Kurd: Türk devleti Libya’dan Yemen’e kadar çete ihraç ediyor

Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Türk devletinin işgal ettiği bölgeleri, adeta Afganistan gibi yaparak, çetelerin merkezi haline getirdiğini ve çeteleri buradan Libya’dan Yemen’e kadar taşıdığını söyledi.

Türk devletinin, İdlib’de yeni bir isimle çete koalisyonu oluşturmak, gerisini de etkisizleştirmek veya kaçırtmak istediğini belirten Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Efrîn’deki son patlamanın ise planlı bir operasyon olduğunu söyledi. Türk devletinin, tek bir Kürt’ün bile bölgede kalmasını istemediğini kaydeden Bedran Çiye Kurd, şunların altını çizdi: “Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi cihadist ve terörist grupların örgütlenme merkezi haline dönüştürmek istiyor. Orada onlar için kamplar yapıyor, dünyanın her tarafından getirdiği kişileri orada toplayıp eğitiyor ve hazırlıyor. Orayı adeta Afganistan gibi yapmak istiyor. Orada eğittiği grupları, Fırat’ın doğusuna, Libya’ya, Yemen’e hatta Avrupa’ya göndermek istiyor. Çünkü Türk devleti şu anda bu gruplar üzerine siyaset yürütüyor. Bütün dünya ülkelerini tehdit ediyor, şantaj aracılığıyla bu ülkeleri etkisi altına almak ve menfaatlerini yerine getirmeyi hedefliyor.”

Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, özellikle İdlib başta olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan gelişmeler ile bölgeye dönük pazarlık ve planlara ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

İdlib’de 5 Mart mutabakatında alınan kararlar halen uygulanmadı. Bölgede yapılması beklenen ortak devriyeler silahlı gruplar tarafından engelleniyor. Sizce her iki taraf da bu mutabakatı yerine getirebilecek mi?

Putin ile Erdoğan arasında yapılan 5 Mart mutabakatını her iki taraf da ısrarla yerine getirecektir, ancak bu mutabakatın yerine getirilmesinin önünde ciddi engeller var. Bazı radikal gruplar (Cephet El Nusra, Hurras El Din ve Türkistani İslami gruplar) bu anlaşmaya karşı. Erdoğan ile Rusya arasında yapılan bu anlaşmayı bozmak istiyorlar. Rusya, bu anlaşmanın sorumluluğunu Türkiye’ye veriyor ve Türkiye’nin bu grupların sorunlarını çözmesini istiyor.

Rusya, öncelikle Halep-Lazkiye yolunun açılması için ısrarlı olacaktır. Sonra silahlı grupların bu yoldan uzaklaştırılmasını isteyecek ve ardından işgalci Türk devletine ait noktaların yola yakın olmasını kabul edecektir. Bir diğeri ise anlaşma gereği yapılan ortak devriyeler kısmi olarak gerçekleşiyor. Bu şekilde mutabakatı yerine getireceklerdir.

Rusya’nın İdlib’de Türkiye’nin varlığını kabul edeceği anlaşılıyor. Onlar da İdlib’in tamamının yeniden Suriye rejimi ve kendi kontrolü altına giremeyeceğini fark ediyor. Türkiye ve muhaliflerin elinde olan bir bölge olarak kalacaktır.

Uzun süredir Türkiye ile silahlı gruplar arasında çıkan sorunlar Rusya’nın baskısı nedeniyle yaşanıyor. Rusya, radikal grupların bölgeden uzaklaştırılmasını istiyor. Şimdi bütün güçler, Cephet El Nusra ve ona bağlı milis grupların tasfiye edileceğinden hemfikirler. Bütün sorunlar şu anda bunun üzerinde toplanıyor. Bu da Türkiye’ye bir sorumluluk olarak veriliyor. Türkiye’den ‘ılımlı’ ve ‘radikal’ grupları birbirinde ayırması isteniyor. Türkiye’nin şu anda bu yönde çalışmaları var.

Ne tür çalışmalardan söz ediyorsunuz?

