştır. Yaşamıyla, kültürüyle bir tarih ortadan kaldırılmıştır. Devasa boyutlara ulaşan ağaç kesimi, yapılan barajlar, açılan maden ocaklarıyla sürdürülen bu talan ve soykırım saldırıları, yaşam alanlarını bir bir yok etmektedir.
FAŞİZM KADIN MÜCADELESİNİN ULAŞTIĞI DÜZEYDEN KORKUYOR
Aynı zulüm ve kırım politikaları çok daha korkunç bir biçimde kadınlar üzerinde de sürdürülmüştür. Faşizm zaten en temelde kadın düşmanı bir rejimdir. İdeolojisi, felsefesi ve politikası tamamen kadın düşmanlığına dayanmaktadır. Cinsiyetçiliği temel politika haline getirerek toplumu, iktidarını sürdürme ve iktidarına meşruiyet sağlama aracına dönüştürmektedir. Köle kadın-köle toplum bu iktidarın üzerinde kurumlaştığı ve iktidarını sürdürdüğü kullanışlı bir eşyadır sadece. Faşist AKP–MHP iktidarının kadının örgütlü mücadelesine düşmanlık yapmasının ve pervasızca saldırmasının nedeni de budur. Kadın özgürlük mücadelesi toplumu nesne olmaktan çıkarıp yaşam kaynağı haline getirmektedir. Mücadele eden kadın, toplumda da mücadele bilinci ve iradesi yaratıyor. Faşist iktidar binlerce kadın devrimciyi, siyasetçiyi ve aktivisti tutuklamıştır. Kadına şiddet, kadın katliamları zirve yapmıştır. Kadınların büyük bedellerle ve mücadeleyle yarattığı kazanımları ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Kadın öncülerine, kurumlarına ve örgütlü yapılarına şiddetle saldırmış, kadınların mücadele iradesini kırmak istemiştir. Kurdistan’da ve Türkiye’de kadın hareketinin çok güçlendiği, toplumu ve siyaseti ciddi anlamda etkilediği bir gerçektir. Faşizm kadın mücadelesinin ulaştığı bu düzeyden, toplumda ve siyasette yarattığı demokratik değişim gücünden müthiş korkuyor. Seçimler, Kadın düşmanı bu iktidardan hesap sormanın tarihi bir süreci oluyor.
14 MAYIS SEÇİMLERİ AKP-MHP FAŞİST REJİMİNDEN HESAP SORMA SEÇİMLERİDİR
Bu anlamıyla 14 Mayıs seçimleri, AKP-MHP faşist rejiminin Kurdistan ve Türkiye halklarına, kadınlarına, gençlerine, emekçilerine ve doğasına yaşattığı bu büyük yıkım ve derin acıların hesabını sorma seçimleri olmaktadır. Ve daha da önemlisi ırkçı-faşist iktidarın yıkılması, soykırım politikalarında kırılma yaratacak ve demokratik mücadele zeminini güçlendirecektir. Elbette bu seçimler Türk devletinin soykırımcı zihniyetini ve politikalarını tümden boşa çıkarıp ortadan kaldırmayacaktır. Ancak demokratik mücadeleye geniş bir zemin açacak, yeni mücadele dinamikleri ve imkanları ortaya çıkaracaktır. Bu açıdan 14 Mayıs seçimlerini, bu soykırımcı faşist rejimde kırılma yaratmanın çok önemli bir süreci olarak görmek yanlış değildir.
