HBDH: Zindan katliamlarını unutmayacağız, hesabı mutlaka sorulacak

HBDH, 1996 ve 1999 yıllarında eylül ayı içerisinde Amed, Buca ve Ankara-Ulucanlar’daki cezaevi katliamlarında hayatını kaybeden tutsakları anarak, “TC devletinden bu hesap mutlaka sorulacaktır. Yarına kalır, ancak TC'nin yanına kalmayacaktır!” dedi.

Yazılı bir açıklama yapan Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Yürütme Komitesi, 1 Eylül 1996 yılında Buca, 26 Eylül 1996 Amed ve 26 Eylül 1999 Ankara-Ulucanlar zindanlarında yaşanan katliamlarda hayatını kaybeden 24 devrimci ve yurtseveri andı. 

Açıkalmada şunlar ifade edildi: “TC faşizminin tarihinde, hapishaneler katliamı süreğen bir politika olarak uygulanagelmiştir. Osmanlıdan devralınan bu politika, özellikle devrimci-demokratik ve yurtsever hareketlere karşı en acımasız bir şekilde uygulanmıştır. TC tarihinin kesitleri içinde toplumda sömürü ve haksızlıklara, faşist diktatörlüğe karşı yükseltilen sesleri bastırmak için, devletin kurduğu paramiliter güçlerle halka terör saldırıları gerçekleştirmiş, esir aldıklarına karşı kaba işkenceden, izolasyona varıncaya dek tüm yöntemlerle devrimci irade teslim alınmak istenmiştir. Dışarıda bastırılamayan mücadele ve hapishanelerde teslim alınamayan devrimci irade, TC faşizmini çaresizliğini her defasında açığa çıkarmıştır. Bu durumda devlet tüm gücü ile hapishanelerde esir tutulan devrimci ve yurtseverlere saldırarak katliamlarını gerçekleştirmiştir. Devletin başına hangi hükümet gelirse gelsin, bu politika değişmemiş, aksine daha da sistemleştirilerek devam ettirilmiştir.

Eylül ayı içerisinde ve farklı tarihlerde gerçekleşen zindan katliamları, TC faşizminin yalın gerçekliğini gözler önüne sermiştir. 21 Eylül 1996 yılında Buca, 26 Eylül 1996 Amed ve 26 Eylül 1999 Ankara-Ulucanlar zindanlarında gerçekleştirilen katliamlarla toplamda 24 devrimci ve yurtsever katledildi. Bu tarihler aynı zamanda direnişlerin de büyüdüğü ve devletin en fazla acizleştiği dönemlerde gerçekleştirilen katliamlardır.

1996 yılına gelindiğinde toplumda faşizme karşı büyüyen direniş ve Kürdistan'da Özgürlük Harektinin geliştirdiği mücadele, TC faşizmini büyük oranda zora sokmuştur. TC devleti, daha öncesinde Kürdistan'da uyguladığı soykırım politikaları ve 1995 yılında yaptığı Gazi katliamı ile topluma gözdağı vermek istemişti. Ancak devletin bu politikasına karşı ne Kürdistan'da nede Türkiye metropollerinde mücadele durmamış, aksine devam ettirilmiştir. Bu amaçla Buca ve Diyarbakır zindanlarında devlet, bir hafta içinde Buca ve Diyarbakır zindanlarda 14 devrimci ve Kürt yurtseverini katletmişti. Diyarbakır zindanında; onlarca askeri, polisi ve gardiyanı ile birlikte malta ve şebeke koridorlarında çembere alınan 11 PKK dava tutsağı, "insanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganları altında linç edilerek katledildiler.