Türkiye farklı bir isimde yeni bir grup oluşturmak istiyor. Türk devletinin, DAİŞ ve Cephet El Nusra militanlarını başka isimdeki bir grup olarak Cerablus ve Bab gibi işgal ettiği bütün bölgelerde kullandığına eminiz. Sanki eskiden ‘radikaldiler’ şimdi ‘ılımlı’ yaptılar ve muhalif oldular gibi ‘Suriye Mili Ordusu (SMO)’ içerisinde yer verdiler. Türkiye şu anda İdlib’de böylesine yeni bir askeri teşkilat kurmak istiyor. Cephet El Nusra’yı nasıl ‘SMO’ adlı grup altında topladığı gibi, şimdi de böyle bir şey yapmak istiyor. Bu şekilde silahlı grupların sorunlarını çözmeyi ve böylece Rusya’yı da razı etmeyi hedefliyor.

Kanaatimizce bu siyaset İdlib’deki sorunları çözmez. Aksine bu terörist grupların oradaki varlığının süreceği ve Türk devletinin bu siyaset ve zihniyetle yaklaştığı süre boyunca bölgede terörün devam edeceği anlamına geliyor.

İdlib’de bulunan bu grupların Libya vb. yerlere sevk edildiği söyleniyor. Sizce bu ne düzeydedir, bu gerginlikler büyür mü?

Türkiye, Rusya ile anlaşması temelinde zorunlu olarak silahlı gurupları M4 çevresinden çıkartmak zorunda kalacağının endişesini yaşıyor. Bu da Türkiye’nin önünde büyük bir sorun oluyor. Çünkü bizzat bu grupların içerisinde farklı görüşler var. Bazıları, Rusya-Türkiye arasındaki mutabakata karşı, bazı gruplar ise Türkiye’yi teyit ediyor. Bunlar, Türkiye için büyük sorun. Türkiye farklı yöntemlerle bu grupları razı etmeye çalışıyor. Hatta başka yöntemlerle bu sorunu çözmek istiyor.

Türkiye-Rusya arasında ‘Bu grupları bölgeden çıkartıp Libya’ya, Yemen’e götürün’ gibi konuşmalar oluyor. Hatta birçok kişiyi Libya’ya gönderdiler. Şu ana kadar 8 binin üzerinde kişi Libya’ya gönderildi. Hatta bazı kişiler Yemen’e ve Fırat’ın doğusuna (Girê Spî, Serêkaniyê ve Efrîn) gönderiyorlar. Bu grupları bu tarzda başka yerlere yerleştirmek istiyorlar.

Türkiye ile bu silahlı gruplar arasında gerginliğin fazla büyüyeceğini sanmıyorum.

Neden?

Çünkü esasen zihniyetleri birdir. İkincisi bu grupları siyasi, askeri ve ekonomik olarak Türk devleti destekliyor. Bu gruplar, Türk devleti olmadan çok kötü bir duruma girerler, hatta tasfiye de olurlar. Zaten kuşatma altındaki bir bölgedeler. Sadece Türkiye’nin kapıları onlara açıktır. Onun için Türkiye baskı yapacaktır, Rusya ile yaptıkları mutabakat çerçevesinde birtakım şeyler sağlayacaktır. Türk devletinin kendi bildiği yöntemler doğrultusunda bu durumu çözeceğini düşünüyoruz.

Türk devletine, mutabakata ve Rusya’ya karşı bazı gruplar çıkabilir, onlara karşı eylemlerini sürdürürler. Bu durum, silahlı gruplar içerisinde her zaman var. Bunlar içerisinde bazı gruplar kendilerini Türk devlet karşıtı bir grup olarak ilan edip onlara karşı (Türkiye ve Rusya) eylem de yapabilir. Hatta Türkiye içerisinde kendilerini örgütlemeye başlayabilirler.

Geçenlerde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in ‘İdlib muhaliflerin kalesidir’ şeklinde bir açıklaması oldu. Amerika, İsrail ve bölgedeki Arap devletlerin İdlib konusundaki tavrı nedir?

Özellikle “Muhalefeti” destekleyenler olmak üzere herkes, küçük gruplar içerisinde yer alan 7 devlet de (Suudi Arabistan Mısır ve Ürdün gibi) ‘Ilımlı Muhaliflerin’ olmasını ve sonradan rejim ile anlaşmasını kabul ediyor. Amerika ve Avrupa ülkeleri, Şam’a baskı uygulamak için muhalif bir bölgenin olmasını kabul ediyor. Beşar Esad ile ortak olup ileriki süreçte Suriye’yi idare etmek istiyorlar. Şimdiye kadar Rusya ve rejim, İdlib’in tamamını kontrolü altına alamadıysa bir sebep de buydu.

