Kanser hastası tutsak Özbay: Ölüme terk edildim

Kanser hastası tutsak Fatma Özbay, hastalığının 3’üncü evresinde olduğunu belirtti, salgında tedavi sürecinin durduğunu belirtti. Özbay, "Ölüme terk edildim" dedim, duyarlılığa çağırdı.

Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan ağır hasta tutsak kanser hastası Fatma Özbay, cezaevinde yaşadığı sağlık sorunlarını kaleme aldı. Meme kanserinin 3’üncü evresinde olan ve sol memesi alınan Özbay, yaşadığı tedavi sürecini mektubunda şöyle anlattı:
“8 seans Kemoterapi ardından 25 seans radyoterapi gördüm. Bu tedavilerden sonra yapılan kan tahlillerin seviyesi 30 olması gerekirken, bende sürekli normalin üstüne yükseldi. Birkaç ay arayla filimler çekildi. Fakat herhangi bir tedavi uygulanmadı. En son kan değerlerim 56’ya yükseldi. Kanser hastalığımın yanı sıra bel, böbrek, boyun fıtığı, karaciğer yağlanması bağırsaklarda polip, migren ve benzeri hastalıklarım da vardır. Oldukça zayıflamış bir bünye ile uzun süre cezaevi koşullarında kısıtlı imkanlarla yaşamımı idame ettim. Tek başıma kalma koşullarım sağlığımı olumsuz etkiledi. 27 Aralık 2019 tarihinde Adalet Bakanlığı sevkiyle Şakran Kadın Kapalı Cezaevine getirildim. 13 ayda bir rutin kontrollerime gitmem gerekiyordu. Bunun üzerine hastalığımın takibi için Katip Çelebi Hastanesi’ne sevkimin yapılması için müdürlüğe dilekçeler yazdım. 12 Şubat tarihinde Katip Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildim. Ultrason ve memografi çekimleri sonrasında sağ memem de şüpheli bir durum tespit edilince biyopsi yapılması istendi. O gün hastanede bilgisayar sistemi çöktü denilerek işlem yapılmadan cezaevine (4 saatlik geliş gidiş ring yolculuğu ve uzun süre havasız hastane hücresinde bekletildikten sonra ) geri getirildim. Beni onkoloji doktoruna götürmediler. 28 Şubat tarihinde onkolojiye götürüldüm. Burada biyopsi olunmak üzere Genel Cerrahi ölümüne yönlendirildim. Yine biyopsi yapılmadı. Biyopsi için genel cerrahtan randevu alınacağı söylenerek bir hücrede uzun süre bekleyiş ve uzun ring yolculuğu eziyeti altında herhangi bir şey yapılmadan yine cezaevine geri getirildim. 11 Mart tarihinde tekrardan biyopsi işlemlerim için Genel Cerrahi bölümüne sevk edildim. Orada genel cerrahi doktoru biyopsi işleminin kendi alanı olmadığı söyleyip yapmadı ve oda farklı bir bölüme sevk etti. Anlayacağınız normalde 5-10 dakikayı geçmeyecek biyopsi işlemim yılan hikâyesine dönüştü.”

'HAYATIMI İDAME ETTİREMİYORUM'

Günler geçtikçe ağrılarının arttığını ve hayatını idame ettiremeyecek hale geldiğini belirten Özbay, koğuş arkadaşlarının yardımıyla yaşamını idame ettirdiğini belirterek, salgın sürecinde yaşananları da şöyle özetledi:
“Sonrasında koronavirüs nedeniyle tamamıyla sağlık ve tedavi koşullarına erişim durduruldu. Gittiğim hastanenin pandemi hastanesi olduğu söylendi. Adeta ölümlerden ölüm beğen durumuna getirildim. Kendim çare aramaya başladım. Erzurum Eğitim Araştırma Hastanesi’ndeki dosyamla, Katip Çelebi Hastanesi’ndeki dosyalarımın karşılaştırması için talepte bulundum. Erzurum Bölge Araştırma ve Eğitim Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde tedavim ile ilgilenen (1 buçuk yıl boyunca) Onkolog Fatma Yalçın ve soyadını hatırlayamadığım Selver doktorla iletişime geçilmesini talep ettim. Hastalığıma vakıf olan doktorların bu iki sonucu karşılaştırıp sağ mememdeki şüpheli durumun risk düzeyini kampüs ya da cezaevi aile hekimine bildirilmesini istedim. Bu girişimle bir nebzede olsa rahatlayabilirim diye düşündüm. Bu süreçte tedavi erişi koşulları için dilekçe yazmadığım kurum kalmadı. Şuan elimde bir defter dolusu dilekçe mevcut. Lakin ne kadar muhatabına ulaştı bilmiyorum. Zira bana olumlu ve ya olumsuz bir geri dönüş olmadı.
Belirsizlik, kaygı, sürekli bir bekleme hali gün geçtikçe artan ağrılarım yaşam kalitemin düşmesi psikolojik açıdan beni çok korkutuyor. Malum kanser hastalığından piskoloji bir faktörün ötesinde tedavimin en çok önemli bir parçasıdır. 3 hatta 5 aya aşkındır hastalığımdan nükseden şüpheli durumun ne olduğu bilinmiyor. Bilindiği gibi erken tanı hayat kurtarır. Maalesef bu hakikat cezaevinde olan bir insan için önemsenmiyor. Cezaevinin sağlığını hiçe sayan, acil durumlara öncülük tanımayan, erteleyen, zamana yayan yaklaşıma koronavirüs salgını da eklenince tedavim tamamıyla riske girdi. Olağanüstü koşullar, hastanelerin pandemi olması ve cezaevi koşullarından kaynaklı tedavimin sağlıklı yapılmayacağını görüyorum. Cezaevinde kişinin hastalığını aciliyetinden ziyade hastaneye gitmek için sayı esas alınıyor. Hastaneye gitmek için ön gördükleri bir sayı var o sayı tamamlanmadan insanlar hastaneye götürülmüyor. Sevk durumları geciktiğinde genelde muhatap kim beli olmuyor. Cezaevi ‘asker götürmüyor’ ve benzeri gerekçelerle topu askere atıyor. Revir birimine, Aile hekimine defalarca dilekçe yazdığım halde oyalama dışında çokta ciddi bir yaklaşımları olmadı. Koronavisürten dolayı aydır muhatapsız bırakıldım. Müdürlere dilekçe yazdığım halde erişemiyorum.”

