Zorla dayatılan kölece çalışma koşulları ve sefalet ücretlerine karşı sendikalı olma hakkını kullanan işçiler, en ağır iş kodlarıyla işten çıkarılıyor ve başlattıkları direnişlerde sadece fabrikanın patronu ve yönetimiyle değil; bir bütün olarak devlet mekanizmasıyla mücadele ediyorlar. Polonez Fabrikası işçileri de Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için önce kod 46 ile işten atıldı, ardından direnişe geçtiklerinde polis, yargı ve hatta müftü bile karşılarına dikildi. Fabrika önünden ters kelepçe işkencesiyle polis zoruyla sürülen işçiler, sendikanın öncülüğünde direnişlerini Çatalca Kaymakamlığı önüne taşıdılar. Çatalca Emniyet Müdürü Ali Osman Turhan hakkında suç duyurusunda bulunan işçiler, ANF’ye konuştu.
POLİS ŞİDDETİNDEN KABURGALARI KIRILDI
Fabrika önünden işkenceyle gözaltına alınan direnişteki Polonez işçilerinden Hüseyin Altıntaş’ın polis şiddetinden kaburgası kırıldı ve 20 günlük rapor aldı. Yürümekte zorlanan Altıntaş, kendisine yaşatılan bu işkence suçunun cezalandırılması için aksayarak da olsa Çatalca Adalet Sarayı’na gidip suç duyurusunda bulundu. Yaşananlar karşısında hem üzgün hem de öfkeli olan Altıntaş hem haksız yere işten atıldıklarını hem de polisin saldırısına uğradıklarını söyledi.
‘FAZLA MESAİ ÜCRETLERİMİZ VERGİ DENİLEREK KESİLİYORDU’
Polonez Fabrikası'nın kasap bölümünde ustabaşı olarak 5 yıl çalıştığını anlatan Altıntaş, fabrikada sürekli baskı ve mobbing uygulandığını belirtti. Günde 10 saat çalıştıklarını, sürekli fazla mesaiye kaldıklarını, ancak sadece 22 bin TL maaş aldıklarını ve bundan da vergi kesintisi yapılarak ellerine 20 bin TL kaldığını vurguladı. Bu kötü koşullara karşı sendikalı olduklarında baskı ve mobbingin daha da arttığına dikkat çeken Altıntaş, "Geçinemediğimiz için zam istediğimizde, 'İşinize geliyorsa' diyerek kapıyı gösteriyorlardı. Ben evliyim ve bir çocuk babasıyım. Çocuğumun her ay 2.500 TL masrafı var. Kirada oturuyorum ve ek gelirim de yok. Fazla mesai yapıyorduk ama bu para da bizden kesiliyordu. Mesai parasının nereye gittiğini sorduğumda vergi kesintisi olarak açıklıyorlardı. Sendikalı olduktan sonra mobbing arttı. Sürekli işten atılmakla tehdit ediliyorduk" dedi.
‘POLİS DİZİYLE KABURGALARIMA BASTI, 5 DAKİKA NEFES ALAMADIM!’
Gece saat 12’de İŞKUR’dan gelen bir mesajla Kod 46 ile işten atıldığını öğrendiğini belirten Altıntaş, sendika öncülüğünde direnişe başladıklarında bu kez karşılarında emniyeti bulduklarına dikkat çekti. Son polis saldırısında sol tarafındaki üç kaburgasının kırıldığını vurgulayan Altıntaş, şöyle konuştu: "Bizi ablukaya alarak zorla fabrikanın önünden sürmeye çalıştılar. En son 5 kişi kaldık polis ablukasının içinde. Polisler üzerimize çullandı. Bir polis, kolumu kırarcasına arkaya alarak, diziyle kaburgalarıma bastırdı. 5 dakika öylece nefessiz kaldım. Birçok arkadaşımızın da kolu ve bacağı kırıldı bu saldırı esnasında. Yaklaşık 50 çevik kuvvet üzerimize geliyor. Hâlâ nefes almakta zorlanıyorum. Yataktan kalkıp adliyeye geldim. Çünkü biz bu muameleyi hak etmiyoruz. Sendikalı olmak bir haktır. Polis resmen gücün arkasında, bizi değil şirketi koruyor. Bize bu şekilde saldırarak suç işleyenlerin cezalandırılmasını istiyorum."
