Türkiye, son dönemde AKP-MHP ortaklığının hayvanlara yönelik katliam yasasını tartışıyor. İktidar, toplumun büyük bir kesiminin tepkisine rağmen hayvanların katledilmesini öngören yasayı Meclis'ten geçirdi ve AKP'li Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayıyla yürürlüğe koydu. 2 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile Türkiye’nin birçok yerinde hayvanlara yönelik katliam ve öldürme haberleri gelmeye başladı.
AKP-MHP iktidarı, uzun süredir medya aracılığıyla kamuoyuna ‘başıboş hayvanlar’ diye bir sorun olduğunu ve bu sorunun çözümünün öldürmek olduğunu empoze ediyordu. Meclis tatile girmeden önce komisyondan ve ardından Meclis'ten geçirdikleri yasa ile sokaklardaki hayvanların toplanıp öldürülmesinin yolunu açtılar.
YASA ÇIKAR ÇIKMAZ AKP'Lİ BELEDİYELER UYGULADI
Yasanın uygulanmasını belediyelere bırakan yasanın geçmesi ile özellikle AKP’li belediyelerin yönettiği bölgelerde hayvanlara yönelik katliam haberleri ve görüntüler de ortaya çıkmaya başladı. Niğde’de başlayan hayvan katliamları bir süre sonra her yere yayıldı ve sadece belediyeler değil, yurttaşlar da bu katliama ortak olmaya başladı. Neredeyse her gün bir yerlerde başları kesilip koparılan, zehirlenen, yüksek yerlerden atılan, araçlarla ezilen hayvanların görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaşılır oldu.
Hayvan hakları savunucuları ise, Türkiye genelinde yasanın tartışılmaya başlandığı günden itibaren eylemlerine devam ediyor. Ankara’da hayvan yasasının geri çekilmesi için yapılan nöbet, yüzüncü gününe yaklaştı. Hayvan hakları savunucuları ayrıca bugün İstanbul Yenikapı’da büyük bir miting düzenlemeye hazırlanıyor.
KATLİAM ÜLKE GENELİNE YAYILDI
Yasanın geçmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Bu bir aylık süreç içerisinde yaşanan hayvan katliamlarından bazıları şöyle:
Niğde Belediyesi’ne ait barınakta tutulan köpekler, kafaları kesilerek öldürülüp toplu mezarlara atıldı. Altındağ Belediyesi’ne ait barınakta ise hayvanlar topluca bir çukura atıldı. Bu çukura atılan ve yasa ile ‘yasaklı ırk’ olarak tanımlanan hayvanların beden bütünlüğünün bozulduğu, kafalarının kesildiği ortaya çıktı. Ayrıca, Altındağ barınağında hayvanların havasız bir ortamda, yemek ve su verilmeden tutulduğu öğrenildi.
Silivri’de iki yavru köpek ve anneleri, Gümüşyaka Göleti yakınında öldürülmüş olarak bulundu, hayvanların zehirlendiği tespit edildi. Edirne Uzunköprü civarında ise 15 köpek ölü bulunup çöplüğe atıldı. İstanbul Cevizlibağ’da bulunan bir öğrenci yurdunda, öğrencilerin baktığı sokak köpeği, ‘şikayet var’ denilerek ‘uyutulmak’ için barınağa alındı. Antalya Kepez’de, mahalle halkının baktığı sokak köpeği yakılarak öldürüldü. İzmir Buca’da bir köpek tecavüz edilip öldürülmüş halde bulundu. İzmir’de bir kişi, apartmanın önünde duran yavru köpekleri sopayla öldürdü. Bursa’da ise bir kişi, köpeği sopayla döverek öldürdü.
Kamuoyunda ‘katliam yasası’ olarak bilinen düzenlemenin çıkmaması için komisyonda, Meclis'te ve sokakta mücadele eden DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, yasanın temellerini ve yaşanan süreci ANF’ye değerlendirdi.