NATO ve Amerika, İdlib’in Türkiye ve ‘muhaliflerin’ kontrolü altında kalmasını istiyordu. Herkes biliyor ki; İdlib’in tamamı BAAS rejiminin kontrolü altına girmesi durumunda BAAS rejimi artık hiçbir zaman diyalog ve siyasi süreci kabul etmez ve her şeyi reddeder. Rejimin ‘artık diyalog sürecine gerek yok. Biz her şeyi askeri yöntemlerle çözüyoruz’ diyeceğini biliyorlar.

Arap ülkeleri şimdiye kadar Suriye krizi için her zaman kaygılarını dile getirdi. Onlar için Suriye’nin birliği önemli. İran etkisi altında olmayan bir rejim istiyorlar. Türkiye’nin fazla etkisinin (özellikle Suriye’nin geleceği için) olmamasını istiyorlar. Her Arap ülkesi, gelecekte bu siyasi etkilerden uzak bir rejimin oluşmasını istiyor. Ancak siyasi ve anlaşmacı bir rejimin tek parça Suriye’de gelişmesini istiyorlar. Arap ülkelerinin de böyle bir yaklaşımı var.

Rusya’nın İdlib konusundaki yaklaşım ve politikalarından bir yumuşama görülüyor. Örneğin artık Türkiye’nin İdlib’de “ılımlı muhaliflerle” radikal gurupları ayırması gerektiğinden söz ediyorlar. Sizce bu yumuşama neden ve Amerika’nın yaklaşımıyla bağı nedir?

Rusya, 2015’ten bu yana Suriye’de özellikle askeri ve ekonomik olmak üzere çok büyük masraf ve çaba harcadı. Anlaşılıyor ki artık Rusya’nın, askeri yöntemlerle uzun bir süre sorunları çözmesi için ekonomik ve askeri imkânları yetmiyor. Çünkü Rusya’nın kendi içerisindeki ekonomik durumu da iyi değil. Suudi Arabistan ile petrol konusu vb. gibi içerideki siyasi durumu da iyi değil. Rusya bu sorunları kısa sürede çözebileceğini tahmin etti, ancak çok uzun sürdü.

Özellikle İdlib konusunda ABD ve NATO, Türkiye’yi desteklediği zaman Rusya için büyük sorun oldu. Rusya artık orada askeri olarak bir adım bile ileri gidemedi. Anlaşıldı ki Rusya orada olduğu noktada biraz durakladı. O da her şeyin askeri yöntemlerle çözülmemesinin anlaşılmasıydı. Görüldü ki Rusya ile Amerika arasında bir ittifak oldu, Türkiye ve İsrail de bu ittifak içerisinde yer aldı. Bazı konularda (Özellikle İran’ı Suriye’de etkisizleştirme ve çıkartma ile Beşar Esad’ın gelecekte iktidarda kalmaması) anlaştılar. Bu anlaşmalar karşılıksız değildir. Mutlaka Amerika, Türkiye ve İsrail de Rusya için bazı şeyleri (Rusya’nın Suriye ile Ortadoğu’daki varlığı, rolü ve gücü) tanımış kabul etmiştir ki Rusya stratejik dostlarından (İran ve Beşar Esad) geri adım attırmıştır.

Hatta James Jeffrey’in birkaç önce yaptığı açıklamada, ‘Herkes Suriye’den geri çekilmelidir. Türkiye ve Amerika’ya kadar kimse orada kalmamalıdır. Ancak Rusya kalabilir’ dedi. Bu ilginç bir durum. Bu onların da Rusya için bazı şeyleri kabul ettiği anlamına geliyor. Amerika’da Rusya karşısında bazı hususlarda kendini yumuşatmıştır. Bu konuda bir anlaşmanın olduğu görülüyor.