'YEMEKLER SAĞLIKSIZ, MASKE YOK'

Özbay, yemeklerin sağlıksız ve yetersiz olduğuna işaret ederken, hastaları gözeten bir anlayışın da olmadığını belirtti ve şöyle dedi: "Kendi imkânlarımızla kantinden ihtiyaçlarımızı almamızda çok sınırlı ve yetersizdir. Maske teminimizi uzun süre sağlanmadı. Şimdi ise haftada bir veriliyor. Personel maskesiz aramaya ve sayıma gelebiliyor. Yemeklerimizi maskesiz verdikleri de oluyor. Bu konuda sürekli dilekçe yazdığımız halde dikkate alınmıyor."

'ÖLÜME TERK EDİLDİM'

Belirsizlikle karşı karşıya olduğunu, 6 Mart’ta pandemi hastanesine sevkinin yapıldığını aktaran Özbay, şöyle devam etti:
“Bu koşullarda tedavim imkânsız, ölüme terk edildiğim hissi çok bariz kendini gösteriyor. Yoğun ısrarlarım üzerine 6 Mart tarihinde sevk olduğum söylendi yalnız gideceğim hastane pandemi hastanesi. Yani virüs taşıyan hastane. Doktora sorduk, onkoloji doktoru ‘gel demiyorum ama gelmede demiyorum. Gelmek istiyorsan bütün riskleri göze alıp öyle düşünsün gelsin’ demiş. Bu ifade tarzı bir bütünen kaygılarımı arttırdı. Acil hastalar için koşulların oluşturulmadığı ortada. Hastaneye gidersem dönüşte 14 gün boyunca bir hücrede kalacağım söyleniyor. Kalacağım hücrede tek başıma kalamayacağım gibi tek başıma yaşamımı idame edemeyeceğim. Daimi takip gerektiren bir hastalık olduğu için gidiş gelişlerde sürekli karantina hücresinde tek başıma kalmam gerekecek. Bunu ne psikolojik ne de fiziki olarak karşılayacak ve kaldıracak durumda değilim. Şuan sol kolum çalışmıyor. Sağ kol bileğimde sinir kelepçelenmesi var. Hücrede zaman zaman karantina dolayısıyla başkaları da kalacak. Hijyen bir alan değil. Daha öncede hastalığım dolayısıyla hücrede kalamayacağıma dair raporum mevcut. Avukatlarım idareden sağlık dosyalarımı istedi. Avukatlarım dosyalarıma erişim sağlayamıyor.

'TÜM KOŞULLAR ALEYHİME, DUYARLILIK BEKLİYORUM'

Kısacası tüm koşullar aleyhime işliyor. Bir noktadan sonra çaresiz kaldım. 55 yaşındayım ve kanser hastası olmam dolayısıyla ayrıca cezaevi koşullarından kaynaklı koronavirüs için yüksek risk grubundayım. Ailemden oldukça uzaktayım. Bana bakan yaşlı bir ablam dışında kimse yok. Görüşe de gelemiyor. Bütün bunlar ablamı ciddi anlamda zorluyor. Sıraladığım sağlığımı etkileyen olumsuz koşullara maruz kalmadan tam teşekkürlü bir hastanede cezaevine getirilmeden tedavimin takibinin yapılmasını talep ediyorum. Bu koşullar oluşmuyorsa serbest koşullarda tedavimi yapabilmem için cezamın ertelenmesini istiyorum. Bu konuda birçok ilgili kuruma dilekçe yazdım. Gereken duyarlılığı bekliyor olacağım. Saygılarımla.”