Başaran: AKP mezarlıklara IŞİD gibi saldırıyor

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, mezarlıklara saldırıda 21’inci yüzyılın tek örneğinin AKP iktidarı olduğunu belirterek, “Bugün Türkiye’de AKP iktidarı IŞİD uygulamalarıyla mezarlıklara saldırıyor” dedi.

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, son dönemde mezarlıklara yönelik artan saldırılara ilişkin Amed’de bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya HDP’nin kadın milletvekilleri ve Kadın Meclisi üyeleri de katıldı.

KÖTÜLÜK SIRADANLAŞTI

Başaran, “Türkiye’de maalesef uzun bir süredir kötülüğün sıradanlaştığı, normalleştiği bir süreçte, pandemi döneminde de bu uygulamaların devam ettiğini görüyoruz” dedi.

Özellikle beş yıllık süreçte cezaevlerine muhalifler doldurulduğunu, cezaevlerinin bir tecrit alanına çevrildiğini ve cezaevlerinin mezarlaştırıldığını belirten Başaran, “ Mezarlıklar savaş alanına çevrildi” diye ekledi.

KÜRTLERİN EN KUTSALINA EL UZATACAK KADAR DÜŞEN SİYASET

Başaran, “Ve maalesef bütün dünya pandemiyle, bir krizle, kapitalizmin yarattığı bir hastalık krizi ile mücadele ederken Türkiye’de AKP-MHP ittifakının yürüttüğü Kürt düşmanı siyaset, Kürtlerin en kutsalına el uzatacak kadar düşen bir siyasetle karşı karşıyayız. Bu pandemi sürecinde de bu yaklaşımından geri adım atmamıştır” şeklinde konuştu.

SAVAŞ CENAZELER ÜZERİNDEN SÜRDÜRÜLÜYOR

Başaran’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“Bu 5 yıllık süre içerisinde ne oldu diye hafıza tazelersek, hatırlarsınız 2013-2015 arasında Sayın Öcalan’la yapılan görüşmeler neticesinde müzakereler başlamış, Türkiye’de barış ihtimali ortaya çıkmıştı (…) Ama maalesef savaş, cenazeler üzerinden, bedenler üzerinden başlatıldı. Bu savaşın Ekin Van üzerinden, bir kadın bedeni üzerinden başlatıldığını, cenazeye işkence yapılarak sosyal medyada paylaşıldığını hepimiz biliyoruz.

İşte savaşın aslında cenazeler üzerinden devam ettiği, savaş alanının mezarlıklar haline geldiği bu dönemde özellikle Bitlis Garzan’da yine 90’lı yıllarda yaşamını yitirenlerin olduğu, 267 mezarlık yıkılarak ailelerinden kilometre uzağa İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Bunun akabinde aileler defalarca başvuru yapmasına rağmen, defalarca kan vermesine rağmen birçoğunun aslında defin ruhsatı olmasına rağmen kime ait olduğu bilinmesine, daha önce tespit yapılmasına rağmen, ailelere cenazeler üzerinden acı çektirmeye devam ediliyor. Düşman hukukuyla, bu 267 cenazenin yüzlercesi hala ailelerine teslim edilmedi. Yine ailelerine teslim edildiğinde maalesef ki son süreçteki uygulamalarda görüldüğü gibi bu cenazelere merasim yapılmasına izin verilmedi. Cenazeye katılan imamlara soruşturma açıldı ya da tehdit edildi. Cenaze namazının kılınmasına izin verilmedi. Cenazelerin belediyelere ait araçlarla mezarlara götürülmesine izin verilmedi. Mezarların kazılmasına izin verilmedi, insanların gidip yakınlarına son görevlerini yerine getirmelerine izin verilmedi. Gidenlere soruşturma başlatıldı. Genel Bilgi Taramalarıyla insanlar mezarlıklara alındı.”

DAİŞ UYGULAMALARI İLE MEZARLIKLARA SALDIRI

“Bu uygulamalar dünyada tek. Tabi ki tarihte benzer uygulamalarla karşı karşıya kalındı. Savaşların sonucunda mezarlıklara saldırılar oldu. İşkenceler oldu, mezarlıklar yıkıldı, ama yakın dönemde, 21’inci yüzyılda tek örnek var: IŞİD. Bugün Türkiye’de AKP iktidarı IŞİD uygulamalarıyla mezarlıklara saldırıyor.

KARANLIK BİR SÜREÇ

Yine 90’lı yıllarda çokça cenaze işkence gördü. Cenazelerin kafasını, kulaklarını kesenleri gördük. Ama bunlar devletin derin güçleri tarafından, yapılıyor iktidar hiçbir zaman sahiplenmiyordu. Ama bugün, hatırlarsınız birkaç gün önce Süleyman Soylu’nun açıklamasını dehşetle izledik. Bu da kötülüğün sıradanlaşması, işkencenin normalleşmesi olarak tarihe geçti. Soylu, 'lime lime edilsin ve sosyal medyada paylaşılsın' dedi. Bu, yapılanın itirafıdır (…) Yani bu süreç, bir karanlık süreç, 90’lı yıllardaki gibi gizli yürütülen bir süreç değil. Açık işkenceyi, değerlere saldırıyı normalleştiren bir süreçmiş gibi yansıtılıyor.