Şüphesiz ki Amerika ve Türkiye’nin silahlı grupların sorunlarını çözmesi için sözleri vardır. Bu şimdiden değil ta 2017’de Türkiye İdlib’de bu sorunu çözmeliydi. Radikal grupları birbirinden uzaklaştırmak, ‘ılımlı’ olanları birbirinde ayrıştırması gerekiyordu. Türkiye’nin şimdiye kadar bunu yapmaması ciddi bir sorundu. Rusya tarafından bu konuda Türkiye’ye her zaman baskı uygulandı. Şüphesiz ki daha önce de belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin orada yeni bir durum ve silahlı gruplar arasında yeni bir yapılanma çıkartmak için çalışmaları var. Başka bir isimle örgütlendirmek, bazılarını bölgeden çıkartmak, bazılarını etkisizleştirmek için çabaları var. Bu da Rusya’nın bölgede yeni adımlar atılması için Türkiye’ye verdiği bir fırsat anlamına da gelmekte.

Rusya ve ABD arasında bazı anlaşmaların olduğunu belirttiniz fakat Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim alanlarında zaman zaman Rusya ve ABD devriyeleri arasında gerginlikler yaşanıyor. Bu gerginlikler nedeni nedir, bölgeyi ve bölge güçlerini nasıl etkiliyor?

İki dünyasal güç arasındaki gerginliğin askeri bir çatışmaya döneceğini sanmıyorum. Her iki güç de özellikle Fırat’ın doğusu olmak üzere Suriye konusunda anlaşmışlar, aralarında bir ittifak var. Bunu herkes biliyor ki, eskiden Fırat’ın batısından Rusya, Fırat’ın doğusundan Amerika sorumludur. Bu iki tarafın da ağzında dile getirilmiş. Bir diğeri ise iki güç arasında ortak bir mekanizma var (İki taraf arasında çıkan pratik sorunların çözümü için). Hatta Serêkaniyê’nin işgal edilmesi bu üç taraf (Rusya, Türkiye ve Amerika) arasında planlandı. Bölge nasıl paylaşılacak, herkesin bölgedeki rolü nedir ve taraflar bölgede nasıl konumlanacak. Bunlar arasında paylaşılmış fakat Serêkaniyê savaşından sonra Rusya, bölgedeki varlığını büyütmek istedi. Amerika’ya karşı bir baskı uygulayarak Amerika’nın gün gün geri adım atmasını ve Amerika’dan boşalan yerleri doldurmak istedi. Rusya’nın isteği buydu ve Rus güçleri bizzat Putin’den ‘Hatta bölgede alanlarınızı büyütebilirsiniz’ talimatını almıştı. Bazen ABD ve Koalisyon güçlerinin bulunduğu noktalara Rus güçleri girmek istiyordu. Bölgede gergin bir durum çıktığı zaman Amerika da bölgede kalma tutumunu tekrardan gözden geçirdi. Tekrardan kendini güçlendirmek için Rusya’nın bölgedeki ilerleyişinin önünü almak istedi. Onun için bölgede bazen bu sorunlar çıkıyor ve halen de sürüyor.

Rusya, bu doğrultuda bölge halkıyla, Arap aşiretleriyle, siyasi partilerle Amerika karşıtı bir kamuoyu etkisini oluşturmak istiyor. Bu, Rusya, İran ve Şam tarafından yürütülen bir siyasettir. Amerika ve Koalisyon’un bölgedeki varlığına karşı için toplumda bir reform oluşturarak toplumsal baskıyla Amerika’yı bu bölgeden çıkarmak istiyor. Nasıl Irak’ta zaman zaman toplumsal baskılar oluyorsa bunun aynısını burada da yapmak istiyorlar. Rusların bu tarz çabaları var.

Demokratik Özerk Yönetim olarak bizim için bölgenin güvenliği ve istikrarı önemli. Biz Kürt, Arap, Süryani aşiretleri bütün siyasi partiler ve herkes için diyoruz ki: “Kimse bu iki güç arasındaki bu çelişkilere dahil olmasın.”

Büyük güçlerin kendi yanlarındaki hesapları farklıdır. Kimse bu çelişkilere dâhil olmamalı. Bizim için önemli olan bölgemizin güvenliği ve istikrarını korumalıyız. Mevcut kazanımlarımızı korumalıyız. Şam ile aramızdaki sorunları diyalog ve siyasi yollarla çözmek istiyoruz. Rusya-Amerika ve İran-Amerika ile bölgedeki diğer ülkeler arasındaki çelişkilerde bir taraf değiliz. Bizim menfaatimiz yoktur. Şam ile aramızdaki sorunları siyasi yollarla çözeceğiz. Herkes buna destek vermelidir. Özerk Yönetim ve QSD’yi desteklemelidir. Böylece sorunlarımızı bu şekilde çözebilelim ve bölgenin geleceğini koruyalım.