‘GÜNDEM DEĞİŞTİRMİYORLAR, FAŞİZM KURUMSALLAŞIYOR’
Kamuoyunda yasa ile ilgili “Gündem değiştiriyorlar” tezinin tamamen yanlış olduğunu, bu yasanın gündemin ta kendisi olduğunu belirten Perihan Koca, şunları söyledi: “Katliam yasası tartışılırken, çoğu kez ‘AKP gündem değiştiriyor’ tezi ortalığa atıldı. Ama bu yasanın mevcut gündemi değiştirmekle ilgisi olmadığı, gündemin ta kendisinin bu olduğu kanaatinde olduğumu özel olarak ifade etmek isterim. Elbette iktidar mevcut krizinin üzerini örtmek, toplumdaki öfkeyi kendi dışına, yani asıl muhatabı dışına, kanalize etmek gibi manevralar güdüyor. Ancak bu gerçek gündemi, suni bir gündemle kapatma manasına gelmiyor. Zira hiç de suni olmayan bir gündem gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
İktidar kendi tarihinin en güçsüz dönemini yaşıyor. Tabandaki erime, iç ve dış politikadaki irtifa kaybı, artık hemen herkesin malumu. Keza sandık sonuçları toplum nezdinde güvenilirliğini kaybetmiş olsa da sandık sonuçları bile bunu teyit eder vaziyette. Artık seçimle, sandıkla yahut iktidar pratikleri ile rıza üretemiyorlar, o yüzden de şiddetin/zorun rızasını üretmeye ihtiyaçları var.
Tam da bu sebeple faşizmi kurumsallaştırabilmek için, hayvan katliam yasası gibi yasa kılıfına sokulmuş suç aletlerine ihtiyaç duyuyorlar.”
‘TÜRKİYE BİR TOPLU MEZARLIĞA EVRİLİYOR’
Yasanın çıkması ile Türkiye’nin bir toplu mezarlığa evrildiğini, ölüm ve işkencenin artık ülkenin normali haline getirilmeye çalışıldığını dile getiren Perihan Koca, “Altındağ Belediyesi’ne ait arazide koca bir tabela vardı, fotoğrafı anımsarsınız… Üzerinde büyük harflerle ‘Hayvan Mezarlığı’ yazıyordu. Bu tabela ülkenin girişine asılmış bir tabela artık. Türkiye bir toplu mezarlığa doğru evriliyor. Her gün katliam haberlerine uyanıyoruz.
Şiddet, ülkenin her bir yanında pıtrak gibi yayılıyor, etrafımızı kuşatıyor. İşkence, istismar, ölüm, cinayet ülkenin normali haline getiriliyor. 20 yıldır hayvan hakları yasasını uygulamak için kılını bile kıpırdatmamış AKPli belediyelerin toplama, hapsetme ve öldürme ayinlerine şevkle iştirak etmesine ve iştahla katliam savunuculuğu yapmalarına tanıklık ediyoruz. Sokakta yaşayan hayvanlar, işkenceyle öldürülüyor; çöplüklere, poşetlere katledilmiş hayvan cesetleri konup resmediliyor, köpekler yakılıyor, hayvanların uzuvları kesiliyor, katliam manifestoları yayımlanıyor.
İŞKENCE, ŞİDDET NORMALLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR
İşkence, şiddet ve cinayet, travmatik bir şekilde normalleştiriliyor, toplumsallaştırıyor; tam da ihtiyaç duydukları gibi… Faşizmin alameti farikası budur zira.
Yaşam hakkı, sadece söylem olarak değil somut bir eylem olan öldürme gerçeği ile tasfiye edilirken güvencesizlik, ülkenin ana gerçeği haline getiriliyor. Zira yaşanan kedi-köpek cinayetleri münferit değil. Birkaç sapkın sadistin yaptığı şeyler olarak da açıklanamaz. Yukarıdan aşağı örgütlenen bir şiddet bu. Bizzat ülkeyi yönetenlerin dilinden ve eyleminden cesaret bulan bir katliam gerçeğinin türlü halleri ile kuşatılıyoruz. Sokakta yaşayan hayvanlar katledilirken, evinde hayvan bakan insanlar şikâyet ediliyor, sokakta hayvan besleyen insanlar dövülüyor, darp ediliyor, mevcut cezasızlık da daha fazla suça teşvik ediyor.