Önder Apo’nun İmralı direnişi, gerillanın onurlu fedai direnişi, halkımızın ve kadınların mücadelesi, faşist Türk devletinin soykırım politikalarının sonuca gitmesini engellemiş ve soykırımcı AKP-MHP ırkçı-faşist iktidarını çöküş sürecine koymuştur. Gerillanın bir yılını dolduran Zap, Avaşîn ve Metîna’da ortaya koyduğu direniş iradesi, faşist Türk devletinin ve işbirlikçisi KDP’nin kirli planlarına büyük bir darbe vurmuştur. Gerilla direnişi toplumsal direniş dinamiklerini her daim beslemiş ve diri tutmuştur. Zap direnişinin yarattığı sonuç; halkımızın Newroz’da verdiği “Direnerek Kazanacağız” mesajı olmuştur. Gerilla direnişi tüm toplumsal ve siyasi kesimleri derinden etkilemiştir. Herkes takdir eder ki AKP-MHP faşizmine karşı en büyük mücadeleyi Kürt Özgürlük Hareketi, gerillası, halkımız ve kadınlar vermiş ve faşizmin kurumsallaşması önünde güçlü bir set kurmuştur. Bu direniş Türkiye toplumunu oldukça etkilemiş, Türkiye demokrasi güçlerinin, işçi ve emekçi kesimlerin ve çevrecilerin mücadelesinin de faşizmin çöküş sürecine girmesinde önemli bir rol oynamıştır.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI'NI ZAYIFLATAN DAR MİLLİTETÇİ TUTUMLARA GİRİLMEMELİDİR
Kürt sorununun demokratik çözümü, topyekun bir mücadele ve halkımızın sosyalist ve demokrasi güçleriyle birlikte yürüteceği demokrasi mücadelesiyle sağlanacaktır. Emek ve Özgürlük İttifakı, bu anlamda büyük önem taşımaktadır. Emek ve Özgürlük İttifakını daraltan ve zayıflatan tutumlara girmemek, dar milliyetçi anlayışlardan uzak durmak, son derece önemlidir. Bu ittifakın gerekli olmadığını tartışan, ittifak güçlerini küçümseyen, Kürtler arası ittifakı yeterli gören anlayışa sahip bazı çevrelerin olduğunu duyuyoruz. Kötü bir niyet yoksa şayet bu tür anlayış ve yaklaşımlar ufuk darlığının, dar milliyetçi, tepkisel ve yüzeysel yaklaşımların ürünüdür. Kürt sorunun hakikatine, toplumsal mücadele diyalektiğine ve siyaset gerçeğine -kaba bir ifadeyle söylersek- at gözlüğüyle bakmanın bir sonucudur. Kötü niyetle yapılıyorsa da zaten soykırımcı sistemin özel savaş elemanı olunduğunu gösteriyor. Türk devleti yüzyıldır bu siyaseti yürütüyor, halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesini birbirinden koparmaya, Kürtleri yalnızlaştırmaya çalışıyor.
Türk devletinin kuruluş felsefesi, Kürtlerin ve farklı diğer kimliklerin inkar ve imhasına dayanıyor. Türk egemen sınıfı tam bir asırdır ırkçı milliyetçi ideoloji ile Türk toplumunu zehirleyerek, duygusunu, emeğini sömürerek, Türkiye’nin tüm kaynaklarını Kürt soykırım savaşına akıtarak Türkiye’yi yönetiyor. Türk iktidar elitleri bu politikayı iktidar olmanın ve iktidarda kalmanın temel yasası haline getirmişler. Türklük sözleşmesi olarak ifadelendirilen bu yasanın dışına çıkanları ve karşı koyanları ise düşman ilan edip ezmeye çalışmışlar. HDP projesine şiddetle saldırmalarının nedeni de budur.
Kurdistan ve Türkiye halklarının ortak mücadelesi ve bu mücadelenin örgütlü siyasi ifadesi olan HDP, Yeşil Sol Parti ve Emek Özgürlük İttifakı, devletin bu inkarcı ve imhacı yapısında kırılma yaratıyor ve dolayısıyla demokratik cumhuriyet inşasının zeminini döşüyor. Geçmiş yıllarda HDP’yi Kurdistan’a sıkıştırmaya ve Kürt partisine indirgemeye çalışan dar milliyetçi yaklaşımlar, HDP’yi zayıflatan bir rol oynamıştır. Tarihsel bilinçten uzak, Türk devletinin kuruluş yasalarını tam kavrayamayan, yüzeysel ve dar yaklaşımlar, Kürt düşmanı zihniyete ve politikalara hizmet etmenin dışında bir sonuç ortaya çıkarmıyor. Bu tür yaklaşımlar halkımıza ve mücadelesine çok büyük zarar veriyor. Gerçek şu ki; Kurdistan ve Türkiye halklarının ortak mücadele birliği ne kadar çok gelişir ve güçlenirse, Kürt sorunun demokratik çözümü ve Türkiye’yi demokratikleştirme mücadelesi de bir o kadar başarılı sonuçlar ortaya çıkarır.