Türk devletine bağlı gruplar İdlib’den Kürtlere ait işgal edilen bölgelere (Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî) taşınıyor ve bu bölgelerdeki hak ihlalleri aralıksız olarak sürmekte. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de neler yapılmak isteniyor?

Planlar doğrultusunda özellikle Kürtlere ait bölgelerde (Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî vb.) bu faaliyetler yapılıyor. Sistematik bir şekilde bu bölgeleri Kürtlerden arındırmak, bölgenin demografisini değiştirmek için yapıyorlar. Bu durum karşısında farklı hiçbir tutumları ortaya çıkmadı. Aksine orada yürütülen siyaseti destekliyorlar. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de yaşananlar konusunda özellikle Efrîn’de bu son iki ayda yapılan ihlaller zirveye ulaştı. İslam adı altında bir faşizm gelişiyor. Halkımıza karşı soykırım planları gerçekleşiyor. Kaçırmaların, ölümlerin, tecavüzün ve hırsızlığın olmadığı gün yok. Tarihi yerlerin talan edilmediği gün yok. Son bir ayda 6 binden fazla zeytin ağacını kestiler. Ondan fazla kişi doğrudan katledildi. Söylenmeyecek şekilde vahşice katledildi. Tecavüz olayları oldu. Son dönemde yüzlerce kişi kaçırıldı. Şimdiye kadar 6 binden fazla kişi kaçırıldı, akıbetleri bilinmiyor. Hatta küçük yaştaki çocuk ve gençlerin zorla baskı uygulanarak Libya’ya gönderildiği söyleniyor. Efrîn’de bu tür ihlaller öne çıkıyor.

Tüm bunlar dünyada doğrudan ciddi bir tepkiyle karşılaşmıyor. Bu ihlallere karşı bir sessizlik var. Bu sessizlik terörün yavaş yavaş büyümesine neden oluyor. Bunlara karşı doğrudan Rusya ve Amerika’yı sorumlu görüyoruz. Efrîn’den Rusya sorumludur. Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmalar sonucu Efrîn işgal edildi. Serêkaniyê ve Girê Spî’de yaşananlardan doğrudan Amerika sorumludur. Türkiye ile yaptıkları anlaşmalar sonucu bölge işgal edildi. Bu duruma karşı uluslararası soruşturma açılmalıdır. Bu bölgelerde yaşananlar hiçbir ülkede yaşanmıyor. Onun için de orada yaşananların uluslararası olarak soruşturulmasını ve yaşanan ihlallerin araştırılmasını istiyoruz.

Mesela 28 Nisan’da büyük bir patlama yaşandı…

Hakikaten katliamdı. Bu patlamanın amacı bölgeyi ‘Nasıl boşaltalım’ üzerineydi. Bölgede kalan Kürtlerin çıkması ve halk arasında korku oluşturması için bu patlama gerçekleştirildi. Türk devleti, tek bir Kürt’ün bile bölgede kalmasını istemiyor. Bütün yöntemlerle orada kalanları da kaçırtmak ve böylece onların mal mülklerine el koymak istiyor. Planları budur. Türk devletinin işgali altında bulunan bölgelerde yaptıklarından anlaşılıyor ki; Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi cihadist ve terörist grupların örgütlenme merkezi haline dönüştürmek istiyor. Orada onlar için kamplar yapıyor, dünyanın her tarafından getirdiği kişileri orada toplayıp eğitiyor ve hazırlıyor. Orayı adeta Afganistan gibi yapmak istiyor. El Kaide nasıl kendini Afganistan’da örgütledi ve tüm dünyaya yaydıysa Türkiye’de aynı şeyi o bölgelerde yapmak istiyor. Türkiye orada eğittiği grupları, Fırat’ın doğusuna, Libya’ya, Yemen’e hatta Avrupa’ya göndermek istiyor. Çünkü Türk devleti şu anda bu gruplar üzerine siyaset yürütüyor. Bütün dünya ülkelerini tehdit ediyor, şantaj aracılığıyla bu ülkeleri etkisi altına almak ve menfaatlerini yerine getirmeyi hedefliyor.