Saat gece 12’de İŞKUR’dan gelen bir mesajla Kod 46 ile işten atıldığını öğrendiğini belirten Altıntaş, sendika öncülüğünde direnişe başladıklarında bu kez de karşılarında emniyeti bulduklarına işaret etti. En son gerçekleşen polis saldırısında sol tarafındaki üç kaburgasının kırıldığına dikkat çeken Altıntaş, şöyle konuştu: “Bizi ablukaya alarak zorla fabrikanın önünden sürmeye çalıştılar. En son 5 kişi kaldık polis ablukasının içinde. Polisler üzerimize çullandı. Bir polis benim kolumu kırarcasına arkaya alarak, diziyle kaburgalarıma bastırdı. 5 dakika öylece nefessiz kaldım. Birçok arkadaşımızın da kolu ve bacağı kırıldı bu saldırı esnasında. Yaklaşık 50 çevik kuvvet üzerinize geliyor. Hâlâ nefes almakta zorlanıyorum. Yataktan kalkıp adliyeye geldim. Çünkü biz bu muameleyi hak etmiyoruz. Sendikalı olmak bir haktır. Polis resmen gücün arkasında, bizi değil şirketi koruyor. Bize bu şekilde saldırarak suç işleyenlerin cezalandırılmalarını istiyorum.”
‘HEM DEVLETİN YÜZÜNÜ HEM DE DAYANIŞMANIN GÜCÜNÜ GÖRDÜM!’
Bu direnişin kendisine çok şey kattığını anlatan Altıntaş hem devletin yüzünü gördüğünü hem de dayanışmanın gücünü yaşayarak öğrendiğini ifade etti. Bu süreçte tüm işçi arkadaşlarıyla kenetlendiklerini hatırlatan Altıntaş, “Hayatımda ilk defa bir fabrikada çalıştım. İlk defa biz burada bir aile olduk. Hepimiz birbirimizi kolluyoruz, ne ihtiyacımız varsa onu dayanışmayla karşılamaya çalışıyoruz ve işe sendikalı olarak iade edilene kadar da direneceğiz” diye vurguladı.
ZORUNLU MESAİLERE GELMEYENLERE HAKARET
Polis şiddetinin hedefi olan ve suç duyurusunda bulunan işçilerden Nafiye Keklikçi, Polonez Fabrikası’nda tam 5 yıl paketleme bölümünde çalıştığını aktardı. Fabrikada çok kötü koşullarda çalıştıklarını ekleyen Nafiye Keklikçi, koşulları şöyle anlattı: “Çok soğuk bir bölümde çalışıyorduk. Çok üşüdüğümüzü söylediğimizde, ustabaşımızdan ‘O zaman çalışmayın’ cevabını alıyorduk. Pazar mesaileri zorunluydu. Kimi zaman saat 15.00’da işbaşı yapacağımıza, bize zorla 12.00’da işbaşı yaptırıyorlardı. Bayağı bir zorluk yaşıyorduk. Pazartesi günü işbaşı yapmadan önce ustabaşı bizi topluyordu. Mesaiye gelmeyenleri ortaya alıyordu ve bize sürekli, ‘Malak mısınız, dağdan mı indiniz? Ben size demedim mi Pazar gelinecek mesaiye’ diye sürekli hakaret ediyordu. Şimdi biz kadınların evde işimiz de oluyor, çocuklarımız var. Bazen gelemeyenler de oluyordu ama bu bile bir mobbing gerekçesi oluyordu. Çay molamız da yoktu; sadece yarım saatlik yemek molası vardı. Maaşlarımızı tam olarak yatırmıyorlardı, sürekli kesinti oluyordu. Zam istedik, vermediler. Biz de sendikalı olduk. Bunu duyan yönetim, önce 13 arkadaşımızı işten çıkardı. Buna karşı iş durdurma eylemi yaptık ve bu defa Kod 46 ile işten atılan biz olduk.”
