Av. Yürekli: Tepkileri azaltmaya dönüktü

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, 11 ay sonra yapılan telefon görüşmesinin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaşam hakkına dönük tepkileri azaltmaya dönük olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Cengiz Yürekli, “İmralı denen hukuk dışı sistem söz konusuyken Türkiye toplumunda hiçbir insan özgür olmayacaktır. Kürtler zulüm altındayken diğerleri özgür, mutlu ve refah içinde olmayacaktır” dedi.

Yaklaşık bir yıldır kendisinden haber alınamayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Perşembe günü kardeşi Mehmet Öcalan ile 5 dakika süren telefon görüşmesi yaptı. Görüşmenin birden kesildiğini söyleyen Mehmet Öcalan, “Avukatlarımın buraya gelerek benimle görüşme yapmasını istiyorum” dediğini aktardı. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, 11 ay sonra yapılan telefon görüşmesi ve mutlak tecrit koşulları hakkında ANF’ye konuştu. Yürekli, “Bu toplumun refleksleriyle oynamak demektir. Bu 22 yıllık tecridin başkaca bir yansımasıdır. Toplumun reflekslerini budamak, hafızasıyla oynamak demektir. Bir çeşit toplumu bir şeylere alıştırma çabasıdır. Başka bir izahatı da yoktur. Sorumluluğu da büyüktür. Yasaya, hukuka da aykırıdır. Abdullah Öcalan’ın gerçekleştirdiği kısa süreli görüşmeleri tehlikeli bir durumdur. ‘Bunun farkında mısınız, bunu kabul etmiyorum’ demişti. Bazı hususların da bilince çıkarabilmek için kritik önemde bir açıklamadır” dedi.

22 YILDIR MUTLAK BİR TECRİT SÖZ KONUSU

İmralı’daki cezaevinin Abdullah Öcalan için bir tecrit sahası olarak kurgulandığını, hukuksal mekanizmalara dayanmadığını kaydeden Yürekli, “Aslında bu tecritle hedeflenen bir siyasetin dizayn edilmesidir. Toplumsal yansımalar hesaplandı. 22 yılını doldurdu. Bu anlamda cevap verilmesi gereken iki soru kümesi ver;

* Temel hak ve hürriyetlerine uygun mudur, bu konuda neler yapılabilir, ne yapmak gerekiyor, bunun yansımaları/sonuçları nedir?

* Orada tecrit edilenin Abdullah Öcalan olduğunun bilincinde olarak bu salt bir cezaevi sorunu mudur, cezaeviyle mi sınırlı mıdır?

Bunları konuşmak ve değerlendirmek gerektiğini kaydeden Yürekli, şöyle devam etti: “Öncelikle mevcut durumun gerek anayasaya gerekse de uluslararası sözleşmelere uymadığını, Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmelere, Avrupa hukukuna aykırı olduğunu belirtmek gerekiyor. Her şeyden evvel bu yönlü bir tecridin benzeri yok. Avrupa içerisinde ve dünyada da bir benzeri yok. Bunu kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Temel hak ve özgülükler, hiçbir şekilde şantaja konu edilemez. 22 yıldır aralıksız mutlak bir tecrit söz konusu.”

HİÇBİR AHLAKİ TOPLUMSAL NORM KABUL ETMEZ

Avukat Yürekli, İmralı’daki tabloyu da şu şekilde özetledi: “Bir ada cezaevinde hücre koşullarında dört insan, temel kimlikleri Kürt olmak. Kürt, barış ve demokrasi konusunda mücadele yürüten, bu sebeple de bedel ödeyen, mevcut yaslara göre müebbet cezasının üstünde olan dört insan, bir adanın içinde ve dış dünyayla bağlantıları kesilmiştir. Kendi aralarında bile iletişimleri yok. Dışarıya hiçbir bilgi yansımıyor, biz onlara hiçbir bilgi yansıtamıyoruz ve yılda 5 dakikalık bir telefon görüşmesi söz konusu. İnsanlığın hiçbir ahlaki toplumsal normunun kabul etmeyeceği bir durum olduğunu anlıyoruz. Hatta bir insan bünyesinin de kaldırması mümkün değildir. Bu tamamen orada ruhen ve bedenen çürütmeye dönük bir şeydir.”

SALT BİR CEZAEVİ SORUNU DEĞİLDİR

Tecrit koşullarının toplumsal boyutlarına da işaret ederek, orada tutulanın tutulan sadece bir ‘mahkum’ olmadığını belirten Yürekli, şunları ifade etti: “Barış için önemli bir kaledir Abdullah Öcalan. Çok açıkça söyleyebiliriz; Türkiye koşullarında bir barışından söz etmek mümkün değil. Sadece haklar arasındaki çatışmalı durumu da kastetmiyoruz; ekonomik, toplumsal, siyasal, ifade özgürlük yok, örgütlenme özgürlüğü yok. Bir ekonomik kriz durumu var. İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Her gün şiddet, cinayet vakaları var. Merkez Bankası’ndaki rezervlerin ne olduğu bilinmiyor. Siyasal partilerin yaklaşımları görüyorsunuz. Sivil topluma tavır ortada. Topyekun bir kaos hali vardır. Toplumun her alanında bu barışı inşa etmek için açıkça söyleyebiliriz; çabalayan, çözüm geliştiren, proje ürüten Abdullah Öcalan’dır. Eğer böyle bakarsak salt bir cezaevi sorunu olarak değil, toplumun ihtiyaç duyduğu barış, refah ve demokrasinin inşası için bir yaklaşım sergilemeliyiz, sahip çıkmalıyız.