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamada, Kürt sorununu demokratik temelde çözmede ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde birleşik toplumsal mücadelenin rolü çok büyük önem taşımaktadır. Birleşik toplumsal direniş ve mücadele gücü, Özgür Kurdistan, Demokratik Türkiye ve Demokratik Ortadoğu’yu yaratacak esas güçtür. Özgürleşmenin ve demokratik bir sistem kurmanın esasının birleşik topyekun bir toplumsal direnişten geçtiği açıktır. Ancak siyasi mücadele de birleşik toplumsal mücadelenin önemli bir alanıdır. Siyasi alanda yürütülen mücadelenin zeminleri onlarca yılın toplumsal mücadelesiyle ortaya çıkmıştır. Legal siyasi mücadele alanı, yarım asrı bulan büyük mücadele sonucu kazanılan bir mevzidir. Bu mevzi soykırımcı faşist zihniyete ve siyasete karşı demokratik siyasetin, üçüncü politik çözüm anlayışının ve iradesinin ortaya konulduğu alandır. Özgür Kurdistan ve demokratik Türkiye mücadelesinin önemli bir çarpışma alanıdır. Bu alanı güçlendirmek, üçüncü politik çizgiyi hakim anlayış haline getirmek, soykırımcı sömürgeci siyasette büyük bir kırılma yaratacaktır. Bu açıdan legal siyasetin mücadele alanını da oldukça önemsemek gerekiyor.
Özellikle 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin faşist soykırımcı siyasette bir kırılma yaratma açısından önemi büyük olacaktır. Türkiye’de devrimci demokratik güçlerin Emek ve Özgürlük İttifakı’yla seçimlere girmesi, Türkiye siyaset tarihinde de bir ilki ifade etmektedir. Bu ittifak halklar, kadınlar, gençler, Aleviler başta olmak üzere ezilen inanç grupları, işçi-emekçiler açısından çok değerli bir mücadele gücüdür. Bu ittifak sadece bir seçim ittifakı değildir. Türkiye’yi demokratikleştirmeyi, demokratik siyaset anlayışını Türkiye’ye hakim kılmayı amaç edinen tarihi sonuçları olacak bir mücadele ittifakıdır. Türkiye toplumunda çok güçlü bir değişim, demokrasi ve özgürlük talebi vardır. Türkiye toplumundaki değişim talebi, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gelişmesi açısından büyük bir imkandır.
Türkiye tarihi bir eşiktedir. Gelinen noktada ırkçı milliyetçi, mezhepçi ve cinsiyetçi devlet zihniyeti ve siyaseti, özgürlük mücadelesi karşısında iflas etmiştir. Türkiye’de inkarcı ve imhacı zihniyet ile devrimci demokratik zihniyet, tarihin gördüğü en keskin mücadele sürecini yaşıyor. Yarım asrı bulan kıyasıya bu mücadele sonucu katı merkeziyetçi faşist ulus devlet sistemi çökmekte, demokrasi ve özgürlük eğilimi büyük gelişme göstermektedir. Her iki zihniyetin ve siyasetin mücadelesi şiddetli bir zihniyet çatışması ve kaos ortamı yaratmıştır. Bu ortam demokrasi ve özgürlük güçlerine muazzam bir örgütlenme, birleşerek büyüme ve büyük kazanma fırsatı sunmaktadır. Gerçekten Türkiye radikal bir değişim sürecine girmiş bulunmaktadır. Emek ve Özgürlük İttifakı sağlam bir duruş geliştirir ve etkili bir mücadele yürütürse Türkiye’nin demokrasi mücadelesine çok büyük güç katacaktır. Üçüncü politik çizgi, değişimin motor gücü olmayı başaracaktır.
Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye’deki tüm devrimci, demokratik mücadele dinamiklerini bir araya getirerek devasa bir mücadele gücünü ortaya çıkarma özelliğine sahiptir. Bu niteliğiyle ittifak yüksek bir çalışma temposu ve tarzıyla hareket ederse devasa bir toplumsal direniş gücü ortaya çıkaracaktır. Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye toplumuna, toplumun tüm kesimlerine çok güçlü seslenebilirse ve Türkiye toplumunu derinden etkileyecek bir siyaset dili üretebilirse büyük başaracaktır.