Türk devleti patlamadan kısa süre sonra patlamanın sorumlusu olarak YPG’yi işaret etti. Sizce bu patlamanın perde arkasında neler var?

Türk devleti, Efrîn’i işgal ettiği zaman, hatırlanırsa “Efrîn’den üzerimize terör saldırıları oluyor” diyordu. Birtakım senaryolar oluşturdular. Roketlerle, füzelerle ve silahlarla Hatay ve İslahiye’ye saldırdılar. Hatta “PKK orada, teröristler orada. O yüzden sınırımızı güvence altına almak istiyoruz” diyordu. Şimdi de Til Rifat için aynı şekilde senaryo oluşturuyor. Efrîn’deki patlama için “Bu patlama Til Rifat’ta örgütlendiriliyor” diyerek Til Rifat ve çevresini işgal etmek için bahane oluşturmayı hedefliyor.

5 Mart mutabakatının basına yansıtılmayan bölümlerinin de olduğu söyleniliyor. Özellikle Rusya ile Türkiye arasında Kuzey-Doğu Suriye üzerine pazarlıkların olduğu belirtiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, Demokratik Özerk Yönetim alanlarına dönük böylesi bir anlaşma ve saldırı bekliyor musunuz?

Til Rifat, Kobanê veya Cizîrê olsun bu bölgelerin işgali her zaman Türk devletinin gündeminde. Türk devletinin siyaseti bizim kazanımlarımızı yok etme ve Kürt halkının imha edilmesiyle gelişiyor. Türk devleti her zaman bunun zemininin oluşması için çalışıyor ve çevreyle bir ittifak içerisinde. Özellikle Amerika ve Rusya başta olmak üzere alakalı tüm devletlerden yeşil ışık almak istiyor. Onun içinde diyoruz ki, eğer Amerika ve Rusya yeşil ışık yakarsa Türk devleti bir saat bile beklemeden Til Rifat’tan Cizîrê bölgesine kadar bölgemize dönük işgal saldırılarını başlatır. Türk devleti her zaman anlaşma arayışı içerisinde. Bazı konularda anlaşmak için pazarlık arıyor. Bu çerçevede Amerika ve Rusya gibi devletlerin de Türkiye’den menfaatleri var. Onlar da Türkiye ile pazarlık yapmak istiyor. Aralarında bu tartışmalar sürekli var. Bu endişemiz her zaman var. Her an bu ülkeye saldırmaları mümkün. Bütün mücadelelerimizde (Rusya ve Amerika’yla siyasi görüşmeler) bu saldırıların önünü almak için her şeyi yapıyoruz. Bu çerçevede siyasi, diplomasi ve örgütsel mücadelelerimiz gelişiyor.

Rusya’nın Demokratik Özerk Yönetim bölgelerine dönük net tutumu nedir?

Rusya, Kuzey-Doğu Suriye’yi rejime bağlamaya çalışıyor. Bu bölgenin özgünlüklerini (Demokratik Özerk Yönetim, QSD ve Asayiş) tanıyan net bir bütünleşme olmamasına rağmen bölgeyi rejime bağlamaya çalışıyor. Bu bölgenin kapılarını Suriye rejiminin tüm kurumlarına ve ordusuna açarak Rusya ile rejimin buraya yerleşmesini ve her yönden kendini örgütlemesini sağlamaya çalışıyor. Nasıl Deraa, Humus ve Halep’te yaptıysa (ulusal uzlaşma) aynısını burada da yapmak istiyor. Kanaatimizce Rusya’nın Humus’ta yaptığı ‘ulusal uzlaşma’ projesi başarısızdı. Her gün o bölgelerde kriz, öldürme ve kaçırma var, istikrar yok. Bu da bu projenin çözüm olmadığını gösteriyor.