Çaresizleşen devletin, hezeyanlarının zindanlara bir yansımasıydı yaşananlar. Bu katliamlar zindanlarda direnişleri bitirememiş, TC devleti zindanlara hükmedememiştir. İşkenceciler devrimci irade karşısında yenik düşmüştür. Türk burjuvazisinin içine girdiği ekonomik krizin bir sonucu olarak, 90'lı yolların sonuna doğru kitleler üzerinde baskılar giderek arttırılmıştır. Hükümetler değiştirilmiş, bir koalisyonu bir diğeri izlemiş, Kürdistan'da savaş daha da derinleştirilmiştir. F Tipi zindanları, toplumun her kesiminden tepkiyle karşılandığından, devletin bu projesi elinde patlamıştır. Devlet tüm baskı araçlarını devreye sokmuş, attığı adımlardan sonuç alamaz hale gelmiş ve toplumsal direnç karşısında katliamlara ve tutuklamalara girişmiş, hapishaneler tıka basa doldurulmuştur. Dönemin Ecevit hükümeti, devletin geleneksel politikasını bir kez daha ve daha kapsamlı bir şekilde devreye sokmuştur. Bu geniş ve kapsamlı hapishaneler katliamının ön provası olarak 25 Eylül 1999'da Ulucanlar hapishanesine bir saldırı başlatılmış, bu saldırıya direnişle karşılık veren devrimci tutsaklardan 10 kişi ölümsüzleşmiştir.

Bu saldırı devletin sinsice saldırısının, devrimcilerin direniş hazırlıklarının yapılamadığı bir anda gerçekleşmiş bir katliamdı. Ulucanlar'da provası yapılan hapishane katliam politikası, 19 Aralık 2000'de tüm hapishanelerde uygulanacak, devrimci-demokratik ve yurtsever güçlere karşı adeta bir zindan savaşı başlatılacaktı. Devletin elinde tüm imkanlar ve silahlar varken, devrimcilerin elinde iradeleri ve bedeninden başka silahları olmayacaktı.

Buca, Amed ve Ulucanlar zindanlarında gerçekleşen bu katliamların akıbeti elbette beklendiği gibi olmuştur. Davalar yıllarca sürümcede bırakılmış, zaman aşımına uğratılmış, aileleri korkutulmuş, gerçeklik çarptırılmıştır. Ve katliamı yaptıranlar hiçbir şekilde ortaya çıkmadığı gibi, katliamda bizzat yer alanlar ise ya terfi ettirilmiş, yada temize çıkarılmıştır. Geleneksel bir politika olarak katliamı yapanlar, terfi edildiklerinde halka karşı katliamlarına devam etmektedirler.

Geleneksel bir devlet politikası olan zindan katliamları karşısında devrimci irade bugüne kadar süregelmiştir. TC burjuvazisinin yaşadığı krizler, zindanlarda saldırılar ve direniş bugün de devam etmektedir. Halka yönelik saldırılar karşısında direnişler devam etmektedir. Bunun yansıması olarak zindanlarda tecrit, infaz yakmalar, pişmanlık dayatmaları, işkenceler, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi vb. faşist uygulamalar sürmektedir. Buca, Amed ve Ulucanlar zindanlarında yaşananlar münferit değil, faşist TC devletinin zindan politikasının omurgasıdır ve bugün de aynı zihniyet iş başındadır. Bu, 19 Aralık katliamlarında kendisini ispatlamıştır

Türk devletinin başında olan dönemin koalisyonları kendi krizlerini aşamamış, devrimci ve yurtsever güçlerin direnişleri karşısında havlu atmışlardır. TC faşizmi daha büyük krizlerle yüz yüze gelmiştir. Ve kendilerini feda edenler, geleceğe büyük bir direniş mirası bırakmışlardır. Bu miras birleşik mücadelemizin mayası olmuştur.

HBDH olarak, zindan direnişinde katledilenlerin anısı önünde saygıyla eğilirken; onların sürdürdüğü direniş geleneğini devam ettireceğimizi, mücadelelerini sürdüreceğimizi ve anılarını yaşatacağımızı bir kez daha haykırıyoruz. Birleşik devrim mücadelemizi büyüterek, TC devletinden bu hesap mutlaka sorulacaktır. Yarına  kalır, ancak TC'nin yanına kalmayacaktır!"