Bu seçimler, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın şimdiye kadar ulaşmadığı toplumsal kesimlere ulaşmada çok önemli bir imkan sunmaktadır. İyi bir çalışma planı ve tarzı geliştirilir, halkçı bir duruş ortaya konulur, insan insan, ev ev, sokak sokak, köy köy, mahalle mahalle, ilçe ilçe, il il, bölge bölge ve kısacası Türkiye ve Kurdistan’ın her yeri karış karış adımlanır, emekle, alın teriyle bir çalışma yürütülür ve örgütleme yapılırsa arzulanan büyük başarıya ulaşılacaktır. Sokakla ve meydanlarla ilişkisi güçlü kurulmuş hareketler her zaman kendisini çoğaltma, büyütme gücünü kazanır, devrimci, özgürlükçü ve demokratik karakterini korurlar.
Emek ve Özgürlük İttifakı ve Yeşil Sol Parti; halkların, kadınların, gençlerin, işçi ve emekçilerin, ekolojistlerin ve ezilen tüm kimliklerin, özgürlük ve demokrasi özlemlerinin demokratik siyaset gücüne kavuştuğu birleşik demokratik güç cephesidir. En geniş ve en radikal anti faşist cephedir.
Irkçı faşist iktidar, soykırım saldırılarının bir parçası olarak HDP’yi kapatma sürecine almış ve bu süreci adeta bir komploya çevirmiştir. HDP’yi kapatma davasını Demokles’in kılıcı gibi sürekli halkımızın başında sallandırarak seçim sürecinde halkımızı boykota zorlamayı, parçalılık ve dağınıklık yaratmayı hedeflemiştir. Yeşil Sol Parti seçeneğiyle bu kirli plan boşa çıkarılmış durumdadır. Yeşil Sol Parti ilk günden itibaren HDP ile yol yürüyen ve zaten HDP’nin de kurucu bileşeni olan bir partidir. Dolayısıyla HDP’nin programını ve siyaset anlayışını temsil etmektedir. Parti Demokratik Ulus anlayışı temelinde Kürt sorunun demokratik çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesinin esası gören, kadın özgürlükçü ve ekolojik anlayışı benimseyen bir zihniyete ve siyaset tarzına sahiptir. Dolayısıyla halkımızın ve halklarımızın siyasetteki çözüm dilidir ve sesidir.
AKP-MHP ırkçı faşist rejiminin yıkılmasında diktatör Erdoğan’ın kaybetmesi halklar lehine çok önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Faşist iktidar yıkılırsa mücadele yeni bir sürece girecektir. Siyasal mücadelenin çok yoğun yaşanacağı bir süreç gelişecektir. Kim daha iyi çalışır ve mücadele ederse o gücün kazanacağı bir süreç olacaktır. Meclis seçimlerini Yeşil Sol Parti’nin başarıyla tamamlaması ve hedeflerine ulaşması ise faşizmi iktidardan düşürecek ve demokratik siyaseti güçlendirerek demokrasiye, demokratik çözüme geniş bir alan açacaktır. Seçimleri kazanmada ve büyük bir başarı elde etmede 1 oyun bile çok büyük bir değeri vardır. Halkımız bu seçimi çok önemli bir mücadele ve soykırımcı faşizmle büyük hesaplaşma süreci olarak görmeli ve değerlendirmelidir.
Avrupa’da yaşayan halkımız tüm seçim süreçlerinde her zaman aktif bir rol oynamıştır. 2023 seçimleri çokça ifade ettiğimiz üzere daha önce yapılan seçimlere benzemiyor. Bu açıdan Avrupa’daki halkımız, yurtsever insanlarımız, daha önceki dönemleri katbekat aşan bir aktivite içerisinde olmalıdır. Tüm mücadele alanlarının büyük bir anlam ve önem kazandığı bu tarihi mücadele sürecinde olması gereken duruş ne ise o duruşu ortaya koymak Önderliğe, şehitlere, direnen dağ ve zindan direnişçilerine layık olmanın gereğidir ve ağır bedellerle yaratılan özgürlük değerlerine saygının da en anlamlı ifadesidir.