BAĞLANTILI SORUNLAR YUMAĞI

Çok açığa çıktı ki; Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye’nin demokrasi sorunu çözülmeyecektir. Keza demokratik inşa gerçekleşmediği sürece sorun çözülmeyecektir. Bunlar birbirlerine bağlı sorunlarındır. Kürt sorunu yapısal bir sorundur. Bunun çözümü için temel muhatap Abdullah Öcalan’dır. Bu sade Kürtlerin, Kürt siyasal hareketinin, demokratik kamuoyunun kabulü değil, devletin/hükümetin de dönem dönem kabul ettiği bir gerçeklik.”

SÜRECİN BİTMESİNDE ABDULLAH ÖCALAN’IN SORUMLULUĞU YOK

‘Diyalog süreci’nin 2015’te bitmesinin Kürt Halk Önderi Öcalan ile en ufak bir alakasının olmadığını vurgulayan Yürekli, şöyle konuştu: “Bütün aktörleri, iktidarı, devleti, bürokratları, sivil toplumu, muhalefeti, herkesi sorumlu tutabilirsiniz. İmralı Adası’ndaki Abdullah Öcalan’ı sorumlu tutmamız mümkün değildir. Bakınız 2015’de süreç bitirildi, iktidarın kendi politik menfaatleri uğruna. Akabinde tüm kapılar kapatıldı. 2016’da kardeşiyle yaptığı görüşmede de ‘Halen barış için çabalıyoruz. Eğer devlet ciddiyse iki adamını gönderir bunu konuyu çözebilirim’ dedi. Keza 2019 süreçlerini de gördük. Sürekli barış barış dedi, ancak buna karşılık tecrit politikası gündeme getirildi. O dönemde de Abdullah Öcalan bugün bahsettiğimiz bütün medya organlarında yer alıyordu, alan açılıyordu. Şimdi de Abdullah Öcalan muhatap alınmadığı şekilde kriminalize edilmeye çalışılıyor. Bir algı söz konusu. Yani barışı inşa eden, barış için çabalayan Abdullah Öcalan’a dönük iktidarın bir algı çalışması söz konusu. Demokratik kamuoyu da ya mevcut güçsüzlüğünden ya da iktidarın çok yüksek baskı uygulamasından ötürü bu duruma karşı duyarsız.”

İMRALI’DAKİ TECRİT TAMAMEN ÇÖZÜMSÜZLÜKTENDİR

İmralı’da uygulanan tecridin, tamamen çözümsüzlükten beslenen bir tercih olduğunu kaydeden Yürekli, demokratik kamuoyunun sorumluluğuna da işaret etti. Yürekli, şunları dile getirdi: “Cezaevlerinde tecride karşı 120 günü aşan bir açlık grevi söz konusu. Kamuoyunda sağlığı ve yaşam hakkıyla ilgili bir sürü bilgi dolaşıyor. Perşembe günkü telefon yarıda kesiliyor. Buna rağmen demokratik kamuoyunun, aydınların sesini daha yüksek çıkarması gerekiyor. Özellikle ısrar vurgulamak istiyorum; İmralı denen hukuk dışı sistem söz konusuyken Türkiye toplumunda hiçbir insan özgür olmayacaktır. Kürt halkı zulüm altındayken Türkiye halkları da özgür, mutlu ve refah içinde olmayacaktır. Bu, birbirleriyle doğrudan sıkı sıkıya bağlı bir ilişkidir.”

TEPKİLERİ AZALTMAYA DÖNÜK BİR TELEFONDU

Avukatları olarak ellerinde sağlıklı bilginin olmadığını aktaran Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, son telefon görüşmesi hakkında da şu değerlendirmeyi yaptı: “Kurulan temas da öyle yasal hakların tanındığı bir temas değildi. Cezaevinde geçirdikleri süre ortadayken bu denli bilgiler ortada dolaştırılıyor. Abdullah Öcalan’ın yaşam hakkına dönük tepkileri azaltamaya dönük bir telefondu muhtemelen. Ancak ne yazık ki; bu telefon yarıda kesildi, diğer müvekkillerimiz de protesto amaçlı telefon görüşüne çıkmadı. Şöyle bir karşılığı var; bu açıklamalara zemin sunan tecrit durumudur. Siz yasalarda yer varken neden bir yıl boyunca bir bilgiye erişimin izin vermiyorsunuz? Bu izaha muhtaç bir durumdur. Kendi bünyesinde sıkıntılar var. Sürekli bir tecrit durumu var. Haber alınmıyor. Daha sonra kamuoyuna sürülen haberler söz konusudur, sonra çok rutinmiş, her şey yolundaymış gibi kısa süreli açıklamalar yapılıyor. Bu bilgiler doğru değildir gibi algı oluşturuluyor. Bu, ciddi bir psikolojik durumdur.”