Bu şiddet ortamını emek sömürüsü, yoksulluk, kadınlara, göçmenlere, çocuklara, Kürtlere, Alevilere uygulanan şiddet ortamı ile düşündüğümüzde, tablo hepimiz için daha da netleşecektir” dedi.
‘YASAKLI IRK KAVRAMI GENİŞ VE KULLANIŞLI BİR TANIM’
Yasa içerisinde geçen yasaklı ırk kavramına da değinen Perihan Koca, bu tanım üzerinden bir nefret politikasının inşa edilmek istendiğine dikkat çekti. Perihan Koca, “Daha evvelinde 5199 sayılı kanun eksiklikleri ve zaafları ile yaşam hakkı üzerine, canlı yaşamı temeline dayanan bir kanundu. Mevcut kanunlarla yasaklı ırkların sahiplendirilmesi yasaktı. Şimdi yasanın çok tartışılan 5’inci maddesi ile, kavramsal bir örtük düzenleme ile, sahiplendirilmesini yasakladıkları köpekleri de öldürme yetkisini ellerine aldılar. İstedikleri cinsi, başka hiçbir şeye dayanmadan öldürtebilecek bir düzenleme yapmış oldular. Yasama faaliyetinde hatırlarsanız, özellikle bu maddede ‘ötenazi’ kavramını çektik, bunun üzerinden bir algı operasyonuna giriştiler. Ama son haliyle çok daha beter bir ölüm maddesine dönüştü bu madde. O gün de hem komisyon hem de meclis görüşmelerinde ifade etmiştik. Öldürmeye yasaklı ırklardan başlayacaksınız diye, şimdi barınak adı altındaki toplama ve ölüm kamplarına baktığımız zaman ölümü bekleyen ‘yasak ırk’ köpeklerin olduğunu görüyoruz. Altındağ’da hayvanseverler bunu fotoğraflayarak açığa çıkarmışlardı.
Öte yandan yasak ırk, kullanışlı ve geniş bir kavram. Sadece belirli bir hayvan grubunu değil insanları da tanımlayacak şekilde genişletiyorlar. Irk kavramının kendisi bir kurgu iken, bu kurgu üzerinden genel bir nefret politikası inşa ediliyor. Yasak ırkı nefret, düşmanlık nesnesi ve öteki politikasının aracı olarak kullanıyorlar” diye ekledi.
‘TOPYEKÛN MÜCADELE HATTI ÖRÜLMELİ’
İktidarın topyekûn bir saldırısı ile karşı karşıya olunduğunu, buna karşı bir mücadele seferberliğine ihtiyaç duyulduğunu belirten Perihan Koca, son olarak şunları söyledi: “Gücünü sokaktan alan, yurttaşlık bilinci ve eylemliği ile donatılmış, ortak bir toplumsal muhalefete, birleşik bir mücadele zeminine ihtiyacımız var. Bugün muhalefet odaklarıyla direniş dinamikleri birbirinden ayrı yürüyor. Topyekûn bir saldırı ile karşı karşıyayız ve topyekûn bir mücadele seferberliğine ihtiyaç var. O yüzden tek başına tepkileri tekil tekil ifade etmek yetmiyor. Bu tepkileri ve talepleri yeni bir yaşam inşası ortaklığında yan yana getirmek gerekiyor.
Farklı mücadele alanlarının birbirini güçlendiren bir ittifak zemininde, güç birliğinde yan yana, bir araya gelmesi, güven veren, sokakta güçlenen, ortak bir hareketin yürüyüşüne doğru ilerlemeliyiz. Buna olanak sağlayan bir ülke atmosferi içindeyiz. Her ne kadar faşizmin rengi koyulaşsa da tepkiler giderek büyüyor, halkın vetosu sürüyor, özellikle hayvan katliam yasası sürecinde bunu çok net gördük. Halk sokakta yasayı veto etti. Toplumsal hareketleri birbirine yaklaştıran pratikler, park nöbetleri, kent forumları, sokak eylemleri söz konusu.
‘Komşunum, nöbetteyim, yaşatacağız’ diyen bir irade var. Bu iradeyi örgütlü bir güce dönüştürmeliyiz.”