Oluç: Devlet-mafya ilişkisi savaş ortamından besleniyor

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, "Devlet-mafya ilişkisi Kürdistan'daki savaş ortamından besleniyor" diyerek, Anayasa tartışmalarının bu ortamda yapılamayacağını söyledi.

Türk devleti, sermaye-devlet-mafya ilişkilerinin ortaya saçıldığı bir dönemden geçiyor. 1990’lardan bugüne kadar gelinen süreçte birçok aydın, yazar, iş insanı bu kirli ilişkiler sonucu katledildi. Gelinen süreçte AKP-MHP iktidarının kendi iç çatışmasıyla bir kez daha açığa çıkan devlet-mafya ve sermaye ilişkisi ile ilgili Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili H. Saruhan Oluç, ANF’ye değerlendirme yaptı.

Mafyatik ilişkilerin en büyük mağdurunun Kürdistan ve Kürt halkı olduğunu ifade eden Oluç, Rojava’daki çete örgütlenmelerini işaret etti. Toplumsal ve siyasal muhalefete seslenen Oluç, "Sonuç alınamayacak olsa da mutlaka yargı, hukuk gibi yolların ve Meclisin de harekete geçmesi için çağrı yapmak gerekiyor” dedi.

‘MESELE SOMUTLAŞTI’

Oluç, Türkiye’deki siyaset-mafya ilişkilerinin ilk defa ortaya çıkmadığını hatırlatarak, “1996 yılında Susurluk’ta bir trafik kazası olmuştu ve arabanın içinden bu ilişkinin çok önemli bir detayı ortaya çıkmıştı. Şimdi bir kez daha ortaya çıktı. Aslında bir bütün olarak Türkiye tarihine baktığımızda bu tür ilişkilerin devamlılığını çeşitli anlarda görebiliyoruz. Yeni bir durum değil ama çok önemli bir durum. Çünkü bir kez daha siyasetle, mafyayla ya da organize suç örgütleriyle ilişkiler ortaya saçılmış oldu” dedi.

Konuşulanların buz dağının görünen kısmı olduğunu söyleyen Oluç, “Bugün konuşulanların, dile getirilenlerin çok önemli bir kısmını bizler hep söyledik. Suriye’deki iç savaş dönemine özellikle de Rojava’da yaşanan savaşa baktığımızda bunu çok net görüyoruz. Ham petrol ticaretinin, silah ticaretinin hangi çevrelerle yapıldığını defalarca söyledik. Hiçbiri yeni bilgi değil ama şöyle bir fark var; biz muhalif bir siyasi parti olarak bunları dile getirdik ama şu anda bu ilişkilerin içinde bulunmuş olan bir kişi bunları anlatıyor. Dolayısıyla mesele somut bir noktaya gelmiş oldu” şeklinde konuştu.

‘MAFYA İÇİ PAZAR VE İKTİDAR KAVGASI’

Mafya-devlet ilişkilerinin bugün ortaya çıkmasının birçok nedeni olduğunu söyleyen Oluç, şunları belirtti:
“Siyasetle doğrudan bağı olduğunu gördüğümüz, mafya içi bir pazar kavgasıdır. Aynı zamanda da bir iktidar savaşıdır. İktidar blokunun çeşitli kişileri ya da çevreleri bu ilişkide görünüyor. Mehmet Ağar yeni bir isim değil. Bin operasyonun sahibi, 17 bin faili meçhulün sorumlularından biri olduğu için onun adını söylüyoruz. Ama konu sadece Ağar’la sınırlı tutulmamalı. Bu ilişkiler aslında iktidar bloku içindeki mevzi, yer kazanma, iç iktidar mücadelesinin de bir parçası olarak ortaya saçılıyor. Bu tür ilişkiler ortaya çıktığı zaman hukuk devletleri ya da hukukun üstünlüğü olduğu demokratik rejimlerde genellikle konunun üstüne giderler ve açığa çıkarılması için hukuki adımlar atılır. Türkiye’de hukuk devleti diye bir şey yok. Hukukun üstünlüğü geçerli değil; yargı tamamen iktidarın kendisine bağımlı hale gelmiş vaziyette. Hukuk yoluyla konunun üzerine gidilse de bugünkü ilişkiler içinde yargıda sonuç almak neredeyse mümkün olmaz."