Irkçı faşist soykırımcı rejim çok yoğun bir özel savaş yürütmektedir. Provokasyon üzerine provokasyon yapmakta, halkın mücadele iradesini kırmaya, teslim almaya ve mücadeleden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Yılların görkemli özgürlük mücadelesiyle halkımızda oluşan özgürlük bilinci, iradesi ve örgütlü gücü elbette bu özel-psikolojik savaşı çok iyi tanımakta ve bilmektedir. Yarım asrı bulan bu mücadele halkımızda, insanımızda güçlü bir tarihsel bellek oluşturmuştur. Düşmanın her oyununu görebilecek ve boşa çıkarabilecek bir birikim ve mücadele gücü mevcuttur. Bu güç 14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’yi zafere taşıyacak enerjiyi ortaya çıkaracaktır. Halkımız Newroz ruhunu 14 Mayıs’a taşıyarak faşizmi düşürecek demokratik mücadeleye güçlü bir zemin açacaktır.
HALKIMIZ TEK FİRE VERMEDEN SANDIĞA GİTMELİ, YEŞİL SOL PARTİYE OY VERMESİ ÇOK ÖNEMLİDİR
Bu faşist iktidar seçimleri kaybetmemek için birçok hile, hırsızlık ve komplo yapacaktır. Çünkü bu iktidar kaybetme durumunda nelerle yüz yüze kalacağını ve başına nelerin geleceğini çok iyi bilmektedir. Suçları büyük olduğu için her günü adeta kabus içinde geçmektedir. Bu iktidar DAİŞ ve türevi çetelerle iş tutmuş, işgaller, katliamlar yapmış, hırsızlık, yolsuzluk yaparak halkın değerlerini gasp etmiştir. Erdoğan halktan çaldığı paralarla ailesini, çevresini dünyanın sayılı zenginleri arasına koymuştur. Bu seçimin aynı zamanda tüm bunlardan hesap sorma seçimi olduğunu çok iyi bilmekteler. Bu açıdan halkımızın, kadınların ve gençlerin bu bilinç ve öfkeyle tek bir fire bile vermeden sandığa gitmesi ve Yeşil Sol Parti’ye oy vermesi çok önemlidir.
Aleviler bu faşist iktidardan en fazla zarar gören kesimlerden olmuştur. Aleviler tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar inanç asimilasyonuna, baskıya ve hakarete maruz kalmışlardır. Alevi inancı bu iktidar tarafından bir inanç olarak bile görülmemiş, İslamiyet’ten sapmış sapkın bir kesimin dar kültürel yaşamı olarak lanse edilmiştir. Cümbüş evi denilerek Cemevleriyle alay edilmiş, Alevilerin en kutsal değerlerine, ocaklarına, jiyarlarına saldırılar yapılmıştır. Aleviler günümüzün Muaviyesi, Yezidi Erdoğan’dan ve kurduğu zulüm düzeninden büyük hesap soracaktır.
Bu faşist iktidar İslam dinini iktidarını sürdürmede bir silaha dönüştürmüş, Demokratik İslam değerlerini yok saymış, İslam dininin temel yaşam ve inanç biçimi olan kültürel İslam’a savaş açmıştır. Gerçek İslam’ı yaşayan ve yaşatan sade Müslümanlara düşman kesilmiştir. Bu seçimler aynı zamanda sade, gerçek Müslümanların din ve inanç düşmanı bu iktidardan hesap sorma seçimleri olacaktır.
Seçimlerde sandık başına gidip oy kullanmak kadar sandık güvenliği de önemlidir. Hırsız ve gaspçı bu faşist iktidar; halkın oylarını çalmanın, bin bir türlü hile ve yalanla oyunlar çevirmenin peşindedir. Bu açıdan halkımız seçim sonuçları açıklanana kadar sandıkların başından ayrılmamalı, alanları terk etmemeli, sandıklara ve oylarına sahip çıkmalıdır. Başarılı bir sonuç açısından sandık güvenliğini sağlamak ve oylarına sahip çıkmak çok büyük bir önem taşımaktadır.
Kaynak: Serxwebun gazetesi