O bölgelerin özellikleri, Kuzey-Doğu Suriye bölgelerine göre değil. Kuzey-Doğu Suriye’nin siyasi, toplumsal, kültürel ve etnik birçok özelliği var. Özgünlüğü daha fazla tanınmalıdır ki bölgede istikrar olsun, korunsun. Ancak eskisi gibi düşünseler, rejim bütün kurumlarına dönerse bölgenin özgünlüğü tanınmazsa hiçbir zaman istikrar ve çözüm olmaz. Onun için Rusya böyle bir yaklaşımda bulunmak istiyor. Bizim bu konudaki tutumumuz nettir. Çözüm ve diyalog için her zaman hazırız. Her zaman ciddi ve hakiki bir diyalogun olmasını istedik. Rejim ve Rusya tarafından çözüm için objektif bir bütünleşme yok. Bunun için de diyalog olmuyor. Kanaatimizce Rusya bu konuda büyük çabalar harcamalı, var olan gerçekleri görüp ona göre hareket etmeli. Bu şekilde Demokratik Özerk Yönetim ile Şam arasında bir diyalog kurabilir.      

Suriye şu anda üç bölge olarak belirtiliyor. Rusya, İran ve Suriye rejimine ait bölge, Türkiye ve ‘Muhaliflere’ ait bölge (İdlib merkezli) ile Kuzey-Doğu Suriye bölgesi (Demokratik Özerk Yönetim ve kısmen Koalisyon güçleri). Rusya ve rejim açısından özellikle iki sorunlu bölge var. Biri İdlib diğeri Kuzey-Doğu Suriye. Bu bölgelerdeki sorunu nasıl çözeceklerini düşünüyorlar. Onlar için birinci derece İdlib’dir. Türkiye ile yaptığı mutabakat doğrultusunda bir çözüm bulmayı istiyor. Aynı şekilde sonradan yapabilirse Soçi Anlaşması gereği siyasi süreci de yürütmek istiyorlar. Bu doğrultuda Anayasa Komitesi de oluşturulmuştu. Rusya şimdide kendisinin etkisi altında olacak bir siyasi süreç başlatmaya çalışıyor. Özellikle o Anayasa Komitesi herkesin bildiği gibi Soçi görüşmelerinde bir karar sonuç olarak ortaya çıkmış ve Rusya öncülüğünü yaptı, onun kontrolünde gelişti. Bir süredir o da durdu.

Durmasının nedeni nedir?

Rusya, Anayasa Komitesi’nin durmasında direkt olarak Beşar Esad’ı suçlu görüyor. “Beşar diyaloga hazır değil, diyalogun olmasına izin vermiyor” diyor. Onun için de şimdi Beşar Esad’a karşı tutumları var. Rusya, hatta Beşar Esad’ın da olmadığı bir siyasi süreci başlatmak istiyor ve buna hazır. Onların Kuzey-Doğu Suriye bölgesini rejime ait bölgelere katma çalışmaları doğrudan bizim tutumuzla karşılaştı. Onların istediği gibi biz kabul etmiyoruz. Yürümüyor, gelişmiyor. Bu doğrultuda Rusya’nın Kuzey-Doğu Suriye için ne düşündüğü ve ne yapacağı net değil. Amerika ve Koalisyon’un bu bölgeden geri çekilme isteklerini Özerk Yönetim ile QSD üzerinde uygulamayı mı bekleyecek? Acaba yine bizi her zaman yaptığı gibi Türkiye’yle mi tehdit edecek? “Eğer kapılarınızı rejime açmazsanız Türkiye saldırır” der. Bu siyaset çözümün hizmetine girmiyor. Eğer Rusya her zaman Türkiye aracılığıyla bize şantaj yapmak, tehdit etmek isterse o zaman Rusya artık siyasi çözüm garantörü olmaz.

O zaman Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’deki bazı bölgeleri daha işgal etmesini tercih ettiği anlamına gelir. Bu konuda her zaman düşüncelerimiz var. İnanıyor ve umut ediyoruz ki; Rusya böylesi bir siyasete başvurmaz. Hiçbir zaman bir gücü başka bir güçle tehdit etmez. Suriye gerçekliği halkımızın gerçekliği nedir, var olan kriz nasıl çözülür doğrultusunda Rusya gerçek bir çözüm arar. Bu da Suriye’deki tüm taraflar ile olur. Türkiye’nin Suriye topraklarına geçmesiyle olmaz. Her zaman ‘Biz siyasi çözüm için önemli bir bölümüz. Biz olmadan çözüm olmaz’ diyoruz. Umut ediyoruz ki; Rusya bu konuda önemli bir rol oynar. Ruslara her zaman “Sizin aracılığınız ile diyalog sürecine katılmaya hazırız” diyoruz.