‘PARMAĞIMIZ DA KOPSA MAKİNE DURMAYACAK!’
Baskılardan dolayı iş kazalarının da yaşandığına işaret eden Nafiye Keklikçi, bir arkadaşlarının parmağını makineye kaptırdığını, parmağının koptuğunu, her yerin kan olduğunu ama ustabaşının hiçbir şey olmamış gibi kazadan 10 dakika sonra gelip, ‘Bu makine neden boş, niye çalışmıyor’ diyerek kendilerine bağırdığını ifade etti. İş durdurma eylemi yaptıklarında da günlük çalışan acemi işçilerin yerlerine getirildiğini anlatan Nafiye Keklikçi, o işçilerden de parmağı makineye sıkışan olduğunu belirtti. Fabrikada bu anlamda hiçbir iş güvenliğinin alınmadığını vurgulayan Nafiye Keklikçi, “Parmağımız da kopsa, makine durmayacak, zihniyet bu” dedi.
‘ARADAN 8 GÜN GEÇMESİNE RAĞMEN BÜKTÜKLERİ KOLUM HÂLÂ AĞRIYOR’
Fabrika önünde direnirken defalarca polis saldırısına uğradıklarını belirten Nafiye Keklikçi, barışçıl eylem yapmalarına rağmen polisin gaz bombaları sıktığını, ablukaya alarak darp edip ters kelepçeyle kendilerini gözaltına aldığını kaydetti. Çatalca Emniyet Müdürü’nün ‘Süpürün bunları buradan’ demesiyle saldırının başladığını anlatan Keklikçi, “Bize erkek ve kadın polisler birlikte saldırdı. Benim sağ kolumu tutup arkaya büktüler. Aradan 8 gün geçti, hâlâ kolum ağrıyor. Darp raporu aldım ve şikayetçi oldum” diye konuştu.
Polonez patronlarının daha üç gün önce fabrikada çalışan 20 kişiyi daha izine çıkardıklarına dikkat çeken Nafiye Keklikçi, sendikalı olmanın hakları olduğunun ve sonuna kadar bu haklarını savunacaklarının, sendikalı olarak işe iade edilene kadar durmayacaklarının altını çizdi.
‘MORG SOĞUĞUNDA 15 BİN TL’YE ÇALIŞIYORUZ, MESAİLERİMİZİ ALAMIYORUZ’
Polisin darp etmesinden kaynaklı, kolları moraran direnişteki Polonez işçilerinden iki çocuk annesi Suzan Onat, hiçbir darp ve gözaltının kendilerini haklı mücadelelerinden geri adım attıramayacağını vurguladı. Polonez Fabrikası’nın paketleme bölümünde iki yıl çalışan Suzan Onat, bu iki yılın da çok zor geçtiğini söyledi. Paketleme bölümünde, morg soğuğunda çalışmak zorunda kaldıklarına aktaran Suzan Onat, “Hijyen açısından soğuk tutuluyordu paketleme bölümü ama tabii ki çok üşüyorduk çalışırken. Çok da baskı vardı. Mesaiye kalıyoruz ama mesailerimizi alamıyoruz; gece vardiyası var, gece farkı almıyoruz. Maaşımızı eksik alıyoruz. Mesela, normalde 17 bin TL asgari ücret almamız gerekirken bazen sadece elimize 15 bin TL gibi bir miktar geçiyordu. Bunun nedenini sorduğumuzda, devletin yaptığı vergi kesintisi olarak açıklıyorlardı. Halbuki asgari ücrette vergi kesintisi olmaması lazım. Mesaiye kaldığımız halde bu maaş veriliyordu. Zaten bizim bölümümüzde Sabri isimli bir ustabaşımız var; o da bizi her Pazar fazla mesaiye çağırıyordu. Bir hafta gelemediğin zaman hakaretler yağdırıyordu. Biz de bu baskı, mobbing ve düşük ücrete karşı sendikalı olduğumuz için bir gece vakti bir mesajla 146 işçiyi Kod 46 ile işten attılar” dedi.