BÜTÜN TOPLUM SORUMLUDUR

(…) Mezarlıkların yıkılmasından, cenazelere işkence yapılmasından bütün toplum sorumludur, sessiz kalan bütün kesimler sorumludur.

(…) Diyanet İşleri Başkanı belli kesimler üzerinden topluma nefret pompalarken, belli kesimleri hedef gösterirken, fetvalarında düşmanlaştırıcı, nefret söylemi üretirken en yapması gereken şeyi yapmıyor. Diyanet İşleri Başkanı’na sesleniyoruz buradan, daha yüksek sesle de sesleneceğiz: İslam inancında mezarlığa saldırı var mıdır? İslam inancında cenazeye işkence var mıdır? İslam inancında ölü üzerinden aileye işkence var mıdır? İslam inancında ölünün yasını engellemek var mıdır? Dini vecibelerini engellemek var mıdır? Kefensiz, zorla gömülme var mıdır? İşte bugün bu Ramazan günlerinde, bütün toplumda hassasiyet oluşmuşken Diyanet İşleri Başkanı’nın buna cevap vermesi lazım.

BU SUÇA ORTAK OLMAYALIM

Tabi ki sadece İslam inancı değil hiçbir inanç hiçbir ahlak kuralı, hiçbir etik kuralı, hiçbir hukuk kuralı bu saldırıların açıklaması olamaz. O açıdan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumsal kesimlere, vicdan sahibi bütün kesimlere bu suça ortak olmamaları için çağrıda bulunuyoruz. Bizi bu suça ortak olmaya çağıranlara, sessizlikle onayımızı almaya çalışanlara, 'biz bu suça ortak olmayalım' diyelim hep beraber. Çünkü bu savaşın bir tarafı işkence, mezarlıklara saldırma, cenazelere saldırma, değerlere saldırmaysa bir tarafı da AKP iktidarının oluşturduğu kadın düşmanı siyaset, halkları birbirine kırdırma siyaseti.

BU SÜRECİN TAMAMI SAVAŞTIR

Bu sürecin tamamı savaştır. Savaşa karşı çıkmak barışı örgütlemek aslında bu sürecin karşısında en yüksek sesi söylemek anlamına geliyor. O açıdan buradan bütün kamuoyuna, bütün inanç gruplarına ve inanmayanlara sesleniyoruz: Bu insan onuru, insan ahlakı ve insanlığa sahip çıkmaktır, gelin hep beraber AKP'nin bu insanlık dışı siyasetine, bu savaş siyasetine, birbirimizi ayrıştırma, mezarlıklarımızı ayrıştırma siyasetine, mezarlıkları savaş alanına çevirme siyasetine hep beraber ses yükseltelim. Çocuğunun mezarı başında “ben çocuğumun mezarı tahrip edilmesin diye nöbet tutuyorum” diyen annenin sessiz çığlığını yükseltelim hep beraber. Bu utanç hepimizin olmadan, bu uygulamaların karşısında daha yüksek ses çıkaralım. Çünkü AKP iktidarı, özellikle bu pandemi sürecinde, Muş, Silvan ve Van'daki birçok mezarlığa saldırmaya devam etti. Mezarlığa saldırmak, ailelere cenazeleri kargo ile teslim etmek açıklanamayacak, artık kelimelerin yetersiz kaldığı uygulamalardır.

Tabi ki savaş bir taraftan bu biçimi ile yürütülürken bir taraftan da AKP iktidarı kendi ideolojisi, kendi bakış açısına göre inşa etmek istediği sistemde başka bir kanunla Meclis'e gelmeye çalışıyor. Bu da aslında iktidarın yürüttüğü militarist, muhafazakarlaştıran, savaşçı, kadın düşmanı siyasetin bir parçası. Erken yaşta evlilik adı altında getirmek istedikleri taciz yasasıyla aslında kadınları küçük yaşta eve kapatma siyaseti, tacizi-tecavüzü meşrulaştırma siyaseti gün be gün Türkiye’yi içine koydukları bu muhafazakarlaştırma siyaseti bir parçası olarak karşımızda duruyor. Bu, getirmek istedikleri taciz yasasına da en sert biçimde muhalefet edeceğimizi, bunun karşısında bütün kadınlar olarak sesimizi yükselteceğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu kanunun geçmemesi için nasıl ki 2017'de çok sert bir kadın ittifakı ile geri adım attırdıysak yine bu kanunun Meclis'te geçmemesi için ortak ittifakla bu mücadeleyi yürüteceğiz.”