Saruhan Oluç, HDP olarak Mecliste bu tür ilişkilerin araştırılması için komisyon kurulmasını defalarca önerdiklerini ve önermeye de devam edeceklerinin de altını çizdi: “Bugün için baktığımızda belli ki bu iktidar içerisindeki iç kavga biraz daha büyüyecek ve çeşitli sonuçlar ortaya çıkacak. Muhalefetin bu konuda iktidarın kirli ilişkilerinin nasıl bir çürümeye, nasıl bir yozlaşmaya yol açtığını topluma anlatması, aydınlatıcı rolünü oynaması gerekiyor. Sonuç alınamayacak olsa da mutlaka yargı, hukuk gibi yolların ve meclisinde harekete geçmesi için çağrı yapmak gerekiyor. Toplumsal ve siyasal muhalefet bunları yaparsa biraz daha iktidarın Türkiye’de yaratmış olduğu çürümeyi, yozlaşmayı, hukuksuzluğu anlatmış olur.”

'BU İLİŞKİLERİN MAĞDURU KÜRT HALKI'

Oluç, '90’lardan bugüne bir değişiklik olmadığını ve bu kirli devlet-mafya ilişkilerinin en büyük mağdurunun Kürdistan ve Kürt halkı olduğunu şu sözlerle kaydetti:

"90’larda da bugün de şunu söylüyoruz; bu tür ilişkiler Kürt sorunuyla doğrudan doğruya bağlantılıdır. Kürdistan coğrafyasında yaşanan bütün hukuksuzluklarla, insan hakları ihlalleriyle, halka yönelik bütün saldırılarla, düşman hukuku uygulamalarıyla doğrudan bağlantısı var. Kürt halkı bu işin sadece mağduru değil; Kürt halkına yönelik her türlü saldırı, her türlü düşman hukuku uygulaması, çatışma ortamı bu mafyatik ilişkilerin iktidarla biraz daha yakınlaşmasına yol açtı.

Bugün baktığımızda da durum böyle. Bölgede yaşanan savaş özellikle Suriye’de çok belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Ortadoğu’da yaşanmakta olan savaş ortamı bu ilişkilerin yine yeşerdiği, geliştiği, güçlendiği zemini hazırlıyor. Bir yerde bir savaş, çatışma varsa, hukuksuzluk varsa, bir halka saldırı gerçekleşiyorsa, halkın siyasi ve kolektif hakkını alması engelleniyorsa, mutlaka orada bu çürümüş ilişkiler ortaya çıkar. Yapılan çeşitli açıklamalara baktığımızda da bu net olarak görünüyor. Suriye’de süren iç savaşın ve oradaki çete örgütlenmelerinin El-Nusra, Ahrar uş-Şam, HTŞ ve IŞİD gibi ne kadar El-Kaide türevi örgüt varsa kurulmuş ilişkiler görünüyor.  Yapılmış olan silah ve uyuşturucu ticaretleri görünüyor. '90’lar ve bugün yaşanan sorunlar Kürt halkına yönelik zulme işaret ediyor. Kürt sorunu sadece Türkiye sınırları içinde olan bir sorun değil; küresel bir sorun halindedir. Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü sağlanırsa hem Türkiye hem bölge açısından bu tür ilişkilerin gelişme zemini de ortadan kalmış olacak. Hukuksuzluk, saldırı, savaş ortamı bu tür ilişkilerin kolaylıkla beslendiği ve geliştiği bir yerdir.”