‘GÖZALTI SIRASINDA GIRTLAĞIMIZA SARILDILAR, YERLERDE SÜRÜKLEDİLER’
Direnişe başladıkları zaman önlerinde bu kez polisi bulduklarını hatırlatan Suzan Onat, kadın işçilerin en çok da erkek polisler tarafından darp edildiğini belirtti. Polisin yumruk ve tekmelerle saldırdığını anlatan Suzan Onat, “Gözaltı sırasında hemen hemen hepsi gırtlağımıza sarıldı; nefesimizi kestiler. Bizi ayaklarımızdan sürüklediler. Attıkları tekmelerden ayağımın bileği hâlâ şiş. Botlarıyla vurdular. Polis resmen şirketin özel güvenliği gibi davranıyor. Varsın patronları korusunlar, biz direnişimizden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
‘GECE VARDİYASI OLMAMASINA RAĞMEN ZORLA GECE VARDİYASI YAPTIRIYORLARDI’
Gözaltı saldırısında darp edilen direnişteki Polonez işçilerinden Şerife Engin, 5 sene çalıştığı Polonez Fabrikası’nda ezilmeye mahkûm edildiklerini bir de üstüne üstlük polis tarafından da darp edilenin yine kendileri olduğuna dikkat çekti. Paketleme bölümünde operatör olarak çalıştığı fabrikada her şeyin mecburi olduğunu söyleyen Şerife Engin, işe yeni başlayan ile 10 senelik çalışanın aynı parayı aldığına dikkat çekti. ‘Pazar günü gelmediysen hiç gelme’ diye tehdit edildiklerini, 5 dakika lavaboya gittiklerinde bile hakarete uğradıklarını ve aynı ustabaşının, “Ne malak gibi orada yatıyorsun” diyerek çıkıştığını söyledi. Hamile olan işçilere dahi doğum izni verilmediğine işaret eden Şerife Engin, “Bir arkadaşımızın kızı doğum yapacaktı ama ona izin bile vermediler. ‘Kızın doğum yapıyor, sen mi doğum yapıyorsun’ diyerek kızının doğumuna gitmesine bile engel olmaya çalıştılar. O da tazminatını içeride bırakarak işten çıkışını aldı. Koşullar o kadar zordu ki eleman bulamıyorlardı. Çalışan elemanlar bir ay zor dayanıyordu. Bir ay sonra maaşa bakıyorlardı ve çıkıyorlardı. Fazla mesailerimizi zaten alamıyorduk. Gece vardiyası olmamasına rağmen gece vardiyası yaptırıyorlardı. Öğlen vardiyadan 20 kişi toplayıp bir de gece çalıştırıyorlardı. İstemediğimizde zorunlu kılıyorlardı ama paramızı alamıyorduk çünkü ortada bir gece vardiyası yok zaten” dedi.
‘EŞİM YÜZDE 80 ENGELLİ, EVİ BEN GEÇİNDİRİYORUM’
Eşinin yüzde 80 engelli olduğunu belirten Şerife Engin, evi kendisinin geçindirdiğini, Silivri Bekirli köyünde oturduğunu, oraya servis de gelmediğini anlattı: “Ben kendi arabamla Kabakçı bölgesine geliyorum, oradan servise binip fabrikaya geçiyorum. Çünkü bizim köyün civarında başka fabrika yok ve çalışma olanağı da yok. O yüzden bütün bunlara katlanıyorum.”
‘HAKLI OLDUĞUMUZ HALDE BİZ DARP EDİLİYORUZ!’
Çatalca Emniyet Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunan Şerife Engin, ters kelepçelenerek gözaltına alındığını, hakları için mücadele etmelerine rağmen darp edilenin de kendileri olduğunu aktardı. Şerife Engin, “Bizim elimizde kesici alet yok, bir şey yok. Masumca oturmuşuz, haklarımız için eylem yapıyoruz. Arkadaşımızın kaburgası kırıldı, hepimizde morluklar var. Bu kabul edilemez bir uygulama. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Biz haklıyız! Haklı olduğumuz halde bu şekilde darp edilmemize katlanamıyoruz artık” diye tepki gösterdi. Tek taleplerinin insanca yaşamak olduğunun altını çizen Engin, bunun için sonuna kadar direneceklerini vurguladı.