‘ANAYASA İÇİN DEMOKRASİ ORTAMI YOK’

Siyasal ve toplumsal muhalefete çok ağır saldırıların olduğu bir dönemde Anayasa tartışmalarının başlamasını değerlendiren HDP’li Saruhan Oluç, faşist iktidar blokunun tek adam rejimini güçlendirmek istediğini şu sözlerle anlattı:

“Anayasa dediğimiz yeni bir toplumsal sözleşmedir ve bir toplumun çok büyük çoğunluğunun mutabık kalacağı bir metnin ortaya çıkabilmesi için bir kere özgür ve demokratik bir tartışma ortamının olması lazım. Bugün öyle bir ortam yok. Siyasal ve toplumsal muhalefete yönelik iktidarın çok ağır saldırıları var. Hiçbir eleştiriyi kabullenmeyen her eleştiri karşısında ellerinde sopa olarak kullandıkları yargı aracılığıyla toplumsal ve siyasal muhalefetin üzerine giden ve en bariz örneği HDP’ye yönelik saldırılardır. Bütün toplumsal ve siyasal muhalefet bundan etkileniyor. Şimdi bu ortam değişmeden anayasa tartışması yapılamaz; özgür ve demokratik bir tartışma yapılamaz. Ama baktığımızda bunun arkasındaki mantık; var olan tek adam sistemini, otokratik sistemi yani tek kişinin bütün kuvvetleri kendinde birleştirdiği denge denetleme mekanizmalarının olmadığı, hukukun üstünlüğünün olmadığı, demokratik hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ortamın anayasasını yapmak istiyorlar. Yani iktidar kendi pozisyonunu güçlendirmek için bu tartışmayı şimdi açıyor.”

‘MUTLAK İKTİDAR ANLAYIŞI’

AKP-MHP blokunun güç kaybettiğini de söyleyen HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, son olarak iktidarın derdinin mutlak iktidar olduğunu şöyle ifade etti.

“İrtifa kaybeden iktidarın, ne olduğu belirsiz bir cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini daha kalıcı hale getirmek için anayasa yapmak istemesi meşru bir durum değildir. Elbette ki siyasettir ve önerilerini ortaya atacaklar ama şurası önemlidir: Dünyada çeşitli başkanlık ya da yarı başkanlık sistemleri var. Başkanlık sistemi örneklerinden bir tanesi ABD’dir. Yarı başkanlığın en büyük örneği Fransa'dır. Bütün bunlara baktığımızda hepsindeki denge denetleme mekanizmalarını, kuvvetler ayrılığının ve demokratik sistemler olmasının öne çıktığını görüyoruz. Biz beğensek de beğenmesek de bu çok önemlidir. Bunun demokrasi ile de bağı var. Türkiye’de bunlardan hiçbiri yok; denge denetlemeden bu iktidar kaçıyor ve bütün o mekanizmaları yıkıyor. Yani Meclisi adeta bir noter vaziyetinde kullanıyor. Meclis gereken yasama işlemini yerine getiremiyor, denetleyemiyor. Baktığımızda yargı zaten elinde, kuvvetler ayrılığını tek kişide birleştirmiş olmayı, marifet gibi anlatıyorlar.

Mutlak iktidar demek bütün iktidar ilişkilerinin bir yerde toplanması demek. Bunun demokrasi ile alakası yok, demokratik hak ve özgürlüklerle bir alakası yok, dolayısıyla sistem tartışmasını layıkıyla yapamıyoruz da. Tartışılabilir demokratik bir ortam olsa, çeşitli sistemlerle en uygunu hangisidir, nasıl bir şey ortaya çıkar; iktidarla muhalefetle, bütün sivil toplum kuruluşlarıyla bir ortak akla varılabilir. Ama iktidarın bugün derdi o değil. AKP-MHP koalisyonu, kendi bekasını sürdürebilmek için, gücünü katmerlemek ve kurmaya çalıştığı faşizan bir kurumsal yapıyı daha sağlam bir hale getirmek için bir teklif çıkartıyor. Maddeleriyle çıkınca bunu göreceğiz ama anayasanın tartışma ortamı şu an Türkiye’de yok.”